MADDE 33 - SUÇ VE CEZALARA İLİŞKİN ESASLAR

Suç ve cezalara ilişkin esaslar
Madde 33- (1) Suç ile ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur. Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiili gerçekleştirmesinden dolayı cezalandırılamaz ve kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
(2) Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da birinci fıkra uygulanır.
(3) Suçluluğu kesin mahkeme kararı ile hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
(4) Hiç kimse, kendisini ve kanunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
(5) Ceza sorumluluğu şahsîdir.
(6) Hiç kimse, yalnızca sözleşmeden doğan bir yükümlülüğü yerine getirememesinden dolayı hürriyetinden alıkonulamaz.
(7) Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez.
(8) Kamu İdaresi, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Türk Silâhlı Kuvvetlerinin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.
(9) Uluslararası Ceza Divanına taraf olmanın gerektirdiği yükümlülükler hariç olmak üzere, vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye verilemez.

22.646 yorum:

«En Eski   ‹Eski   21201 – 21400 / 22646   Yeni›   En yeni»
DAVUT dedi ki...

ARKADAŞLAR BUNDAN SONRA SAMİ KAL ARKADAŞIMIZIN RÜYALARINA YÖNELELİM.

MAİLLER ATALIM FAXLAR ÇEKELİM TELEFONLAR AÇALIM.

ÇOK ÖNEMLİ BU KONU.

ÇOK İLGİNÇ ŞEYLER OLABİLİR GELECEĞİMİZLE İLGİLİ.ÇÜNKÜ KENDİSİ KIÇI AÇIK YATAN BİR ARKADAŞIMIZ.

LÜTFEN VAR GÜCÜMÜZLE YOĞUNLAŞALIM SAMİ ARKADAŞIMIZIN KIÇINA.

SAYGILAR

MAİL ADRESİ: KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM


DAVUT

SERGEI RAHMANINOV dedi ki...

:)))))))
PESSSSSSSS..:))))))

mail adresi çok ilginçmiş.



KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM


hahah hahahah hahahahah

Adsız dedi ki...

KIÇIMA TALİP ÇOK ANLAŞILDI.TEŞEKKÜRLER ARKADAŞLAR.SAMİ KAL

DENTAL dedi ki...

bende size artık SAMOŞ diyebilirmiyim sayın sami?
çünkü uçkurunuzu çözmüşler sizin.

saygılar efendim

DENTAL

DENTAL dedi ki...

ŞİMDİ HEPİNİZİN DİŞİNİ SÖKECEĞİM ARKADAŞLAR.HEMDE MORFİNSİZ.BAĞIRTA ANIRTA.
İBNELER SİZİ.


SAYGILAR EFENDİM

DENTAL

MAHONİİİİİ dedi ki...

SAMİCİĞİM (NAMI DEĞER SAMİ KAL)

BU GECE RÜYA GÖRDÜNÜZMÜ GENE?

NE DEDİ BAKEM SAKALLI DEDE SANA??

Adsız dedi ki...

YAV ARKADAŞLAR UTANARAK YAZIYORUM AMA YAZAYIM BARİ.
BEN BUGECE GENE RÜYA GÖRDÜM.
O DÜN GECEKİ SAKALLI DEDE VARDI .
BANA EY SALAK SAMİ KAL NEKADAR APTAL VE GERİ ADAMSIN SEN .
HİÇ RÜYA GECE ANLATILIRMI DEDİ?
ANGUT DEDİ BANA ARKADAŞLAR.

BAK DEDİ SALAK HERİF SEN BEYİNSİZİN BİRİSİN.GÖRDÜĞÜN RÜYAYI BİLE ANLATAMADIN.SENİ ŞİMDİ NAPİM BEN DEDİ.
VE.....SÖYLEYEMEYECEĞİM ŞEYLER YAPTI BANA ARKADAŞLAR.

BU İŞİ BİLEN BİR YORUMCU LÜTFEN YORUMLASIN BU RÜYAMI ÇÜNKÜ BU ÇOK ÖNEMLİ BU GÜNE IŞIK TUTACAK.
SAMİ KAL

MÜNECCİM dedi ki...

SAMİ KAL evladım bak ben müneccimim,,bilirim bu işleri..
bak yorumum şu sami..iyi dinle.

senin göte bi talip çıkmış kardeşim.aman kolla götünü kardeşim yoksa karşı tarafın alet büyük .ona göre arkadaşım.


müneccim

DENTAL dedi ki...

YA ARKADAŞLAR ONU BUNU BIRAKALIM BUGÜN AŞAĞIDA VERECEĞİMİZ MAİL ADRESİNE YOĞUNLAŞALIM.

MAİLLER FAZLAR TELEFONLAR AÇALIM.
BUGÜN SON GÜN AMAN ARKADAŞLAR BOŞA VAKİT GEÇİRMEYELİM.



MAİL ADRESİ ŞUDUR......



KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM





saygılar efendim


Dental

seker765 dedi ki...

SEVGİLİ ARKADAŞLAR ÖNCELİKLE GÜNAYDIN..DİĞER SİTEDE GÖZÜME ÇARPAN BİR GERÇEĞİ PAYLAŞIYORUM ŞİMDİ.

AYLARCA BUGÜN KONUŞULDU..
PEKİ AYLARCA MÜCADELE EDEN.
SN EMİR-SN RC.-SAYIN GÜL-SN CÜNEYT-SN MYWAY-SN TLGERD-SN HALİS CAN-SN FK-SN SERPİL-SN KADER-SN ESKİ DOST-SN EKİM-SN FH-SN 07-SN MAĞDUR07-SN TOLGA VE BENZERİ Bİ TON SAHTE NIKLER NEREDELER ACABA?


SONUNDA BURADA İNSANLAR YANLIZ MI BIRAKILIR?

DÜŞÜNÜN VE NE DEDİĞİMİ ANLAMAYA ÇALIŞIN.
3 KİŞİLİK BİR SİTE ORASI DEDİĞİMDE KİMSE BANA İNANMADI.İŞTE İSPATI BURADA.

ŞİMDİ BEN BUNLARI YAZDIM ŞİMDİ BU NİKLERLE GELİP YAZACAKLARDIR TEKRAR.

:)))) GÜLMEK SERBEST ARKADAŞLAR.

BEYHUDE ÇABALARDI BUNLAR DEDİĞİMDE KİMSE İNANMADI.
3 KİŞİ 5 KİŞİYE KARŞI SEFERBER OLUP İNSANLARI ÜZDÜLER YORDULAR KULLANDILAR....

TERBİYESİZ BUNLAR TERBİYESİZ İŞTE OLAY BU.

YANIT VERİN SAYIN CÜNEYT OYUNUNUZ MU BOZULDU??

BAŞTAN BERİ KOMİKTİNİZ HALA ÖYLESİNİZ.

İNŞALLAH BAKALIM NE OLACAK BUGÜN.
ÜMİD EDERİM LEHİMİZE BİR KARAR ÇIKARDA BİTER BU EZİYETİNİZ.

SAYGILAR...

GERÇEK 3434 dedi ki...

ABLA GÖRMÜYOR MUSUN ORTADA BİR ZİBİDİ VAR.BULDULAR ÇIKARTTILAR.
KİM Mİ?

TABİKİ SAMİ KAL....

KENDİSİNE ULAŞMAK İSTERSEN EĞER MAİL ADRESİ VAR HEMEN KOPYALAYAYIM ABLA..


MAİL ADRESİ...

KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM


SAYGILAR ABLACIM...

GERÇEK 3434 dedi ki...

ABLA GÖRMÜYOR MUSUN ORTADA BİR ZİBİDİ VAR.BULDULAR ÇIKARTTILAR.
KİM Mİ?

TABİKİ SAMİ KAL....

KENDİSİNE ULAŞMAK İSTERSEN EĞER MAİL ADRESİ VAR HEMEN KOPYALAYAYIM ABLA..


MAİL ADRESİ...

KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM


SAYGILAR ABLACIM...

Adsız dedi ki...

RUH HASTASISIN SEN KESİN TEDAVİ OLMAN GEREK..

GERÇEK 3434 dedi ki...

ABLA GÖRMÜYOR MUSUN ORTADA BİR ZİBİDİ VAR.BULDULAR ÇIKARTTILAR.
KİM Mİ?

TABİKİ SAMİ KAL....

KENDİSİNE ULAŞMAK İSTERSEN EĞER MAİL ADRESİ VAR HEMEN KOPYALAYAYIM ABLA..


MAİL ADRESİ...

KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM


SAYGILAR ABLACIM...

Adsız dedi ki...

çok basit ve zavallı bir insanmışsın sen..yürekli ol.kendi adınla yaz .. yazdıklarını yayınlamıyorlarmı yoksa...zavallı seker..nasıl birisi olduğunu çok merak ettim.shora70@mynet

Adsız dedi ki...

MAHONİ AK SAKALLI DEDE ANANI SORDU NİYEKİ

Adsız dedi ki...

arkadaşımın kocası beni azdırdı
Okunma sayısı: 2943
Etiketler: göt kilot yarak
Kategori: Fetiş


Merhaba benim adım fatma kocamın ismid murat ben evli 2 çocuk sahibi ev hanımıyım.Benim başımdan gecen olay en yakın komşum ve arkadaşım olan emine nin kocası olan şükrü ile ilgili.şükrü yakışıklı bir adamdı gayette düzgün biriydi yaklaşık 15 senedir komşuyuz bir yanlişini görmemiştik ne olduysa bir gece bize misafirliye gelmişlerdi o gece oldu. Ogün bize misafirliğe geleceklerini haber verince bende pazara gidip eve bir şeyle aldım havada çok sıcaktı yemekleri hazırladım onların gelmesine yakın banyo yaptım terlemiştim atletimi ve kilotumu deyiştirdim kirli sepedine aıp banyodan çıktım.ve gelmelerini bekledim geldiler yemekler yendi caylar kahveler içilip kalkma vakitleri gelince şükrü dediki ben tuvalete gideyimde öyle kalkalım dedi ve eşi emine tuvaleti gösterdi yanımıza geldi evimiz küçük olduğu için lavobo banyodaydı elini yıkamak için mecburen banyoya gidecekti.15 sonra gelip haydi kalkalım saatte geç oldu dedi kalktılar onları yolcu edince kocam ben yatıyoru çok yorgunum canım dedi yatmaya gitti.Bende çamaşırları makineye atıp geliyorum dedim banyoya gidip kirli sepedindeki çamaşırlarımı rengi rengine ayırıyordum ki.Elime akşam cıkarttığım siyah dantelli kilotumu aldım ıslaktı herhalde akşam biraz koşturmuştum terden ıslanmıştır dedim ama elime bir ıslaklık bulaştı içini acınca kilotumun her tarafı döl olmuştu yeni boşaldığı belli oluyordu 2 dakika önce arkadaşımı kocası şükrü benim kirli kilotumu oklayarak boşalmıştı inanamıyordum orada elimi amıma attım ayağımdaki kilotum ıslanmıştı okşaya okşaya mastürbasyon yaptım elime bulaşan dölüde burnuma götürdüm kokladım ilk defa kocamdan başkasının dölünü koklamıştım boşalmanı verdiği zekle parmaklarımı emdim ve şükrünün dölünün tadına baktım yatak odasına varınca kocamı bir türlü kaldıramadım beni sikmesi için sabaha kadar elimdeki liotumu kokladım şükrünün dölünü kokladım. 2 3 gün içinde arkadaşımdan şükrü ile ilğili her şeyi öğrenmeye calıştım nelerden hoşlandığını bana sevişirken küfürlü konuşmayı çok seviyor dedi bunuda söylerken utandı ama ağzından kacırmıştı utanarak mutfaka gitti bende gizliçe çep telefonondan kocasının numarasını oldım.Pazar günü çocuları babasına verip anesinin evine gönderdim ben evde temizlik yapacağım diye evde keldım kendimi hazırladım.Şükrü.ye telefon ettim ve bize gelmesini söyledim acil bir şekilde gel dedim 10 dakika sonra kapımı caldı gidip actım üzerimde etek ve sadece sıfır kollu atleti vardı altımda ne sütyen nede kilotum vardı. İçeri girdikten sonra hayrola fatma ne oldu hastamısın dedi mustafa nerede onamı bir şey oldu yoksa dedi bende kes konuşmayı şerefsiz sen nasıl benim kilotuma boşalırsın dedim ve elimdeki içine boşaldığı siyah dantelli kilotumu yüzüne fırlattım.Havada gelen kilotu yüzüne gelmeden yakaladı ve çok özür dilerim ben o ğun banyoya girince dayanamadım kirli sepedini görünce actım ve kilotunla karşılaştım ve elime aldığımda ıslaktı koklamaya başladım çok güzel kokuyordu boşaldım beni affet dedi. bende kes lan şerefsiz adi köpek sen bana ne yaptın lan 3 gündür amım sulu geziyorum beni azdırdın oruspu çocuğu seni dedim ve eteğimi indirdim ve sende soyun köpek dedim çabuk dedim sana diyede azarladım elleri titreyerek elbiselerini çıkardı en son kilotu kalmıştı bağırdım onuda çıkar diye onuda çıkarınca yarağını gördüm heycandan yarı kalkık duruyordu. Yavaşca yanına vardım elimle yarağını tuttum ve bununlamı beni azdırdın yerim lan ben bunu dedim önünde diz çökerk yalamaya başladım yaladıkca yark kendine geldi ve kol gibi oldu kocamın siki kadar vardı hafif kalındı kocamınkinden çünkü kocamınkinide yalardım başımdan tutu ve yala oruspu fatmam yala diyerek başımı sikine bastırıyordu 10 dakika kadar yaladıktan sonra dayanamıyorum geliyor diyerek bütün dllerini ağzıma boşaldı o gün soyuk tadına baktığım dölü şimdi fırından yeni çıkmış gibi sıcacıktı hepsini yaladım ve yuttum biraz dinlenince başladı benim vucudumu yalamaya her yarimi yalıyordu ama özellikle göt deliğimi amımı vede ilk defa yalanan koltuk altımı yalıyordu acayip zek alıyordum koltuk altımın yalanmasından kendime inanamıyordum kudurmuştum neler cıkıyordu ağzımdan piç oruspu.çocogu.pezevenk.şerefsiz.adi.köpek.gibi . şükrüde kudurmuş gibi oruspu fatman senin amını götünü sikeceğim ne zamandır sende gözüm vardı hele götün beni deli ediyor azmı rüyamda siktim seni amına koyduğumun oruspusu fahişesi kaltak diye söylüyordu . Amımı iyiçe yaladıktan sonra yarağını başına getirip içine sokmaya başladı beni deli ederek sokmaya başladı bende hadi sik oruspunu dayan lan içime pezevenk diye bağırıyordum birden kökleyince avazım cıktığı kadar bağırdım. aiyice pestilimi cıkardı sikerek ve hala boşalmamıştı ama ben 3 kez boşalıyordum içimden cıkıp beni domaltı ve başladı tekrardan göt deliğimi yalamaya bana dediki oruspu fatmam götten sikeceğim seni dayan dedi. Bende hayır kocam mustafaya bile siktirmedim götümü asla olmaz dedim acımaz kaltak senin canını yakmadan götünden sikeceğim seni ve tekrar diliğle yalamaya başladı yalaya yalaya iğiçe yumuşattı götümü ilk önce parmagını soktu köküne kadar yavaş yavaş parmağını sokup çıkartmaya başladı sonra iki parmağını derken ben iyiçe zevk almaya başlamıştım amımı avuçladı sevk sularımı sikine sürdü tam göt deliğimede tükürdü parmayığla içine yedirdi ve geliyorum fatmam sana götten sahip olacağım götünün sahibi benim dedi ve başını sokmaya başladı ben bağırmaya başlarken lak diyo taşşakları amıma carptı köküne kadar girmişti götüme biraz bekledi ve başladı sokup cıkarmaya yavaş yavaş derken hızlandı bende alışmıştım artık ağzımdan gelen gidiyordu şükrüye ben küfür ettikce pompalıyordu en sonunda ayı gibi bağırarak geliyorum oruspu kaltak dedi ve götümün içine bütün dölünü boşaltı ve ikimizde yığılp kaldık yatağın üzerine 10 dakika kaldık öylece ve götümden cıktı siki küçülerek bana sarıldı arkaman sırtımı öperek teşekkürler fatmam kurban olurum bu göte ben dedi bende ben sana teşekkür ederim dedim ve yıkanıp giderken sana bir hadiyem var dedim bir dahi sefere ne zaman sikişeceğiz o zamana kadar 3 gündür giğdiğim kilotumu verdim bunu kokla arkadaşımı sik tamammı piç dedim gönderdim. sonraki günlerde bir türlü fırsat olupta sikişemedik ama ben onlara giderken kirli kilotumu cebime koyup giderdim oda cebimden alır eskisini içini ddoldurup cebime gri koyardı ben onun dölünün tadını unutmazdım oda benim tadımı unutmazdı ama en kısa zamanda sikişmemiz gerekiyor göt deliğim kaşınmaya başladı hala kocama siktirmedim götümü sahibini bekliyor. en kısa zamanda görüşmek üzere bayyyyyyyy.....
Hikaye Yorumları

Adsız dedi ki...

Okunma sayısı: 1869
Etiketler: Halakızı daracikam seksgötten
Kategori: Bire Bir


Slm ben ıstanbuldan ..........18 yaşındayim.üniversite de okuyorum.birgün bursada ki köyümüze gitmiştik.halamin kızı bana derslerinin kötü olduğunu ve bana ders anlatmamı söyledi.dediğim gibi ben üniversite de matematik okuyordum.dersi anlatırken bacaklarımiz birbirine dokunuyo ve bu az da olsa beni tahrik ediyordu.bir soru gösterdi ve bunu hoca çözemedi sen çöz ne istersen yapcam dedi.baktım ciddi zor ama uğraştım ve çözdüm.ve bir öpücük istedim.nereden dedi.sen nereden istersen dedim gözlerini kapat dedi kapattım ve dudaklarımda bir ıslaklik hissettim.hemen gözlerimi açtım ve dudaklarını emmeye başladım dilimi içinde gezdiriyordum.bir elimde bacaklarında geziyordu.bir anda külodunun içine soktum elimi ve pürüzsüzdu hemen kanepe ye yatırdım ve eşortmanini çıkarttım külodunun üzerinden amini öpüyordum ve çıkarttım sonra onu da elleriyle arasıra saçlarımi çekiyo okşuyo bazen de amina bastırıyordu ve birden kasıla kasila boşaldı.sıra ona gelmişti.sıkımi aldı ve ağzına aldı cok güzel yaliyordu ve cok geçmeden ağzına boşaldım.sonra yavaş yavaş artik amindan sıkmeye hazırlanıyordum.ama bana bakire olduğunu ve oradan olmayacağını söyledi.bende biraz yalvardıktan sonra ikna ettim ve bacakları aldım omuza.ama ami cok dardı yavaş yavaş sokuyordum ve yavaş yavaş nefes alıp vermesi hızlandı ki ben çoktan içine girmiştim.içinde git gel yapıyorum cok sıcaktı içi ve sıkım yanıyordu.uzun süre git gel yaptıktan sonra boşalacağımi anladım ve çıkardım sikimi ve göbeğine boşaldım.sıra götünde dediğimde ise hic itiraz bile etmeden kendi domalma pozisyonuna geçti.biraz kremden sonra yavaş yavaş götüne de girdim.ama o attığı çığlığı nasil kimse duymadı anlamadım.yine git gele başladım ve içine boşaldım.ve artik geç olmuştu ve toparlandık.simdi mayıs ayını bekliyorum çünkü yine köye gideceğim ve arayıp derslerinin yine kötü olduğunu söyledi.yaşasın...:-)

Adsız dedi ki...

ERKEĞE SUSAMIŞTI
Okunma sayısı: 2998
Etiketler: irimeme buyukgöt kalınpenis
Kategori: Seks Hikayeleri


slm hikaye severler ben izmir den bülent mobilya atölyesinde çalışıyorum dış servis elemanıyım birgün ustam beni işe gönderdi evin adresini falan verdi gittim genç bir bayan açtı kapıyı yaşı 24 kocasıda 40 yaşalarında zengin biriydi ama kafadan kırık biriydi mahallesinde bile deli selim diye çağırıyorlar neyse bunlar 2 yıllık evliydi kız tam bir afet 90 60 90 ben mobilyaların tadilatına başladım sonra kız yanıma geldi muhabbete başladık şurdan burdan derken kız isteğiyle evlenmemiş babası zoruyla neyse bana soğuk bişeyler istermisin dedi havada çok sıcaktı ben gömleğimi falan çıkardım oda ince bir badi giymiş altındada ince düşükbel bir pijama kilodu olmadığı belliki eğildiğinde falan götünün çatalı görünüyordu ben işime devam ederken bana geldi ya gelen olursa kapıyı açarmısın ben duşa giricemde çok sıcak yanıyorum dedi. ben aonun kalçalarına baka baka çıldırmıştım artık tabi olur dedim ama niyeti belliydi banyoya gitti ve kapıyı aralıklı bırakmıştı bende gittim ve gizlice onu izlemeye koyuldum biara döndü ve benim kendisini izlediğimi farketti kendini okşuyor inliyordu bende farkında değilmişim gibi esin hanım bu odanın işi bitti dedim ve karşısına çıktım sonra pardon falan dedim kapının açık olduğunu bilmiyordum dedim önemli deil ben zaten çıkıyorum istersen duş alabilirsin çok sıcak terlemişsindir sonra devam edersin olmazmı dedi ben şaşkın şaşkın bakınıyordum olur dedim ama o herşeyi bilinçli yapıyordu banyoya sex dergileri koymuş ve tangsını falan orada bırakmıştı ben banyoya girdiğimde beni izleyeceğini adım gibi biliyordum o çıktı ben girdim bende kapıyı aralıklı bıraktım kapının arkasından beni izliyordu ben bilmemezlikten gelip dergiye bakıp yarağımı sıvazlıyordum birden karşıma çıktı ve çamaşırımı alıcam dedi kalkmış yarağımdan gözünü alamıyordu sonra dayanamayıp sordu bu neya neden bukadar büyük dedi bende bu daha büyümemiş hali beğendinmi dedim çok hoş ya dedi gel istersen yakından bak dedim yanıma geldi zaten kilotunu giymemişti üstündeki havluyu indirdi ve ne görim kabak gibi bir amcığı var kadın birden üzerime atıldı yarağımı ağzına aldığı gibi yalamaya başladı deli gibi emiyordu 5 dakka sürmedi ağzına boşaldım tüm döllerimi yuttu ve durmadan yalıyordu bidaha kaldırdı kazık gibi yaptı ben domaltıp o güzel amını yalayarak onu defalarca boşalttım çığlıklarından kulaklarım inledi sonra yarağımı amına getirdim öyle bir amdıki girmiyordu zorlaya zorlaya soktum tamamını soktuğumda baygınlıklar geçirdi adam bunu hiç sikemiyormuş ilk gece bile parmağıyla bozmuş kadın erkeğe hasret tam 4 defa boşalttı beni bende amını yalamaktan dilim uyuşmustu sonra ben yıkanıp çıktıktan sonra işime devam ediyordum oda duştan çıkıp karşımda çıplak bir şekilde uyuyordu 2 saat falan uyuyup kendine geldi kalktığında benimde işim bitmiş sayılırdı kalçaları aklımdan çıkmıyordu sonra arkadan istedim olmaz çok acır falan dedi ama ben onu ikna etmekten usanmadım sonunda ikna ettim bu defa yatak odalarına geçtik önce götünün deliğini yarım saat kadar yaladıktan sonra ne kadar krem varsa götüne sürdüm dik ve dolgun kalçaları su gibi oynuyordu sonra yarağımı deliğinin üstüne getirdim uzun bir uğraştan sonra kafasını geçirdim bir çığlık attıki evin içi yankılandı düşünün amı bile daracıktı götü nasıldır sonra yavaş yavaş git gellere başlamıştım artık alışmıştıki kendini bana doğru yittiriyor hadi kocacığım daha hızlı daha sert diyordu ama o kadar darki kendimi tutamadım var gücümle içine boşaldım 5 dakka içine kitleyip bekledim zevkten ayakta bile duramıyordu dizlerinin üstüne çöktü 10 dakka kendine gelemedi kadın tam bir yarak delisi olmuş sonra bir kez daha banyoda götten siktim sonra birbirimize telefonlarımızı verdik tam 1 sene oldu beraberiz doğum hapı kullanıyoruz 3 günde bir sikişiyoruz bana maddi yöndende bakıyor. işte böyle müşterinin amınıda yalarım götünüde
Hikaye Yorumları

Adsız dedi ki...

Kızlığımı Bozdurduğum O An
Okunma sayısı: 2096
Etiketler: ağzımaboşaldı güzelgötüm kocayarak
Kategori: Gay Travesti


öncelikle hepinize selam ben 22 yaşında kızlardan daha cilveli vede onlar kadar pürüzsüz temiz bir popoya ve cilde sahip biriyim. Okulda lise döneminde bile sınıfın azgın tipleri bana hep parmak atarlar arkamdan geçerken çaktırmadan yaraklarını bana deydirerek geçerlerdi.Tabi benimde çok hoşuma giderdi.yıllardır içimde hep götümü siktirme arzusu yanıp tutuşuyordu. Hep Götüme Salata Gibi Bişeyler Sokarak Tatmin Ediyordum.Ama Yeterli Olmuyordu artık.Ve Günlerden Bi gün şehir dışında Bi işim Çıktı. Şans Bu ya Gideceğim Yerde Babamın Bi arkadaşı olan mahmut amca vardı.mahmut amca 40 yaşlarında kaslı ve iri bi yapıya sahip beni hamama götürdüğü bir günde benim önümde peştamalini açıp kasıklarnı yıkarken gördüğüm kadarıyla oldukçada devasa hoş bi yarağa sahip biriydi.İnik hali bile rahat 14,15cm. vardı.Ogünü hiç unutmam.hatta benimle dalga geçmişti olum herkesle hamama gelme bu tüysüz vicutla götürürler seni haberin bile olmaz demişti.bende yok canım dedim geçiştirmiştim. neyse ben bunu aradım mahmut aca orda işim var karşılarmısn beni terminalde dedim.tabi canım dedi. ve saat geldi yola çıktım uzunca bi yolculuktan sonra gece saat 02:00 gibi ordaydım.beni hemen karşıladı sarıldığımda bile bacağıma deyen kalınlığı hissediyordum.neyse arabasına bindik yola çıktık.2 saat civarında sürücekti gideceğimiz yer. iyice azmıştım ve plana başladım.yarım saatlik yoldan sonra çok uykumun geldiğini söyledim ve hesapta dalmıştım uykuya. yolda kasislerden dolayı sarsılmış gibi yapıp bunun kucağına doğru düşürdüm kendimi hesapta uyanmamıştımda. evet yüzüm onun kucağındaydı dudaklarım yarağı arsında sadece ince bi kumaş parçası vardı başını resmen dudaklarımla hissediyordum. Mahmut amcanın hoşuna gitmişti muhtemelen.uyanmadığımı görünce hiç istifini bozmadı.artık her sarsıntıda ileri geri yapıp onu harekete geçirmeyi başarmıştım.iyice kalkmıştı siki ve saklıyamıyodu saklancak gibide değildide zaten nerdeyse kilot ve pantılonunu delip giricekti ağzıma.bi ara bi baktım saçımı okşuyo ölücem sandım anlamıştı uyanık olduğumu.baktım kafamı bastırıyodu. bittiğim andı.çok utandım ama iş işten geçmşti baktım ermuarını indirdi kilodunun kenarından o koca yarağı dudaklarımın arasına saldı ve sadece düştüğünde anlamıştım dedi buda bana yetti zaten.nasıl yalıyordum o koca yarağı sırılsıklam yapmıştım sikini emdikçe emiyordum taşaklarını çıkardım dışarıya baktım oda çalılık biyerde yolun kenarına çekti benim kafamı bastırark müdahale ediyordu. süper bi zevkti.arka koltuğa geçtik sonra beni hemen çırılçıplak soydu zaten iç çamaşırıda giymemiştim özellikle hemen domalttı beni rüya gibiydi.başlatı götümü yalamaya harika götün varmış dedi.senin için hazırlandım diyebildim sadece konuşamıyordum.karısı gibi olmuştum. pembecik göt deliğim kendiliğinden açılmıştı artık sona geliyodum.tekrar ağzıma verdi o koca yarağını deliler gibi yalıyordum boğulcak gibi olmuştum.sonuna kadar sokuyordu ağzıma kontrol tümüyle ondaydı artık.orospusu olmuştum altıında.resmen ağzımı sikiyordu.nefes alamıyordum. kızrmıştım rengim değişmişti.bi haylide yorulmuştum.evrip çeviriyodu beni.sonra ağzımdan çıkartıp dekrar domalttı beni. sokmuyordu çıldırmak üzereydim.deliğim üstünde fırçalıyoru.yanıyordum artık.yalvarmaya başladım soksun diye başladı götümün yanaklarını tokatlamaya.acıyodu artık ve birden başını soktu götüme.nasıl çığlık attım anlatamam.bağaryavrum bağır kimse duymaz seni burda rahat ol demişti.bağırta bağırta soktu sonunda götüm yaprak gibi tiriyoru o koca avuçlarının içinde bayılcak gibiydim ama alıştım sonra hayvan gibi gidip geliyodu içimde yarapını çıkarttığında resmen içim sıcacık hava doluyodu.süper bi histi bu.yaklaşık on beş dakika gidip geldi içimde.geliyorum ben dedi.sadece kafa sallıyabildim.içime aygır gibi boşalmıştı.sıcacık olmuştu içim. çıkardı sonra yarağını ağzıma soktu yine kallan bütün döllerini yalamıştım.Ama Yetmemiş benim erkeğime belli ki ağzımı sikmeye devam ediyodu.yine çıldırmış gibi yarağını yalamaya başladım boğazımın sonuna kadar sokuyordu sikini.taşaklarını yaladım sonra emiyordum heryerini sikinin kılarrı ağzımın içini gıdıklıyordum.sikinin başını emerken şişirmiştim artık.geliyorum ben dedi ve dolu dolu ağzımın içine yüzüme heryerime boşaltmıştı döllerini.karısı olmuştum artık.ona beni ilk siken erkek olduğunu söledim.çok sevinmişti. beni evi yerine otele yerleştirdi bu olaydan sonra.yaklaşık 10 gün kalmıştım.on gün boyunca hergün sikti beni bazı geceler benimle kalıp sabaha kadar sikini götümün içinden çıkartmadan uyuyorduk.mahmut amca sabah akşam sikiyordu beni kısacası.götüm şimdi tam kıvamında şimdi benim ikinci kocam olucak erkeğimi bekliyorum.On aydır onu görmüyorum.Götüm Yine Delice Sikilmek İstiyor.Rahatlatın beni lütfen olgun beyler koca siklerinizden öpüyrum sizi. ekleyin beni görüşelim.by

Adsız dedi ki...

