GENEL GEREKÇE

Türkiye’nin siyasal gelişiminin kendisine özgü çizgisinin sonucu olarak, Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir anayasası, milletin hür iradesiyle seçtiği gerçek temsilcilerinden oluşan meclisler tarafından, bir tartışma ve uzlaşma sürecinin ürünü olarak kabul edilmemiştir. Bu durum, anayasalar bakımından demokratik meşruluk sorunları yaratmış ve sonuçta gerek 1924, gerek 1961 Anayasaları uzun ömürlü olamamışlardır. Olağanüstü şartların ürünü olan ve olağandışı yöntemlerle yapılan 1982 Anayasası ise, yapıldığı günden beri ciddî eleştirilere ve değişiklik önerilerine konu olmuştur. Nitekim bu Anayasa, en kapsamlıları 1995, 2001 ve 2004 değişiklikleri olmak üzere, şu ana kadar onun üzerinde değişikliğe uğramıştır. Bu değişiklikler, demokratikleşme yönünde önemli ve olumlu adımlar oluşturmuş olmakla birlikte, 1982 Anayasasına hâkim olan otoriter ve devletçi felsefenin izlerinin tümüyle silinmiş olduğunu söylemek mümkün değildir.
1982 Anayasası bir bütün olarak değerlendirildiğinde, bu Anayasanın bireyi devletin üstün otoritesi karşısında korumaktan çok, devleti birey ve onun anayasal hürriyetleri karşısında korumaya odaklandığı görülmektedir. Halbuki, 18 inci yüzyıldan bu yana anayasacılığın asıl amacı, devlet otoritesini sınırlamak, bireyi ve onun hürriyetlerini bu otorite karşısında korumaktır. Bu nedenle, birey odaklı liberal ve demokratik ruha sahip yeni bir anayasanın yapılması büyük bir önem taşımaktadır.
Gerçekten de, 1982 Anayasasının konjonktürel gereklerin sonucu olarak parça parça değiştirilmesi yerine, sivil, demokratik, insan haklarını evrensel standartlara ulaştıran, hukuk devleti üzerindeki kısıtlamaları kaldıran, tümüyle yeni bir anayasanın yapılmasının daha isabetli olacağı düşüncesi, birçok çevreler tarafından sık sık dile getirilmiştir. Yeni bir toplumsal sözleşme niteliği taşıyacak böyle bir anayasanın, tamamen demokratik yöntemlerle ve geniş bir toplumsal ve siyasal uzlaşma süreci yoluyla yapılması gerektiğinde kuşku yoktur.
Anayasa teklifimiz, bu temel felsefe ve ihtiyaçtan kaynaklanmaktadır. Teklife hâkim olan temel yaklaşım, aynen korunmasında hiçbir kuşku olmayan Cumhuriyetin temel niteliklerinin daha demokratik bir öze kavuşturulmasıdır. Bu amaçla önerilen değişiklikler özetle şöyle gruplandırılabilir:
Demokratik anayasacılık geleneğinde, anayasaların yapılış sebepleri ile dayandıkları temel felsefeyi açıklayan başlangıç bölümleri, anayasanın diğer hükümleri gibi uygulanabilir hukuk normları içermezler. Bu nedenle Başlangıç Bölümü, bir kısmı zaten Anayasanın diğer maddelerinde somutlaşan, bir kısmı da hukuken tanımlanması mümkün olmayan ifadelerden arındırılarak; kısa, özlü ve demokratik değerler üzerindeki vurgusu çok daha güçlü biçimde yeniden yazılmıştır.