Kuzenimle Köyde Dag evinde
Okunma sayısı: 2882
Etiketler: dagevinde sikiştik yaladıgötünü
Kategori: Erotik Hikayeler


merhaba arkadaşlar sizinle paylaşacagım hikaye tamamiyle geçektir.Ben annem abim yaz tatilinde köye gittmiştik.Köyle inanılmaz bir olay olmuştu.onu size anlatmak istiyorum.Bizim köy ve tüm Kradeniz yazları sıcak oldugu için biz hergün ırmakta yüzerdik 2 saat. kuzenlerim Buse,Mert,Mustafa,İlayda ve ben ırmakta hergün yüzerdik.Buse 12 yaşında güzel bir kızdı bende 14 yaşındayım.Buse yüzme bilmez .bende ona ögretmek için onu kucaklayim ve suya atıyordum.kucakalrken suyun altından götünü mıncıklıyordum.Onu suya bıraktıgımda bagırıodu . bogluyorum nolur beni tut die. bende tutuyordum bana sarılıyordu.sım sıcasık vicudu beni deli ediyordu.kalkmış yaragım göbegine degiyordu.ama o korkudan ne anlıcaktıki ? neyse ben ırmaktan çıktım üstümü degiştim.Diger kuzenlerim ırmakta yüzüyorlardı.Hadi buse sende çık hemen dag evine gidelim dedim. Dag evinde annemleri bekliyecektik ikimiz. üstünü degişme yolda kuru dedim.dag evine dogru yol aldık. saat 3 tü çok sıcak bir hava vardı.beraber 45 dk yürüdük. dag evine geldigimizde kapının klidini açtım. hadi buse gir dedim. beraber içeri girdik. içeride dolap yatak masa sandalyeler vardı. evin etrafında olan eriklerden topladık eve girdik. yataga oturduk.teker teker erikleri yemeye başladık. erikler bitince buse dediki. benim canım çok sıkılıyor ne yapalım ? bende evcilik oynayalımmı dedim. tamam ben çok severim dedi. sen benim kocam ol bende senin karın dedi. tamam olur dedim. ben oyun geregi işe gitiştim. 2 dk sonra erik toplayarak eve gittim. hoşgeldin kocacım dedi. hoş bulduk karıcım dedim. .hadi şu erikleri pişirde yiyelim dedim. tamam kocacım pişireyim dedi. masaya geçip erikleri yedik.buse hadi uyuyalım kocacım dedi.evet yaa bende çok yorgunum hemen uyuyalım. yataga girdik o götünü bana döndü bende ona önümü dönmüştüm . götünü gördükçe yaragım kalktı. buse hadi kocacım üşüyorum bacaklarını üstüme at dedi. tamam karıcım seve seve atarım dedim. götünü bacaklarımın arasına aldım. kalkmış sikim götüne degiyordu.sikmemek için kendimi zor tutuyordum buse kocacım bizim cocugumuz hiç olmuyacakmı dedi ? bende oynayacak daha kimse yokki dedim. biz yalancıktan çocuk yapalım dedi. o nasıl olucak dedim. sen kapalı götümü yaragınla sikiceksin dedi.Şaka yapmıyorsun dimi dedim.Hayır ne şakası dedi.Ozman hadi hemen yapalım dedim. Buse uzandı yataga bende kapalı olmuyor dedim. iyi ozamn aç dedi. giydigi şhortu sıvadım. kalkmış yaragımı götüne sokmaya çalıştım.Buse girmiyor dedim içine. getir yalayim dedi.ozman dogrul dedim. agızını açarak önüme egildi.Agızına sikimi soktum emmeye başladı.bnoşalmamak için kendimi zor tutuyordum. hemen uzan götünü dön dedim . götünün deligine boşaldım.döller iyice kayganlaştı.kalkmış sikimi götünün deligine bir soktum.bagırdı.ama ne fayda kimse duyamazdı.siktikçe siktim.inliyordu.buse nasıl iyi oluyormu dedim. yap sen dedi yap.iyice siktim.hadi beraber azda uyuyalım dedim.o bana döndü ben ona öpüşmeye başladık dudaklarımız birleşik uyumaya çalıştık.memelerini avuçluyordum.amına bakabilirmiyim dedim.amımı sikmiyeceksin ama dedi. tamam sikmem dedim. amını yalamaya başladım.parmaklarımın uçlarını soktum. tamam yeter dedi. buseyle iyice sikiştik.sonra birbirimize sarılarak uyuduk bir 30 dk.kalktıgımızda buse bunları kimseye söyleme dedi.söylermiyim dedim.İstersen hergün yaparız dedi. Irmakta götüne degdiriyordum sikimi hep.köyde buselerde kalıyordum.her akşam sikişiyoruz. bidahaki yaz sabırsızlıkla köye gitmeyi bekliyorum

Adsız dedi ki...

Cingeneyisiktim
Okunma sayısı: 1434
Etiketler: göt siker sikici
Kategori: Bire Bir


Ben 45 yasindayim santiyede kaliyorum bir gun bir cingene geldi satilik hurda varmi diye sordu hurda oldugunu ama para ile satmadigimi bana bayan getirmesini soyledim .aksam 18de 30 yasinda biriyle geldi iki saat birlikte olabilecegimizi soyledi oylesine abazaydimki kaybedecek bir saniyem yoktu .hemen kariyi soydum sudyenini bile cikarmadan amina ani bir giris yaptim kari oyle bir zipladiki sikim kirilacak sandim ustunden itmeye kalkti birakirmiyim cikarmadan iki posta siktim ayaklarim tirtir titriyordu on dakika moladan sonra kucucuk memelerini emmeye basladim bu sefer gotunun altina yastik koyup icine bir daha girdim ami iyice bollasmisti arada arkayi yoklamaya basladim ama nafile bir turlu vermiyor ordan kocasina bile vermemis ekstra ucret verince kabul etti hemen amindan cikarip gotune girmeye basladim zorda olsa basardim once biraz zorlandi ama bir kac gel gitten sonra hosuna gitti sirf arkadan siktirmek icin halen gelip kendini bana siktiriyor cok iyi got sikerim

Adsız dedi ki...

Otobuste Gaya Sürttüm
Okunma sayısı: 6672
Etiketler: gay otobüs sürttüm götüne
Kategori: Gay Travesti


Otobuste Sürttüm(Gerçektir) Merhaba ben Oğuz. İstanbul`dan 28 yaşında aktifim. Burdaki pek çok hikayeyi okudum ama bir çoğunun gerçek dışı olduğunu düşündüğüm için başımdan geçen bir olayı gerçek hikaye okumak isteyenlerle paylaşmak istedim. Bu kış bir gün işten erken çıkmış mağazadan bir kaç bişe aldıktan sonra üniversiteden sonra hiç binmediğim otobüse maziyi anmak adına bineyim dedim. Saat 16 gibiydi ve okuldan çıkan öğrenciler otobüs durağını doldurmuşlardı. İstanbulu bilenler için söyleyeyim Beşiktaş`tan Sarıyer`e gitmek için durakta bekliyordumki otobüs geldi. Yolum çok uzundu ama otobüs daha Beşiktaş`tan yükünü iyice aldı. Arkaya doğru ilerlemek mümkün görünmediği için olduğum yerde durayım dedim. Elimde de küçük bir poşet vardı. Takım elbiselerlede otobüs hiç çekilmiyordu. Sıkıntı içinde bir kaç durak gitmiştikki yanıma 18-19 yaşlarında üniversite öğrencisi olduğu herhalinden belli benim boylarda(1.75) yakışıklı bir çocuk geldi. Hava soğuk olmasına rağmen üstte sadece bir mont giymiş altta ise keten pantolon vardı. Otobüs ilerledikçe yolcu biniyor ama ben yerimden canlanmıyordum. Derken çocuğun önüme doğru geçtiğini hissettim. Çocuktan hoşlanmıştım ama o sıkışıklıkta önüme geçmesinie ilk başta sinirlenmiştim. Bi süre gittikten sonra sikim kalktı ve hafif hafif çocuğa dokundurmaya başladım. Süper bir duyguydu. Derken çocuk bir ara arkasına baktı. Ben tepki gösterecek düşüncesiyle dokundurmaktan vazgeçmiştimki çocuğun götünü bana doğru ittirdiğini hissettim. Bende iyice abandım. Sikim çocuğun götünün arasına sıkışmış gibiydi. Sürtmeye başladım. Ellerimlede hafifçe kalçalarını okşamaya başladım. Öyle abanıyordumki çocuk düşecek gibi oluyordu. Kimseye bakmadan sürtmeye devam ettim. Sikiyor gibiydim. Çocuğun ensesinden eğilim kulaklarına doğruda hafif hafif üflüyordum. Çaktırmamak için elimden gelenide yapmaya çalışıyordum. Çocuk halinden menun bense boşalmak üzereydim. Derken epeyce bir süre sonra müthiş bir zevkle patladım. Çocukta bunu anlamış olacakki elini arkaya attı ve sikimi okşayarak iyice boşalttı. İneceğimiz yere geldiğimizde çocuk indi benim inememe daha olmasına rağmen bende peşinden indim. Bir müddet peşinden gittikten sonra anlamış olacakki durdu ve bana baktı. Yanına yaklaştım ve tanıştık. Ben tekrar böyle bir macera yaşamak için telini alacaktımki o beni evine davet ett. Evine gittik. Yalnız yaşıyordu. Eve girer girmez öpüşmeye başladık. Her şeyi çıkardık ve yatağa geçtik. Ağzıyla dimdik etti sikimi. Sik beni diye yalvarmaya başladığında kendimden geçmiştim. Ama otobüste aldığım zevk bambaşkaydı.

Adsız dedi ki...

ULAN AMINA KODUMUN EVLADI,NE YAZIP DURUYON BURAYA BU YAZILARI???SİKTİR GİT PORNO SİTELERİNE NERENİ SİKTİRİYOSAN SİKTİR.ADİİİ ŞEREFSİZ İBNE

Adsız dedi ki...

BİR RÜYA GÖRDÜM DÜN GECE.. KARANLIK, KABUS, PEŞİMDEN BİRİLERİ GELİYOR BEN KAÇIYORDUM.KAÇ KAÇ AMA NEREYE KADAR. KALABALIKLAR KOGLUYOR BEN KAÇIYORDUM, BEN KAÇTIM KALABALIKLAR BANA KATILDI. KAÇTIKÇA ÇOGALDIK ÇOGALDIKÇA KAÇTIK.DERKEN BİR MAGARAYA SIGINDIK AMA NE MAGARA, İÇERİSİ CEHENNEM GİBİ SICAK. DIŞARDA BİZİ KOVALAYANLAR, ALLAHIM BU NASIL RÜYA KABUS OLMALI VEDE BU RÜYA BİTMELİ DERKEN MAGARANIN DERİNLİKLERİNDEN AKSAKALLI BİR İHTİYAR ÇIKTI YANIMIZA GELDİ KORKMAYIN NİYE KORKUYORSUNUZ Kİ SİZ NE YAPTINIZ . NİYE KİMDEN KAÇIYORSUNUZ.GELİN BENİMLE ALDI BİZİ MAGARADAN ÇIKARDI BİR HUZUR BİR RAHATLIK YEMYEŞİL AGAÇLAR, OTLAR VE BİZİ SAGLİMEN BİR YERE ULAŞTIRDI. ORDA DÜGÜN DERNEK HERKES MUTLU VE DEDİKİ ÇOK YAKIN, ÇOK YAKIN SİZİN BAYRAMINIZ, HEP BERABER DÜGÜN BAYRAM YAPACAKSINIZ. NE DİYELİM RÜYALARI HAYRA YORMAK LAZIM. MUTLAKA RÜYALAR ÇOK YAKINDA GERÇEK OLACAK. SAMİ KAL

GERÇEK eski dost dedi ki...

SAMİ SENİN GÖTÜN AÇIKTA KALMIŞ BE CANIM.
RÜYALARIN TERSİ ÇIKARMIŞ.
AK SAKALLI DEDE BİZİ DIŞARI ÇIKARTMIŞ DİYOSUN OHHH HAVA GÜZEL HERYER YEŞİLLİK ,OTLAR,BÜLBÜLLER,,,

SAMİCİM BU AK SAKALLI DEDE YARGITAY SAVCISI OLMASIN?

HÜRRİYET DERKEN DEMİR PARMAKLIKLAR ARKASI OLMASIN,,,HAVA GÜZEL YEŞİLLİK DERKEN,,,KOĞUŞ HAVASI OLMASIN.

AÇ TAVUK KENDİNİ BUĞDAY AMBARINDA ZANNEDERMİŞ.....!!!

Adsız dedi ki...

ARKADAŞLAR AZ EVVEL SIZMIŞIM .
BU ARADA HEMEN BİR RÜYA GÖRDÜM.
ANLATAYIM DA Bİ YORUM YAPIN LÜTFEN

BEN TERTEMİZ BİR HAVADA,BÜLBÜL SESLERİ ARASINDA , BİR GÜZEL BAHÇEDE UYURKEN KIÇIMI KOCAMAN BİR EŞŞEK ARISI SOKTU..

ŞİMDİ BU NEYE DELALETTİR ACABA?
SAMİ KAL

DAVUT dedi ki...

ARKADAŞLAR BUNDAN SONRA SAMİ KAL ARKADAŞIMIZIN RÜYALARINA YÖNELELİM.

MAİLLER ATALIM FAXLAR ÇEKELİM TELEFONLAR AÇALIM.

ÇOK ÖNEMLİ BU KONU.

ÇOK İLGİNÇ ŞEYLER OLABİLİR GELECEĞİMİZLE İLGİLİ.ÇÜNKÜ KENDİSİ KIÇI AÇIK YATAN BİR ARKADAŞIMIZ.

LÜTFEN VAR GÜCÜMÜZLE YOĞUNLAŞALIM SAMİ ARKADAŞIMIZIN KIÇINA.

SAYGILAR

MAİL ADRESİ: KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM


DAVUT

SERGEI RAHMANINOV dedi ki...

:)))))))
PESSSSSSSS..:))))))

mail adresi çok ilginçmiş.



KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM


hahah hahahah hahahahah

Adsız dedi ki...

KIÇIMA TALİP ÇOK ANLAŞILDI.TEŞEKKÜRLER ARKADAŞLAR.SAMİ KAL

DENTAL dedi ki...

bende size artık SAMOŞ diyebilirmiyim sayın sami?
çünkü uçkurunuzu çözmüşler sizin.

saygılar efendim

DENTAL

DENTAL dedi ki...

ŞİMDİ HEPİNİZİN DİŞİNİ SÖKECEĞİM ARKADAŞLAR.HEMDE MORFİNSİZ.BAĞIRTA ANIRTA.
İBNELER SİZİ.


SAYGILAR EFENDİM

DENTAL

MAHONİİİİİ dedi ki...

SAMİCİĞİM (NAMI DEĞER SAMİ KAL)

BU GECE RÜYA GÖRDÜNÜZMÜ GENE?

NE DEDİ BAKEM SAKALLI DEDE SANA??

Adsız dedi ki...

YAV ARKADAŞLAR UTANARAK YAZIYORUM AMA YAZAYIM BARİ.
BEN BUGECE GENE RÜYA GÖRDÜM.
O DÜN GECEKİ SAKALLI DEDE VARDI .
BANA EY SALAK SAMİ KAL NEKADAR APTAL VE GERİ ADAMSIN SEN .
HİÇ RÜYA GECE ANLATILIRMI DEDİ?
ANGUT DEDİ BANA ARKADAŞLAR.

BAK DEDİ SALAK HERİF SEN BEYİNSİZİN BİRİSİN.GÖRDÜĞÜN RÜYAYI BİLE ANLATAMADIN.SENİ ŞİMDİ NAPİM BEN DEDİ.
VE.....SÖYLEYEMEYECEĞİM ŞEYLER YAPTI BANA ARKADAŞLAR.

BU İŞİ BİLEN BİR YORUMCU LÜTFEN YORUMLASIN BU RÜYAMI ÇÜNKÜ BU ÇOK ÖNEMLİ BU GÜNE IŞIK TUTACAK.
SAMİ KAL

MÜNECCİM dedi ki...

SAMİ KAL evladım bak ben müneccimim,,bilirim bu işleri..
bak yorumum şu sami..iyi dinle.

senin göte bi talip çıkmış kardeşim.aman kolla götünü kardeşim yoksa karşı tarafın alet büyük .ona göre arkadaşım.


müneccim

DENTAL dedi ki...

YA ARKADAŞLAR ONU BUNU BIRAKALIM BUGÜN AŞAĞIDA VERECEĞİMİZ MAİL ADRESİNE YOĞUNLAŞALIM.

MAİLLER FAZLAR TELEFONLAR AÇALIM.
BUGÜN SON GÜN AMAN ARKADAŞLAR BOŞA VAKİT GEÇİRMEYELİM.



MAİL ADRESİ ŞUDUR......



KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM





saygılar efendim


Dental

Adsız dedi ki...

GATA'nın sabah uykusuna hastayım...Başladığı günden bu yana her dalgasıyla Türkiye'de gündemi değiştiren Ergenekon operasyonu mizahçılara da bolca malzeme veriyor.



Ergenekoncusun dediler, iktidarı vermediler

Rampaların ustasıyım, 1 Numara'nın hastasıyım.

Ergenekon dediğin nedir ki gülüm, ben senin için Gladyo'yu bile göze almışım

Nalet olsun içimdeki çete sevgisine

Hatalıysam Silivri'de görüşelim

Yakamoz, Sarıkız, Ayışığı, darbeden mi geliyon tugayın yakışığı

Kazancımız bilek zoru, Allahım sen bizi 13. dalgadan koru!

Dalga dalga geldiler, bizlen dalga geçtiler

Sen kaçıncı dalgadansın arkadaş?

Yiğit kavgasız, Ergenekon dalgasız olmaz

Nazar etme ne olur, çalış senin de iddianamen olur

Elimdeki keleş, belimdeki mermiler kadar yakınsın bana Jitemlim

Yollar gidişime, kızlar bomba atışıma hasta.

Kamyoncu lokantası değil cezaevi yemekhanesi

Eylemde seçiciysem günahım ne?

Perinçek de sollardı

Silivri yollarında değil, senin kollarında öleyim.

O şimdi hapiste…

Tehlikeli araç

1 Numara sağolsun

Vur kalbime hançeri, yüreğim parçalansın; fazla derine inme, çünkü orda sen varsın.

Darbelerin ustasıyım, GATA'nın hastasıyım.

Gatakulli yapma bana, yamyam bakteri yollarım sana

Bir sana, bir de GATA'nın sabah uykusuna hastayım.

Gönlünde yer yoksa bana güzelim, fark etmez ben GATA'ya da giderim

Tek rakibim Gladyo

Herkes sanıyor ki hastayım, oysa Silivri'de mapustayım

Yolların kralı man, şovların kralı Tuncay Özkan

Korkmadı cüzamdan bile Türkan, korktuğu kadar türbandan…

Çağdaş yaşamcıyız dediler, bursları (/)'ya verdiler

Haberal'dan haber geldi, Güniz Sokak kederlendi

Demirel'in hastasıyım, provokasyonun ustasıyım.

Gaz, fren, şanzıman; cephanesiz halim duman

En hakiki mürşit, turşucu Hurşit

Aramasın gözler onu, o şimdi tutuklu

Özkan, Haberal, Perinçek; yine efkarlandın bi fırt çek

Sen sus, eylemin konuşsun

Ömür biter, saklanan cephaneler bitmez...

Haki renklim, kızıl bayraklım

Bombayı atarım, gerekirse yatarım

Darbemi yaparım, Paşa Paşa yatarım

Bir kavanoz reçel, gülüm mapusluk da geçer

Torpidonda silah yoksa güzelim, fark etmez bombayla da işi hallederim.

İktidar dediğin taktın mı kola, çaktın mı duvara yapışmalı!

Dünya dikenli bir hayat, hep Ergenekoncularda mı kabahat ?

Duanla mı yaşadım ki, iddianla öleceğim?

Şoför molasız, darbe medyasız olmaz

Adrese gerek yok, Türkiye bizi tanır

Yoksa sende bi numara yok mu be 1 Numara ?

Varsa yalanım, asit kuyularında yanayım

Miras değil örgüt parası

Dalgalandım da duruldum, 12. dalgada vuruldum!

İstedim vermediler, sen Ergenekoncusun dediler

Tek rakibim RTE!

10 tekersin, çok şekersin; Ergenekoncu olma çok çekersin

Ergenekon dalga dalga, benim radyom kısa dalga

Ergenekon dalgalandı, bilmem nasıl algılandı

Her kızda resmim, her savcıda ismim vardır

Ergenekon ETÖ ETÖ, konuşuyor öte öte!

Gayduru Gubbak Cemile, bunları okumadan geçme; sonra demedi deme

Silivride yer yoksa güzelim, Ben İmralıya giderim.

Ergenekon gidişime,Hurşit duruşuma hasta

Burma burma bıyıklarım 12.Dalgada ayıklarım.

Burs istedim vermediler, Sen irticacısın dediler.

Ömür biter dalga bitmez.

Önünü görmeden sollama, Hurşite acı haber yollama.

Adsız dedi ki...

Adsız dedi ki...
BİR RÜYA GÖRDÜM DÜN GECE.. KARANLIK, KABUS, PEŞİMDEN BİRİLERİ GELİYOR BEN KAÇIYORDUM.KAÇ KAÇ AMA NEREYE KADAR. KALABALIKLAR KOGLUYOR BEN KAÇIYORDUM, BEN KAÇTIM KALABALIKLAR BANA KATILDI. KAÇTIKÇA ÇOGALDIK ÇOGALDIKÇA KAÇTIK.DERKEN BİR MAGARAYA SIGINDIK AMA NE MAGARA, İÇERİSİ CEHENNEM GİBİ SICAK. DIŞARDA BİZİ KOVALAYANLAR, ALLAHIM BU NASIL RÜYA KABUS OLMALI VEDE BU RÜYA BİTMELİ DERKEN MAGARANIN DERİNLİKLERİNDEN AKSAKALLI BİR İHTİYAR ÇIKTI YANIMIZA GELDİ KORKMAYIN NİYE KORKUYORSUNUZ Kİ SİZ NE YAPTINIZ . NİYE KİMDEN KAÇIYORSUNUZ.GELİN BENİMLE ALDI BİZİ MAGARADAN ÇIKARDI BİR HUZUR BİR RAHATLIK YEMYEŞİL AGAÇLAR, OTLAR VE BİZİ SAGLİMEN BİR YERE ULAŞTIRDI. ORDA DÜGÜN DERNEK HERKES MUTLU VE DEDİKİ ÇOK YAKIN, ÇOK YAKIN SİZİN BAYRAMINIZ, HEP BERABER DÜGÜN BAYRAM YAPACAKSINIZ. NE DİYELİM RÜYALARI HAYRA YORMAK LAZIM. MUTLAKA RÜYALAR ÇOK YAKINDA GERÇEK OLACAK. SAMİ KAL

05.05.2009 13:52


GERÇEK eski dost dedi ki...
SAMİ SENİN GÖTÜN AÇIKTA KALMIŞ BE CANIM.
RÜYALARIN TERSİ ÇIKARMIŞ.
AK SAKALLI DEDE BİZİ DIŞARI ÇIKARTMIŞ DİYOSUN OHHH HAVA GÜZEL HERYER YEŞİLLİK ,OTLAR,BÜLBÜLLER,,,

SAMİCİM BU AK SAKALLI DEDE YARGITAY SAVCISI OLMASIN?

HÜRRİYET DERKEN DEMİR PARMAKLIKLAR ARKASI OLMASIN,,,HAVA GÜZEL YEŞİLLİK DERKEN,,,KOĞUŞ HAVASI OLMASIN.

AÇ TAVUK KENDİNİ BUĞDAY AMBARINDA ZANNEDERMİŞ.....!!!

05.05.2009 13:53


Adsız dedi ki...
ARKADAŞLAR AZ EVVEL SIZMIŞIM .
BU ARADA HEMEN BİR RÜYA GÖRDÜM.
ANLATAYIM DA Bİ YORUM YAPIN LÜTFEN

BEN TERTEMİZ BİR HAVADA,BÜLBÜL SESLERİ ARASINDA , BİR GÜZEL BAHÇEDE UYURKEN KIÇIMI KOCAMAN BİR EŞŞEK ARISI SOKTU..

ŞİMDİ BU NEYE DELALETTİR ACABA?
SAMİ KAL

05.05.2009 13:53


DAVUT dedi ki...
ARKADAŞLAR BUNDAN SONRA SAMİ KAL ARKADAŞIMIZIN RÜYALARINA YÖNELELİM.

MAİLLER ATALIM FAXLAR ÇEKELİM TELEFONLAR AÇALIM.

ÇOK ÖNEMLİ BU KONU.

ÇOK İLGİNÇ ŞEYLER OLABİLİR GELECEĞİMİZLE İLGİLİ.ÇÜNKÜ KENDİSİ KIÇI AÇIK YATAN BİR ARKADAŞIMIZ.

LÜTFEN VAR GÜCÜMÜZLE YOĞUNLAŞALIM SAMİ ARKADAŞIMIZIN KIÇINA.

SAYGILAR

MAİL ADRESİ: KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM


DAVUT

05.05.2009 13:53


SERGEI RAHMANINOV dedi ki...
:)))))))
PESSSSSSSS..:))))))

mail adresi çok ilginçmiş.



KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM


hahah hahahah hahahahah

05.05.2009 13:54


Adsız dedi ki...
KIÇIMA TALİP ÇOK ANLAŞILDI.TEŞEKKÜRLER ARKADAŞLAR.SAMİ KAL

05.05.2009 13:54


DENTAL dedi ki...
bende size artık SAMOŞ diyebilirmiyim sayın sami?
çünkü uçkurunuzu çözmüşler sizin.

saygılar efendim

DENTAL

05.05.2009 13:54


DENTAL dedi ki...
ŞİMDİ HEPİNİZİN DİŞİNİ SÖKECEĞİM ARKADAŞLAR.HEMDE MORFİNSİZ.BAĞIRTA ANIRTA.
İBNELER SİZİ.


SAYGILAR EFENDİM

DENTAL

05.05.2009 13:54


MAHONİİİİİ dedi ki...
SAMİCİĞİM (NAMI DEĞER SAMİ KAL)

BU GECE RÜYA GÖRDÜNÜZMÜ GENE?

NE DEDİ BAKEM SAKALLI DEDE SANA??

05.05.2009 13:55


Adsız dedi ki...
YAV ARKADAŞLAR UTANARAK YAZIYORUM AMA YAZAYIM BARİ.
BEN BUGECE GENE RÜYA GÖRDÜM.
O DÜN GECEKİ SAKALLI DEDE VARDI .
BANA EY SALAK SAMİ KAL NEKADAR APTAL VE GERİ ADAMSIN SEN .
HİÇ RÜYA GECE ANLATILIRMI DEDİ?
ANGUT DEDİ BANA ARKADAŞLAR.

BAK DEDİ SALAK HERİF SEN BEYİNSİZİN BİRİSİN.GÖRDÜĞÜN RÜYAYI BİLE ANLATAMADIN.SENİ ŞİMDİ NAPİM BEN DEDİ.
VE.....SÖYLEYEMEYECEĞİM ŞEYLER YAPTI BANA ARKADAŞLAR.

BU İŞİ BİLEN BİR YORUMCU LÜTFEN YORUMLASIN BU RÜYAMI ÇÜNKÜ BU ÇOK ÖNEMLİ BU GÜNE IŞIK TUTACAK.
SAMİ KAL

05.05.2009 13:55


MÜNECCİM dedi ki...
SAMİ KAL evladım bak ben müneccimim,,bilirim bu işleri..
bak yorumum şu sami..iyi dinle.

senin göte bi talip çıkmış kardeşim.aman kolla götünü kardeşim yoksa karşı tarafın alet büyük .ona göre arkadaşım.


müneccim

05.05.2009 13:55


DENTAL dedi ki...
YA ARKADAŞLAR ONU BUNU BIRAKALIM BUGÜN AŞAĞIDA VERECEĞİMİZ MAİL ADRESİNE YOĞUNLAŞALIM.

MAİLLER FAZLAR TELEFONLAR AÇALIM.
BUGÜN SON GÜN AMAN ARKADAŞLAR BOŞA VAKİT GEÇİRMEYELİM.



MAİL ADRESİ ŞUDUR......



KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM





saygılar efendim


Dental

05.05.2009 13:56

Adsız dedi ki...

[KARL MARKS]


MARKS, Karl, (yeni takvime göre) 5 Mayıs 1818'de Trier kentinde (Prusya Renanyası) doğmuştur. Babası, 1824 yılında .protestanlığı kabul etmiş bir Yahudi avukattır. Ailesi zengin ve kültürlü idi, ama devrimci değildi. Trier'deki gimnazyumdan mezun olduktan sonra Marks, önce Bonn'da üniversiteye girdi, daha sonra Berlin Üniversitesine geçerek, hukuk öğrenimi gördü, tarih ve felsefeye daha çok ağırlık verdi. Üniversite öğrenimini, Epiküros felsefesi üstüne bir doktora tezi sunarak 1841 yılında tamamladı.
Bu dönemde Marks, kendi görüşleri yönünden hegelci bir idealist idi. Berlin'deyken Hegel felsefesinden tanrıtanımaz ve devrimci sonuçlar çıkarma çabasında olan (aralarında Bruno Bauer'in de bulunduğu) "sol-hegelciler" çevresine katılmıştı.
Öğrenimini tamamladıktan sonra Marks, profesör olmak umuduyla Bonn'a geçti. Ne var ki, 1832 yılında Ludwig [sayfa 11] Feuerbach'ı kürsüsünden uzaklaştıran, 1836'da üniversiteye dönmesine izin vermeyen, ve 1841'de genç profesör Bruno Bauer'in Bonn'da ders vermesini yasaklayan hükümetin gerici politikası, Marks'ın akademik kariyer yapma düşüncesini terketmesine yolaçtı. Bu sıralarda, Almanya'da sol-hegelci görüşler hızla yayılıyordu. Ludwig Feuerbach özellikle 1816'dan sonra, tanrıbilimi eleştirmeye, 1841'de kendi felsefesinde egemen duruma geçen materyalizme dönmeye başladı. (Hıristiyanlığın Özü). 1843 yılı onun Geleceğin Felsefesinin İlkeleri adlı yapıtının yayınlandığı yıl oldu. Engels, daha sonraları Feuerbach'ın bu yapıtları için, bu kitapların "kurtarıcı etkisini bir kimsenin bizzat tatması gerek" diye yazıyordu. "Biz (yani Marks dahil, sol-hegelciler) hepimiz, birden bire foyebahçı olduk." Bu sırada, sol-hegelciler ile ilişkisi bulunan Renanya'daki bir kısım radikal burjuvalar, Köln'de Rheinische Zeitung (ilk sayısı 1 Ocak 1842'de yayınlandı) adıyla bir muhalefet gazetesi kurdular. Marks ve Bruno Bauer, başyazarlar olarak çağrıldılar ve 1842 Ekiminde, Marks, başyazar oldu ve Bonn'dan Köln'e gitti. Marks'ın yönetimi altında, gazetenin devrimci-demokratik eğilimi giderek ağırlık kazandı ve gazete üzerinde hükümet ikili ve üçlü sansür koydu ve daha sonra da 1 Ocak 1843'te yayınını durdurma kararı aldı. Marks, bu tarihten önce, yöneticilikten çekilmek zorunda kaldı, ama onun çekilmesi de gazeteyi kurtarmadı, Mart 1843'te gazete kapandı. Marks'ın Rheinische Zeitung'a yazdığı aşağıda belirtilen (Bibliyografya'ya bakınız) başlıca makalelerden başka, Engels Moselle vadisindeki [1] bağcı köylülerin durumları üzerine yazılmış bir makaleyi kaydetmektedir. Marks'ın gazetecilik çalışmaları ona, ekonomi politiği yeterince bilmediğini gösterdi ve tutkuyla bu konuyu incelemeye girdi.
1843'te, Marks, daha öğrenci iken nişanlanmış olduğu, çocukluk arkadaşı Jenny von Westphalen ile, Kreuznach'ta evlendi. Karısı, Prusya soyluluğunun gerici bir ailesinden gelmekteydi; karısının ağabeyi, en gerici bir dönemin —1850-58— [sayfa 12] Prusya içişleri bakanlığını yapmıştı. 1843 sonbaharında, Marks, Arnold Ruge ile birlikte (Arnold Ruge, 1802-1880 — sol-hegelci; 1825-30'da hapis; 1848'den sonra siyasal sürgün; 1866-70'ten sonra da bismarkçı), yurt dışında radikal bir dergi çıkarmak üzere, Paris'e gitti. Bu derginin, yani Deutsch-Französische Jahrbücher'in yalnızca bir sayısı yayınlandı; Almanya'da gizlice dağıtılma güçlüğü ve Ruge ile anlaşmazlık yüzünden yayın kesildi. Marks'ın bu dergideki yazıları onun daha o zamandan "var olan her şeyin amansız eleştirisini" ve özellikle "silahla eleştiriyi"[2] savunan ve yığınlara ve proletaryaya çağrıda bulunan bir devrimci olduğunu göstermektedir.
Eylül 1844'te, Friedrich Engels, birkaç günlüğüne Paris'e geldi ve bu tarihten sonra Marks'ın en yakın arkadaşı oldu. Her ikisi de, o dönemin Paris'teki devrimci grupların kaynaşma içindeki yaşantısında en etkin yerlerini aldılar, (o zamanlar Proudhon'un öğretisi özel bir önem taşıyordu. Marks, 1847de yayınladığı Felsefenin Sefaleti adlı yapıtı ile bu öğretiyi paramparça etti); küçük-burjuva sosyalizminin değişik öğretilerine karşı zorlu bir savaşım vererek, devrimci proleter sosyalizmi ya da komünizmin (marksizmin) teorisini ve taktiklerini geliştirdiler. Marks'ın bu 1844-48 dönemine ilişkin çalışmaları için Bibliyografya'ya bakınız. Prusya hükümetinin ısrarlı isteği üzerine Marks, tehlikeli bir devrimci olarak, 1845 tarihinde, Paris'ten sürüldü. Brüksel'e gitti. 1847 ilkyazında Marks ve Engels, Komünist Birlik[2*] adlı gizli propaganda derneğine katıldılar; Birliğin İkinci Kongresinde (Londra, Kasım 1847) önemli rol oynadılar ve kongrenin isteği üzerine, 1848 Şubatında yayınlanan ünlü Komünist Manifesto'yu kaleme aldılar. Bu yapıt, duru ve parlak bir deha ile yeni bir dünya anlayışını, toplumsal yaşamı da kucaklayan tutarlı bir materyalizmi; en geniş ve en derin gelişim öğretisi olarak diyalektiği; sınıf savaşımının kuramını ve proletaryanın —yeni, komünist toplumun yaratıcısının— dünya tarihindeki devrimci rolünü açıklar. [sayfa 13]
1848 Şubat Devriminin[3*] patlak vermesi üzerine Marks Belçika'dan sürüldü. Paris'e döndü, Mart Devriminden[4*] sonra buradan da ayrılarak, Almanya'ya, Köln'e geçti ve burada 1 Haziran 1848'den 19 Mayıs 1849'a kadar yayınlanan Neue Rheinische Zeitung'un başyazarlığını yaptı. Yeni teori, 1848-49 devrimci olayları sırasında ve daha sonra da dünyanın bütün ülkelerindeki tüm proleter ve demokratik hareketler tarafından parlak bir biçimde doğrulandı. Karşı-devrimcilerin başarısı, Marks hakkında önce adli kovuşturma açılmasına (9 Şubat 1849'da beraat etti) ve sonra da Almanya'dan sürülmesine (16 Mayıs 1849) yolaçtı. Marks, ilkönce Paris'e gitti, 13 Haziran 1849 [5*] gösterisinden sonra yeniden sürüldü ve bunun üzerine, ömrünün sonuna kadar yaşadığı Londra'ya gitti.
Marks ile Engels arasındaki mektuplaşmalardan da (bunlar 1913'te yayınlandı) açıkça anlaşılacağı gibi siyasal bir sürgün olarak son derece sıkıntılı bir yaşam içindeydi. Yoksulluk, Marks ve ailesinin sırtına çökmüştü; Engels'in kesintisiz ve özverili mali yardımı olmasa idi, Marks, sadece Kapital'i tamamlayamamakla kalmayacak, aynı zamanda yoksulluk altında ezilip gitmesi kaçınılmaz olacaktı. Üstelik, küçük-burjuva sosyalizmin ve genel olarak proleter olmayan sosyalizmin yaygınlık kazanmış olan öğreti ve eğilimleri, Marks'ı, sürekli ve amansız bir savaşıma zorluyor ve kimi zaman da onu en kudurgan ve en müthiş kişisel saldırılara karşı koymak zorunda bırakıyordu (Herr Vogt).[6*] Siyasal sürgün çevrelerinden uzak duran Marks, esas olarak ekonomi politiğin incelenmesine kendini vererek, birkaç tarihsel çalışmasında (Bibliyografya'ya bakınız) materyalist teorisini geliştirdi. Marks, bu bilimi (ilerdeki "Marksist Öğreti" ye bakınız), Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı (1859) ve Kapital (Birinci Cilt, 1867)'de devrimcileştirdi.
Ellilerin sonları ve altmışlarda, demokratik hareketlerin yeniden canlılık kazanması, Marks'ı pratik eyleme itti. 1864 (Eylül 28)'te, Uluslararası İşçi Birliği —ünlü Birinci Enternasyonal— Londra'da kuruldu. Marks, bu örgütün kalbi ve ruhu idi, örgütün ilk Çağrı'sının,[7*] bir dizi kararın, bildiri ve tebliğin yazarı idi. Çeşitli ülkelerin işçi hareketlerinin birleştirilmesinde, [sayfa 14] proleter olmayan, marksizm-öncesi sosyalizmin farklı biçimlerinin (Mazzini, Proudhon, Bakunin, İngiltere'deki liberal-sendikacılık, Almanya'daki lasalcıların sağa kaymaları) ortak harekete yöneltilmesi çabalarında ve bütün bu mezhep ve akımların teorileriyle savaşta, Marks, değişik ülkelerin işçi sınıflarının proleter savaşımı için ortak bir taktik oluşturdu. Paris Komününün düşüşünden (1871) —Marks, bunun son derece derin, sade, parlak, etkin ve devrimci bir değerlendirmesini (Fransa'da İç Savaş, 1971) yapmıştır— ve bakunincilerin Enternasyonalin bölünmesine yolaçmalarından sonra, örgütün Avrupa'da varlığını sürdürmesi olanağı kalmamıştı. Entemasyonalin Lahey Kongresinden (1872) sonra, Marks, Enternasyonalin Genel Konseyinin New-York'a taşınmasını sağladı. Birinci Enternasyonal, tarihsel görevini yerine getirmişti ve yerini bütün dünya ülkelerindeki işçi hareketlerinin büyük boyutlarda geliştiği bir döneme bırakıyordu. Bu dönemde ayrı ayrı ulusal devletlerde işçi sınıfının sosyalist yığın partileri kuruluyor ve hareketin kapsamı genişliyordu.
Enternasyonal içindeki yoğun çabası ve bundan da daha yoğun olan teorik çalışmaları, Marks'ın sağlığını bozmuştu. Ekonomi politiği yeniden biçimlendirme ve Kapital'in tamamlanması işini sürdürdü, bunun için bir yığın yeni malzeme topladı ve birkaç dil üzerinde (örneğin Rusça) çalıştı. Ne var ki, sağlığının bozulması Kapital'i tamamlamasını önledi
2 Aralık 1881'de karısı öldü ve 14 Mart 1883'te Marks, koltuğunda otururken sessiz sedasız göçtü. Eşi ile birlikte, Londra'da Highgate mezarlığında yatmaktadır. Marks'ın çocuklarından birkaçı, aile Londra'da sefalet içinde yaşadığı sırada, çocukken öldüler. Üç kızı, İngiliz ve Fransız sosyalistleri ile evlendiler: Eleanor Aveling, Laura Lafargue ve Jeny Longuet. Sonuncusunun oğlu, Fransız Sosyalist Partisinin üyesidir.



MARKSİST ÖĞRETİ


Marksizm, Marks'ın görüş ve öğretilerinin sistemidir. Marks, insanlığın en ileri üç ülkesince temsil edilen, 19. Yüzyılın [sayfa 15] üç temel ideolojik akımını sürdüren ve tamamlayan bir deha idi: klâsik Alman felsefesi, klâsik İngiliz ekonomi politiği ve genel olarak Fransız devrimci öğretileriyle birleşmiş olan Fransız sosyalizmi. Dünyanın bütün uygar ülkelerinin işçi sınıfı hareketinin teorisi ve programı olarak modern materyalizmi ve modern bilimsel sosyalizmi oluşturan ve karşıtları tarafından da teslim edilen görüşlerinin dikkat çekici tutarlılığı ve bütünlüğü, marksizmin esas içeriğinin, yani Marks'ın ekonomik öğretisinin bir açıklamasını yapmadan önce, genel olarak onun dünya görüşünün kısa bir özetini vermeye bizi zorlamaktadır.



Felsefi Materyalizm

Görüşlerinin biçimlendiği, 1844-45 yıllarından başlayarak, Marks, bir materyalistti ve özellikle, daha sonraları materyalizminin tek zayıf noktasının yeterince tutarlı ve kapsamlı olmadığını gördüğü, Ludwig Feurbach'ın bir izleyicisi oldu. Marks'a göre, Feuerbach'ın, tarihi ve "çığır açan" özelliği, Hegel'in idealizminden kesenkes kopması ve "18. yüzyılda, özellikle Fransız materyelizmi yalnızca varolan siyasal kurumlara ve ... din ve tanrıbilime karşı değil ... aynı zamanda metafiziğin her türüne de karşı" ("aklı başında felsefe"den ayrı olarak "kendinden geçmiş spekülasyonlar" anlamında) bir materyalizmi benimsemiş olmasında yatar. (Literarischer Nachlass'taki Kutsal Aile.)
"Hegel için" diye yazıyordu Marks, "insan beyninin yaşam-süreci, yani düşünme süreci —Hegel bunu "Fikir" ("Idea") adı altında bağımsız bir özneye dönüştürür— gerçek dünyanın yaratıcısı ve mimarı olup, gerçek dünya, yalnızca "Fikir"in dışsal ve görüngüsel biçimidir. Benim için ise, tersine, fikir, maddi dünyanın insan aklında yansımasından ve düşünce biçimlerine dönüşmesinden başka bir şey değildir." (Kapital, Birinci Cilt "[Almanca] İkinci Baskıya Sonsöz".)[3]
Marks'ın bu materyalist felsefesiyle tümüyle uyuşan ve onu yorumlayan Friedrich Engels,(müsveddeleri Marks tarafından okunan) Anti-Dühring'de [sayfa 16] şöyle yazıyor:
"Dünyanın birliği varlığına dayanmaz. ... Dünyanın gerçek birliği maddiliğine dayanır, ve bu,... felsefenin ve doğabilimin uzun ve zahmetli bir açındırmasıyla tanıtlanır."[4]
"Hareket, maddenin varoluş biçimidir. Hiç bir zaman, hiç bir yerde hareketsiz madde ne olmuştur, ne de olabilir."[5]
"Ama eğer ... düşünce ile bilincin ne oldukları ve nereden geldikleri sorulursa, bunların, insan beyninin ürünü oldukları ve insanın da doğanın çevresi içinde ve çevresi ile birlikte gelişen bir ürününden başka bir şey olmadığı görülür; bundan da doğal olarak, son tahlilde, doğa ürünleri olan insan beyni ürünlerinin, doğanın bütünü ile çelişki durumunda değil, uygunluk durumunda bulundukları sonucu çıkar."[6]
"Hegel idealistti, yani kafasındaki fikirleri, gerçek şeylerin ve süreçlerin azçok soyut yansıları [Abbilder, yansılar; Engels bazan "izlenimler" de demektedir] olarak görecek yerde, tam tersine, nesneler ile, nesnelerin gelişmesini, dünya varolmadan önce bilinmeyen bir yerde varolan "Fikir"in basit kopyaları olarak görüyordu"[7]
Ludwig Feuerbach'ta Engels —ki bu kitabında Feuerbach'ın felsefesi üzerine kendisinin ve Marks'ın görüşlerini açıklamaktadır ve 1844-45'te Hegel, Feuerbach ve tarihin materyalist anlayışı üzerine Marks'la birlikte yazılmış olan eski müsveddeler Engels tarafından yeniden okunduktan sonra basılmaya gönderilmiştir— şöyle yazar:
"Her felsefenin, özellikle modern felsefenin büyük temel sorunu, düşünce ile varlığın bağıntısı ... düşüncenin varlığa, tinin doğaya ilişkisi, ... tinin mi, yoksa doğanın mı, hangisinin en ilk öğe oldukları sorunudur. ... Bu soruyu yanıtlayışlarına göre filozoflar iki büyük kampa ayrılıyorlardı. Tinin doğaya oranla önce gelme özelliğini ileri sürenler, idealizm kampını oluşturuyorlardı. Ötekiler, doğayı ilk öğe sayanlar ise materyalizmin değişik okullarında yer alıyorlardı."[8]
(Felsefi) idealizm ve materyalizm [sayfa 17] kavramlarının öteki kullanım biçimleri, ancak karışıklığa yolaçar. Marks, yalnızca şu ya da bu yolla hep din ile bağıntılı olan idealizmi değil, aynı zamanda da —özellikle günümüzde yaygın olan— Hume ve Kant'ın görüşlerini, bilinemezciliği, eleştiriciliği ve olguculuğun değişik biçimlerini de kararlı bir biçimde reddetti; bu felsefeyi, idealizme verilmiş "gerici" bir ödün ve en iyimser anlamda "materyalizmi açıktan açığa geri çevirirken, gizlice, utangaç bir biçimde kabul etme"[9] olarak niteliyordu. Bu sorun ile ilgili olarak, yukarda belirtilmiş bulunan Engels ve Marks'ın yapıtlarından başka, Marks'ın Engels'e 12 Aralık 1868'de yazdığı mektuba bakınız. Bu mektupta Marks, doğacı Thomas Huxley'in alışılagelenden "daha materyalist" olan görüşüne ve onun "gerçekten gözlemlediğimiz ve düşündüğümüz sürece, materyalizmden uzaklaşmamız olanak dışıdır" sözlerine değinerek, Huxley'i bilinemezciliğe ve hümcülüğe "açık kapı" bıraktığı için, kınamaktadır. Marks'ın özgürlük ve zorunluluk arasındaki ilişki üzerindeki görüşünü belirtmek de özel bir önem taşır. "Özgürlük, zorunluluğun kavranmasıdır. 'Zorunluluk, ancak kavranılmadığı ölçüde kördür'." (Engels, Anti-Dühring[10].) Bu, doğadaki nesnel yasaların kuralını ve zorunluluğun özgürlüğe diyalektik dönüşmesini tanımak anlamına gelir (tıpkı bilinmeyen, ama bilinebilenin "kendindeşey"in "bizim için şey"e, "şeylerin özü"nün "görüngü"ye dönüşmesi yolunda olduğu gibi). Marks ve Engels'e göre, Feuerbach'ınki dahil, "eski" materyalizmin (hele Büchner, Vogt ve Moleshcott'un "kaba" materyalizmi) şu eksiklikleri vardı:
1) bu materyalizmin "mekanik yanı ağır basmakta" idi, kimya ve biyolojide sağlanan en son gelişmeleri hesaba katmıyordu (bugün, maddenin elektrik teorisini de katmak zorunluluğu vardır);
2) eski materyalizm ne tarihsel idi, ne de diyalektik (anti-diyalektik anlamda metafizikti), ve evrim anlayışına sistematik ve genelleşmiş bir biçimde bağlı değildi;
3) eski materyalizm, "insan özü"nü, (somut olarak ve tarihsel olarak saptanmış), "bütün toplumsal ilişkilerin karışımı" olarak değil de, soyut olarak [sayfa 18] görüyor ve bu yüzden dünyayı yalnızca "yorumluyor"du, oysa bu bir "değiştirme" sorunuydu, yani "devrimci pratik eylem"in önemini kavramamıştı.



Diyalektik

Marks ve Engels, evrimin en kapsamlı, en zengin ve en derin öğretisini, klâsik Alman felsefesinin sınırsız bir kazanımı olan Hegel diyalektiğinde buluyorlardı. Gelişim ilkesinin, evrim ilkesinin herhangi bir başka formülasyonunun tek yanlı ve içerik bakımından yetersiz olduğunu, ve ancak doğada ve toplumdaki evrimin (çoğu kez sıçramalar, altüst oluşlar ve devrimler yoluyla gelişir) fiilen izlediği yolu saptırdığını ve sakatladığını düşünüyorlardı.
"Bilinçli diyalektiği, (hegelcilik de dahil idealizmin yıkımından) kurtarma gereğini kavrayan ve onu doğanın materyalist anlayışına uygulayan, hemen hemen yalnızca Marks ve ben olduk."[11]
"Doğa, diyalektiğin deneme tezgâhıdır, ve modern doğabilimi onuruna, onun bu deneme tezgâhı için her gün artan zengin [bunlar, radyumun, elektronun, elementlerin birbirine dönüşümünün vb. keşfinden önce yazılmıştır] bir olgular hasadı sağlayarak, böylece doğada her şeyin, son tahlilde, metafizik olarak değil diyalektik olarak olup bittiğini... kanıtladığını söylemeliyiz".[12]
"Büyük temel düşünce," diye yazıyor Engels, "dünyanın bir tamamlanmış şeyler karmaşası olarak değil de, görünüşte durulmuş şeylerin, tıpkı beynimizde zihinsel yansıları olan kavramlar gibi, kesintisiz bir oluş ve yokoluş değişmesinden geçtikleri, son olarak bütün görünüşteki raslantılara ve geçici geriye dönüşlere karşın, ilerleyici bir gelişmenin eninde sonunda belirmeye başladığı bir süreçler karmaşası olarak dikkate alınması gerektiği düşüncesi,... özellikle Hegel'den beri günlük bilince öyle derinlemesine işlemiştir ki, bu genel biçimiyle artık hemen hemen hiç bir itirazla karşılaşmaz. Ama onu sözde kabul [sayfa 19] etmek ile pratikte, ayrıntılı olarak, araştırmaya tabi tutulan her alanda uygulamak ayrı ayrı şeylerdir."[13]
"Diyalektik felsefede, hiç bir şey, kesin, mutlak ve kutsal değildir. Diyalektik felsefe, her şeydeki ve her şeyin içindeki geçici niteliği açıklar; kesintisiz varoluş ve yokoluş süreci ve daha aşağıdan daha yukarıya doğru sonsuz akış süreci dışında hiç bir şey onun karşısında duramaz. Ve diyalektik felsefenin kendisi de düşünen beyindeki bu sürecin salt yansımasından başka bir şey değildir."[14]
Böylece, Marks'a göre, diyalektik, "dış dünya için olduğu kadar insan düşüncesi için de hareketin genel yasalarının ... bilimi"dir.[15]
Hegel felsefesinin bu devrimci yanı, Marks tarafından benimsenip geliştirilmiştir. Diyalektik materyalizm "öbür bilimler üstünde yer alan bir felsefeye gereksinim duymaz".[16] Eski felsefeden sürüp gelen "düşüncenin bilimi ve onun yasaları — formel mantık ve diyalektik"tir.[17] Marks tarafından anlaşıldığı biçimiyle ve aynı zamanda da Hegel'e de uygun olarak diyalektik, şimdi bilgi teorisi ya da bilgibilim diye adlandırılan ve gene, bilginin kökenini ve gelişimini bilgi-olmayandan bilgiye geçişi inceleyip genelleştirerek, konusuna tarihsel olarak da bakar.
Çağımızda, gelişme, evrim düşüncesi, hemen hemen tümüyle toplumsal bilince girmiştir, ama Hegel felsefesinden başka yollarla. Bununla birlikte, Marks ve Engels'in Hegel felsefesine dayanarak formüle etmiş oldukları bu düşünce, bugünkü evrim düşüncesinden içeriği yönünden çok daha kapsamlı ve çok daha zengindir. Zaten geçmiş olan aşamaları âdeta yineleyen, ama onları farklı bir yoldan daha yüksek bir temel üzerinde yineleyen ("yadsımanın yadsınması") bir gelişme, düz bir çizgi boyunca değil de deyim yerindeyse sarmal bir yolda olan bir gelişme; sıçramalarla, altüst oluşlarla, devrimlerle olan bir gelişme: "sürekliliğin kesilmesi"; niceliğin niteliğe [sayfa 20] dönüşmesi; belirli bir cisim üzerinde, ya da belirli bir olay içinde, ya da belirli bir toplum içinde etkileyen çeşitli eğilim ve kuvvetlerin çelişkili ve çatışmasının doğurduğu, gelişmeye doğru iç itilimler; herhangi bir görüngünün bütün yönleri (tarih sürekli olarak yeni yönler çıkarır ortaya) arasında karşılıklı bağımlılık ve en yakın ve çözülmez bağ, belirli yasalar izleyen, hareketin düzgün ve evrensel sürecini sağlayan bir bağ — bunlar, gelişme öğretisi olarak, geleneksel olandan daha zengin olan diyalektiğin bazı özellikleridir. (Marks'ın Engels'e 8 Ocak 1868 tarihinde yazdığı ve materyalist diyalektikle karıştırılması çok saçma olan, Stein'ın "aptalca üçlemi" ile alay eden mektubuna bakınız.)



Materyalist Tarih Kavramı

Eski materyalizmin tutarsızlığı, eksikliği ve tek-yanlılığının anlaşılması "toplum bilimini ... materyalist temel ile uyum haline getirmek ve bu temele dayanarak onları yeniden kurmak"[18] gerekliliğine Marks'ı inandırdı. Materyalizm, genel olarak, bilinci, varlığın bir sonucu, tersi değil, olarak açıkladığına göre, öyleyse, insanlığın toplumsal yaşamına uygulandığında materyalizm, toplumsal bilinci de toplumsal varlığın sonucu olarak açıklaması gerekir. "Teknoloji" diye yazar Marks (Kapital, Birinci Cilt[19]) "insanın doğayı ele alış biçimini, yaşamını sürdürmek için başvurduğu üretim sürecini açıklayarak, toplumsal ilişkilerinin oluşum biçimini ve bu ilişkilerden doğan kavramları ve düşünce biçimlerini ortaya koyar." Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'nın "Önsöz"ünde, Marks, insan toplumuna ve tarihine uygulanan materyalizmin temel ilkelerinin tam bir formülasyonunu aşağıdaki sözlerle vermektedir:
"Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri onların maddi üretici güçlerinin belirli bir [sayfa 21] gelişme derecesine tekabül eder. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç biçimlerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur. Maddi yaşamın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entellektüel yaşam sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır. Gelişmelerinin belli bir aşamasında, toplumun maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim ilişkilerine ya da, bunların hukuki ifadesinden başka bir şey olmayan, mülkiyet ilişkilerine ters düşerler. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri haline gelirler. O zaman bir toplumsal devrim çağı başlar. İktisadi temeldeki değişme, kocaman üstyapıyı, büyük ya da az bir hızla altüst eder. Bu gibi altüst oluşların incelenmesinde, daima, iktisadi üretim koşullarının maddi altüst oluşu ile —ki, bu, bilimsel bakımdan kesin olarak saptanabilir— hukuksal, siyasal, dinsel, artistik ya da felsefi biçimleri, kısaca, insanların bu çatışmanın bilincine vardıkları ve onu sonuna kadar götürdükleri ideolojik biçimleri ayırdetmek gerekir. Nasıl ki, bir kimse hakkında, kendisi için taşıdığı fikre dayanılarak bir hüküm verilmezse, böyle bir altüst oluş dönemi hakkında da, bu dönemin kendi kendini değerlendirmesi gözönünde tutularak, bir hükme varılamaz; tam tersine, bu değerlendirmeleri maddi yaşamın çelişkileriyle, toplumsal üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çatışmayla açıklamak gerekir. ... Geniş çizgileriyle, asya üretim tarzı, antikçağ, feodal ve modern burjuva üretim tarzları, toplumsal ekonomik biçimlenmenin ileriye doğru gelişen çağları olarak nitelendirilebilirler."[20] (Marks'ın, Engels'e yazdığı 7 Temmuz 1866 tarihini taşıyan bir mektubundaki şu kısa formülasyona bakınız: "Emeğin (işin, çalışmanın) örgütlenmesinin, üretim araçlarıyla belirlendiğine ilişkin kuramınız.")
Tarihin materyalist anlayışının keşfi, ya da daha doğrusu, materyalizmin uyumlu bir biçimde, toplumsal görüngüler [sayfa 22] alanına kadar genişletilmesi ve bu alanda sürdürülmesi, daha önceki tarih teorilerinde bulunan iki ana kusuru giderdi. Birinci olarak, bu teoriler, olsa olsa, insanoğlunun tarihsel eylemleri içinde yalnızca ideolojik nedenleri, bu nedenlerin kökenlerini araştırmadan ya da toplumsal ilişkiler sisteminin gelişimine hükmeden nesnel yasaları soruşturmadan ya da bu ilişkilerin maddi üretimin ulaştığı gelişim düzeyi içindeki köklerini görmeden inceler; ikincisi, tarihsel materyalizm, ilk kez yığınların toplumsal yaşam koşullarını ve bu koşullardaki değişmeleri, bilimsel doğrulukla inceleme olanağını sağlarken, daha önceki teoriler, halk yığınlarının eylemlerini kucaklamamıştı. Marksizm-öncesi "toplumbilim" ve tarih yazarlığı olsa olsa gelişigüzel toparlanmış bir kaba gerçekler yığınını ve tarih sürecinin tek tek yönlerinin bir açıklamasını getirmişti. Karşı eğilimlerin tümünü inceleyerek, onları toplumun çeşitli sınıflarının açıklıkla ifade edilebilen üretim ve yaşam koşullarına indirgeyerek, özel bir "egemen" fikrin ya da onun yorumlanmasının seçimindeki öznellik ve keyfiliği ayıklayarak ve ayrım yapılmaksızın, bütün fikirlerin ve bütün çeşitli eğilimlerin maddi üretim güçleri koşulundan çıktığını açıklayarak, marksizm, toplumsal ekonomik sistemlerin, doğuş, gelişim ve düşüş sürecinin ayrıntılı ve kapsamlı inceleme yolunu göstermiştir. Halk kendi tarihini yapar, ama halkın, halk yığınlarının güdülerini belirleyen, yani çatışan fikir ve uğraşların çarpışmasına yol açan nedir? İnsan toplumlarının yığınları içindeki bu çarpışmaların vardığı sonuç nedir? İnsanın bütün tarihsel faaliyetlerinin temelini oluşturan maddi yaşamın üretiminin nesnel koşulları nelerdir? Bu koşulların gelişme yasası nedir? Marks, bunların hepsine dikkatleri çekti ve bütün geniş çeşitliliği ve çelişkililiğine karşın, belirli yasalarla yönetilen tek bir süreç olarak, tarihin bilimsel incelemesinin yolunu gösterdi.



Sınıf Savaşımı

Belli bir toplumda, toplumun bazı üyelerinin uğraşının, ötekilerin uğraşı ile çatıştığı, toplumsal yaşantının çelişkilerle [sayfa 23] dolu olduğu ve tarihin, uluslar ve toplumların kendi içerisinde olduğu kadar, uluslarla toplumların arasında da bir savaşımı ve, gene bu yanında, birbiri ardından gelen devrim ve gericilik, barış ve savaş, durgunluk ve hızlı ilerleme ya da düşüş dönemlerini ortaya koyduğu herkesçe bilinmektedir. Marksizm, görünüşteki bu labirent ve kaosu yöneten yasaların bulunması için bir kılavuz, yani sınıf savaşımının teorisini sağlamıştır. Belli bir toplumun ya da toplumlar grubunun bütün üyelerinin uğraşıları toplamının incelenmesiyledir ki, bu uğraşıların sonucunun bilimsel bir açıklamasına ulaşılabilir. Şu halde çatışma halindeki uğraşılar, her toplumun bölünmüş olduğu sınıfların yaşam biçimi ve konumlarındaki farklılıklarından gelmektedir.
"Bugüne dek varolan bütün toplumların tarihi", diye yazıyordu Marks, Komünist Manifesto'da (Engels, daha sonra ilkel topluluğun tarihi dışında, diye eklemiştir) "sınıf savaşımları tarihidir." "Özgür insan ve köle, patrisiyen ve pleb, efendi ve serf, lonca ustası ve kalfa, tek sözcükle, ezen ve ezilen, biri ötekine sürekli bir karşı-oluş içindeydi, kimi zaman gizli, kimi zaman açık bir kavga, her defasında, ya bir devrimle toplumun geniş ölçüde yeniden kurulmasıyla ya da katılan sınıfların ortak yokoluşu ile sonuçlanan bitmez tükenmez bir kavga sürdürüyorlardı. ... Feodal toplumun yıkıntılarından yeşeren, modern burjuva toplum da, sınıf düşmanlıklarını giderememiştir. Eskilerin yerine, yeni sınıflar, yeni baskı koşulları, yeni savaşım biçimleri koyabilmiştir ancak. Çağımız, burjuvazinin çağı, gene de, şu farklı özelliğe sahiptir: sınıf düşmanlıklarını yalınlaştırmıştır. Toplum, bir bütün olarak giderek daha fazla, iki büyük düşman kampa, birbirleriyle doğrudan yüzyüze gelen iki büyük sınıfa bölünmektedir. Burjuvazi ve proletarya."
Büyük Fransız Devriminden beri, Avrupa tarihi, bir dizi ülkede, olayların altında yatan gerçek şeyin ne olduğunu etkili bir biçimde açığa çıkarmıştır. — Sınıf savaşımları. Fransa'da Restorasyon[8*] dönemi, daha o zamandan olup bitenleri toparlarken sınıf savaşımının bütün Fransız tarihinin anahtarı olduğunu kabul etmek zorunda kalan bir kısım tarihçiler (Thierry, Guizot, Mignet, Thiers) yaratmıştır. Modern dönem —burjuvazinin eksiksiz zafer [sayfa 24] dönemi, temsili kurumlar, (genel olmasa bile) yaygın oy hakkı, yığınlar içinde geniş ölçüde dolaşan ucuz günlük basın vb. dönemi, işçilerin, giderek gelişen ve güçlü sendikaları ve işveren sendikaları vb. dönemi— sınıf savaşımının olayların itici gücü olduğunu (kimi zaman pek tek-yanlı, "barışçıl", ve "anayasacıl" biçimde olmasına karşın), daha bir çarpıcılıkla göstermektedir. Marks'ın Komünist Manifesto'sundan alınan aşağıdaki bölüm, Marks'ın, modern toplumdaki her sınıfın konumunun nesnel bir tahlili açısından, her sınıfın gelişim koşullarının bir tahlili ile ilgili olarak, toplumsal bilimden ne istediğini, bize gösterecektir:
"Bugün burjuvazi ile karşı karşıya bulunan bütün sınıflar içinde, bir tek proletarya gerçekten devrimci bir sınıftır. Öteki sınıflar, modem sanayi karşısında çürümekte ve sonunda yokolmaktadır; proletarya onun özel ve temel ürünüdür. Aşağı orta sınıf, küçük imalâtçı, dükkâncı, zanaatçı, köylü, bunların tümü, orta sınıfın parçaları olarak varlıklarını yokolmaktan kurtarmak için burjuvaziye karşı dövüşmektedir. Bu nedenle, bunlar devrimci değil tutucudur. Üstelik tarihin tekerleğini geriye döndürmeye çabaladıkları için, gericidirler de. Eskaza devrimci olsalar da bu onların yaklaşmakta olan proleterleşmelerinden ötürüdür; böylece, bunlar mevcut çıkarlarını değil, gelecekteki çıkarlarını savunurlar; bunlar proletaryanın görüş açısını benimsemek için kendi görüşlerini terkederler."
Birçok tarihsel yapıtlarında (Bibliyografya'ya bakınız), Marks, materyalist tarih yazarlığının, niçin ve nasıl "her sınıf savaşımının politik bir savaşım olduğu"nu[21] açık bir biçimde göstererek, ayrı ayrı her sınıfın, ve kimi zaman da, bir sınıf içerisindeki çeşitli grup ve tabakaların konumlarının tahlilinin parlak ve derin örneklerini vermiştir. Yukarıya aktarılan bölüm, tarihsel gelişim bileşkesini belirlemek amacıyla Marks'ın nasıl karmaşık bir toplumsal ilişkiler ağını ve bir sınıfın bir başka sınıfa, geçmişten geleceğe geçiş aşamalarını tahlil etmiş olduğunun örneğidir. [sayfa 25]
Marks'ın ekonomik öğretisi, teorisinin en derin, en kapsamlı ve en ayrıntılı doğrulaması ve uygulamasıdır.



MARKS'IN EKONOMİK ÖĞRETİSİ


"Bu yapıtın nihai amacı, diyor Marks Kapital'in önsözünde, modern toplumun", yani kapitalist, bujuva toplumun, "ekonomik işleyiş yasasını açıklamaktır". Tarihsel olarak belirlenmiş, belli bir toplumdaki üretim ilişkilerinin, bunların başlangıcı, gelişimi ve çöküşünün bir incelenmesi — Marks'ın ekonomik öğretisinin içeriği işte budur. Kapitalist toplumda meta üretimi egemendir, ve o yüzden de Marks, metaın bir tahlili ile başlar.