Temel Hak ve Hürriyetler
1982 Anayasasının “Temel Haklar ve Ödevler” başlıklı ikinci kısmında özellikle 2001 ve 2004 yıllarında önemli değişiklikler yapılmıştır. Bu değişikliklerde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve bu Sözleşmenin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından yorumlanmasıyla ortaya çıkan içtihatlar esas alınmıştır. Ancak buna rağmen, bazı temel hak ve hürriyetler bakımından Sözleşmeyle bağdaşmayan hükümler varlığını devam ettirmektedir. Bu kısımda yapılan değişikliklerin amacı, Anayasanın temel felsefesine uygun olarak, bireyin temel hak ve hürriyetlerinin mümkün olan en geniş çerçevede korunmasını sağlamaktır. Temel hakların korunması kural, sınırlanması ise istisnadır. Bu prensipten hareketle, evvelâ kısım başlığında bulunan “ödevler” kelimesi çıkarılmıştır. Kişinin topluma ve başkalarına karşı ödev ve sorumlulukları, zaten birlikte yaşamanın ve hukuk düzeninin beraberinde getirdiği bir zorunluluktur. Bunu haklara sahip olmanın adeta bir önşartı olarak göstermek, temel haklara yapılan vurguyu hafifletebilmektedir. Hak ve hürriyetlerin kullanılması, ilgili maddelerde de belirtildiği üzere, başkalarının haklarını korumak için sınırlandırılabilmektedir. Bu, başkalarının haklarına saygı ödevinin varlığını göstermektedir.
Bunun dışında, temel haklar konusunda, ilgili maddelerin gerekçelerinde açıklanacak olan birçok iyileştirme yapılmıştır. Siyasî parti yasaklarıyla ilgili olarak 1961 Anayasasının 57 nci maddesindeki ifade esas alınarak partilerin kapatılması daha güçleştirilmiştir. 1982 Anayasasının 90 ncı maddesinin son fıkrasından farklı olarak, temel haklara ilişkin milletlerarası andlaşmalarla iç hukukun çatışması halinde, birey haklarına daha etkili bir korunma ve güvence sağlayan bir sistem benimsenmiştir. Böylece, temel hak ve hürriyetler alanında bir kanunla bir milletlerarası andlaşmanın çatışması halinde, kanunun sadece ihmaline değil, Anayasa Mahkemesince iptaline imkân sağlanmış olmaktadır. Bunun sonucu olarak, iç hukukumuzun milletlerarası insan hakları sözleşmeleri ve özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile uyumlulaştırılması süreci hızlandırılmış olacaktır.
Sistematik bakımdan daha uygun olacağı düşüncesiyle, hak ve hürriyetler kişinin hakları ve hürriyetleri, siyasî haklar ve ödevler ve sosyal ve ekonomik haklar şeklinde sıralanmış, ayrıca sosyal ve ekonomik haklar bölümünde yer alan ancak mahiyeti itibariyle kişi haklarından olan bazı hak ve hürriyetler bu bölüme alınmıştır. “Temel Haklar ve Hürriyetler” başlığı altındaki İkinci Kısımdan haklarla ilgili olmayan maddelerin bir bölümü kaldırılmış, bir bölümü de Anayasanın ilgili kısımlarına aktarılmıştır. Örneğin, sosyal ve ekonomik haklar içinde yer verilen kamulaştırmaya, devletleştirmeye ve özelleştirmeye ilişkin hükümler malî ve ekonomik hükümler kısmına taşınmıştır. Aynı şekilde, normalde kanunla düzenlenebilecek bir çok hususun temel haklarla ilgili maddelerde yer alması, Anayasayı gerektiğinden daha uzun ve detaylı bir metin haline getirdiğinden, temel hak ve hürriyetlerin korunması bakımından sakınca oluşturmayacak hususlar maddelerden çıkarılarak kanuna bırakılmıştır.
Anayasanın temel haklar kısmına bilgi edinme ve kişisel bilgi ve verilerin korunması hakları ile çocuk hakları gibi bazı yeni haklar eklenmiştir.
Din ve inanç hürriyeti yeniden düzenlenmiş ve lâiklik ilkesinin anlam ve özüne uygun olarak, 1982 Anayasasında zorunlu olan din kültürü ve ahlâk dersleri, din eğitimi ve öğretimi olarak düzenlenmiş ve 1961 Anayasasında olduğu gibi, isteğe bağlı hale getirilmiştir.

Hukuk Devleti ve Yargı
Hukuk devleti ilkesini güçlendiren değişiklikler arasında, yargı denetimi üzerindeki kısıtlamaların, inkılâp kanunlarını koruyan 135 inci maddedeki istisna dışında tümden kaldırılması önemli yer tutmaktadır. Bu cümleden olmak üzere, sıkıyönetim ve olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri kaldırılmış; Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemler, Yüksek Askerî Şûra kararları, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu kararları, uyarma ve kınama cezaları yargı denetimine açılmıştır. Kanunî hâkim ilkesi yerine, 1961 Anayasasının ilk şekline uygun olarak, birey bakımından daha etkili güvence sağlayan tabiî hâkim ilkesi benimsenmiştir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, demokratik esaslara ve yargı bağımsızlığı ilkesine daha uygun şekilde, yeniden düzenlenmiştir. Yargı ile ilgili hükümlerde, yargının bağımsızlığı yanında, tarafsızlığı da vurgulanmıştır. Cumhurbaşkanının yüksek yargı organları ile ilgili atama yetkileri kaldırılmıştır. Anayasa Mahkemesi üyelerinin seçiminde, demokratik ilkelere ve anayasa yargısını benimseyen tüm Batı demokrasilerindeki uygulamaya paralel olarak, üyelerin bir bölümünün Türkiye Büyük Millet Meclisince seçilmesi benimsenmiş ve üyelik dokuz yıllık bir süre ile sınırlandırılmıştır. Ayrıca, yıllardır tartışmaya neden olan “Yüce Divan” konusunda da yeni bir formül benimsenmiş, bu görevin Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu üyelerinden oluşan bir heyet tarafından ve iki kademeli yargılama esasına uygun şekilde yerine getirilmesi öngörülmüştür. 1961 Anayasasının ilk şeklinde yer almayan, demokratik ülkelerin hiçbirinde bulunmayan ve “idarenin bütünlüğü” ile “idarî yargının birliği” ilkeleriyle bağdaşmayan Askerî Yüksek İdare Mahkemesine yer verilmemiştir. İdarî nitelikteki askerî işlem, eylem ve kararların yargısal denetimi, idarî yargı mercilerine bırakılmıştır.