Değer

Meta ilkönce, insanın gereksinimini karşılayan bir nesnedir; ikincisi, bir başka şeyle değişilebilen bir nesnedir. Bir nesnenin yararlılığı onu bir kullanım-değeri yapar. Değişim-değeri (ya da kısaca, değer), her şeyden önce, belirli bir miktardaki kullanım-değerinin bir türünün, belirli bir miktardaki kullanım-değerinin bir başka türü ile değişilebilme oranı, bağıntısıdır. Günlük deneyim bize gösteriyor ki, böylesine milyonlarca değişim, her türlü kullanım-değerini, hatta en farklı ve birbirleriyle karşılaştırılamaz olanları bile, durmadan birbirine eşitlemektedir. Öyleyse, bu farklı nesnelerin, belirli bir toplumsal ilişkiler sistemi içinde, sürekli olarak birbirine eşitlenen nesneler arasında ortak olan nedir? Bunların ortak özelliği, onların emek ürünleri olmalarıdır. Ürünlerin değişiminde, insanlar en farklı türden emeği eşitlemektedirler. Metaın üretimi, içinde tek tek üreticilerin farklı ürünleri ürettikleri (emeğin toplumsal bölünümü) ve değişim süreci içinde, bütün bu ürünlerin, birbirine eşitlendiği, bir toplumsal ilişkiler sistemidir. Sonuç olarak bütün bu metalarda ortak olan şey, üretimin belirli bir kolunun somut emeği değil, emeğin belli bir türü değil, soyut insan emeğidir — genel olarak insan emeğidir. Bütün metaların toplam değeri ile ifade edilen belli bir toplumun emek-gücü, bir ve [sayfa 26] aynı insan emek-gücüdür. Milyonlarca ve milyonlarca değişim işlemi bunu tanıtlamaktadır. Bunun sonucu olarak, her ayrı meta yalnızca toplumsal olarak gerekli emek zamanının belirli bir bölümünü temsil eder. Değerin büyüklüğü, toplumsal olarak gerekli-emeğin miktarı ile, ya da belli bir metaın, belli bir kullanım değerinin, üretimi için toplumsal olarak gerekli-emek zamanı ile belirlenir.
"Farklı ürünlerimizi değişim içinde eşitlediğimiz zaman, bu davranışımızla, biz, aynı zamanda, bunlara harcanan farklı türden emekleri de insan emeği olarak eşitlemiş oluruz. Bunun farkında olmayız, ama gene de bunu yaparız"[22]
Eski iktisatçılardan birinin söylediği gibi, değer iki kişi arasındaki bir ilişkidir; yalnızca şunu da eklemeliydi: maddi bir örtünün altına gizlenmiş bir ilişki. Biz değerin ne olduğunu, ancak ona özel bir tarihsel toplum tipi içindeki üretimin toplumsal ilişkiler sistemi açısından, üstelik de, değişimin yığınsal görüntüsü, kendini binlerce ve binlerce kez yineleyen bir görüngü içinde ortaya çıkan ilişkiler açısından baktığımızda, anlayabiliriz. "Değerler olarak bütün metalar, yalnızca kristalleşmiş emek-zamanının belirli kitleleridir."[23] Metalara katılan emeğin iki yanlı niteliğinin ayrıntılı bir tahlilini yaptıktan sonra, Marks, değerin biçimi ve parayı tahlil ederek devam ediyor. Burada, Marks'ın asıl amacı değerin para biçiminin kökenini araştırmak, tek tek ve rastlansal değişim karakterlerinden başlayarak (belli bir miktardaki metaın, belli miktardaki bir başka meta ile değişildiği "değerin basit ve rasgele biçimi") birçok farklı metaın bir ve aynı özel bir meta ile değişildiği, değerin evrensel biçime geçerek, altın, bu özel meta, evrensel eşdeğer olduğu zaman, değerin para biçimine vararak, değişimin gelişmesindeki tarihsel süreci incelemektir. Değişimin ve meta üretiminin gelişiminin en yüksek ürünü olarak para, bütün bireysel emeğin toplumsal niteliğini, pazarla birleşmiş tek tek üreticiler arasındaki toplumsal bağı maskeler, gizler. Marks, paranın çeşitli işlevlerini çok büyük bir ayrıntı ile [sayfa 27] tahlil etmektedir; soyut ve zaman zaman salt tümden gelen bir sergileme tarzı gibi görünen şeyin, gerçekte, değişimin ve meta üretiminin gelişiminin tarihine ilişkin, çok büyük bir olgusal malzeme yığınını ele aldığını, buraya özel olarak kaydetmek (genel olarak Kapital'in ilk bölümlerinde olduğu gibi) önemlidir.
"Parayı ele alsak, varlığı, meta değişiminde belirli bir aşamaya işaret eder. Paranın kendine özgü işlevleri, ister metaların eşdeğeri olsun ister dolaşım ya da ödeme aracı olsun, ister istif ya da evrensel para olsun, bir işlevin ötekine oranla büyüklüğü ve nispi önceliğine göre, toplumsal üretim sürecinin çok çeşitli aşamalarına işaret ederler." (Kapital, Birinci Cilt.)[24]


Artı-Değer

Meta üretiminin gelişimi içindeki belli bir aşamada para, sermayeye dönüşür. Meta dolaşım formülü M—P—M (meta-para-meta) idi, yani bir metaın satın alınması amacıyla bir başkasının satılması. Sermayenin genel formülü, tersine, P—M—P'dir, yani (bir kârla) satma amacıyla, satınalma. Dolaşıma konan paranın ilk değerindeki artışına Marks, artı-değer demektedir. Kapitalist dolaşım içindeki paranın, bu "büyüme" olgusu, bilinen bir şeydir. Gerçekten de paranın özel ve tarihsel olarak belirlenmiş bir toplumsal üretim ilişkisi olarak sermaye'ye dönüşmesini sağlayan, bu "büyüme"dir. Meta dolaşımı, yalnızca eşdeğerlerin değişimi olduğu için, artı-değer bu dolaşımdan ortaya çıkamaz; alıcı ve satıcıların karşılıklı kayıp ve kazanımları, birbirlerini denkleştireceğinden, fiyat artışlarından da ortaya çıkamaz, çünkü burada sözkonusu olan bireysel bir görüngü değil, kitlesel, ortalama ve toplumsal bir görüngüdür. Artı-değeri elde etmek için, para sahibi "piyasada, kullanım-değeri, değerin kaynağı olmak gibi özel bir niteliğe sahip bulunan bir metaı bulmak ... zorundadır"[25] — tüketim süreci, aynı zamanda değerin yaratılması süreci olan bir meta. [sayfa 28] Böyle bir meta vardır — insanın emek-gücü. Bunun tüketimi emektir, ve emek, değer yaratır. Para sahibi, tıpkı öteki her metaın değeri gibi, üretimi için zorunlu olan, toplumsal olarak gerekli-emek zamanı ile belirlenen, değeri üzerinden (yani, işçi ve ailesinin yaşamını sürdürme maliyeti üzerinden) emek-gücünü satın alır. emek-gücünü satın alarak, para sahibi, onu kullanmaya hak kazanmıştır, yani bütün gün boyunca, —diyelim 12 saat— onu çalıştırmaya hak kazanmıştır. Ancak, bu sürenin altı saatinde ("gerekli" emek zamanı), işçi kendi yaşamını sürdürmesi için gerekli maliyeti karşılamak için ürün yaratır; öteki altı saatinde de ("artı" emek zamanı), kapitalistin karşılık olarak ödeme yapmadığı "artı" ürün, ya da artı-değer yaratır. Bu nedenle, üretim süreci açısından, sermaye içindeki iki bölüm birbirinden ayırdedilmelidir: Üretim araçlarına (makineler, aletler, hammaddeler vb.) harcanan değişmeyen sermaye, ki bunun değeri bir değişikliğe uğramadan, (doğrudan, ya da parça parça) mamul maddeye geçer; ikincisi, emek-gücüne harcanan değişen sermaye. Bu sonuncu sermayenin değeri sabit değildir, emek süreci içinde artı-değer yaratarak, büyür. O yüzden, sermayenin emek-gücünün sömürü derecesini ifade ederken, artı-değer, sermayenin tümü ile karşılaştırılmamalı, yalnızca değişen sermaye ile karşılaştırılmalıdır. Böylece, biraz önce verilmiş olan örnekte, Marks'ın deyişiyle artı-değer oranı, 6: 6, yani yüzde 100'dür.
Sermayenin ortaya çıkması için, iki tarihsel önkoşul sözkonusuydu: önce, belirli miktarda paranın genel olarak meta üretiminin, nispeten yüksek bir gelişme düzeyi koşulları altında, bireylerin ellerinde birikimi; sonra da, iki anlamda da "özgür" bir işçinin, emek-gücünü satarken, bütün sınırlama ve engellerden uzak, ve genel olarak topraktan ve bütün üretim araçlarından arınmış, özgür ve bağlarından kopmuş varlığını ancak emek-gücünü satarak koruyabilen, bir emekçinin, bir "proleter"in varlığı.
Artı-değeri artırmanın iki ana yolu vardır: işgününü uzatarak ("mutlak artı-değer"), ve gerekli işgününü azaltarak ("nispi artı-değer"). İlkini incelerken Marks, işçi sınıfının, [sayfa 29] işgününü kısaltmak için savaşımının ve devletin işgününü uzatmak (14. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar) ya da işgününü azaltmak (19. yüzyılda fabrika yasalarının çıkarılması) için müdahalesinin en etkileyici bir tablosunu vermektedir. Kapital'in çıkışından bu yana, dünyanın bütün uygar ülkelerindeki işçi sınıfının tarihi, bu tabloyu süsleme yolunda zengin yeni olgular sağlamıştır.
Nispi artı-değer üretimini tahlil ederken, Marks, kapitalizmin emeğin üretkenliğinin artırılmasındaki, üç temel tarihsel aşamayı inceler: (1) basit elbirliği; (2) işbölümü ve manüfaktür; (3) makine ve geniş-ölçekli sanayi. Şunu da belirtmek gerekir ki, Marks'ın, burada, kapitalist gelişmesinin temel ve tipik özelliklerini nasıl derinlemesine açığa çıkardığını, Rusya'nın elzanaatları sanayii konusunda yapılan araştırmaların sağladığı, sözü edilen ilk iki aşamayı örnekleyen bol belgeleme de göstermektedir. Marks'ın 1867'de açıkladığı gibi, büyük makine sanayiinin devrimci etkisi, o zamandan bu yana geçen yarım yüzyıl içinde, kendini birkaç "yeni" ülkede (Rusya, Japonya, vb.) göstermiştir.
Devam edelim. Yeni ve son derece önemli olan bir şey de, Marks'ın sermayenin birikimi konusundaki tahlilidir, yani artı-değerin bir bölümünün sermayeye dönüşmesi ve bunun, kapitalistin kişisel gereksinimlerini ya da kaprislerini gidermek için değil de, yeniden üretim için kullanımı. Marks, sermayeye dönüşen tüm artı-değerin değişen sermayeyi oluşturduğunu sanan bütün eski klâsik ekonomi politikçilerin (Adam Smith'ten başlayarak) yaptıkları hatayı açığa çıkardı. Aslında bu [yani sermayeye dönüşen artı-değer -ç.] üretim araçları ve değişen sermaye olarak bölünmüştür. Kapitalizmin gelişmesi ve onun sosyalizme dönüşmesi süreci yönünden çok büyük önem taşıyan bir şey de (toplam sermaye içinde), değişmeyen sermaye payının, değişen sermaye payına göre hızlı büyümesidir.
İşçilerin yerine makinenin geçmesini hızlandırarak ve bir uçta zenginlik öteki uçta sefalet yaratarak, sermaye birikimi, "emeğin yedek ordusu" diye adlandırılan şeye, işçilerin "nispi fazlalığı"na ya da "kapitalist aşırı nüfus"a yolaçar, ve bu da en farklı biçimlere bürünür ve sermayenin son derece büyük bir [sayfa 30] hızla üretimi genişletmesine olanak verir. Üretim araçları olarak kredi ve sermaye birikimi ile birlikte, bunun, kapitalist ülkelerde dönemsel olarak oluşan —önce, ortalama her on yılda bir ve daha sonra daha kısa ve daha belirsiz aralıklarla— aşırı üretim bunalımlarının anlaşılmasında bir anahtar olduğunu belirtelim. İlkel birikim olarak bilinen şeyi, kapitalizm altında sermaye birikiminden ayırmamız gerekir: İşçilerin, üretim araçlarından zorla koparılması, köylülerin topraktan sürülüp atılması, komünal toprakların çalınması, sömürgeler ve ulusal borçlar sistemi, koruyucu gümrükler ve benzeri şeyler. "İlkel birikim", bir uçta "özgür" proleteri yaratırken, öteki uçta para sahibini, kapitalisti yaratır.
"Kapitalist birikimin tarihsel eğilimi", Marks tarafından şu ünlü sözlerle ifade edilmektedir:
"Doğrudan üreticilerin mülksüzleştirilmeleri, acımasız ve vahşetle ve en bayağı, en rezil, en küçültücü, en çirkin tutkuların dürtüsü altında gerçekleştirilmiştir. Tek ve bağımsız emekçinin deyim yerindeyse, kendi emek koşullarına dayalı özel mülkiyetin [köylünün ve zanaatçının] yerini, başkalarının, yani ücretli işçilerin sözde serbest emeklerinin sömürülmesine dayanan kapitalist özel mülkiyet alır. ... Şimdi mülksüzleştirilecek olan kimse, artık, kendi hesabına çalışan emekçi değil, birçok emekçiyi sömüren kapitalisttir. Bu mülksüzleştirme, kapitalist üretimin kendi içinde taşıdığı yasaların işlemesiyle, sermayenin merkezileşmesi ile gerçekleşir. Bir kapitalist, daima birçoklarının başını yer. Emek sürecinin gitgide boyutları büyüyen kooperatif şekli, bilimin bilinçli teknik uygulaması, toprağın yöntemli bir biçimde işlenmesi, emek araçlarının ancak ortaklaşa kullanılabilir emek araçlarına dönüştürülmesi, bütün emek araçlarının bileşik toplumsal emeğin üretim araçları olarak kullanılmasıyla sağlanan tasarruf, bütün insanların dünya pazarları ağına sokulması ve böylece kapitalist rejimin uluslararası bir nitelik kazanması, bu, merkezileşme ya da birçok kapitalistin birkaç kapitalist tarafından mülksüzleştirilmesi ile elele gider. Bu dönüşüm sürecinin bütün avantajlarını sömüren ve tekellerine alan büyük sermaye sahiplerinin sayılarındaki devamlı azalmayla birlikte, [sayfa 31] sefalet, baskı, kölelik, soysuzlaşma, sömürü de alabildiğine artar; ama gene bununla birlikte, sayıları sürekli artan, kapitalist üretim sürecinin bizzat kendi mekanizması ile eğitilen, birleştirilen ve örgütlenen işçi sınıfının başkaldırmaları da genişler, yaygınlaşır. Sermaye tekeli, kendisiyle birlikte ve kendi egemenliği altında fışkırıp boy atan üretim biçiminin ayakbağı olur. Üretim araçlarının merkezileşmesi ve emeğin toplumsallaşması, en sonunda, bunların kapitalist kabuklarıyla bağdaşamadıkları bir noktaya ulaşır. Böylece kabuk parçalanır. Kapitalist özel mülkiyetin çanı çalmıştır. Mülksüzleştirenler mülksüzleştirilirler." (Kapital, Birinci Cilt.)[26]
Yine, Marks'ın Kapital'in İkinci Cildinde vermiş olduğu, toplam toplumsal sermayenin yeniden üretimi konusundaki tahlilleri, son derece önemlidir ve yenidir. Burda da Marks, özel bir olayı değil, genel bir olayı; toplumsal ekonomiyi yalnızca bir bölüntü olarak değil, bir bütün olarak ele alır. Marks klâsik iktisatçıların sözü geçen yanlışını düzelterek, toplumsal üretimin tümünü iki büyük seksiyona ayırmaktadır: (1) Üretim araçları üretimi, ve (2) tüketim nesneleri üretimi, ve toplam toplumsal sermayenin dolaşımını —hem eski boyutları içinde yeniden üretildiği zaman ve hem de birikim durumunda— sayısal örnekleriyle, ayrıntılı olarak inceler. Kapital'in Üçüncü Cildi, ortalama kâr oranının değer yasası temelinde nasıl oluştuğu sorununu çözmektedir. Marks'ın kişiliğinde, iktisat biliminin yapmış olduğu büyük ilerleme, kaba ekonomi politiğin ve modern "marjinal fayda teorisi"nin[9*] , sık sık kendilerini sınırlandırma durumunda kaldıkları, tek tek durumlar ya da rekabetin dışsal ve yüzeysel yanları açısından değil, bir bütün olarak toplumsal ekonomi açısından, yığınsal ekonomik görüngüler açısından, bir tahlil yürütmesidir. Marks, önce artı-değerin kökenini tahlil eder ve bundan sonra, onun kâr, faiz ve toprak rantı halinde bölüşümünü ele alarak incelemesini sürdürür. Kâr, artı-değer ile girişime yatırılan toplam sermaye arasındaki orandır. "Organik bileşimi yüksek" bir sermaye, (yani, toplumsal ortalamadan fazla olarak, değişmeyen sermayenin, değişen sermayeye [sayfa 32] ağır basması ile), ortalamanın altında bir kâr oranı getirir; "organik bileşimi yüksek" bir sermaye, ortalamanın üstünde bir kâr oranı getirir. Kapitalistler arasındaki rekabet, ve onların sermayelerini bir daldan bir başka dala aktarma özgürlükleri, her iki halde de, kâr oranını ortalamaya indirger. Belli bir toplumda bütün metaların değerlerinin toplam tutarı, metaların fiyatlarının toplam tutarı ile denklenmiştir, ama tek tek girişimlerde ve üretim dallarında, rekabetin bir sonucu olarak, meta kendi değeriyle satılmaz, yatırılan sermaye artı ortalama kâra eşit olan üretim-fiyatına (ya da üretim fiyatlarına) satılır.
Bu yolla, fiyat ve değer arasındaki fark ve kârın çeşitlenmesi konusunda çok iyi bilinen ve tartışma götürmez gerçek, Marks tarafından, bütün metaın değerinin toplam tutarının, fiyatların toplam tutarı ile denkleşmesinden hareketle, değer yasasına dayanılarak, kusursuz bir biçimde açıklanmıştır. Bununla birlikte, (toplumsal) değerin (tek tek) fiyatlara eşitlenmesi, basit ve doğrudan değil, çok karmaşık bir yolda olur. Çok doğaldır ki, birbirlerine yalnızca pazar ile bağlanmış, ayrı meta üreticilerinin bulunduğu bir toplumda, yasaya uygunluk, ancak her yönden tek tek sapmaların karşılıklı olarak birbirlerini denklemesiyle, ortalama, toplumsal, kitlesel bir görünüş olabilir.
Emek üretkenliğinin artışı, değişen sermayeye oranla değişmeyen sermayenin çok daha hızlı büyümesi anlamına gelir. Artı-değer, yalnızca değişen sermayenin bir işlevi olduğuna göre, (artı-değerin yalnızca değişen sermayeye değil, sermayenin tümüne oranı olan) kâr oranının düşme eğilimi göstereceği açıktır. Marks, bu eğilimin ve bunu gizleyen ya da buna karşı koyan bazı durumların ayrıntılı bir tahlilini yapar. Kapital'in Üçüncü Cildinin, tefeci sermaye, ticaret sermayesi ve para sermayesi ile ilgili, son derece ilginç bölümleri üzerinde durmadan, en önemli bölümüne geçmek zorundayız — toprak rantı teorisine. Toprağın alanı sınırlı olduğuna göre ve, kapitalist ülkelerde, toprak, özel mülk sahiplerinin ellerinde ayrı ayrı bulunduğuna göre, tarımsal ürünlerin üretim fiyatları, ortalama nitelikteki topraktan değil de, en kötü topraktan elde edilen [sayfa 33] ürünlerin maliyetiyle belirlenir; ortalama koşullarda değil de, ürünün pazara arzındaki en kötü koşullarla belirlenir. Bu fiyat ile, daha iyi toprakta (ya da daha iyi koşullarda) yapılan üretimin fiyatı arasındaki fark, farklılık (differential) rantını oluşturur. Ayrıntılarıyla bunu inceleyerek ve değişik toprak bölümlerinin verimlilik farklarından, ve toprağa yatırılan sermaye miktarındaki farktan, bunun nasıl ortaya çıktığını göstererek, Marks farklılık rantının yalnızca daha iyi topraktan daha kötü toprağa ardarda geçiş olduğu durumlarda ortaya çıktığını kabul eden Ricardo'nun yanlışını (bkz: Rodbertus'un eleştirisinin son derece dikkat çekici olduğu Artı-Değer Teorileri) tümüyle açığa çıkarmaktadır. Oysa, tersine geçişler olabilir, toprak, bir kategoriden, ötekilerine geçebilir (tarımsal teknikteki ilerlemeler, kasabaların büyümesi vb. nedenleriyle), ve doğaya, kapitalizmin bozukluğunu, sınırlamalarını ve çelişkilerini yükleyen, o dillerde dolaşan "azalan getiri yasası", kökünden yanlıştır. Ayrıca, sanayiin bütün kollarında ve genel olarak ulusal ekonomideki kâr eşitlemesi, rekabetin tam serbestliği ve sermayenin bir daldan, bir ötekine serbest akışını öngörmektedir. Ama toprağın özel mülkiyeti bu serbest akışı engelleyen tekeli yaratır. Bu tekelleşme yüzündendir ki, sermayenin organik bileşiminin düşük ve bunun sonucu olarak, bireysel kâr oranının daha yüksek olduğu tarımsal ürünler, kâr oranının eşitlenmesinin oldukça serbest olan sürecine girmezler. Bir tekelci olarak toprak sahibi, fiyatı ortalamanın üstünde tutabilir, ve bu tekel fiyatı mutlak rantın doğmasına neden olur. Farklılık rantı, kapitalizm ortamında, ortadan kaldırılamaz, ama mutlak rant kalkabilir — örneğin, toprağın ulusallaştırılması ile, devlet mülkiyeti haline getirilmesiyle. Bu, özel toprak sahiplerinin tekelini yıkacak ve tarımda rekabet serbestliğinin daha tam ve tutarlı işlemesini sağlayacaktır. İşte bu yüzden, Marks'ın da belirttiği gibi, burjuva radikalleri, tarihin gelişimi içinde, tekrar tekrar toprağın ulusallaştırılması yolundaki bu ilerici burjuva talebi, bugün daha özel bir önem ve "duyarlık" taşıyan bir başka tekelleşmeyi —genel olarak, üretim araçlarının tekelleşmesini— çok yakından etkileyeceği için burjuvazinin çoğunu aslında [sayfa 34] korkutan bir talebi ileri sürmüşlerdir (Sermaye üzerinden ortalama kâr oranı ve mutlak toprak rantı teorisinin, dikkate değer, anlaşılır, öz ve açık bir sergilemesini, Marks, 2 Ağustos 1862 günlü Engels'e yazdığı bir mektupta yapmaktadır. Briefwechsel, c. 3, s. 77-81'e bakınız; ayrıca bkz: 9 Ağustos 1862 tarihli mektubu, ibid., s. 86-87.).
Toprak rantının tarihiyle ilgili olarak, Marks'ın, emek rantın (köylü toprakbeyinin toprağında çalışarak artı-ürün yaratır) ürün olarak ödenen ranta ya da aynî ranta (köylü kendi toprağında artı-ürün yaratır ve onu "ekonomik olmayan zorlama" nedeniyle toprak beyine verir) nasıl dönüştüğünü, daha sonra para ranta (meta üretiminin birleşmesi sonucu olarak paraya çevrilen, aynî rant — eski Rusya'da obrok) ve en sonunda da, köylülerin yerini toprağı kiralanmış emek yardımı ile işleyen tarımsal girişimcinin almasıyla, kapitalist ranta dönüşmesini gösterdiği önemli tahlilleri belirtmek de gerekir. "Kapitalist toprak rantının doğuşu"nun bu tahlili ile bağıntılı olarak Marks'ın tarımda kapitalizmin evrimi ile ilgili (Rusya gibi geri ülkelerde özel önem taşıyan) bir dizi derin düşüncelerini de belirtmek yerinde olur.
"Ayrıca aynî rantın para-ranta dönüşmesine, kendilerini para karşılığı kiraya veren mülksüz bir gündelikçiler sınıfının oluşumu, kaçınılmaz olarak eşlik etmekle kalmaz, hatta bu oluşum ondan önce meydana gelir. Bunların doğuşu sırasında, bu yeni sınıfın ancak arasıra ortaya çıktığı dönemde, rant ödemelerine tâbi daha refah içindeki köylüler arasında, ücretli tarım emekçilerini kendi hesaplarına sömürme göreneği zorunlu olarak gelişir, tıpkı feodal dönemlerde, daha hali-vakti yerinde köylülerin kendilerinin de serf tutması gibi. Bu yolla, giderek, belli bir miktar servet biriktirme ve bizzat, gelecekteki kapitalistler haline dönüşme olanağı elde ederler. Böylece, kendileri toprağın çalışan eski zilyetleri, gelişmesi, kırın sınırları ötesindeki kapitalist üretimin genel gelişmesi ile belirlenen, kapitalist kiracılar için bir ana okulunun doğmasını bizzat sağlamış olurlar." (Kapital, Üçüncü Cilt, s. 332.)[27] [sayfa 35]
"Tarımsal nüfusun bir kısmının mülksüzleştirilmesi ve yerlerinden atılmaları, sanayi sermayesi için, yalnız, işçilerle, bunların yaşam araçlarını ve iş araçlarını serbest hale getirmekle kalmaz; bir iç pazar da yaratmış olur." (Kapital, Birinci Cilt, s. 778.)[28]
Öte yandan kırsal nüfusun yoksullaşması ve yıkımı, sermaye için yedek emek ordusunun yaratılmasında rol oynar. Her kapitalist ülkede, "Tanmsal nüfusun bir kısmı işte bunun için devamlı olarak kent ya da manüfaktür proletaryasına dönüşme noktasında ve bu dönüşüm için uygun koşulları bekler durumdadır. ... Bu nispi artı-nüfus kaynağı böylece devamlı akış halindedir. ... Tarım işçisinin ücreti, bu nedenle, asgariye indirgenmiş durumdadır ve bir ayağı daima sefalet batağına saplanmış haldedir." (Kapital, Birinci Cilt, s. 668.)[29] İşlediği toprak üzerinde köylünün özel mülkiyeti küçük üretimin temelidir ve gelişmesinin ve klâsik biçimine ulaşmasının koşuludur. Ama böyle, küçük üretim, ancak, üretimin ve toplumun dar ve ilkel bir çerçevesi ile uyuşabilir. Kapitalizm koşullarında, "köylülerin sömürüsü, sanayi proletaryasının sömürüsünden yalnızca sömürünün biçimiyle ayırdedilir. Sömüren aynıdır: Sermaye. Tek tek kapitalistler, tek tek köylüleri, ipotekler yolu ile ve tefecilik yolu ile sömürürler. Kapitalist sınıfı, köylü sınıfı, devlet vergisi yolu ile sömürür." (Fransa'da Sınıf Savaşımları.)[30] "Köylünün küçük toprak parçası, artık, kapitaliste topraktan kâr, faiz ve rantı çekip almasına ve köylünün kendisine de nasıl olup da gündeliğini çıkarabileceğinin tasasını bırakmasına olanak veren bir bahaneden başka bir şey değildir" (Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i.)[31] Bir kural olarak, köylü, kapitalist topluma, yani kapitalist sınıfa "özel mülk sahibi olma görüntüsü altında İrlandalı kiracı çiftçi durumuna" (Fransa'da Sınıf Savaşımları)[32] düşerek ücretinin bir bölümünü bile [sayfa 36] terkeder. "Küçük-köylü mülkiyetinin egemen olduğu ülkelerde hububat fiyatlarının, kapitalist üretim tarzının egemen olduğu ülkelerden daha düşük olmasının nedenlerinden biri" (Kapital, Üçüncü Cilt, s. 340) nedir? Bunun nedeni, köylünün, topluma (yani kapitalist sınıfa) artı-ürününün bir bölümünü cabadan vermesidir. "Bu düşük fiyat [tahıl ve öteki tarımsal üretimin], öyleyse, hiç de onların emek üretkenliğinin değil, üreticinin yoksulluğunun bir sonucudur." (Ibid..) Kapitalizm koşullarında, küçük-ölçekli üretimin normal biçimi olan küçük-işletme sistemi, bozulur, çöker ve yokolur. "Parçalı toprak mülkiyeti doğası gereği, emeğin toplumsal üretici güçlerinin gelişmesini, emeğin toplumsal biçimlerini, sermayenin toplumsal yoğunlaşmasını, geniş-ölçekli sığır yetiştiriciliğini ve bilimin ilerici uygulamasını kendi dışında tutar. Tefecilik ve bir vergi sistemi, bunu her yerde zayıflatmak zorunda bırakır. Toprak fiyatındaki sermaye harcaması, bu sermayeyi toprağın işlenmesinden geri çeker. Üretim araçlarının sonu gelmez bölük pörçük oluşu, ve üreticilerin kendilerinin de tek başına kalışları." (Kooperatif toplulukları, yani küçük köylülerin birlikleri, son derece ilerici burjuva görevi görürlerken, bu eğilimi tümüyle atmaksızın, sadece onu zayıflatır; öte yandan unutmamak gerekir ki, bu kooperatif toplulukları, hali-vakti yerinde köylüler için çok yararlı olurlarken, yoksul köylü yığınlarına çok az yararlı olmakta ya da hiç yararlı olmamaktadır; böylelikle birliklerin kendileri de ücretli emeğin sömürücüsü olurlar.) "İnsan enerjisinin korkunç heba edilişi. Üretim koşulunun giderek elverişsiz hale gelmesi ve üretim araçlarının fiyatlarının yükselmesi — toprak parçaları mülkiyetinin kaçınılmaz bir yasası." Tarımda, sanayide olduğu gibi, kapitalizm, üretim sürecini ancak "üreticinin kurban edilmesi" pahasına dönüştürür.
"Kır emekçilerinin geniş bölgelere dağılmaları, bunların direnme güçlerini kırdığı halde, kent işçilerinin yoğunlaşmaları bu gücü artırır. Kent sanayilerinde olduğu gibi, modern tarımda da, emeğin üretkenliğindeki artış ve harekete geçirilen emek kitlesi, bizzat emek-gücünün ısrafı ve kemirilip tüketilmesi pahasına olur. Üstelik, kapitalist tarımdaki her gelişme, yalnız emekçiyi soyma sanatında değil, [sayfa 37] toprağı soyma sanatında da bir ilerlemedir. ... Kapitalist üretim, bu nedenle, teknolojiyi geliştirir, ve ancak bütün zenginliğin asıl kaynağını, yani toprağı ve emekçiyi kurutarak çeşitli süreçleri toplumsal bir bütün içinde birleştirir." (Kapital, Birinci Cilt, 13. Bölümün[33] sonu).[34]



SOSYALİZM


Yukarıdan beri açıkça görülmektedir ki, Marks kapitalist toplumun sosyalist topluma dönüşmesinin kaçınılmazlığını, tümüyle ve yalnızca, çağdaş toplumun gelişiminin ekonomik yasasından çıkarmaktadır. Marks'ın ölümünden bu yana, yarım yüzyıl boyunca, geniş-ölçekli üretimin büyümesiyle kapitalist karteller, sendikalar ve tröstlerle olduğu kadar, mali sermayenin boyutları ve gücündeki çok büyük artışla da kendini çok çarpıcı bir biçimde ortaya koyan ve binlerce biçime bürünerek görülmemiş bir hızla ilerleyen emeğin toplumsallaşması, sosyalizmin kaçınılmaz doğuşunun, başlıca maddi temelini hazırlamaktadır. Bu dönüşümün düşünsel ve manevi itici gücü, bizzat kapitalizm tarafından eğitilmekte olan proletaryadır. Proletaryanın burjuvaziye karşı her gün biraz daha içerik yönünden zenginleşerek bir sürü biçimlerde ifadesini bulan savaşımı, politik gücün proletarya tarafından ele geçirilmesine ("proletarya diktatörlüğü") yönelen, politik bir savaşım halini kaçınılmaz olarak alır. Üretimin toplumsallaşması, sonunda, üretim araçlarının toplumun malı olmasına, "mülk sahiplerinin mülksüzleştirilmesi"ne yol açmak zorundadır. Emeğin üretkenliğinde görülmemiş bir artış, daha kısa işgünü, küçük-ölçekli, ilkel ve dağınık üretimin kalıntı ve yıkıntılarının yerini kolektif ve gelişkin emeğin alması — bu dönüşümün doğrudan sonuçları bunlardır. Kapitalizm, her zaman, tarım ve sanayi arasındaki bağları koparır, ama aynı zamanda da, çok yüksek gelişimi içersinde, bu bağların yeni öğelerini, bilimin bilinçli olarak uygulanması ve [sayfa 38] kollektif emeğin yoğunlaşması, ve insan nüfusunun yeniden dağılımı (böylece, hem kırsal bölgenin geriliğine tecrit edilmişlik ve barbarlığa, ve büyük kentlerde geniş halk yığınlarının yoğunlaşmasına bir son verir) temeline dayanarak sanayi ve tarım arasında bir birliği hazırlar. Yeni bir aile biçimi, kadınların durumunda ve genç kuşağın yetiştirilmesinde yeni koşullar, bugünkü kapitalizmin en yüksek biçimleri ile hazırlanır: kadınların ve çocukların emeği ve ataerkil ailenin kapitalizm tarafından yıkılması, kaçınılmaz olarak, en korkunç, en yıkıcı ve en iğrenç biçimleri ile modern toplumda görülür. Böyle olmakla birlikte, "modern sanayi, üretim sürecinde, kadınlara, gençlere, her iki cinsiyetten çocuklara, ev alanının dışında önemli bir yer vermekle, daha üst düzeyde bir aile biçimi ve cinsiyetler arası ilişki konusunda yeni bir ekonomik temel yaratır. Cermen-hıristiyan aile biçimini mutlak ve değişmez saymak, birarada alındığı zaman bir dizi tarihsel gelişmenin hakları olan eski Roma, Yunan ya da Doğu aile biçimine bu özelliği vermek kadar saçmadır. Ayrıca, her iki cinsiyetten ve her yaştan bireylerden oluşan ortaklaşa çalışma topluluğunun, uygun koşullar altında, zorunlu olarak insanı geliştiren bir kaynak halini alacağı açık bir gerçektir; oysa üretim sürecinin işçi için değil, işçinin üretim süreci için varolduğu, kendiliğinden ortaya çıkan, zalim ve kapitalistçe biçimiyle bu durum, durmadan çevreye yayılan bir yozlaşma ve kölelik kaynağı olur." (Kapital, Birinci Cilt, 13. Bölümün sonu.)[35] "Fabrika sistemi içinde atılmış ve filizlenmeye başlamıştır; bu tür bir eğitimle, belli bir yaşın üzerindeki her çocuk, üretici işi öğrenim ve jimnastik ile birarada yürütecek ve bu yalnızca üretimdeki etkinliğin artırılmasında bir yöntem olarak değil, tam anlamıyla gelişmiş bir insanın yetiştirilmesinde tek yöntem olarak uygulanacaktır." (Ibid..)[36] Marks'ın sosyalizmi, ulus topluluğu ve devlet sorunlarını da, yalnızca geçmişi açıklamak anlamında değil, aynı zamanda geleceğin cüretli bir önceden görmesi ve bunu gerçekleştirmek için gözüpek bir [sayfa 39] eyleme girişilmesi de, aynı tarihsel yere oturtulmaktadır. Uluslar, toplumsal gelişmenin burjuva çağının, kaçınılmaz bir ürünü, kaçınılmaz bir biçimidir. İşçi sınıfı "kendini ulus içinde oluşturmak"sızın, "ulusal" olmaksızın ("sözcüğün bujuva anlamıyla değil kuşkusuz"), güçlenemezdi, olgunlaşamazdı ve biçimlenemezdi. Ne var ki, kapitalizmin gelişmesi, her gün biraz daha ulusal sınırları kırıp atmakta, ulusal yalnızlığı bozmakta, ulusal uzlaşmaz karşıtlık yerine, sınıf uzlaşmaz karşıtlığını koymaktadır. Onun için gelişmiş kapitalist ülkelerde "işçilerin vatanı yoktur" ve işçilerin "birleşik eylemi", en azından uygar ülkeler için "işçi sınıfının kurtuluşu için başlıca koşullardan biridir" sözleri tam tamına doğrudur (Komünist Manifesto).[37] Zorun örgütlenmesi olan devlet, toplumun gelişmesinin belirli bir aşamasında, toplumun uzlaşmaz sınıflara bölündüğü, ve görünüşte toplumun üzerinde duran ve belirli ölçüde toplumdan ayrı olan bir otorite olmaksızın toplumun varolamayacağı zaman ortaya çıkmıştır. Sınıf çelişkilerinden çıkan devlet, "en güçlü sınıfın, iktisadi bakımdan egemen olan, ve bunun sayesinde, siyasal bakımdan da egemen sınıf durumuna gelen ve böylece ezilen sınıfı boyunduruk altında tutmak ve sömürmek için yeni araçlar kazanan sınıfın devleti" olur. "İşte bundan ötürüdür ki, antik devlet, her şeyden önce, köleleri boyunduruk altında tutmak için, köle sahiplerinin devletiydi; tıpkı feodal devletin, serf ve angaryacı köylüleri boyunduruk altında tutmak için soyluların organı, ve modern temsili devletin [de], ücretli emeğin sermaye tarafından sömürülmesi aleti olması gibi". (Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni,[38] yazarın kendisinin ve Marks'ın görüşlerini açıkladığı bir yapıt.) En özgür ve en ilerici burjuva devlet biçimi olan demokratik cumhuriyet bile, bu gerçeği hiç bir biçimde yok edemez, olsa olsa (hükümet ile borsa arasındaki ilişkilerin, memurlar ve basının —dolaylı ve dolaysız— bozulmalarının vb.), biçimini değiştirir. Sosyalizm sınıfların ortadan kaldırılmasına yol açmakla devletin [sayfa 40] ortadan kaldırılmasına da yolaçacaktır. Anti-Dühring'de Engels, şöyle diyor: "Devletin gerçekten tüm toplumun temsilcisi olarak göründüğü ilk eylem, —üretim araçlarına toplum adına el konması—, aynı zamanda onun devlet olarak kendine özgü son eylemidir de. Bir devlet iktidarının toplumsal ilişkilere müdahalesi, bir alandan sonra bir başkasında gereksiz hale gelir, ve o zaman ister istemez uykuya dalar. Kişilerin hükümeti, yerini, şeylerin idaresi ve üretim işlemlerinin yönetimine bırakır. Devlet "ilga" edilmez, söner."[39] "Üreticilerin özgür ve eşitçi bir birlik temeli üzerinde üretimi yeniden düzenleyecek olan toplum, bütün devlet makinesini, bundan böyle kendine lâyık olan yere, bir kenara atacaktır: âsâr-ı atika müzesine, çıkrık ve tunç baltanın yanına." (Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni.)[40]
Son olarak, mülk sahiplerinin mülksüzleştirilmesi döneminde de varlıklarını sürdürecek olan küçük köylü karşısında Marks'ın sosyalizminin tutumu konusunda Marks'ın görüşlerini ifade eden, Engels tarafından yapılan açıklamaya değinmeliyiz: "... iktidara geçtiğimizde, büyük toprak sahipleri için yapma zorunda kalacağımız gibi, küçük köylüleri (karşılığını ister ödeyerek, ister ödemeyerek) zorla kamulaştırmayı aklımızdan bile geçiremeyeceğimiz de bir o kadar açık. Küçük köylü karşısındaki ödevimiz, ilkin, onu buna zorlayarak değil, ama örnekler aracıyla buna götürerek, ve toplumun yardımını onun buyruğu altına koyarak, onun bireysel mülkiyeti ve işletmesini, kooperatif işletmeye dönüştürmektir. O zaman, kuşku yok ki, küçük köylüye bugün bile açıkça anlaması gereken, gelecekteki çıkarlarını gösterebilecek geniş araçlara sahip olacağız." (Engels, Fransa'da ve Almanya'da Köylü Sorunu, s. 17,[41] Alekseyeva tarafından yayınlanmıştır. Rusça çevirisinde yanlışlar vardır. Orijinali Die Neue Zeit'tadır.[10*]) [sayfa 41]



PROLETARYANIN SINIF SAVAŞIMININ TAKTİKLERİ


Daha 1844-45'ten başlayarak, eski materyalizmin temel eksikliklerinden birini, yani devrimci pratik eylemin önemini kavramada ya da koşullarını anlamadaki yetersizliğini inceledikten sonra, Marks, teorik çalışmalarının yanında, bütün yaşamı boyunca proletaryanın sınıf savaşımının taktiksel sorunlarına sürekli bir dikkat göstermiştir. Bu konuyu kapsayan çok geniş bir malzeme yığını Marks'ın bütün çalışmalarında, özellikle dört cilt halinde 1913'te yayınlanmış olan Engels'le olan yazışmalarında vardır. Bu malzeme daha biraraya getirilmemiş, toplanmamış, incelenmemiş ve üzerinde çalışılmamıştır. O yüzden biz burada, Marks'ın pek yerinde olarak bu yanı olmaksızın, materyalizm eksik, tek yanlı ve cansızdır dediğini vurgulayarak, en genel ve en kısa açıklamalar üzerinde durmak zorunda kalacağız. Proletarya taktiklerinin temel görevi, Marks tarafından, materyalist-diyalektik Weltanschauung'unun bütün postulatları ile kesin uyuşum içinde tanımlanmıştır. Yalnızca, belirli bir toplumdaki tüm olarak bütün sınıflar arasındaki ilişkilerin genel toplamının nesnel bir değerlendirmesi, ve bunun sonucu olarak, bu toplumun ulaştığı nesnel gelişme aşamasının ve onunla öteki toplumlar arasındaki ilişkilerin bir değerlendirilmesi, ileri bir sınıfın doğru taktikleri için temel görevi görebilir. Aynı zamanda, bütün sınıflar ve bütün ülkeler, statik olarak değil de, dinamik olarak, yani bir hareketsizlik durumu içinde değil de, (yasaları her sınıfın varlığının ekonomik koşullarıyla belirlenen) hareket hali içinde ele alınmaktadır. Hareket de yalnızca geçmiş açısından değil, aynı zamanda gelecek açısından, ve gene yalnız yavaş değişimleri gören "evrimcilerin" anladığı kaba anlamında değil, ama diyalektik olarak ele alınmaktadır: "... bu çaptaki gelişmeler içinde yirmi yıl, bir günden fazla değildir, gerçi daha sonra yirmi yılı kapsayacak günler gelebilir" diye Engels'e yazıyor Marks. (briefwechsel, Cilt 3, s. 127) Gelişmenin her aşamasında, her anında, proletarya taktikleri, bir yandan ileri sınıfın sınıf bilincini, gücünü ve militanlığını geliştirmek için siyasal durgunluk [sayfa 42] ya da hareketsiz, sözde "barışçı" gelişme dönemlerinden yararlanırken, öte yandan da bu yararlanmanın tüm çabasını, bu sınıfın ilerlemesi "nihai amacı"na doğru, onda, "yirmi yılı kapsayan" büyük günlerin büyük amaçları için pratik çözümler bulmak yeteneğinin yaratılmasına doğru yönelterek, insan tarihinin bu nesnel olarak kaçınılmaz diyalektiğini hesaba katmak zorundadır. Marks'ın tezlerinden ikisi bununla ilgili olarak özel önem taşımaktadır: bunlardan biri Felsefenin Sefaleti içindedir ve proletaryanın ekonomik savaşımı ve ekonomik örgütlenmesiyle ilgilidir, öteki Komünist Manifesto'dadır ve proletaryanın siyasal görevleriyle ilgilidir. İlke şöyledir: "Geniş-ölçekli sanayi birbirini tanımayan bir insan yığınını bir yerde yoğunlaştırır. Rekabet bunların çıkarlarını böler. Ama ücretlerin korunması, patronlarına karşı sahip oldukları bu ortak çıkar, onları ortak bir direnme —birlik— düşüncesinde birleştirir. ... Başlangıçta tecrit edilmiş olan birlikler gruplar halinde gelirler ... ve daima birleşmiş sermaye ile yüzyüze oluşları, birliğin korunmasını onlar için [yani işçiler için] ücretlerin korunmasından daha çok gerekli hale getirir. ... Bu savaşımda —gerçek bir iç savaşta— yaklaşmakta olan kavganın gerekli tüm unsurları birleşir ve gelişir. Bir kez bu noktaya ulaştığında, birlik siyasal bir niteliğe bürünür." Biz, burda, birkaç on yıl sürecek olan ekonomik savaşımın ve sendika hareketinin proletaryanın güçlerini "geleceğin kavgasına" hazırlayacağı bütün bu uzun dönemin program ve taktiklerini buluruz. Bunun tümü, Marks ve Engels'in birçok kez atıflar yapmış oldukları, sınai "gönenç"in, nasıl "proletaryayı satınalmak" girişimlerine, onları savaşımdan uzaklaştırmaya yolaçtığını gösteren, İngiliz işçi hareketi örneği ile (Briefwechsel, cilt 1, s. 136); bu gönencin genel olarak nasıl "işçileri demoralize ettiğini" (cilt 2, s. 218); İngiliz proletaryasının nasıl "burjuvalaştığını" — "bütün ulusların bu en burjuvası, açıkça eninde sonunda burjuvazinin yanında bir burjuva aristokrasisine ve bir burjuva proletaryasına sahip olmayı amaçlamaktadır" (cilt 2, s. 290); onun "devrimci enerjisinin" nasıl sızıp kaybolduğunu (cilt 3, s.124); "İngiliz işçilerinin kendilerini açık burjuva salgınından [sayfa 43] kurtarmalarından önce oldukça uzun bir zaman boyunca nasıl beklemek gerekeceğini (cilt 3, s. 127); İngiliz işçi hareketinin nasıl "çartist hırstan yoksun olduğunu" (1866, cilt 3, s. 305); İngiliz işçi liderlerinin nasıl "radikal burjuva ve işçi" arasında bir tip haline geldiği (Holyoak'a atfen, cilt 4, s. 209); nasıl İngiliz tekelciliği yüzünden, ve tekelcilik devam ettiği sürece, "İngiliz işçisinin yerinden kımıldamayacağı"nı (cilt 4, s. 443) gösteren örneklerle karşılaştırılmalıdır. İşçi sınıfı hareketinin genel gidişi (ve sonucu) ile bağlantılı olarak, ekonomik savaşım taktikleri, burda, göze çarpan bir genişlikte, ayrıntılı, diyalektik ve gerçekten devrimci açıdan ele alınmaktadır.
Komünist Manifesto, politik savaşımın taktikleri üzerinde temel bir marksist ilkeyi geliştirmiştir: "Komünistler, işçi sınıfının ivedi hedeflerine ulaşılması ve o andaki çıkarlarının gerçekleşmesi için savaşırlar; ama mevcut hareket içerisinde, bu hareketin geleceğini de temsil eder ve gözetirler."[42] İşte bu yüzden Marks, 1848'de Polonya'daki "tarımsal devrim" partisini, "1846'da Krakov ayaklanmasını düzenleyen partiyi" destekledi.[11*] Almanya'da Marks, 1848 ve 1849'da aşırı devrimci demokratları destekledi, ve taktikler konusunda o zaman söylemiş olduklarından, daha sonra hiç geri dönmedi. Alman burjuvazisini, "daha başında, halka ihanet etme" (yalnızca köylülükle bir ittifak, burjuvazinin amaçlarını tümüyle gerçekleştirmesini sağlayabilirdi), "ve eski toplumun taçlı temsilcileriyle uzlaşma eğiliminde" olan bir unsur olarak değerlendirdi. Burjuva demokratik devrim döneminde, Alman burjuva sınıfının konumunu, Marks şöyle özetlemektedir —- bu arada şunu da belirtelim ki, bu tahlil, toplumu üstelik de yalnızca geriye doğru bir hareket yönünden değil, hareket içerisinde inceleyen bir materyalizm örneğidir: "Kendine güvenmeksizin, halka güvenmeksizin, yukardakilere homurdanan, aşağıdakiler önünde titreyen ... dünya fırtınasıyla yılan, ... hiç bir yönüyle enerjisi olmayan, her yönüyle aşırmacılık ... inisiyatifsiz ... bunak çıkarları uğruna kendini gürbüz bir halkın ilk [sayfa 44] gençlik dürtülerini yönlendirmeye ve saptırmaya mahkum olmuş gören murdar bir ihtiyar..." (Neue Rheinische Zeitung, 1848; Bkz: Literarischer Nachlass cilt 3, s. 212.)[43] Yirmi yıl kadar sonra, Marks, Engels'e yazdığı bir mektupta (Briefwechsel, cilt 3, s. 224), 1848 Devrimi burjuvazinin, barış içinde köleliği, salt bir özgürlük uğruna, savaş umuduna yeğlemesi nedeniyle başarısızlığa uğramış olduğunu belirtmişti. 1848-49 devrimci dönem sona erdiği zaman, Marks, her türlü ihtilâlcilik oyunu girişimlerine karşı çıktı (Schopper ve Willich'e karşı olan savaşımı), görünüşte "barışçı" bir yoldan yeni devrimleri hazırlamakta olan yeni dönemde çalışabilme olanağında direndi. Marks'ın bu çalışmanın yürütülmesini istediği hava, gericiliğin en karanlık dönemi olan 1856 Almanyası'ndaki durumu değerlendirmesinde görülebilir: "Almanya'da her şey, proleter devrimin Köylü Savaşının bir ikinci baskısıyla desteklenmesi olanağına bağlıdır." (briefwechsel, cilt 2, s. 108.) Almanya'da demokratik (burjuva) devrim tamamlanmadığı sürece Marks, bütün dikkatleri sosyalist proletaryanın taktiklerine, köylülüğün demokratik enerjisinin gelişmesi üzerine çevirdi. Lasalle'ın tutumunu "nesnel olarak ... Prusya uğruna, işçi hareketinin tümüne ihanet" olarak kabul etti (cilt 3, s. 210), bu arada şunu da belirtelim ki, Lassalle, junkerlere ve Prusya milliyetçiliğine karşı hoşgörülü bir tutum takındığı için böyle düşündü. Basına verecekleri ortak bildiri üzerine Marks'la görüş alışverişinde bulunurlarken, Engels 1865'te şöyle yazıyordu: "Tarımın ağır bastığı bir ülkede, ... sanayi proletaryası adına burjuvaziye yalnız başına bir saldırıya geçmek, ama büyük feodal aristokrasinin kırbacı altındaki kırsal proletaryanın ataerkil sömürüsüne tek bir sözcük bile ayırmamak, korkaklıktır." (Cilt 3, s. 217.) 1864'ten 1870'e kadar, Almanya'da burjuva-demokratik devrimin tamamlanma dönemi biterken, Prusyalı ve Avusturyalı sömürücü sınıflarının şu ya da bu yolda, bu devrimi yukardan tamamlama savaşımı verdiği dönemde, Marks, yalnızca Bismarck ile cilveleşen Lassalle'ı azarlamakla kalmamış, [sayfa 45] "Avusturyacılık"a ve tikelciliğin savunuculuğuna sapan Liebknecht'i de doğru yola getirmiştir; Marks, Bismarck ve Avusturyacıların her ikisine karşı da eşit ölçüde amansız savaşacak devrimci taktikler, "galip olan"a —Prusya Junkeri— [12*] uyan değil de, Prusya askeri zaferleri ile yaratılan koşullara karşın, ona karşı devrimci savaşımı acil olarak yenileyen taktikler istiyordu (briefwechsel, c. 3, s. 134, 136, 147, 179, 204, 210, 215, 218, 437, 440-41). Ünlü 9 Eylül 1870 Enternasyonal Söylevinde, Marks, Fransız proletaryasını zamansız bir başkaldırma konusunda uyarmıştır, ama her şeye karşın bir ayaklanma olunca (1871), Marks, "göğü titreten" (Marks'ın Kugelmann'a mektubu) yığınların devrimci inisiyatifini coşkuyla selamladı.[44] Marks'ın diyalektik materyalizmi açısından, bu durumda devrimci eylemin yenilgisi, başka birçok durumda olduğu gibi, proletarya savaşımının genel gidişi ve sonuçları içerisinde, sağlanmış olan durumun bırakılmasından ve savaşmaksızın teslim olmaktan daha az kötüydü. Böylesine bir teslimiyet, proletaryayı demoralize edecek ve onun militanlığını zayıflatacaktı. Siyasal durgunluk ve burjuva legalitesi egemenliği dönemlerinde, legal araçların kullanılmasının önemini tümüyle kavrarken Marks, 1877 ve 1878'de Sosyalistlere-Karşı Yasanın[13*] çıkmasından sonra, Most'un "devrimci sözlerini" şiddetle suçlarken; bir yandan da eğer daha fazlasıyla değilse, en az onun kadar bir şiddetle de, bir süreden beri Sosyalistlere-Karşı Yasaya karşı kararlılık, metanet, devrimci bir ruh ve illegal bir savaşıma başvurma hazırlılığını göstermeyen Sosyal-Demokrat Parti yetkililerine saldırmıştır. (briefwechsel, cilt 4, s. 397, 404, 418, 422, 424 ayrıca karşı Sorge'e yazdığı mektuplar.)




BİBLİYOGRAFYA


MARKS'ın yapıtları ve mektupları, henüz tümüyle biraraya getirilip yayınlanmamıştır. Marks'ın yapıtlarından, Rusçaya çevrilenler, [sayfa 46] diğer dillere çevrilenlerden daha fazladır. Marks'ın yapıtlarının aşağıdaki listesi tarih sırasına göre düzenlenmiştir.
1841'de Marks, Epiküros'un felsefesi üzerine tezini yazdı. (Bu, ilerde daha çok sözünü edeceğimiz, Literarischer Nachlass'ın kapsamına alınmıştır.) Bu tezinde, Marks, hâlâ, hegelci idealist bakış açısına sıkısıkıya bağlıdır.
1842'de, Marks, Rheinische Zeitung'a (Köln) makaleler yazdı, bunların arasında, altıncı Ren Diyetindeki özgür basın tartışmalarının bir eleştirisi, odun kaçakçılığına ilişkin yasa konusunda bir makale, siyasetin, ilâhiyattan ayrılmasını savunan bir diğer makale (kısmen Literarischer Nachlass'ın kapsamına alınmıştır) vb. bulunmaktadır. Burada, Marks'ın, idealizmden materyalizme ve devrimci demokrasiden komünizme geçişinin belirtilerini görürüz.
1844'te, Paris'te Marks ve Arnold Ruge'un yönetiminde, Deutshe-Französische Jahrbücher yayına başladı. Burada, bu geçişin en sonu gerçekleştirildiği görülür. Marks'ın, bu dergide yayınlanan makaleleri arasında, en dikkate değer olanları şunlardır: Hegelci Hukuk Felsefesinin Bir Eleştirisi (Literarischer Nachlass'ın yanısıra, ayrı bir broşür olarak da yayınlanmıştır.) ve Yahudi Sorunu Üzerine, (gene Literarischer Nachlass'da; Znaniye Yayınevi tarafından Ucuz Kitaplık serisinden 210 numaralı broşür olarak çıkarılmıştır).
1845'te, Marks ve Engels, birlikte Main'deki Frankfurt'da, Kutsal Aile, Bruno Bauer ve Ortaklarına Karşı başlıklı bir broşür yayınladılar. (Literarischer Nachlass yanısıra, broşür olarak iki Rus baskısı vardır: biri, 1906'da, St. Petersburg'da Novy Golos tarafından öteki, 1907'de, St. Petersburg'da, Vestnik Znaniya tarafından yayınlandı.)
1845 ilkyazında, Marks, Feuerbach üzerine tezlerini yazdı. (Friedrich Engels, Ludwig Feuerbach başlıklı broşüründe ek olarak yayınlanmıştır. Rusça bir çevirisi bulunmaktadır.)
1845-1847'de, Marks, Vorwärts, Deutsche-Brüsseler-Zeitung, (1847); Westphälisches Dampfboot (Bielefeld, 1845-48); Der Gesellschaftsspiegel (Elberfeld, 1846) gazetelerine, birçok makaleler yazdı. (Bunların çoğu, biraraya getirilmemiş, yeniden basılmamış ya da Rusçaya çevrilmemiştir.)
1847'de Marks, Proudhon'a karşı temel yapıtını, Proudhon'un Sefaletin Felsefesi'ne yanıt olarak, Felsefenin Sefaleti'ni yazdı. Kitap, Brüksel ve Paris'te yayınlandı. (Rusçada, Novy Mir'in çıkardığı, biri G. Lvoviç, diğeri Alekseyeva, sonuncusu da Prosveşçeniye tarafından çevrilmiş ve hepsi de 1905-1906'da yayınlanmış olan üç baskı vardır.)
1848'de, Brüksel'de, Serbest Ticaret Üzerine Konuşma yayınlandı (Rusça çevirisi mevcuttur, bunu, Londra'da, Engels'in işbirliği ile yayınlanan ve sanırım, Avrupa'nın bütün dillerine ve diğer birkaç dile çevrilmiş [sayfa 47] olan ünlü Komünist Partisi Manifestosu izledi. (Bu yapıtın, 1905 ve 1906 yıllarına ait, Molot, Kolokol, Alekseyeva vb. tarafından çevrilmiş hemen hemen sekiz Rusça baskısı vardır, çoğuna elkonulmuştur. Bunlar çeşitli başlıklar altında çıktılar: Komünist Manifesto, Sosyal Sınıflar ve Komünizm, Kapitalizm ve Komünizm, Tarih Felsefesi. Hem bunun, hem de Marks'ın diğer yapıtlarının tam ve en doğru çevirileri, Emeğin Kurtuluşu Grubunun dışarda yayınlanmış basımları arasında bulunabilir.)
1 Haziran 1848'den, 19 Mayıs 1849'a kadar, Köln'de, Marks'ın gerçekte baş yöneticiliğini yaptığı Neue Rheinische Zeitung yayınlandı. Marks'ın, günümüze kadar devrimci proletaryanın en iyi ve hâlâ aşılmamış organı olarak kalan bu gazetede yayınlanmış olan makaleleri, tümüyle biraraya getirilmemiş ve yeniden basılmamıştır. Bunların en önemlileri, Literarischer Nachlass'ın kapsamına alınmıştır. Bu gazetede basılmış olan Ücretli Emek ve Sermaye (1905 ve 1906'da, Kozman, Molot, Myagkov ve Voviç tarafından, dört Rusça basımı yapılmıştır) ve gene aynı gazeteden Yönetimdeki Liberaller (1906'da St. Petersburg'da Znaniye Yayınevi tarafından, ucuz kitaplar serisinden, 272 numaralı broşür olarak basılmıştır) tekrar tekrar broşür halinde çıkartılmıştır.
1849'da, Marks, Köln'de, İki Siyasal Duruşma'yı (Marks'ın basın yasasına aykırı davranmak ve hükümete karşı silahlı direniş çağrısında bulunmak suçlamasıyla yargılandığı ve bir jüri tarafından beraat ettirildiği duruşmada kendini savunurken yaptığı iki konuşma 1905 ve 1906'da çıkartılan ve Alekseyeva, Molot, Myagkov, Znaniye ve Novy Mir'e ait, beş basım halinde Rusça çevirileri mevcuttur),
1850'de, Hamburg'da, Marks, Neue Rheinische Zeitung dergisini, altı sayı çıkardı. Burada basılan en önemli makaleler, daha sonra, Literarischer Nachlass'ın kapsamına alınmıştır. Bunların içinde özellikle dikkate değer olanlar, 1895'te, Engels tarafından, Fransa'da Sınıf Savaşımları, 1848-1850 başlıklı bir broşür halinde tekrar basılan, makalelerdir. (Rusça çevirisi, M. Malih Kitaplığınca, 5960 numara ile basılmıştır; ayrıca, Bazarov ve Stepanov'un çevirdiği ve 1906'da, St. Petersburg'da Skirmunt tarafından yayınlanan Toplu Tarihsel Çalışmalar'da ve bir de Yirminci Yüzyılın Düşünceleri ve Görüşleri St. Petersburg, 1912'de de mevcuttur.)
1852'de, New York'ta, Marks'ın, Louis Bonaparte'ın 18 Brumaire'i başlıklı bir broşürü yayınlandı. (Yukarda adı geçen yayınlarda Rusça çevirisi mevcuttur).
Aynı yıl, Londra'da, Enthüllungen über den Communistenproress in Köln, (Rusça çevirinin başlığı, Komanyardların Köln Duruşması, Halk Bilimi Kitaplığı, n° 43, St. Petersburg, 28 Ekim 1906) yayınlandı.[sayfa 48]
Ağustos 1851'den 1862'ye kadar,[45] Marks, New York Tribune'e düzenli olarak yazı verdi, buradaki makalelerin çoğu, imzasız, başyazı olarak çıktı. Bunların arasında en göze çarpanı, Marks ve Engels'in ölümünden sonra, Almanca olarak tekrar basılan bir dizi makaledir: Almanya'da Devrim ve Karşı-Devrim (Bazarov ve Stepanov'un çevirdiği toplu yapıtlarda, bir Rusça çevirisi mevcuttur, ve sonra, 1905-06'da, Alekseyeva, Obşçestvennaya Polza, Novy Mir, Vseobçkaya Bilioteka ve Molot tarafından çıkartılan, beş basım halinde, broşür biçiminde çıkmıştır). Marks'ın Tribune'deki makalelerinin bazıları, daha sonra, Londra'da, ayrı broşürler halinde yayınlandı; örneğin, 1856'da yayınlanan Palmerston üzerine makale: 18. Yüzyılın diplomatik Tarihinin Açıklanması (Liberal İngiliz Bakanlarının, sürekli olarak Rusya'ya rüşvet karşılığı bağlılıkları konusunda), ve diğerleri. Marks'ın ölümünden sonra, kızı Eleanor Aveling, onun Doğu sorunuyla ilgili Tribune makalesinden bir kaçını Doğu Sorunu başlığı altında, 1897'de Londra'da yayınladı. Bir kısmı Rusçaya çevrilmiştir: Savaş ve Devrim, Sayı I, Marks ve Engels: Yayınlanmamış Makaleler (1852, 1853, 1854), Harkov 1919 (Düşüncemiz kitaplığı).
1854'ün sonlarından itibaren ve 1855 yılı boyunca Marks, Neue Oder-Zeitung'a ve 1861-62'de Viyana gazetesi Presse'e katkıda bulundu. Marks'ın sayısız mektupları gibi, bu makaleler de toplanmıştır ve ancak birkaçı Die Neue Zeit'ta yeniden basılmıştır. Aynı durum, Marks'ın 1859 İtalya Savaşının diplomatik tarihi üzerine yazdığı Das Volk (Londra 1859) makaleleri için de geçerlidir.
1859'da, Marks'ın Ekonomi Politiğin Eleşitirisine Katkı'sı Berlin'de yayınlandı (Rusça çevirileri: Moskova 1896, Manuilov tarafından hazırlanmıştır; St. Petersburg 1907, Rumyantsev tarafından çevrilmiştir).
1860'ta Marks'ın Herr Vogt başlıklı bir kitapçığı Londra'da yayınlandı.
1864'te, Marks tarafından yazılan Uluslararası İşçi Birliğinin Çağrısı Londra'da çıktı (Rusça çevirisi mevcuttur). Marks, Enternasyonal Genel Konseyinin sayısız manifestolarının, çağrılarının ve kararlarının yazarı idi. Bu malzeme tahlil edilmiş ya da hatta derlenmiş olmaktan çok uzaktır. Bu çalışmaya ilk yaklaşım, Gustav Jaevkh'in Marks'ın birkaç mektubunu ve karar taslaklarını içeren [sayfa 49] Die Internationale başlıklı kitabıdır (Rusça çevirisi: St. Petersburg 1906, Znaniye Yayınevi). Genel Konseyin Paris Komünü Üzerine Söylevi, Marks tarafından yazılmış olan Enternasyonale ait belgelerdendir. Bu belge, 1871'de, Londra'da Fransada İç Savaş başlıklı bir kitapçık halinde çıktı (Rusça çeviriler: Lenin tarafından hazırlanmış olan bir çeviri Molot Yayınevi ve diğerleri).
1862 ve 1874 arasında Marks, Enternasyonalin bir üyesi olan Kugelmann'la mektuplaştı (iki Rusça çeviri: biri Goihbarg adlı birine ait, öteki Lenin tarafından hazırlanmış).
1867'de Marks'ın temel yapıtı Kapital: Ekonomi Politiğin Eleştirisi, Birinci Cilt, Hamburg'da çıktı. İkinci Cilt 1885'te ve Üçüncü Cilt 1894'te, Marks'ın ölümünden sonra Engels tarafından yayınlandı. Rusça çevirileri: Birinci Cilt, beş baskı halinde (ikisi Danielson'un çevirisi olarak, 1872 ve 1898; diğer ikisi E. A. Gurvich ve L. M. Zak'ın çevirisi olarak ve Struve'nin basıma hazırlamasıyla; 1. baskı - 1899, 2. baskı - 1905; bir diğeri ise Bazarov ve Stepanov'un basıma hazırlamasıyla). İkinci ve Üçüncü ciltler Danielson'un çevirisi olarak, (pek yeterli değildir) ve, bir de Bazarov ve Stepanov'un basıma hazırlamasıyla (bu daha iyidir) çıktı.
1876'da Marks, Engels'in Herrn Eugen Dührings Umwalzung der Wissenschaft (Anti-Dühring) adlı yapıtının yazılmasına katkıda bulundu; tüm çalışmanın elyazmasını gözden geçirdi ve ekonomi politiğin tarihi üzerine bütün bir bölüm yazdı.
Marks'ın aşağıdaki yapıtları ölümünden sonra yayınlanmıştır:
Gotha Programının Eleştirisi (St. Petersburg 1906, ve Die Neue Zeit'ta Almanca olarak, 1890-1891, sayı 18);
Değer, Fiyat ve Kâr[46] (26 Haziran 1865'te verilen bir konferans;
Die Neue Zeit, XVI, 1897-1898; Rusça çevirileri, Molot, 1906, ve Lvoviç 1905, tarafından çıkarılmıştır);
Aus dem literarischen Nachlass Von Karl Marks Friedrich Engels und Ferdinand Lassalle, üç cilt, Stuttgart 1962 (Rusça çevirisi, Akselrod ve diğerleri tarafından basıma hazırlanmıştır, 2 cilt, St. Petersburg 1908: Birinci Cilt, ayrıca E. Gurviç tarafından da basıma hazırlanmıştır, Moskova 1907. Ayrı olarak yayınlanan, Lassalle'ın Marks'a yazdığı mektuplar Literarischer Nachlass'a dahil edilmiştir);
K. Marks'ın F. Engels'in ve Başkalarının F.A. Sorge'ye ve Başkalarına Mektupları (Rusçada iki basım, biri Akselrod tarafından hazırlanmış, öteki Lenin'in önsözü ile Dauge tarafından yayınlanmıştır);
Kapital'in dördüncü cildinin elyazması olan ve Kautsky tarafından yayınlanan Theorien über den Mehrwert [Artı-Değer Teorileri], dört bölümlü [sayfa 50] üç cilt, Stuttgart 1905-10. (Yalnızca birinci cilt Rusçaya çevrilmiştir; üç basım; St. Petersburg 1906; Plehanov tarafından basıma hazırlanmıştır; Kiev 1906, Jeleznot tarafından basıma hazırlanmıştır ve Kiev, 1907, Tuçapski tarafından basıma hazırlanmıştır.) 1913'te Marks-Engels Yazışmaları'nın dört büyük cildi Stutgart'ta yayınlandı, bunlardan I, Eylül 1844 ve 10 Ocak 1883 arasında yazılmış olan 386 mektubu içeriyor ve Marks'ın biyografisinin ve görüşlerinin incelenmesi için çok değerli bir malzeme yığını sağlıyordu.
1917'de, Marks ve Engels'in yapıtlarının iki cildi çıktı, bunlar 1852-62 dönemine ait makalelerini içeriyordu (Almanca).
Marks'ın yapıtlarının bu listesini bitirirken, çoğunlukla Die Neue Zeit, Vorwärts ve öteki Almanca sosyal-demokrat yayınlarda çıkan daha kısa makalelerinin ve mektuplarının sayılmadığını belirtmek gerek. Marks'ın Rusça çevirilerinin listesi de, özellikle 1905-1906'da çıkan kitapçıklar açısından, kuşkusuz tamam değildir.
Marks ve marksizm üzerine olan yazın çok geniştir. Yalnızca en önde gelenlerine değineceğiz ve yazarları üç ana gruba ayıracağız: önemli sorunlarda Marks'ın görüş açısına bağlı kalan marksistler; özünde marksizme düşman olan burjuva yazarları; ve marksizmin bazı temellerini kabul ettiklerini öne sürerlerken, aslında onun yerine burjuva kavramlar koyan revizyonistler. Narodniklerin Marks'a karşı tutumu revizyonizmin özellikle bir Rus türü sayılmalıdır.
Werner Sombart, Ein Beitrag zur Bibliographie des Marksismus (Archiv für Sozialwissenschaft und Sozialpolitik, XX, 2. Heft.[47] 1905, s. 413-430), adlı yapıtında tamam olmaktan çok uzak bir liste halinde üç yüz kadar başlık verir. Gerek Die Neue Zeit —1883-1907 ve devamı— dizininde, gerekse Jozef Stammhammer'in Bibliographie des Sozialismus und Kommunismus, Bd. I-III[48] Jena (1893-1909) başlıklı yapıtında daha fazlası bulunabilir. Marksizm üzerine ayrıntılı bir bibliyografya için ayrıca Bibliographie der Sozialwissenschaften'e bakınız. Berlin, Jahrgang I, 1905 u. ff..[49] Ayrıca da N. A. Rubakin'in Kitaplar Arasında adlı yapıtına bakınız (cilt 2, 2. basım). Burada yalnızca en önemli bibliyografyalara değiniyoruz. Maks'ın biyografisi konusunda her şeyden önce, Friedrich Engels'in 1878'de Brunswick'te Bracke tarafından [sayfa 51] yayınlanan Volkskalender'deki[50] ve Handwärterbuch der Staatswissenschaften, Bd. 6,9.600-03'teki[51] makalelerine dikkat çekilmelidir; W. Liebknecht, Karl Marks Zum Gedächtniss[52] Nuremberg 1896; Lafargue, Karl Marks Persönliche Erinnerungen;[53] W. Liebknecht, Karl Marks, 2. Baskı, St. Petersburg 1906; P. Lafargue Karl Marks'a Ait Anılarım, Odessa 1905 (orijinali için bkz: Die Neu Zeit, IX, 1); Karl Marks: Anısına, St. Petersburg 1908, 410 sayfa, Y. Nevzoroj, N. Rojkov, V. Bozarov, Y. Steklov, A. Finn-Yenotayevsky, P. Rumyantsev, K. Renner, H. Roland-Holst, V. llyin, R. Luxemburg, G. Zinovyev, Y. Kamenev, P. Orlovski, M. Taganski'ye ait makalelerin bir derlemesi; Franz Mehring,Karl Marks. Marks'ın, Amerikan sosyalisti Spargo tarafından İngilizce olarak yazılmış olan geniş biyografisi (John Spargo Karl Marks, His Life and Work, London 1911) yeterli değildir. Marks'ın eylemlerinin genel bir gözden geçirmesi için ise Karl Kautsky'nin Die Historische Leistung von Karl Marks. Zum 25 Todestag des Meisters[54] başlıklı yapıtına bakınız, Berlin 1908. Bu yapıtın Rusça çevirisi Karl Marks ve Tarihsel Önemi başlığını taşımaktadır, St. Petersburg 1908. Ayrıca Clara Zetkin'in Karl Marks und sein lebenswerk[55] başlıklı popüler broşürüne de bakınız (1913). Marks'a ait anılar: Vestnik Yevropi'de Annenkov'un anıları, 1880 n° 4 (ayrıcaAnılar'ında Cilt 3, Olağanüstü Bir Onyıl, St. Petersburg 1882); Ruskoye Bogalstvo, 1906, n° 12'de Karl Schurz'un anıları; Vestnik Yevropi, 1909, n° 6 ve devamında M. Kovalevski'nin anıları.
Marksist felsefe ve tarihsel materyalizm konusunda en iyi açıklamayı G. V. Plehanov vermiştir, Yirmi Yıl, St. Petersburg 1909, 3. baskı; Savunmadan Saldırıya, St. Petersburg 1910; Marksizmin Temel Sorunları, St. Petersburg 1908; Eleştirmenlerimin Bir Eleştirisi, St. Petersburg 1906; Birci Tarih Görüşünün Gelişmesi, St. Petersburg 1908 ve diğer yapıtları. Antonio Labriola, Materyalist Tarih Görüşü Üzerine [Rusça], St. Petersburg 1898; ayrıca Tarihsel Materyalizm ve Felsefe, St. Petersburg 1906; Franz Mehring, Tarihsel Materyalizm Üzerine [Rusça] (Prosveşçeniye ve Molot'a ait iki baskı), St. Petersburg [sayfa 52]
1906 ve Lessing Efsane [Rusça], St. Petersburg 1908 (Znaniye); ayrıca bakınız Charles Andler (marksist değildir), Komünist Manifesto. Tarih, Giriş Yorumlar [Rusça], St. Petersburg 1906, ayrıca bakınız Tarihsel Materyalizm, St. Petersburg 1908, Engels, Kautsky, Lafargue ve daha birçoklarına ait makalelerden oluşan bir derleme; L. Akselrod, Felsefi Taslaklar, Tarihsel Materyalizmin Felsefî Eleştirmenlerine Bir Yanıt, St. Petersburg 1906. Dietzgen'in marksizmden başarısız sapmalarının özel bir savunması, E. Untermann'ın Die Logischen Mängel des engeren Marksismus[56] adlı yapıtında bulunabilir, Münih 1910, 753 sayfa (geniş ama pek ciddi olmayan bir çalışma). Hugo Riekes'in, Zeitschrift für die gesamte Staalswisenschaft, 62, Jahrgang, 1096, 3. Heft, s. 407-32'deki Die Philosophische Wurzel des Marksismus[57] başlıklı çalışması, marksist görüşlerin bir muhalifi tarafından yazılmış, materyalizm açısından bu görüşleri felsefi bütünlüğünü gösteren ilginç bir çalışmadır. Benno Erdmann'ın Jahrbuch für Gesetzgebung, Verwaltung und Volkswirtschaft (Schmollers Jahrbuch), 1907, 3. Heft, s. 156'daki, Die Philosophischen Voraussetzungen der materialistischen Geschichtsauffassung[58] başlıklı çalışması Marks'ın felsefi materyalizmin bazı temel ilkelerinin çok yararlı bir formülasyonu ve bugünkü kantçılık ve genel olarak bilmesinlercilik açısından ona karşı ileri sürülen iddiaların bir özetidir. Rudolph Stammler (kantçı), Wirtschaft und Recht nach der materialistischen Geschichtsauffassung,[59] 2. baskı, Leipzig 1906; Woltman