Parlâmenter rejim
Anayasanın temel amaçlarından biri de, parlâmenter rejimi bütün gerekleriyle tesis etmektir. 1982 Anayasasının hazırlanış ve kabulündeki olağandışı şartlar, bu rejimin bazı temel ilkelerinden sapan melez bir sistem ortaya çıkarmıştır. Bir yandan parlâmenter rejimin temel kuralı olan Bakanlar Kurulunun parlâmentoya karşı sorumluluğu muhafaza edilirken, siyasî ve cezaî bakımdan sorumsuz olan Cumhurbaşkanına yasama, yürütme ve yargı alanlarında geniş yetkiler tanınmıştır. Böylece, kamu hukukunun temel ilkelerinden olan yetki ve sorumluluğun paralelliği ilkesinden sapılmıştır. Bu durumun, zaman zaman çözümsüz kalan yetki çatışmalarına sebep olduğu da bilinmektedir. Teklif edilen Anayasa değişikliği ile, parlâmenter rejimin temel ilkelerine ve Avrupa parlâmenter cumhuriyetlerinin uygulamalarına paralel olarak, Cumhurbaşkanının yetkileri azaltılmış ve kendisinin tek başına yapabileceği işlemler, tahdidî olarak sayılmıştır. Cumhurbaşkanının yargısal atamalara ilişkin yetkileri, gerek parlâmenter rejim kurallarının, gerek yargının bağımsızlığı ilkesinin icabı olarak, kaldırılmıştır. Aynı şekilde, anayasa sistemimizde başka bir örneği bulunmayan ve idarenin kanunîliği ilkesine aykırılık oluşturan, atipik nitelikteki Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ve parlâmenter rejim ilkeleri ile bağdaşmayan Devlet Denetleme Kurulu kaldırılmıştır. Bütün bu değişikliklerle, yetki ve sorumluluğun paralelliği ilkesinin tam anlamıyla hayata geçirilmesi amaçlanmıştır. Cumhurbaşkanının parlâmento tarafından seçilmesinde yaşanan sıkıntı ve tıkanıklıklar dikkate alınarak, Cumhurbaşkanının, beşer yıllık azamî iki dönem için halk tarafından seçilmesi yöntemi kabul edilmiştir.
Diğer yandan, rasyonelleştirilmiş parlâmenter rejim kuralları dahilinde, yapıcı güvensizlik oyu benimsenmiştir. Yıkmakta birleşen parlâmento çoğunluğunun kurmakta da birleşmesi istenerek, hükümetlerin kurulamamasından kaynaklanabilecek siyasî krizlerin engellenmesi amaçlanmıştır.
Bu Anayasanın hazırlanmasında, milletlerarası insan hakları belgelerinden, özellikle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarından, Avrupa Birliği Temel Haklar Şartından, Avrupa Sosyal Şartından, bellibaşlı Batı demokrasileri anayasalarından, Türkiye’de çeşitli sivil toplum kuruluşlarınca hazırlanmış anayasa taslakları ve raporlardan ve bilimsel çalışmalardan büyük ölçüde yararlanılmıştır.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

bence genel af cıkartmalı bülebir şey bütün halkımızicin dıhaiyiolur yeni anayasa tüm halkımıza hayırlıolsın başarlar

Yeni anayasa yapılmalı mı?

AKP'nin tavrı kürt sorununun çözümüne olumlu katkı yapıyor mu?

DTP'nin tavrı kürt sorununun çözümüne olumlu katkı yapıyor mu?