Adsız dedi ki...

Bugünkü toplum, tamamen geniş emekçi kitlelerin nüfusunun ufak bir azınlığı; yani toprak sahipleri ve kapitalistler sınıfı tarafından sömürülmesi esası üzerine kurulmuştur. Bütün yaşamları boyunca kapitalistler hesabına çalışan "özgür" işçilere sadece kazanç sağlayan kölelerin yaşamını sürdürmeye, kapitalist köleliğin güvenini ve sürekliliğini sağlamaya yetecek oranda geçim olanağı "tanındığından", bu toplum bir köle toplumudur.
İşçilerin ekonomik baskı altında olmaları, kaçınılmaz biçimde her türlü siyasal baskıya, toplumsal aşağılanmaya, kitlelerin ruhsal ve moral çöküntüsünün artmasına yol açar. İşçiler ekonomik kurtuluşları adına az ya da çok ölçüde siyasal özgürlük elde etmek için savaşabilirler. Ne var ki, kapital gücü yönetimden yok edilmedikçe ne oranda olursa olsun elde edilecek siyasal özgürlük, işçileri yoksulluktan, işsizlikten ve baskıdan kurtaramayacaktır.
Başkaları hesabına çalışmaktan, yerine getirilmeyen isteklerden ve yalnız bırakılmışlıktan yılmış halk kitleleri üzerine her yerde büyük ağırlıkla yüklenen ruhsal baskı biçimlerinden biri dindir. Doğaya yenik düşen ilk insanların tanrılara, şeytanlara, mucizelere ve benzeri şeylere inanmasına yol açışı gibi, sömürülen sınıfların sömürenlere karşı mücadeledeki yetersizliği de kaçınılmaz olarak ölümden sonra daha iyi bir yaşamın varlığına inanmalarına yol açar. Din, bütün yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere, bu dünyada azla yetinmeyi, kısmete boyun eğmeyi, sabırlı olmayı ve öteki dünyada bir cennet umudunu sürdürmeyi öğretir. Oysa yine din, başkalarının emeğinin sırtından geçinenlere bu dünyada hayırseverlik yapmayı öğreterek, sömürücü varlıklarının ceremesini pek ucuza ödemek kolaylığını gösterir ve cenette de rahat yaşamaları için ehven fiyatlı bilet satmaya bakar. Böylelikle din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir. Din, sermaye kölelerinin insancıl düşlerini, insana daha yaraşan bir yaşam isteklerini içinde boğdukları bir çeşit ruhsal içkidir.
Ne var ki, köleliğinin bilincine varmış ve kurtuluşu için mücadeleye başlamış köle, kölelikten yarı yarıya çıkmış demektir. Fabrika endüstrisinin yetiştirdiği ve kent yaşamının aydınlattığı modern, sınıf bilinçli işçi, dinsel önyargıları bir yana atar, cenneti papazlara ve burjuva bağnazlarına bırakır ve bu dünyada kendisi için daha iyi bir yaşam elde etmeye çalışır. Bugünün proletaryası, din bulutuna karşı savaşta bilimden yararlanan ve işçileri bu dünyada daha iyi bir yaşam adına kavga vermek için birleştirerek öteki dünya inancından kurtaran sosyalizmin yanında yer alır.
Din, kişinin özel sorunu olarak kabul edilmelidir. Sosyalistler, din konusundaki tavırlarını genellikle bu sözlerle belirtirler. Oysa herhangi bir yanlış anlamaya yol açmamak için bu sözlerin anlamı kesinlikle açıklanmalıdır. Devlet açısından ele alındığı sürece, dinin kişisel bir sorun olarak kalmasını isteriz. Ancak, Partimiz açısından dini kişisel bir sorun olarak göremeyiz. Dinin devletle ilişkisi olmaması, dinsel kurumların hükümete değin yetkileri bulunmaması gerekir.
Herkes istediği dini izlemek ya da dinsiz, yani kural olarak bütün sosyalistler gibi ateist olmakta tamamen özgür olmalıdır. Vatandaşlar arasında dinsel inançları nedeniyle ayrım yapılmasına kesinlikle göz yumulamaz. Resmi belgelerde bir vatandaşın dininden söz edilmesine de son verilmelidir. Kiliseye ve dinsel kurumlara hiçbir devlet yardımı yapılmamalı, hiçbir ödenek verilmemelidir. Bunlar, devletten tamamen bağımsız, aynı düşüncedeki kişilerin oluşturduğu kurumlar niteliğinde olmalıdır. Ancak bu isteklerin kesinlikle yerine gelmesi halinde, kilisenin devlete Rus vatandaşların ise kiliseye feodal bağımlılıklarının sürdüğü, (bügüne kadar ceza yasalarımızda ve hukuk kitaplarımızda yer alan) engizisyon yasalarının var olduğu ve uygulandığı, insanları inançları ya da inançsızlıkları nedeniyle cezalandırdığı, insanların vicdan özgürlüğünü baltaladığı ve kilisenin şu ya da bu afyonlamasıyla hükümetten gelir ya da mevki sağladığı utanç verici geçmişe son verilebilir. Sosyalist proletaryanın modern devlet ve modern kiliseden istediği, kilise ile devletin birbirlerinden kesinlikle ayrılmasıdır.
Rus devrimi, bu isteği siyasal özgürlüğün bir gereği olarak gerçekleştirmelidir. Polis yönetimli feodal otokrasiye bağlı memurların başkaldırısı, kilise evresinde bile huzursuzluk, tedirginlik ve öfke yarrattığı için din ve devleti ayırma isteğini gerçekleştirmek konusunda Rus devrimi özellikle elverişli bir ortamdadır. Rus Ortodoks din adamları her ne kadar cahilseler de, onlar bile Rusya'daki eski, ortaçağa uygun düzenin yıkılmasıyla patlayan gümbürtüden uyandılar. Onlar bile özgürlük isteğinde birleşiyor, onlar bile bürokratik uygulamalara ve memur zihniyetine, "Tanrının hizmetkârları"nı zorla polise casusluk ettirmek isteyenlere karşı çıkıyorlar. Biz sosyalistler, bu hareketi desteklemeli, kilisenin dürüst ve içten üyelerine doğru sonuca ulaşmaları konusunda yardımcı olmalı, onların özgürlük isteklerini sürdürmelerini sağlamalı ve kilise ile polis arasındaki ilişkiyi koparmalarını onlardan istemeliyiz. Ya içtenlikli ve dürüstsünüzdür, ki o zaman kilise ile devletin ve kilise ile okulun kesinlikle birbirlerinden ayrılmasından, dinin tamamen kişisel bir sorun olarak kabul edilmesinden yana olursunuz. Ya da özgürlük konusunda bu tutarlı istekleri benimsemezsiniz, ki o zaman da engizisyon geleneklerinin hâlâ tutsağı demeksinizdir; rahat memuriyetlerinize ve hükümet kaynaklı gelirlerinize bağlısınız demektir; silahınızın ruhsal gücüne inanmıyorsunuz ve devletten rüşvet almayı sürdürüyorsunuz demektir. O takdirde de bütün Rusya'daki sınıf bilinçli işçiler size amansız bir savaş açacaklardır.
Sosyalist proletaryanın partisi açısından, din kişisel bir konu değildir. Partimiz, işçi sınıfının kurtuluşu adına bir araya gelmiş sınıf bilinçli, ileri savaşçıların toplandıkları bir yerdir. Böylesi bir birlik dinsel inanç biçiminde ortaya sürülen sınıf bilinci yoksunluğuna, bilgisizliğe ve geri kafalılığa kayıtsız kalamaz ve kalmamalıdır. Din diye tanımlanan ve halkın üzerine indirilen koyu sisle, sözlerimizi ve yazılarımızı kullanarak tamamen ideolojik silahlarla savaşabilmek için kilisenin kaldırılmasını istiyoruz. Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisini, işçilerin her türlü dinsel uyutmacadan kurtulması adına mücadele etmek için kurduk. Bizim için ideolojik mücadele kişisel bir sorun değil, bütün Partinin, bütün proletaryanın sorunudur.
Madem ki durum böyledir, o halde Programımızda ateist olduğumuzu neden açıklamıyoruz? Hıristiyanların ve öteki dinlere inananların partimize girmesini neden yasaklamıyoruz?
Bu soruya verilecek cevap, din sorununun burjuva demokratları tarafından ortaya konuluşu ile Sosyal Demokratlar (Marksistler-b.n.) tarafından ortaya konuluşu arasındaki ayrımı belirleyecektir.
Bizim Programımız tamamen bilimsel, dahası materyalist dünya görüşü temeli üzerindedir. Bu nedenle Programımızın açıklanması demek, din sisinin gerçek tarihsel ve ekonomik kökenlerinin açıklanmasını da zorunlu kılacak demektir. Propagandamız kaçınılmaz olarak ateizm propagandasını, gerekli bilimsel yayımların yapılmasını, otokrat feodal hükümetin bugüne kadar yasakladığı ve kovuşturduğu yazıların Parti çalışmalarımızın bir dalı haline getirilmesini de içermektedir. Bir zamanlar Engels'in Alman sosyalistlerine verdiği öğüdü şimdi bizim izlememiz gerekebilir: Onsekizinci yüzyıl Fransız Aydınlanma dönemi düşünür ve ateistlerinin yazıları çevirilmeli ve geniş ölçüde yayılmalıdır.
Ancak, hiçbir koşulda din sorununu burjuva radikal demokratlarının sık sık yaptığı gibi, soyut, ülkücü bir biçimde, sınıf mücadelesinden kopuk "entellektüel" bir sorun olarak ortaya koymak yanlışına düşmememiz gerekir. Aşırı baskı temeline oturan ve işçilerin eğitilmediği bir toplumda, dinsel önyargıların sadece propaganda yöntemleriyle yok edilebileceğini sanmak budalalık olur. İnsanlığın üzerindeki din boyunduruğunun, toplumdaki ekonomik boyunduruğun bir sonucu ve yansıması olduğunu akıldan çıkarmak burjuva dar görüşlülüğünden başka birşey değildir. Proletarya kapitalizmin karanlık güçlerine karşı kendi mücadelesiyle aydınlanmadıkça, ne kadar bildiri dağıtılırsa dağıtılsın, ne kadar söz söylenirse söylensin proletaryayı aydınlatmak olanaksızdır. Bizim açımızdan ezilen sınıfın bu dünyada bir cennet yaratmak adına gerçek devrimci mücadelede birleşmesi, öteki dünya cenneti konusunda proletaryanın görüş birliğine gelmesinden daha önemlidir.
İşte bu nedenle Programımızda ateist olduğumuzu belirtmiyoruz ve böyle davranmak zorundayız. İşte bu nedenle, eski önyargılarını henüz sürdüren proleterlerin Partimize katılmalarını engellemiyoruz ve engellememek zorundayız. Biz her zaman bilimsel dünya görüşünü öğütleyeceğiz ve çeşitli "Hıristiyanlar"ın tutarsızlıklarıyla savaşacağız. Fakat bu hiçbir zaman, yeri olmadığı halde din sorununun birinci plana alınması demek değildir. Yine bu hiçbir zaman, gerçekten devrimci ekonomik ve siyasal mücadele güçlerinin üçüncü sınıf görüşler ya da anlamsız fikirler nedeniyle birbirlerinden kopmasına, siyasal önemlerini kaybetmesine, ekonomik gelişim karşısında bir yana itilivermesine göz yummamız da demek değildir.
Her yerde ve şimdilerde de Rusya'da reaksiyoner burjuvazi, gerçekten önemli, temel ekonomik ve siyasal sorunlardan, yani Rus proletaryasının devrimci mücadelede birleşmesiyle bugünlerde çözümlenmeye başlanmış olan sorunlardan kitlelerin dikkatini uzaklaştırmak amacıyla din adına mücadeleyi kendine uğraş edinmiştir. Bugün kendini Kara Yüzler kıyımlarında gösteren ve devrimci mücadeleyi bölmeyi amaçlayan bu reaksiyoner tutum, yarın çok başka ve çok ustalıklı biçimler alabilir. Biz, durum ne olursa olsun, bu reaksiyoner tutum karşısında serinkanlı, dirençli olacağız ve temelde olmayan ayrımların etkilemeyeceği bir öğretiyi, bilimsel dünya görüşünü ve proleter dayanışmasını öğreteceğiz.
Dinin devletten ayrılması açısından, devrimci proletarya dini gerçekten kişisel bir sorun durumuna getirmeyi başaracaktır. Ve ortaçağ kalıntısı küflenmiş görüşlerden arınmış, bu siyasal düzende, proletarya, din aldatmacasının gerçek kaynağı olan ekonomik köleliğin kalkması için açık ve yaygın mücadele verecektir.

Novaya Zihn
Sayı: 28, 3 Aralık 1905

--------------------------------------------------------------------------------

Kurtuluş Cephesi

--------------------------------------------------------------------------------

Adsız dedi ki...

Bugünkü toplum, tamamen geniş emekçi kitlelerin nüfusunun ufak bir azınlığı; yani toprak sahipleri ve kapitalistler sınıfı tarafından sömürülmesi esası üzerine kurulmuştur. Bütün yaşamları boyunca kapitalistler hesabına çalışan "özgür" işçilere sadece kazanç sağlayan kölelerin yaşamını sürdürmeye, kapitalist köleliğin güvenini ve sürekliliğini sağlamaya yetecek oranda geçim olanağı "tanındığından", bu toplum bir köle toplumudur.
İşçilerin ekonomik baskı altında olmaları, kaçınılmaz biçimde her türlü siyasal baskıya, toplumsal aşağılanmaya, kitlelerin ruhsal ve moral çöküntüsünün artmasına yol açar. İşçiler ekonomik kurtuluşları adına az ya da çok ölçüde siyasal özgürlük elde etmek için savaşabilirler. Ne var ki, kapital gücü yönetimden yok edilmedikçe ne oranda olursa olsun elde edilecek siyasal özgürlük, işçileri yoksulluktan, işsizlikten ve baskıdan kurtaramayacaktır.
Başkaları hesabına çalışmaktan, yerine getirilmeyen isteklerden ve yalnız bırakılmışlıktan yılmış halk kitleleri üzerine her yerde büyük ağırlıkla yüklenen ruhsal baskı biçimlerinden biri dindir. Doğaya yenik düşen ilk insanların tanrılara, şeytanlara, mucizelere ve benzeri şeylere inanmasına yol açışı gibi, sömürülen sınıfların sömürenlere karşı mücadeledeki yetersizliği de kaçınılmaz olarak ölümden sonra daha iyi bir yaşamın varlığına inanmalarına yol açar. Din, bütün yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere, bu dünyada azla yetinmeyi, kısmete boyun eğmeyi, sabırlı olmayı ve öteki dünyada bir cennet umudunu sürdürmeyi öğretir. Oysa yine din, başkalarının emeğinin sırtından geçinenlere bu dünyada hayırseverlik yapmayı öğreterek, sömürücü varlıklarının ceremesini pek ucuza ödemek kolaylığını gösterir ve cenette de rahat yaşamaları için ehven fiyatlı bilet satmaya bakar. Böylelikle din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir. Din, sermaye kölelerinin insancıl düşlerini, insana daha yaraşan bir yaşam isteklerini içinde boğdukları bir çeşit ruhsal içkidir.
Ne var ki, köleliğinin bilincine varmış ve kurtuluşu için mücadeleye başlamış köle, kölelikten yarı yarıya çıkmış demektir. Fabrika endüstrisinin yetiştirdiği ve kent yaşamının aydınlattığı modern, sınıf bilinçli işçi, dinsel önyargıları bir yana atar, cenneti papazlara ve burjuva bağnazlarına bırakır ve bu dünyada kendisi için daha iyi bir yaşam elde etmeye çalışır. Bugünün proletaryası, din bulutuna karşı savaşta bilimden yararlanan ve işçileri bu dünyada daha iyi bir yaşam adına kavga vermek için birleştirerek öteki dünya inancından kurtaran sosyalizmin yanında yer alır.
Din, kişinin özel sorunu olarak kabul edilmelidir. Sosyalistler, din konusundaki tavırlarını genellikle bu sözlerle belirtirler. Oysa herhangi bir yanlış anlamaya yol açmamak için bu sözlerin anlamı kesinlikle açıklanmalıdır. Devlet açısından ele alındığı sürece, dinin kişisel bir sorun olarak kalmasını isteriz. Ancak, Partimiz açısından dini kişisel bir sorun olarak göremeyiz. Dinin devletle ilişkisi olmaması, dinsel kurumların hükümete değin yetkileri bulunmaması gerekir.
Herkes istediği dini izlemek ya da dinsiz, yani kural olarak bütün sosyalistler gibi ateist olmakta tamamen özgür olmalıdır. Vatandaşlar arasında dinsel inançları nedeniyle ayrım yapılmasına kesinlikle göz yumulamaz. Resmi belgelerde bir vatandaşın dininden söz edilmesine de son verilmelidir. Kiliseye ve dinsel kurumlara hiçbir devlet yardımı yapılmamalı, hiçbir ödenek verilmemelidir. Bunlar, devletten tamamen bağımsız, aynı düşüncedeki kişilerin oluşturduğu kurumlar niteliğinde olmalıdır. Ancak bu isteklerin kesinlikle yerine gelmesi halinde, kilisenin devlete Rus vatandaşların ise kiliseye feodal bağımlılıklarının sürdüğü, (bügüne kadar ceza yasalarımızda ve hukuk kitaplarımızda yer alan) engizisyon yasalarının var olduğu ve uygulandığı, insanları inançları ya da inançsızlıkları nedeniyle cezalandırdığı, insanların vicdan özgürlüğünü baltaladığı ve kilisenin şu ya da bu afyonlamasıyla hükümetten gelir ya da mevki sağladığı utanç verici geçmişe son verilebilir. Sosyalist proletaryanın modern devlet ve modern kiliseden istediği, kilise ile devletin birbirlerinden kesinlikle ayrılmasıdır.
Rus devrimi, bu isteği siyasal özgürlüğün bir gereği olarak gerçekleştirmelidir. Polis yönetimli feodal otokrasiye bağlı memurların başkaldırısı, kilise evresinde bile huzursuzluk, tedirginlik ve öfke yarrattığı için din ve devleti ayırma isteğini gerçekleştirmek konusunda Rus devrimi özellikle elverişli bir ortamdadır. Rus Ortodoks din adamları her ne kadar cahilseler de, onlar bile Rusya'daki eski, ortaçağa uygun düzenin yıkılmasıyla patlayan gümbürtüden uyandılar. Onlar bile özgürlük isteğinde birleşiyor, onlar bile bürokratik uygulamalara ve memur zihniyetine, "Tanrının hizmetkârları"nı zorla polise casusluk ettirmek isteyenlere karşı çıkıyorlar. Biz sosyalistler, bu hareketi desteklemeli, kilisenin dürüst ve içten üyelerine doğru sonuca ulaşmaları konusunda yardımcı olmalı, onların özgürlük isteklerini sürdürmelerini sağlamalı ve kilise ile polis arasındaki ilişkiyi koparmalarını onlardan istemeliyiz. Ya içtenlikli ve dürüstsünüzdür, ki o zaman kilise ile devletin ve kilise ile okulun kesinlikle birbirlerinden ayrılmasından, dinin tamamen kişisel bir sorun olarak kabul edilmesinden yana olursunuz. Ya da özgürlük konusunda bu tutarlı istekleri benimsemezsiniz, ki o zaman da engizisyon geleneklerinin hâlâ tutsağı demeksinizdir; rahat memuriyetlerinize ve hükümet kaynaklı gelirlerinize bağlısınız demektir; silahınızın ruhsal gücüne inanmıyorsunuz ve devletten rüşvet almayı sürdürüyorsunuz demektir. O takdirde de bütün Rusya'daki sınıf bilinçli işçiler size amansız bir savaş açacaklardır.
Sosyalist proletaryanın partisi açısından, din kişisel bir konu değildir. Partimiz, işçi sınıfının kurtuluşu adına bir araya gelmiş sınıf bilinçli, ileri savaşçıların toplandıkları bir yerdir. Böylesi bir birlik dinsel inanç biçiminde ortaya sürülen sınıf bilinci yoksunluğuna, bilgisizliğe ve geri kafalılığa kayıtsız kalamaz ve kalmamalıdır. Din diye tanımlanan ve halkın üzerine indirilen koyu sisle, sözlerimizi ve yazılarımızı kullanarak tamamen ideolojik silahlarla savaşabilmek için kilisenin kaldırılmasını istiyoruz. Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisini, işçilerin her türlü dinsel uyutmacadan kurtulması adına mücadele etmek için kurduk. Bizim için ideolojik mücadele kişisel bir sorun değil, bütün Partinin, bütün proletaryanın sorunudur.
Madem ki durum böyledir, o halde Programımızda ateist olduğumuzu neden açıklamıyoruz? Hıristiyanların ve öteki dinlere inananların partimize girmesini neden yasaklamıyoruz?
Bu soruya verilecek cevap, din sorununun burjuva demokratları tarafından ortaya konuluşu ile Sosyal Demokratlar (Marksistler-b.n.) tarafından ortaya konuluşu arasındaki ayrımı belirleyecektir.
Bizim Programımız tamamen bilimsel, dahası materyalist dünya görüşü temeli üzerindedir. Bu nedenle Programımızın açıklanması demek, din sisinin gerçek tarihsel ve ekonomik kökenlerinin açıklanmasını da zorunlu kılacak demektir. Propagandamız kaçınılmaz olarak ateizm propagandasını, gerekli bilimsel yayımların yapılmasını, otokrat feodal hükümetin bugüne kadar yasakladığı ve kovuşturduğu yazıların Parti çalışmalarımızın bir dalı haline getirilmesini de içermektedir. Bir zamanlar Engels'in Alman sosyalistlerine verdiği öğüdü şimdi bizim izlememiz gerekebilir: Onsekizinci yüzyıl Fransız Aydınlanma dönemi düşünür ve ateistlerinin yazıları çevirilmeli ve geniş ölçüde yayılmalıdır.
Ancak, hiçbir koşulda din sorununu burjuva radikal demokratlarının sık sık yaptığı gibi, soyut, ülkücü bir biçimde, sınıf mücadelesinden kopuk "entellektüel" bir sorun olarak ortaya koymak yanlışına düşmememiz gerekir. Aşırı baskı temeline oturan ve işçilerin eğitilmediği bir toplumda, dinsel önyargıların sadece propaganda yöntemleriyle yok edilebileceğini sanmak budalalık olur. İnsanlığın üzerindeki din boyunduruğunun, toplumdaki ekonomik boyunduruğun bir sonucu ve yansıması olduğunu akıldan çıkarmak burjuva dar görüşlülüğünden başka birşey değildir. Proletarya kapitalizmin karanlık güçlerine karşı kendi mücadelesiyle aydınlanmadıkça, ne kadar bildiri dağıtılırsa dağıtılsın, ne kadar söz söylenirse söylensin proletaryayı aydınlatmak olanaksızdır. Bizim açımızdan ezilen sınıfın bu dünyada bir cennet yaratmak adına gerçek devrimci mücadelede birleşmesi, öteki dünya cenneti konusunda proletaryanın görüş birliğine gelmesinden daha önemlidir.
İşte bu nedenle Programımızda ateist olduğumuzu belirtmiyoruz ve böyle davranmak zorundayız. İşte bu nedenle, eski önyargılarını henüz sürdüren proleterlerin Partimize katılmalarını engellemiyoruz ve engellememek zorundayız. Biz her zaman bilimsel dünya görüşünü öğütleyeceğiz ve çeşitli "Hıristiyanlar"ın tutarsızlıklarıyla savaşacağız. Fakat bu hiçbir zaman, yeri olmadığı halde din sorununun birinci plana alınması demek değildir. Yine bu hiçbir zaman, gerçekten devrimci ekonomik ve siyasal mücadele güçlerinin üçüncü sınıf görüşler ya da anlamsız fikirler nedeniyle birbirlerinden kopmasına, siyasal önemlerini kaybetmesine, ekonomik gelişim karşısında bir yana itilivermesine göz yummamız da demek değildir.
Her yerde ve şimdilerde de Rusya'da reaksiyoner burjuvazi, gerçekten önemli, temel ekonomik ve siyasal sorunlardan, yani Rus proletaryasının devrimci mücadelede birleşmesiyle bugünlerde çözümlenmeye başlanmış olan sorunlardan kitlelerin dikkatini uzaklaştırmak amacıyla din adına mücadeleyi kendine uğraş edinmiştir. Bugün kendini Kara Yüzler kıyımlarında gösteren ve devrimci mücadeleyi bölmeyi amaçlayan bu reaksiyoner tutum, yarın çok başka ve çok ustalıklı biçimler alabilir. Biz, durum ne olursa olsun, bu reaksiyoner tutum karşısında serinkanlı, dirençli olacağız ve temelde olmayan ayrımların etkilemeyeceği bir öğretiyi, bilimsel dünya görüşünü ve proleter dayanışmasını öğreteceğiz.
Dinin devletten ayrılması açısından, devrimci proletarya dini gerçekten kişisel bir sorun durumuna getirmeyi başaracaktır. Ve ortaçağ kalıntısı küflenmiş görüşlerden arınmış, bu siyasal düzende, proletarya, din aldatmacasının gerçek kaynağı olan ekonomik köleliğin kalkması için açık ve yaygın mücadele verecektir.

Novaya Zihn
Sayı: 28, 3 Aralık 1905

--------------------------------------------------------------------------------

Kurtuluş Cephesi

--------------------------------------------------------------------------------

Adsız dedi ki...

DSWS : DSWS/TR : Tarih : Vadim Z. Rogovin
Stalin’in Büyük Terörü: Kökenleri ve Sonuçları
Bu konferans Profesör Vadim Rogovin tarafından 28 Mayıs 1996 tarihinde Avustralya’nın Melbourne Üniversitesi’nde verildi.
21 Ağustos 2004
Bu toplantıyı düzenleyenlere, bana Avustralya’nın bu önde gelen üniversitesinde, böyle geniş bir katılımcı grubuna seslenme olanağını verdikleri için teşekkür etmek istiyorum. Bugün modern tarihteki en trajik olaylardan –üzerine çok sayıda kitap ve makale yazılmış, ancak yine de hakkında bir çok muamma ve yanlış anlama bulunan olaylardan- bazıları hakkında konuşacağım. Bu tarihsel olgu kimi zaman Büyük Temizlik ya da Büyük Terör ya da kimi zaman sadece 1937 olarak adlandırılıyor. Tarihte bu olaylarla ilgili olarak kurulabilecek çok az sayıda analoji var.

Kuşkusuz yirminci yüzyıl sivil halka yönelik olarak yapılan az sayıda kitlesel terör ve hatta soykırım girişimine tanık olmadı. Hitler’in toplama kamplarında Stalin’in kamplarında ve hapishanelerindekine kıyasla daha fazla sayıda insan öldü. I. Dünya Savaşı sırasında, birkaç gün içinde, bir milyondan fazla Ermeni öldürüldü.

Genellikle bu etnik soykırım örneklerine Sovyetler Birliği’nde olduğu kadar gelişkin bir demagoji eşlik etmedi. Çoğu durumda kurbanlar hiçbir zaman için işlememiş oldukları korkunç suçları itiraf etmeye zorlanmadılar.

Bizim ülkemiz, Rusya, 20 yıllık bir dönem içinde üç iç savaşa tanık oldu ve ardından bir dünya savaşının getirdiği yıkımı yaşamaya zorlandı.

Birinci iç savaş 1918 ile 1920 yılları arasında baş gösterdi. Bu, devrimci kitlelerin, yabancı istilacıların desteğiyle ayrıcalıklarını sürdürmek isteyenlere karşı ayaklanmasıydı.

Bu iç savaş, diğer ülkelerde devrimlerden sonra yaşanan iç savaşlarla pek çok benzerlik taşıyor. Sözgelimi, Rusya’da yaşanan iç savaşla 1860’larda Amerika Birleşik Devletleri’nde baş gösteren iç savaş arasında çok sayıda benzerlik var. Trotskiy, Rus ve Amerikan iç savaşları arasında o kadar çok ortak nokta bulmuştu ki, bir ara bütünüyle bu soruna adanmış bir kitap yazmayı bile tasarlamıştı.

Sözünü ettiğim ikinci iç savaş 1928 ile 1933 arasında yaşandı ve yaklaşık olarak altı yıl sürdü. Bu iç savaş Stalinist klik tarafından köylülüğe karşı bir bütün olarak yürütülen şiddet dolu, zorla kolektifleştirme biçimini aldı ve ülke çapında yaşanan gerçek bir iç savaşa dönüştü.

Tarinte bu iç savaşa benzeyen pek çok savaş var. Sözgelimi on sekizinci yüzyılın sonunda Fransız Devrimi’ne karşı köylülerin gerçekleştirdikleri Vendée ayaklanması yaşanmıştı.

Ancak, bizlerin Büyük Temizlik olarak söz ettiğimiz olguyla, üçüncü iç savaşla ilgili olarak uygun bir tarihsel analoji kurmak olanaksız.

Daha önce tarihte hiçbir zaman yüz binlerce insan evlerinden zorla alınıp, hapse atılıp, işkence edilip, çeşitli suçları itiraf etmeye zorlanmadı ve bütün bunların ardından ya yok edilip ya da toplama kamplarına gönderilmedi. Bugün, Büyük Terör’den 60 yıl sonra bile birçok insan için bu konudan soğukkanlılığını koruyarak söz etmesinin güç olması şaşırtıcı bir durum değil.

Uzun sayılamayacak bir süre önce, İngiltere’de verdiğim konferanslar sırasında bana farklı biçimlerde karşı çıkan insanlarla karşılaştım. Bir yaşlı İngiliz Stalinist bana Büyük Terör’den söz etmenin sadece bir burjuva propagandası örneği olduğunu söyledi. Bu kişi II. Dünya Savaşı sırasında İngiltere’yi kurtardığına inandığı Stalin’e övgüler yağdırdı.

Stalin’e yönelik övgülerini haklı göstermek için bu savaş sırasında Sovyetler Birliği’nde 27 milyon insanın öldüğünü söyledi. Kendisine 27 milyon insanın Büyük Britanya’nın nüfusunun yaklaşık olarak yarısı kadar olduğuna işaret ederek cevap verdim. Daha sonra bu kişiye eğer Churchill bir savaşın eşiğinde kolordu komutanlarının birçoğunu da içermek üzere ülkenin en değerli unsurlarını yok etmiş olsaydı ve onun bu korkunç hatası nedeniyle ülke nüfusunun yarısını kaybetseydi bu durumda ne diyeceğini sordum.

Londra konferansım sırasında bir başka karşıtım, Ukraynalı bir milliyetçi, bana neden büyük ölçüde Bolşeviklere karşı doğrudan girişilmiş olan teröre bu kadar önem verdiğimi, ancak 15 milyon insanın öldürüldüğünü söylediği Ukrayna halkına karşı girişilmiş olan terörü göz ardı ettiğimi sordu.

Burada anti-komünistlerin Büyük Terör’ün kurbanlarını aşırı derecede abartma çabalarının tipik bir örneği ile karşı karşı geliyoruz. Örneğin Solzhenitsyn kamplarda ve hapishanelerde yok edilen insan sayısını 60 milyon olarak veriyor.

Eğer seçim öncesinde yapılan kampanyalar sırasında Moskova’da dolaşırsanız benzer rakamların Yeltsin yanlısı güçler tarafından kurulmuş olan çeşitli standlarda kullanıldığını görebilirsiniz. Buralarda "komünistlerin ülkemizde 60 milyon insanı yok ettiklerini unutmayın" diyen afişler yer alıyor. Gerçek kurbanların sayısını 12 kat fazla gösteren bu rakamların halkı uyandıracağı düşünülüyor.

Ve elbette buna kıyasla, Yeltsin tarafından Çeçenistan’da yürütülen savaşta ölen insan sayısı pek ufak kalıyor. Ve yine buna kıyasla 1993 yılının Ekim ayında Beyaz Evde, Rus Yüksek Sovyeti’nin top ateşine tutulması da önemsiz kalıyor. Bu eylem sırasında sadece 1.000’ne yakın insan öldü.

Yeltsin yanlısı güçler komünistlerin iktidara geri dönmeleri durumunda on milyonlarca insanı ortadan kaldıracak bir terör uygulayacaklarını söylüyorlar. Bu rakamlar Stalin’in 1953 yılında ölmesinin ardından geçen 40 yıl sırasında Sovyetler Birliği’nde gerçekte hiç siyasi idam gerçekleştirilmemiş olmasına karşın zikrediliyor. Stalin’in öldüğü günün ertesinde halefleri onun hazırlamakta olduğu yeni bir terör dalgasını durdurdular ve kitlesel bir iade-i itibar sürecini başlattılar.

Pek çok insan terörün kime yöneltilmiş olduğunu göz ardı ediyor. Güvenilir veriler bütün Sovyet tarihi boyunca yaklaşık olarak dört milyon insanın devlete karşı suç işlemekle suçlandığını ve mahkum edildiğini gösteriyor. Bu insanların 700.000 - 800.000’i vurularak öldürüldü.

Bu rakamlar her açıdan şok edici, ancak buna kimi başka rakamları eklememiz gerekiyor. Sözgelimi bütün kurbanların yaklaşık olarak yarıya yakını hapse iki yıllık bir dönem içerisinde atıldılar -1937 ve 1938 yıllarında. Bu iki yıl boyunca, geriye kalan bütün Sovyet tarihi boyunca öldürülenden altı kat fazla insan öldürüldü.

Büyük Terör’ün ikinci özelliği esas hedefinin komünistler olmasıydı. Bu iki yıllık dönemde hapse atılan iki milyon insanın yarısından fazlası tutuklandıkları sırasında parti üyesiydiler.

Bundan başka, Terörün başladığı sırada daha önce partide yer almış, ancak çeşitli muhalefet faaliyetleri içinde yer aldıkları için ihraç edilmiş yaklaşık bir buçuk milyon insan vardı. Bu insanların bir çoğu Büyük Terör sırasında tutuklandı ve ortadan kaldırıldı.

Büyük Terör hakkında birçok farklı siyasi eğilim tarafından desteklenen ve yaygınlaştırılan bir başka efsane daha var. Bu efsaneyi Kruşçev’in 1956’da 20. Parti Kongresi’nde Stalin’in işlediği suçlarla ilgili olarak sunduğu gizli raporda ya da Robert Conquest ve Solzhenitsyn gibi açıkça anti-komünist olan insanların çalışmalarında bulabilirsiniz.

Bu efsane bütün Sovyetler Birliği halkının terörle gerçek anlamda sersemleyip suskunlaştığını, ya uygulanan baskı hakkında hiç sesini çıkarmadığını ya da körlemesine teröre inandığını ve terörü desteklediğini söyler. Bu efsane aynı zamanda baskının kurbanlarının Stalin’e muhalefet etmek de dahil, hiçbir suç işlemediklerini iddia eder. Bu insanlar, hiçbir suç işlemedikleri halde Stalin’in aşırı paranoyasının kurbanı olmuştur. Bu efsaneye göre, Stalin’in rejimine karşı hiçbir ciddi muhalefet ortaya çıkmadığına göre, kurbanlar da bu tür bir muhalefet etme suçu işlememiş demektir.

Bu efsaneleri çürütebilmek için kısa bir süre önce gün ışığına çıkarılan ve yayınlanan çeşitli dosyalara ve önemli davalara bakmak gerekiyor.

Örneğin dünyaca tanınan fizikçi ve gelecekte Nobel ödülü alacak olan Akademisyen David Landau davası bunlardan biridir. Sadece kendi işiyle meşgul olan, parti üyesi olmayan ve görünüşte siyasetle ilgilenmeyen bu genç fizikçinin ve akademisyenin hiçbir suçunun olmayacağı ve dolayısıyla herhangi bir haklı gerekçe olmadan tutuklanmış olduğu düşünülebilir.

Landau davasını içeren dosya kısa bir süre önce yayınlandı. Soruşturma sırasında Landau’ya çoğaltılmasına ve dağıtıma hazır hale getirilmesine yardımcı olduğu anti-Stalinist bir bildiri gösterildi. Landau’nun meslektaşı ve aynı zamanda bir komünist olan Kopets bildiriyi kaleme aldığını kabul etti. Kopets bunun çoğaltılması işini düzenledi ve Landau’yu ve diğer öğrencileri ve fizikçileri bu gizli çalışmada yer almaya teşvik etti. Bu insanlar bildiriyi 1938 yılında yapılacak olan bir Bir Mayıs gösterinde dağıtmayı planlıyorlardı.

Kısa bir süre önce bu tür bildirilerin varolduğunu gösteren çok sayıda örnek yayınlandı. Bu bildiriler, haklarında çok az şey bildiğimiz insanlar tarafından yazılmıştı ancak bunlar yazdıkları bildirileri tutarlı bir komünist tutumla kaleme alan insanlardı ve Stalin ve kliğine karşı, sosyalizme ihanet ettikleri için mücadeleye girişilmesi çağrısı yapıyorlardı. Bu bildirilerin içeriği sadece mevcut siyasi sistemin ya da daha doğrudan söylemek gerekirse Stalin’in ve onun kliğinin yıkılmasına yönelik bir çağrı olarak yorumlanabilir.

Kuşkusuz bunlar birbirinden yalıtık vakalardı, ancak Büyük Terörün uygulamaya konulmasından önce, sosyalizmin ideallerinden daha önce hiç olmadığı ölçüde sapmış bir rejim haline gelmiş olan Stalinizme karşı, çok daha yaygın, çok daha ciddi ve iyi örgütlenmiş bir muhalefet vardı.

Stalin’e karşı verilen bu savaş daha öncesinde, 1923’te Sol Muhalefet’in oluşturulmasıyla başladı. Parti içi mücadelenin aldığı biçim 20’li yıllar boyunca gittikçe keskinleşti.

Binlerce ve binlerce komünist, parti demokrasinin parti içindeki Stalinist klik tarafından ortadan kaldırılmasına karşı, ilk zamanlarda açık olarak ve daha sonra muhalefet grupları yasaklanınca, yer altında yasadışı biçimde, bu muhalefet içinde yer aldılar.

Bu insanlar, Sovyet halkının büyük çoğunluğunu derin bir yoksunluğun içine iten zorla kolektifleştirmeye ve yanlış sanayileşme yöntemlerinen karşı çıktılar. Gittikçe artan ayrıcalıklara ve toplumsal eşitsizliğe karşı çıktılar. Bürokrasi siyasi iktidarı işçi sınıfından gasbetmişti ve konumunu ve ayrıcalıklarını pekiştiriyordu.

1932’de Stalinist önderliğin maceracı politikalarının ülkeyi çok keskin bir ekonomik ve siyasi krize doğru sürüklemekte olduğu gözle görülür hale gelince muhalefetin düzeyinde de belirgin bir değişim yaşandı.

1932 yılında sadece eski muhalefet grupları daha aktif hale gelmekle kalmadı, bunlara yeni oluşan muhalefet grupları da katılmaya başladı. Bunlar arasında belki de en ilginç olan Riutin grubu olarak adlandırılan gruptur.

Riutin çok karmaşık bir evrim geçirmiş olan eski bir Bolşevikti. Riutin, 1920’li yıllar boyunca ateşli bir Stalinistti, ancak 1930’da birçok konuda hatalı olduğu ve Stalinist bürokrasiye karşı yeni bir mücadelenin yürütülmesi gerektiği sonucuna ulaştı. Sol Muhalefetle, Trotskistlerle birleşmenin yollarını aradı.

Riutin grubu, Riutin platformu adı verilen, 100 sayfadan daha uzun bir belge yayınladı. Bu belgede, ülke çapında bütün temel sorunlarla ilgili olarak yaşanan ekonomik ve siyasi kriz gözler önüne seriliyordu. Stalin ve kliği bu belgeden o kadar korktular ki, bunu Riutin’in ihracını tartışmakta olan Merkez Komitesi üyelerine dağıtmayı reddettiler. Merkez Komitesi bu belgeyi okumadan Riutin’i suçlu ilan etti ve platformun aleyhinde oy kullandı.

Bu sırada, teslimiyeti kabul etmeyen binlerce Trotskist, ülkenin çeşitli yerlerinde sürgünde ya da hapisteydi. Bunların arasında birçok önde gelen parti üyesi de vardı. Bu muhaliflerin her birinin önüne iki seçenek konuluyordu. Ya bir teslimiyet mektubu imzalayacaklar ve bürokrasinin içinde güvenli pozisyonlara yerleşeceklerdi ya da bu tür deklarasyonu imzalamayı reddedecekler ve hapishane kamplarında ya da Sovyetler Birliği’nin en ücra köşelerinde sürgünde çürüyeceklerdi.

Burada ilginç bir noktaya işaret etmek, 1936’da ilk Moskova duruşması hazırlanırken sürgündeki onlarca muhalifin Moskova’ya geri getirildiğini belirtmek gerekir. Bunların bir tek tanesi bile yalan ifade vermeyi kabul eden bir teslimiyet belgesini imzalamayı kabul etmedi. Bu nedenle bunlar ilk Moskova Duruşmasına dahil edilmediler, ancak gizli olarak yapılan dava öncesi soruşturma sırasında öldürüldüler.

1932 yılında farklı muhalefet eğilimlerinin çok sayıda temsilcisinin Stalinist önderliği yıkmak ve uygulamaya yeni politikalar koymak için birleşik bir anti-Stalinist blok oluşturmanın gerekliliğini tartışmaya başlamış olmaları önemlidir.

Riutin platformu komünistleri birbirinin karşısına çıkaran ayrımların, parti içinde varolan daha önceki bütün farklılıkların önemini yitirdiğini söylüyordu. Ya Stalinist klikten ve onun halka karşı işlemekte olduğu suçlardan ya da Stalinist kliği defederek partiyi Lenin’in sosyalizm anlayışının ilkelerine geri taşımaktan yana olacaktınız.

Sol Muhalefetin eskiden önde gelen üyelerinden biriyken, resmi olarak teslimiyet belgesini imzalamış ve daha sonra yeniden muhalefet çalışmasına geri dönmüş olan Ivan Smirnov, 1931 yılında resmi bir iş gezisi için Berlin’e gitti. Smirnov, Trotskiy’in oğlu Lev Sedov’la ilişkiye geçti ve Trotskiy ve Meksika’daki ve Avrupa’daki oğulları ile Sovyetler Birliği’ndeki eski ve yeni eğilimlerden meydana gelen, yeni oluşmakta olan muhalefet bloğu arasında, gösterilen çabaların koordine edilmesinin gerekliliği konusunu görüşmeye başladı.

Bu muhalefet eğilimlerine üye olan pek çok insan, 1932’nin sonlarında ve 1933’ün başlarında tutuklanmış olsalar da, yakalananlardan biri bile, bu tek birleşik anti-Stalinist bloğun oluşumu konusunda ifade vermedi. Gizli polis, yani GPU, 1932’den itibaren bir birleşik bloğun oluşturulmakta olduğunu, ancak 1935 ve 1936’da, 1934’ün Aralık ayında Kirov’un öldürülmesinin ardından, yeni bir tutuklama dalgası başlayınca ve pek çok insan ağır işkencelerden geçirildikten sonra öğrenebildi. Bu, Stalin’i Büyük Terörü başlatmaya yönelten ana etkenlerden biriydi.

Şimdi geriye dönüp Moskova Duruşmaları’na baktığımızda, bu düzmece duruşmada söylenenlerin yüzde 90’nının hayal ürünü bir yalanlar yığını olduğunu görebiliriz. Sanıklar Gestapo ajanı olduklarını, yabancı devletler için ajanlık yaptıklarını, sabotajlar düzenlediklerini vb. itiraf ettiler. Ancak öne sürülen iddiaların yüzde 10’a yakını doğruydu. Bu insanlar kendi aralarında bağlantılar kurmaya çalışmışlar ve Stalin’in kliğini yıkmak için kavga vermişlerdi.

Büyük Terör sadece Stalin’in Sovyetler Birliği’nde büyüyen muhalefetten gittikçe daha fazla korkar hale gelmesinden kaynaklanmıyordu. Aynı zamanda önemli dış politika konularıyla da ilişkiliydi. Trotskiy Dördüncü Enternasyonal’i kurmaya yönelik olarak başlattığı hareketin etrafında daha fazla taraftar topladıkça, Stalin, Trotskiy’in düşüncelerinin artan etkisinden gittikçe daha fazla korku duyar oldu.

Yurtdışındaki komünist partileri bütünüyle Stalin tarafından maniple edilmekte olan Komintern’e tam anlamıyla sadık olsalar da, hemen her ülkede gittikçe daha fazla sayıda, Dördüncü Enternasyonal’i destekleyen Trotskist muhalefet grupları ortaya çıkıyordu.

Komintern’in arşivlerinde, muhalefetin hemen her ülkede önemli bir gücünün olduğunu, muhalefetin sendikalarda ve sosyalist partilerde güçlü bir etkiye sahip olduğunu ve sayısının kimi ülkelerde birkaç bine ulaştığını gösteren, büyük ölçüde dahili kullanım amacıyla hazırlanmış pek çok belge bulunabilir.

Yaşanmakta olan iç savaşın sonucunun, bir ikinci dünya savaşının olup olmayacağını belirlemede etkili olacağı İspanya’da, güçlü bir Marksist parti, POUM vardı; bu parti Dördüncü Enternasyonal’den kopmuş olmasına karşın, tutarlı bir biçimde anti-Stalinist politikalar izlemeye devam ediyordu. Stalin’in Dördüncü Enternasyonal’in gücünü artırması ve birçok ülkede Stalinize edilmiş Komintern’e karşı bir tehdit oluşturması olasılığı karşısında duyduğu korku onu Büyük Terörü başlatmak zorunda olduğu sonucuna varmaya itti. Büyük Terör sadece Sovyetler Birliği’nde yaşayan insanları değil, yurtdışındaki binlerce kurbanı da silip yok etti.

Hiçbir zaman unutmamamız gerekir ki, o sıralarda kapitalist Avrupa’daki rejimlerin yarıya yakını ya faşist ya da yarı-faşist totaliter rejimlerdi. Birçok komünist, sosyalist ve demokratik kafa yapısına sahip insan bu ülkelerden kaçmış ve Sovyetler Birliği’nden siyasi sığınma hakkı talep etmişti. Sovyetler Birliği’nde on binlerce yabancı komünist ve komünizm sempatizanı vardı ve bunların tamamına yakına Büyük Terör sırasında yok edildi.

Sovyetler Birliği’ndeki bu siyasi göçmenlerin, burjuva demokratik ülkelerden gelmiş olsalar bile nasıl korkunç bir yaşam sürdüklerini gösteren çok sayıda belge bulunabilir. Sözgelimi önde gelen Avustralyalı bir komünistin karısı olan Audrey Blake, 1930’larda bütün yabancı haberlerin engellendiğini ve Trotskiy’in düşünceleri hakkında bütün tartışmaların lanetlendiğini yazdı.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, o yıllarda bütün Trotskist literatürün yasaklanmış olduğunu söyleyen hayatta kalmış olan birçok eski komünistle bir araya gelme şansım oldu. Önderlerinin duyduğu korku o kadar büyüktü ki onların bu türden şeyler okumalarına izin vermeyi bile reddediyorlardı. Yine de Büyük Terörün sonuçları basitçe Sovyetler Birliği’nde kendisini bütünüyle Ekim devrimine ve sosyalizme adamış insanların binlerce ve binlercesinin öldürülerek ve tutuklanarak kurban edilmiş olmalarıyla ölçülemez. Bu konu, bunun ötesine geçmeyi gerektirir.

Büyük Terörle ilgili haberler batıya ulaştığında, binlerce, belki de yüz binlerce insan sosyalizm düşüncesinden korkuyla uzaklaştılar. Başka koşullar altında bu insanlar dünya tarihindeki en büyük uluslararası siyasi hareket olan, komünist hareket içinde yer almaya hazır olacak insanlardı. Ancak gördükleri şey karşısında dehşete düştüler ve sosyalizm düşüncesi gözlerinden düştü.

Büyük Terörden çeşitli komünist partilerin sağ olarak kurtulan önderleri büyük ölçüde yozlaşmışlardı ve Stalin’e bağlı hale gelmişlerdi çünkü kendi yoldaşlarına zulmedilmesinde rol üstlenmişlerdi.

1930’larda çok tiksindirici ve soysuzca bir rol oynamış olanların bazıları bugünlerde Stalinizme karşı mücadele vermiş insanlar olarak hürmetle anılıyorlar.

Bunların arasında 1956 Macaristan ayaklanmasında önemli bir rol oynamış olan Macar komünist önder Imre Nagy yer alıyor. Ortaya çıkan belgeler Nagy’nin 1929 yılından başlayarak Sovyetler Birliği’nde siyasi göçmen olduğunu gösteriyor. 1930’da Nagy NKVD’nin paralı ajanı haline geldi ve onun yaptığı ihbarlar üzerine onlarca Macar, Alman ve diğer ülkelerden komünistler tutuklandı.

Yugoslav komünisti Tito’nun NKVD’nin paralı bir ajanı olduğunu gösteren doğrudan bir kanıt bulunmamasına karşın pek çok belge onun Yugoslav komünist partisindeki Trotskistlere karşı nasıl şevkle temizlik harekatı yürüttüğünü gösteriyor. Sadece Moskova’da 800’ün üzerinde Yugoslav tutuklandı.

1939’da Tito Yugoslavya’ya partinin başı olarak döndü ve temizliğin sürdürülmesini ve derinleştirilmesini istedi. Tito bu görevin sorumluluğunu, aralarında Milovan Jilas’ın da bulunduğu diğer komünistlere verdi.

1960’larda, 70’lerde ve 80’lerde ünlü bir muhalif haline gelen Jilas anılarında temizlikler sırasında oynadığı rolden hiç söz etmedi, ancak şu ilginç olayı anlattı. 1942 yılında, II. Dünya Savaşı’nın doruk noktasında olduğu sırada, yaşlı bir Yugoslav komünist tutuklandı. Bu adam 1937 temizliklerinden sadece Moskova’ya gitmeyi kabul etmediği için sağ olarak kurtulmuştu. Sonradan Moskova’da Yugoslav ve diğer komünistlerin nasıl zulüm gördüklerini anlatan "Sovyet Thermidorunun Bilançosu" başlıklı bir kitap yayınladı. Jilas bu adamın Tito’nun emriyle tutuklanıp, ağır bir biçimde işkenceden geçirilmesine ve dövülmesine karşın bir yabancı ajan olduğunu itiraf etmeyi reddettiğini anlatır.

Eğer Büyük Terörün Sovyetler Birliği’ndeki ve yurtdışındaki etkilerinden söz edeceksek, Bolşevik tarzı bilincin bütünüyle ortadan kaybolduğunu söylememiz gerekir.

Bu tür bilinç sosyalist eşitlik ideallerine ve enternasyonalizme bağlılık ve partide birinin üst düzeyde bir konumda olmasının kendisine ayrıcalık sağlamasına izin vermemek olarak nitelendirilebilir. Bu bilinç, aynı zamanda, dava için özveride bulunmaya gönüllü olmak olarak nitelendirilebilir.

Eğer Büyük Temizlikler yapılmamış olsaydı, Stalin’in izlediği siyasi hat boyunca uygulamaya koyduğu büyük değişiklikleri gerçekleştirmesi çok zor olurdu. Büyük Terörün kurbanı olanların büyük çoğunluğu gerçek anti-faşist ruhla büyümüş ve eğitilmişlerdi. Eğer sağ kalmış olsalardı, eğer yok edilmemiş olsalardı, Stalin için 1939’da Ribbentrop-Molotov paktını imzalamak çok daha zor olurdu. Ve eğer bu pakt söz konusu olmasaydı, II. Dünya Savaşı tarihte başlamış olduğu şekilde başlamayabilirdi.

Eğer Büyük Terör sırasında yok edilenler, gerçek enternasyonalistler, öldürülmemiş olsalardı, Stalin Sovyetler Birliği’nde II. Dünya Savaşı sonrasında gerçekte resmi devlet politikası haline gelen anti-Semitizmi uygulamaya koyamazdı ya da bunu yapabilecek olsa bile çok zorluk çekerdi.

Kimi zaman yeni üyeler, kimi zaman da 1937’de yeni seçilenler olarak adlandırılan bir kuşak, ekonomi, hükümet ve orduda partinin yüksek mevkilerine doğru yükselmeye başladılar. Bu insanlar daha önce hayal bile edemeyecekleri yüksek mevkilere geldiler.

Bu konumları elde eden insanların Bolşevizmle hiçbir bağı ve Marksizm’e hiçbir ideolojik bağlılığı yoktu. Sonuç olarak bu insanların SSCB’deki siyasi yapıyı çürüten kokuşmanın en kaba saba biçimlerine çok kolayca kapıldıkları görüldü. Bu insanlar Sovyetler Birliği’nde hemen hemen 50 yıla yakın bir süreyle iktidarda kaldılar. Ve bunlar ülkenin ahlaki ve ideolojik yaşamına bütünüyle yabancı salt kinik bir nesil yetiştirdiler.

Bu tür insanların iktidar mevkilerinde bulunmaları, ülkenin düşünsel yaşamını yönetiyor olmaları, mevcut sistemi son 10 yıl içinde nasıl bu kadar kolaylıkla paramparça edebildiklerini açıklamamıza yardımcı oluyor. Önce toplumun ideolojik kabuğunu çatlattılar, daha sonra onu siyasi olarak tahrip ettiler.

Şu ana kadar tarih toplumsal yapıda keskin bir dönüşüm yaşandığı zaman, bu değişimin iktidarda önde gelen mevkileri elinde tutan insanlara yansıdığını gösterdi. Ne var ki durum Rusya’da ve eski Sovyetler Birliği cumhuriyetlerinin birçoğunda böyle olmadı. Rusya’da, Ukrayna’da, Batlıklarda ve diğer birçok eski cumhuriyetlerde rejimin başında bulunanlar eski parti nomenklatura, eski parti bürokrasisi ve seçkini üyeleri. Bu insanları Bolşevikler ya da Leninistler olarak adlandırmak gerçeklerle tam anlamıyla alay etmek olur.

Bu insanlara damgasını vuran şey tam bir ideolojik ilkesizlik ve bununla bir araya gelen, Bolşevizmin ideallerine son derece düşman olan milliyetçi bir yöneliştir.

Bu şekilde, onlarca yıl önce yaşanmış olmasına karşın Büyük Terörün sonuçları ülkemizde ve Sovyetler Birliği’nin yıkıntıları üzerinde oluşturulan 15 yeni devlette hâlâ hissedilmeye devam ediyor; ve bu ülkelerin hepsi kendilerine yıkım getiren koşullarla yüz yüzeler.



Sayfanın başı


Okuyucularımız: DSWS yorumlarınızı bekliyor. Lütfen e-posta gönderin.



--------------------------------------------------------------------------------

Telif Hakkı 1998-2008
Dünya Sosyalist Web Sitesi
Bütün hakları saklıdır

Adsız dedi ki...

Lev Troçki
1879-1940


Lime Wire Basic İndir, Download


Marksist teorisyenlerden olan Lev Troçki, 1917 Rus Devrimi, Sovyetler Birliği'nin kurulması ve alt yapısının oluşturulmasında etkili olan isimlerden biridir. Dışişlerinde sorumlu Halk Komiseriliği ve Bolşevik Parti'nin Politbüro üyeliğini yapmış; Kızıl Ordu'nın kurulmasında etkin rol oynamıştır. Lenin'nin ölümünden sonra Stalin'e karşı "Sol Muhalefet"i geliştirmiş ve bu yüzden SSCB'den sürülmüştür. 11 sene süren sürgün hayatında birçok ülkede bulunmuş ve "Troçkizm"i yaymak ve dünyada sosyalist bir düzen sağlamak amacıyla çalışmalar sürdürmüştür. Şu an halen dünyada Troçkizm'den etkilenmiş gruplar bulunmakla birlikte özellikle Stalinizm ve Maolizm'e karşı muhalefeti oluşturmaktadır.


Tam adıyla Lev Davidoviç Troçki, 7 Kasım 1879'da o dönem Rusya'ya bağlı bulunan Güney Ukrayna'nın Kerson şehrinde doğdu. Yahudi bir çiftçi olan babası David Leontyeviç Bronstein ve annesi Anna Bronstein'nin beşinci çocuğu olan Troçki, ailesi Yahudi olmasına rağmen evde Rusça ve Ukraynaca öğrenmişti. Troçki'nin kız kardeşi Olga, Bolşevik Partisi'nin ileri gelenlerinden Lev Kamenev ile evli olduğundan ailenin içine siyaset girmişti.
Troçki, 9 yaşına geldiğinde daha iyi eğitim alması amacıyla Odessa'da yaşayan teyzesinin yanına gönderildi. Burada bir Alman Okulu'na yazıldı. Bu okulda aldığı eğitim onun kültür ve eğitim hayatının gelişmesine ve erken yaşta entellektüel seviyesinin gelişmesine sebep oldu. Daha sonra hayatında büyük önemi olacak bir gelişme sağladı. "Hayatım" adlı otobiyografik eserinde bu okulda aldığı dil eğitiminin kendine çok yarar sağladığını belirtmişti. Troçki Ukraynaca, Rusça, İbranice, Almanca, İngilizce, Fransızca ve İspanyolca öğrenmişti.

Daha sonra eğitimine devam etmek için 1896 yılında şimdiki adı Mykolaiv olan Nikolayev'e giden Troçki, burada matematik ve hukuk eğitimi aldı. 1897 devrim yandaşları ile tanışması bu sayede oldu. 1898 yılında Rusya Sosyal Demokratik İşçi Partisi'nin kolu olan Güney Rusya Çalışanlar Birliği'ne girdi. Girdiği devrimci gruplarda, Marksizm görüşünü tanıdı. Grubun fikirlerini yaymak için birçok çalışmalar düzenledi. Bu faaliyetlerinde dolayı 1898 yılında Çarlık tarafından tutuklandı.

İki sene süren hapis hayatından sonra, Sibirya'ya sürgüne gönderildi. "Troçki" takma adını bu dönem kullanmaya başladı. Sürgünde iken Marksist bir felsefe öğrencisi olan Aleksandra Sokolovskaya ile tanıştı ve evledi. 1902 yılında Rusya'dan kaçarak önce Viyana'ya ardından Londra'ya gitti ve orada Vladimir Ilyich Lenin ile tanıştı. Georgy Plekhanov, Julius Martov ve Lenin'nin görev aldığı "Iskra" adlı gazeteye girdi ve "Pero" takma adıyla yazılarını yazmaya başladı. Ertesi yıl 1903'de Londra'da düzenlenen Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin kongrasine katıldı.

1903 yılında düzenlenen Rusya Demoktar İşçi Partisi'nin ikinci kongresinde, parti, Bolşevikler ve Menşevikler olmak üzere iki farklı gruba ayrılmıştı. Lenin'nin lideri konumuna geldiği Bolşevik grubuna karşı, troçki Menşevik tarafında yer aldı. Ancak kısa bir süre sonra Plehanov'un önderliğindeki Menşevikler ile de fikir arılıkları doğmasından dolayı bu gruptan da ayrıldı.

1905 yılında "Kanlı Pazar" olarak nitelendirilen olayın hemen ardından, Troçki tekrar Rusya'ya döndü ve Rus devrimi için çalışmalar içine girdi. Bu dönem hem menşevikler ile hem de Bolşevikler ile birlikte çalıştı. Eylül ayında Çarlığa karşı yürüttüğü devrim hareketi başarılı olamayınca tekrar Sibirya'ya sürüldü fakat bu seferde Finlandiya'ya kaçmayı başardı. "1905" adlı kitabında bu firar öyküsünden bahsediyordu. 1907 yılında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin 5. Kongresine katıldı. Ardından ayını yılın Ekim ayında Viyana'ya giderek Avusturya Sosyal Demokrat Parti'nin çalışmalarına katıldı. Alman Sosyal Demokrat Parti için 7 sene süreyle çalıştı.

1908 yılında, Rusya'ya ihtilaf olarak, proleterlerin haklarını öne çıkaran, Joffe Matvey ve Viktor Kopp'un editörlüğünde haftada bir Rusça olarak yayınlanan "Pravda" (Gerçek) adlı gazeteyi çıkardı. 1905 ile 1907 yılları arasında süregelen Bolşevik-Menşevik tartışmaları 1910 yılında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi'nin Paris'teki kongresinde Lenin'nin fikirleri doğrultusunda birleşti ve Troçki'nin yayınladığı "Pravda" adlı gazete bir anda partinin resmi yayın kuruluşu durumuna geldi. Troçki 1912 yılının Nisan ayına kadar bu gazeteyi çıkarmaya devam etti. 22 Nisan'dan sonra St. Petersburg'da Bolşevikler "Pravda" adlı gazeteyi çıkarmaya devam ettiler. Bu durumdan rahatsız olan Troçki, gezetenin baş editörü olan Menşevik lider Nikolay Chkheidze'ye bir mektup yazarak, Bolşeviklere katıldığını bildirdi.

Troçki, 1917 yılında Rusya'ya döndükten hemen sonra Petrograd Sovyeti Başkanlığı'na getirildi. Yapılacak devrimde ve daha sonra alt yapının hazırlanmasında ve yönetilmesinde büyük rol oynadı. Gregoryen takvime göre 24 Ekim 1917; Miladi takvime göre 7 Kasım 1917'de gerçekleştirilen, Petrograd'daki Çarlığa ait kışlık saraya Lenin önderliğindeki Bolşeviklerin yaptığı baskın ile, Çarlık Rusya yıkıldı ve yerine Sovyet Rusya'nın kurulması için ilk adım atıldı.

Devrim sonrasında Sovyetler Birliği'nin en önemli adamlarından biri ahaline gelen Troçki, önce Dışişleri daha sonra Savaş Bakanlığı'na getirildi. Savaş Bakanlığı yaptığı dönem Kızıl Ordu ile ilgili faaliyetlerde bulundu. Başkumandan sıfatıyla Kızıl Ordu'nun kurulmasını sağladı ve ihtilal sonrası meydana gelebilecek ayaklanmaları bastırmak ile görevlendirildi. Ancak kısa süre sonra parti ile fikir ayrılığına düşmesi sebebiyle partiden uzaklaştı.

I. Dünya Savaşı'ndan çekilmiş olan Rusya'nın Brest-Litovsk Antlaşması'nı imzalaması kosunda Lenin ve Bolşevikler ile fikir ayrılığına düşen Troçki, anlaşmanın imzalanmasının Avrupalı Devletler'in emperyalist güçlerine karşı boyun eğmek anlamına geleceğini düşünüyordu. Almanya'da da büyüyen bir proleterya olduğunu farkında olna Troçki, Rusya'da devrim ile getirdikleri rejimin, yayılarak Avrupa'da da büyüyebileceğini düşünmekteydi. Bu görüşünü, I. Dünya Savaşı gibi emperyalist bir savaştan çıkmış Avrupa Devletlerinin destekleyeceği düşüncesi desteklemekteydi. Ancak Lenin yönetimindeki Bolşevikler, Sosyalist rejimin Avrupa'ya yayılacağını düşünmedikleri gibi, Brest-Litovsk Antlaşması ile zaten yeni bir devrim geçirmiş ve iç karışıklıklar ile mücedelesi devam eden bir ülkenin bu karışık dönemden çıkabileceğini umuyorlardı.

Antlaşmanın imzalanması için yapılan oylamada 7'ye 4 kaybeden Troçki, Brest-Litovsk Antlaşmasını imzalamak için görevlendirilse de bu görevini yerine getirmedi. Bunun üzerine Lenin ve Bolşevikler ile arası açıldı ve antlaşmayı imzalaması için yerine Kamenev tarafından imzalandı. Bu antlaşma ile 1878 yılında devrimden önce Rusya'nın Osmanlı Devleti'nden aldığı Kars, Ardahan ve Batum da tekrar Osmanlı Devleti'ne bırakılmış oluyordu. Bunların yanında, Rusya'nın batısında büyük bir bölge elden çıkmış oluyordu. Troçki, bu bölgenin emperyalist güçlere karşı sosyalist düşüncenin yayılması için Avrupa ile bir tampon bölge olması gerektiğini düşünse de, antlaşmadan sonra bu amaç için önemli bir koz kaybetmiş oluyordu.

Bu antlaşmanın imzalanmasından sonra Sovyetler Birliği'nde iç savaş dönemi başladı. 19 Ocak 1918'de yapılan seçimlerde Bolşeviklerin partisi istediği sonuçları alamayınca, muhaliflerine karşı sert bir tutum içine girmişlerdi. Brest-Litovsk ile başlayan Bolşevik-Menşevik anlaşmazlığ kısa sürede bir iç savaşın çıkmasına sebep oldu. Bolşeviklerin silahlı gücü olan "Kızıl Ordu", muhaliflerin yönetimindeki "Beyaz Ordu" ile mücedele içindeydi. Başka partiler ile birleşen devrimciler, Bolşevikleri indirme planı kurmaktaydı. Gücü elinde tutan Bolşevikler, hükümeti karşıdevrimden korumak amacıyla "Çeka" adında gizli bir polis teşkilatı kurdu. 1920li yılların sonuna gelirken "sol muhalefet" zayıfladı. Troçki'nin gücü de giderek azalmaya başladı.

1922 yılında iç çatışmalar yavaş yavaş son bulurken, 21 Ocak 1924'te Lenin'nin ölümü ile partinin iktidarına Josef Stalin geçti. Bu tarihten sonra Stalin ile iktidar mücadelesi dönemi başladı. 1922 yılında Merkez Komite Genel Sekreterliği'ne getirilen Stalin, 1928 yılında Troçki'nin önderliğindeki muhalefete son vermek amacıyla yıpratma çabaları başladı. Önce Savaş Komitesi görevinden alınan Troçki, daha sonra Siyasi büro ve Komünist Enternasyonel Yürütme Kurulu Merkez Komitesi'nden alındı. İki yıl zarfında elinden tüm yetkileri alındı hatta 1927'de Onbeşinci Komünist Parti Kongresi'nde parti üyeliğinden bile atıldı. Bundan sonra sürgün hayatı başladı. Bir süre Kazakistan'nın Alma Ata bölgesinde yaşadı.

18 Ocak 1929 tarihinde, Sovyet Ceza Kanunu'nun 58/10 maddesinden, devrimcilik ve yasa dışı Sovyet Partisi kurmak suçlamalarıyla Sovyetler Birliği'nden sürüldü. Ülkeden sürülmesinden hemen sonra Türkiye'ye sığındı ve 1929-1933 yılları arasında İstanbul'da Büyükada'daki evinde çok sıkı güvenlik önlemleriyle birlikte torunu ve kızıyla birlikte yaşadı. Bu dönem sakin bir hayat sürdü ve düşüncelerini kaleme alma fırsatı buldu.

20 Şubat 1932 tarihinde, Stalin tarafından Sovyet vatandaşlığından dahi çıkarıldı. Kendisi kızı Nina ile istanbul'da rahat bir hayat geçirse de, 1933 yılında Berlin'de yaşayan diğer kızı Zina'nın şüpheli intiharı onu çok yıkmıştı. Kısa bir süre sonra oğlu Lev de öldürüldü. 17 Temmuz 1933'de Fransa'ya geçti. Ancak iki sene geçmeden buradan da sınırdışı edildi. Geçtiği Norveç'te de yine iki sene kalabildi. En son 9 Ocak 1937'de Meksika'ya sığındı ve Mexico City'e yerleşti. Burada Dördüncü Enternasyonal'in çalışmalarını başlattı. Sürgünde olması devrim için çalışmasına engel olmadı.

1938 yılının Eylül ayında Paris'te biraraya gelen Avrupa, Amerika ve asya'dan gelen 30'a yakın delege, Sovyetler Birliği'nin komiterm Stalin tarafından ele geçirildiği için, proleter sınıfına liderlik yapamayacağına dair karar aldılar. Bu nedenle dünyada sosyalist devrimi devam ettirecek bir partinin kurulma ihtiyacı doğdu. Bu kongre ile bu görevi üstlenecek bir örgüt oluşturulacak ve geçiş programı hazırlanacaktı. Troçki'nin çabaları ve liderliği ile oluşturulan Dördüncü Enternasyonal, kapitalizme karşı olduğu gibi Stalin'e karşı da bir tutum içindeydi. Hatta Stalinist ve Troçkistler arasındaki düşmanlık o kadar büyümüştü ki, birbirlerini yok etmek için yürüttükleri çalışmalar başka ülkelere de sıçrıyordu.

II. Dünya Savaşı ile Dördüncü Enternasyonal'de kopmalar başladı. Troçkist gruplar, özellikle Vietnam'daki kitle desteğini kaybettiler. Dördüncü Enternasyonal Uluslararası Sekreteryası, II. Dünya Savaşı sonrası siyasi durumu ve Doğu Avrupa'daki yeni sosyalist devletleri değerlendirmek amacıyla 1946, 1948 ve 1951 yıllarında bir dizi uluslararası kongre topladı. Özellikle 1951 Kongresinde Doğu Avrupa ve SSCB'deki durumu "deforme olmuş sosyalizm ya da deforme olmuş işçi devleti" olarak tanımladılar.

Stalin, Troçki'yi SSCB'deki rejim için büyük bir tehlike olarak görüyordu. 1940 yılında İspanyalı bir GPU ajanı olan Ramon Mercader, gazeteci kılığında röportaj yapma bahanesi ile Troçki ile görüşme ayarladı. Mercader tarafından ağır yaralanan Troçki, aldığı yaranın etkisiyle 21 Ağustos 1940'da vefat etti. Ölmeden önce bilincinin geri geldiği sırada söylediği "Burjuva basınına iyi malzeme olduk" ve "Dördüncü Enternasyonal'in zaferinden eminim" sözleri son söyledikleri oldu. Stalinistler bu suikastı hiçbir zaman üstlenmediler ve asılsız bir iddia olduğunu savundular.

Troçki'ye göre Rusya gibi burjuva devriminin gerçekleşmediği ülkelerde, proleterya kendi devrimini yapmakla kalmayıp, burjuva devriminin gereklerini de yerine getirmek zorundaydı. İşçi toplumunun bir anda böyle büyük bir değişimi kaldıramayacağını düşündüğünden başarı sağlayacak olan sistemin "sürekli devrim" olduğunu söylüyordu. Tek başına kalmış bir sosyalist devleti, kapitalizm ile mücadelesinin yeterli olmayacağından, gelişmiş kapitalist ülkelerde sosyalizmin en kısa sürede yayılması gerektiğini savunmuştu. Ülke devriminden çok dünya devrimini savunan Troçki, SSCB'de kurulan Stalinist yapının yeterli olmayacağını düşünmekteydi. Kapitalist bir dünyada tek başıan yer almak imkansızdı. Stalin'i devrimi korumak adına sosyalizmi feda etmesinden ve batılı devletler ile işbirliği içinde olmasından suçlamaktaydı. Ancak Stali'nin de yaptığı kapitalist düzende sistemi korumaktan başka birşey değildi. Troçkizmin, Marksist düşüncenin sol kanadı olduğu kabul edilir. Troçkizme göre, SSCB'de demokratik hakların kısıtlandığı ve dünyaya sosyalizmin yayılması gerektiği esas düşüncelerdir.

Troçki'nin ömrünün son yıllarında başlattığı Dördüncü Enternasyonal, sosyalizmin dünyaya yayılmasını ve bunu kapitalist sistemi sert bir şekilde değil de sindirerek yapabileceği görüşünde olsa da, II. Dünya Savaşı ile askeri ve siyasi sürecin emperyalizmden beslendiğinin anlaşılması ile bu fikir etkinliğini kaybetmiştir. Troçki'nin ölümünden sonra Sri Lanka ve Bolivya'da hala çok sayıda Troçkist bulunmakla beraber, gruplar arasında çatışmalar nedeniyle birlik sağlanamamaktadır. Ayrıca Brezilya ve Arjantin gibi ülkelerde kitle desteği oluşturulsa da azınlıkta kalmaktadır.

ESERLERİ:

1905
Bireysel Terörizmin İflası
Entelijensa ve Sosyalizm
Marksistler Bireysel Terörizme Neden Karşıdırlar?
Üçüncü Kongrenin Temel Dersi
Komunist Enternasyonal'in Taktikleri Üzerine
Dördüncü Dünya Kongresi Raporu
Yoldaş McKay'e Mektup
Paris Komunü Üzerine
"Avrupa Birleşik Devletleri" Sloganı İçin Uygun Zaman mı?
Doğu'da Perspektifler ve Görevler
Ekim Dersleri
Lenin'den Sonra Üçüncü Enternasyonal
Tek Ülkede Sosyalizm?
Katalan Milliyetçiliğinin İlerici Karakteri
İspanyol Komunizmi Ve Katalan Federasyonu
Katalonya'da Ulusal Sorun
Rus Devrimini Savunurken
Sürekli Devrim-Sonuçlar ve Olasılıklar
Milliyetçilik ve Ekonomik Yaşam
Uluslararası Komünist Birliğin Temel Teorik Görüşleri Üzerine Bir Tartışmaya Katkı
Savaş ve Dördüncü Enternasyonal
Amerika Komunist Olursa
Merkezci Kombinasyonlar ve Marksist Taktikler
Merkezci Simya mı, Marksizm mi?
Güney Afrika Tezleri Üzerine
Terörizm ve Sovyetler Birliği'ndeki Stalinist Rejim
Komunist Manifesto'nun Doksanıncı Yıldönümü
Lenin ve Emperyalist Savaş
Grynszpan’dan Yana: Faşist Kıyım Çetelerine ve Stalinist Hainlere Karşı
Zamanımızda Marksizm
Bir Kez Daha "Marksizmin Krizi" Üzerine


Türkiye'nin Şarkı sözü sitesi: Sarkisozum.gen.tr

Adsız dedi ki...

[Ana Sayfa][English]

Bu sayfada Ernesto Che Guevara'ya ait 100'e yakın resim var. Soldaki penceredeki küçük resimlere tıklarsanız büyük resimlerin bu sayfaya yüklendiğini göreceksiniz. Ernesto Che Guevara veya kısa adıyla Che'nin kim olduğunu hala bilmiyorsanız hemen zaman kaybetmeden aşağıdaki yazıları okuyun:

Ernesto Che Guevara 14 Haziran çarşamba günü Arjantin'in önemli şehirlerinden Rosario'da doğdu.

Che henüz iki yaşında iken ilk astım krizine yakalandı.Sierra Maestra'da Batista ordularına karşı savaşırken Che'ye zorlu dakikalar yaşatan bu hastalık,Bolivya ormanlarında Barrientos'un askerleri tarafından vuruluncaya kadar yakasını bırakmadı.

Yüksek mühendis olan babası Ernesto Guevara Lynch, İrlanda asıllı bir aileden, annesi Clia dela Sena ise İrlandalı-İspanyol karışımı bir aileden geliyordu.Che üç yaşında iken ailesi Buenos Aires'e yerleşti. Daha sonraları astım krizlerinden dolayı Che'nin durumu dahada kötüleşti. Doktorlar tedavisinin çok güç olduğunu, mutlaka iklim değiştirmesi gerektiğini söylediler. Böylece Guevara ailesi yeniden göç etti.Cordoba'ya yerleştiler.

Guevara ailesi tipik bir burjuva ailesi idi. Politik eğilimleri itibarıyla da sola açık liberal olarak tanınırlardı. İspanya iç savaşında açıkça cumhuriyetçileri desteklemişlerdi. Zamanla maddi durumları bozuldu. Che, eğitim bakanlığına bağlı Dean Funes lisesine başladı. Okulda İngilizce eğitim yapılırken, annesinden de fransızca öğreniyordu. Daha ondört yaşındayken Freud'un kitaplarını okumaya başlayan Che, fransızca şiirlere bayılırdı. Baudelaire'e karşı büyük bir tutkusu vardı. Onaltı yaşında ise Neruda'ya hayran olmuştu.

Guevara ailesi,1944 yılında Buenos Aieres'e göçtü. Durumları iyiden iyiye bozulmuştu. Che, biryandan öğrenimine devam ederken bir yandan da çalışıyordu.Tıp fakültesine yazıldı. Fakültedeki ilkyıllarında Arjantin'in kuzey ve batı bölgelerini baştan başa dolaşmış, buralardaki orman köylerinde cüzzam ve tropikal hastalıklar üzerinde çalışmalar yapmıştı.

Son sınıfta iken Che, arkadaşı Alberto Granadas ile bütün Latin Amerika'yı içine alan bir motosiklet turuna çıktı. Bu tur ona, Latin Amerika'nın sömürülen köylülerini yakından tanıma fırsatı verdi. Che, 1953 yılının Mart ayında üniversiteyi bitirmiş doktor olmuştu. Venezuella'daki cüzzam kolonisinde çalışmak üzere anlaşmıştı. Buraya gitmek için çıktığı yolculuğu sırasında Peru'ya da uğradı. Orada yerliler hakkında daha önce yayınlanmış bir incelemesi yüzünden tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Hapisten çıktıktan sonra Ekvator'da bir kaç gün kaldı. Burada Ricardo Rojo adında bir avukatla tanışması hayatının dönüm noktası oldu. Che, Venezulla'ya gitmekten vazgeçip, Ricardo Rojo ile birlikte Guetamala'ya gitti. Devrimci Arbenz Hükümeti sağcı bir darbe ile devrilince Arjantin büyük elçiliğine sığındı. İlk fırsatta ihtilalcilerin safına katıldı. Faaliyetlerinden dolayı elçilik binasından çıkartıldı. Guetamala'da kalması tehlikeli bir durum alınca Meksika'ya gitti. Ernesto, Guatemala'da bir çok Kübalı sürgün ve Fidel Castro'nun kardeşi Raul ile karşılaşmıştı. Meksika'ya geçtiğinde ise Fidel Castro ve arkadaşları ile tanışarak Küba devrimcileri safında yer aldı. Daha sonra Granma gemisiyle Küba'ya hareket etti ve savaşın sonuna kadar en ön safhada yer aldı.

Devrim sonrasında Binbaşı Ernesto Che Guevara Havana'nın la Cabana Kalesi'nin komutanlığına getirildi.1959 yılında Küba vatandaşı ilan edildi . Bir süre sonra silah arkadaşı Aleida March ile evlendi. 7 Ekim 1959'da Milli Tarım Reformu Enstitüsü başkanlığına atandı. 26 Kasım'da da Küba Milli Bankası başkanlığına getirildi. Böylece Che ülkenin mali işlerini yüklenmiş oluyordu.

23 Şubat 1961'de Küba Devrim Hükümeti bir sanayi bakanlığı kurarak Che'yi bunun başına getirdi. Ancak Playa Giran çatışması sırasında, tekrar kale komutanlığı görevine getirildi. Daha sonra az gelişmiş ülkelere çeşitli seyahatlar yapan Che, sömürülen halkları ve emperyalistleri daha yakından tanıma fırsatı buldu. Bu durum Che'nin savaşcı yanının tekrar canlanmasına yol açtı.

Artık başka Latin Amerika ülkelerine gidip halkları örgütlemesi gerektiği kararını vermişti.1965 Eylül'ünde bilinmeyen ülkelere doğru yola çıktı. 3 Ekim 1965'de Fidel Castro, Che'nin ünlü veda mektubunu Küba Halkı'na okudu.

...Ve ölüm Che'yi Bolivya'da Higueras yakınlarında yakaladı. Barrientos'un askerleri O'nu 7 Ekim 1967 gecesi Hieguras yakınlarında kıstırdılar. Bacağından ağır bir yara aldı ve Hieguras'da bir okula hapsedildi. Kimsenin karşısında eğilmedi. Ve 9 Ekim günü Barrientos'un kiralık katillerinden Mario Turan'ın dokuz kurşunuyla can verdi.

*KAYNAK: Guevara,Ernesto Che."Savaş Anıları".Ant Yayınları : 1970

Sağol Nuray

Adsız dedi ki...

Fidel Castro
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
Fidel Castro

Küba Devlet Başkanı
Görevde kalış süresi
2 Aralık 1976 – 18 Şubat 2008

Sonra gelen Raúl Castro
Doğum
13 Ağustos 1926 (1926-08-13) (82 yaşında)
Mayari, Küba
Fidel Alejandro Castro Ruz (d. 13 Ağustos 1926, Mayari, Küba), Küba Devrimi'nin önderlerinden olan, Kübalı Marksist devrimci. Devrim sonrası, Küba devlet başkanlığı yaptı.

Konu başlıkları [gizle]
1 Gençliği
2 Küba Devrimi
3 İktidar Yılları
4 Sağlık durumu ve görevden ayrılışı
5 Kişiliği
6 Yazdığı Eserlerden Dilimize Çevrilenler
7 Kaynakça
8 Dış bağlantılar



Gençliği [değiştir]İspanyol göçmeni bir toprak sahibi olan Angel Castro'nun beş çocuğundan ikincisidir. Çocukluğu yoksul bir yöre olan Mayari'de geçmiştir. Oriente ilinin merkezi Santiago'daki Katolik okullarında ve Havana'daki Cizvit lisesi Belen İlahiyat Okulu'nda öğrenim gördü. 1950'de Havana Üniversitesi'nden hukuk doktoru olarak mezun oldu.

Öğrenciyken, 1947'de Dominik Cumhuriyeti'ne karşı başarısızlıkla sonuçlanan bir devrimci harekete ve 1948'de Bogota'daki kent ayaklanmalarına katıldı.1947'de Küba Halk Partisi'ne girdi. 1950-52 arasında avukatlık yaptıktan sonra Temsilciler Meclisi seçimleri için Küba Halk Partisi'nden adaylığını koydu. Ama 10 Mart 1952'de iktidardaki Carlos Prio Socarras hükûmetini deviren Küba'nın eski başkanlarından General Fulgencio Batista seçimleri iptal etti.


Küba Devrimi [değiştir]1953 başlarında Batista diktatörlüğünü yıkmak amacıyla küçük bir grup oluşturan Castro, 26 Temmuz'da Santiago'daki Moncada Kışlasına 125 arkadaşıyla birlikte bir baskın düzenledi ama başarısızlığa uğrayarak tutuklandı. 16 Ekim 1953'te Santiago'daki Küba Yüksek Mahkemesi'nde yapılan yargılamada Sayın yargıç siz beni mahkum edin! Tarih beni haklı çıkaracaktır! (La Historia Me Absolvera) cümlesiyle biten ünlü savunmasını yaptı. Mahkeme sonunda 16 yıla mahkûm oldu. Juventud Adasında 21 ay hapis yattıktan sonra, Batista'nın emriyle cezasının geriye kalan bölümü bağışlandı.

1955'te Küba'dan ayrılarak Amerika'ya geçti ve 26 Temmuz Hareketi adlı yeni bir örgüt kurdu.İspanya İç Savaşı'na katılmış olan Kübalı Alberto Bayo'nun yönetiminde gerilla savaşı eğitimi gören örgüt üyeleri 2 Aralık 1956'da Granma yatıyla Küba'ya dönerek Oriente'de karaya çıktı. Burada hükûmet kuvvetleriyle girişilen çatışmalarda arkadaşlarının çoğunu yitiren Castro, aralarında kardeşi Raul Castro ve Ernesto Che Guevara'nın da bulunduğu 12 arkadaşıyla birlikte Oriente'nin güneybatısındaki Maestra Dağlarına çekildi. Bu dağlarda iki yıl boyunca Batista'nın kuvvetlerine karşı bir gerilla savaşı yürüttü. Giderek siyasi desteğini yitiren ve bir dizi askerî yenilgiye uğrayan Batista, 31 Aralık 1958'de Dominik Cumhuriyeti'ne kaçtı. Castro 1959'un ilk günlerinde Havana'ya girdi. Hukukçu Doktor Manuel Urrutia Leo devlet başkanlığına, Castro da başbakanlığa getirildi.


İktidar Yılları [değiştir]Castro hükûmeti ilk olarak fiyatları ve kiraları düşürdü. Ardından köklü bir toprak reformu başlattı, 40 hektarı geçen toprak bedelleri 20 yılda ödenmek üzere kamulaştırıldı ve halk çiftlikleri olarak işletilmeye başlandı. Önceleri Castro'ya karşı çıkmakla beraber 1959'a doğru gerilla hareketini desteklemeye başlayan Küba Sosyalist Halk Partisi (PSP) Castro ile ilişkilerini geliştirerek etkili bir konum kazandı.Bu durumdan tedirgin olan Urrutia'nın toprak reformunun ertelenmesi yönündeki baskıları üzerine, Castro istifa etti. Ama halkın yoğun tepkisi karşısında Urrutia görevinden çekilmek zorunda kaldı. Yerine Osvaldo Doticos getirilirken Castro yeniden başbakan oldu.


Fidel Castro, (15 Nisan 1959)Bu sırada toprakların kamulaştırılmasından zarar gören ABD şirketlerinin baskısıyla ABD hükûmeti Küba'ya karşı ekonomik ambargo uygulamaya başladı. Ekonomisi tek ürüne dayalı bir ülke olan Küba, öteden beri ABD'ye sattığı şekeri SSCB'ye satmaya başladı. ABD şirketlerinin elindeki rafineriler, şeker karşılığında SSCB'den alınan ham petrolü işlemeyi reddedince Castro bu rafinerileri devletleştirdi. Bu gelişme ABD ile Küba'nın arasını daha da açtı. Devrimden sonra ABD'ye kaçan ve John F. Kennedy yönetiminden silah ve mali destek sağlayan Kübalıların Nisan 1961'de giriştiği Domuzlar Körfezi Çıkartması başarısızlıkla sonuçlandı. Castro çıkarmanın ardından yayımladığı Havana Bildirisi ile ilk kez, Küba'nın sosyalist politikalar izleyeceğini dünyaya duyurdu. 1962'de SSCB'nin Küba'ya balistik füzeler yerleştirmesi ve John F. Kennedy'nin Küba'yı deniz ablukasına almasıyla dünya bir nükleer savaşın eşiğine geldi.Bunalım ancak ABD'nin Küba'da hükûmeti devirmek için artık girişimde bulunmayacağına söz vermesi ve SSCB'nin Türkiye'deki Amerikan füze rampalarının kaldırılması karşılığında nükleer silahlarını Küba'dan geri çekmeyi kabul etmesiyle atlatılabildi. Bununla birlikte Merkezi Haber alma Örgütü (CIA) Castro'ya yönelik suikast plânları hazırlamayı sürdürdü.

Kruşçev'in Küba Bunalımı sırasında ödün verdiğini öne süren Castro, 1968'e değin bağımsız sosyalist bir politika izledi. Güney ve Orta Amerika ile Afrika'daki devrimleri destekleyici bir tutum aldı. Aynı dönemde Bağlantısızlar Hareketi'nin önderlerinden biri durumuna geldi. 1968'den sonra SSCB ile ilişkilerin düzelmesi doğrultusunda başlayan askeri ve ekonomik yakınlaşma süreci içinde, SSCB'te dönük bir dış politika izledi.1975'te Angola'daki iç savaş sırasında Angola Halk Kurtuluş Cephesi'ni (MPLA) desteklemek amacıyla Kübalı askerler gönderdi. Bunu Etiyopya ve başka ülkelere gönderilen gönderilen Kübalı askerler izledi. 1980'lerde Küba'nın yurt dışındaki asker sayısı 40 bine ulaştı.

1961'de Küba Sosyalist Halk Partisi ile birleşme sonucu ortaya çıkan Birleşmiş Sosyalist Devrim Partisi'nin (1965'ten sonra Küba Komünist Partisi) genel sekreterliğini üstlenen Castro, ülke içinde çok yönlü ve kapsamlı politikalar uygulamaya başladı. Okuma yazma seferberliği sonunda okuryazarlık oranı yüzde 90'ın üzerine çıktı. Yeni okullar açılarak eğitim olanakları yaygınlaştırıldı. Zenginlik kaynaklarının, ulusal gelirin ve sağlık hizmetlerinin dağılımında köklü değişiklikler gerçekleştirildi. İşsizlik büyük ölçüde ortadan kaldırılırken, herkese çalışma yükümlülüğü getirildi. Bütün bunlara karşın tek ürüne dayalı (şeker) Küba ekonomisini dönüştürme yönündeki çabalar başarılı sonuçlar vermediğinden, 1970'lerin ortasından başlayarak önemli sıkıntılar yaşanmaya başladı.Bu nedenle SSCB'nin mali desteği büyük önem kazandı.

Küba'da 1959'dan sonra ilk kez yerel seçimlerin yapıldığı ve devlet yapısında yeni düzenlemelerin geliştirildiği 1976'da Devlet Konseyi ve Bakanlar Kurulu başkanlığını üstlenen Castro, güçlü ve merkezi bürokrasiye dayanarak toplumsal ve ekonomik yaşamdaki yönlendirici rolünü sürdürdü. Devlet ve parti organlarında eski mücadele arkadaşlarına ağırlık verdi. Silahlı kuvvetlerden sorumlu devlet bakanı olan kardeşi Raul Castro giderek ikinci adam konumu kazandı. SSCB ve Doğu Avrupa'nın sosyalist ülkelerinde 1980'lerin sonlarında ortaya çıkan demokratikleşme ve piyasa ekonomisine yönelme süreci karşısında Küba yönetimi sosyalizmin Marksist-Leninist yorumuna bağlılığını sürdürdü. 1989'da Fidel Castro'nun yakın çevresindeki ordu komutanlarının karıştığı yolsuzlukların ortaya çıkarılması yönetimi ciddi biçimde sarstı. Öte yandan SSCB'yle ticaret hacminin gitgide küçülmesi ve Sovyet yardımlarının ortadan kalkması kısa sürede Küba ekonomisi üzerindeki etkilerini göstermeye başladı.


Sağlık durumu ve görevden ayrılışı [değiştir]Fidel Castro 31 Temmuz 2006 tarihinde sağlık problemleri nedeniyle yetkilerini geçici olarak başkan yardımcısı ve kardeşi Raúl Castro'ya devretti.[1]19 Şubat 2008'de de, bir açıklama yaparak, 1976 yılından beri yürütmekte olduğu Küba'nın en yüksek yönetim organı olan Devlet Konseyi Başkanlığı görevini bıraktığını açıklamıştır.[2]


Kişiliği [değiştir]Enerjik, karizmatik ve siyasi sezgileri güçlü bir önder ve parlak bir hitap yeteneği olan Castro, üzgün bir siyasi düşünür olmaktan çok gelişen olaylara göre davranmasını bilen aktif bir eylem adamıdır. Başardığı işlerle halk içinde önemli bir destek kazanmakla birlikte, çoğu sonradan ABD'ye sığınan geniş bir muhalif kitlesinin doğmasına da yol açmıştır. Bu kitleler için Kimseyi zorla ülkemizde yaşamaya mahkum edemeyiz. Eğer insanların özgürlüğün kıymetini anlamak için esareti yaşayıp tecrübe etme ihtiyacı varsa, Bu durumu olgunlukla karşılayacağız! demesi, dünya kamuoyunda ve kendi ülkesindeki karizmasını kuvvetlendirmiş, zorlayıcı ve baskıcı bir liderden daha ziyade özgürlükçü bir insan olduğu imajını yaratmıştır. birçok sanatçı ve bilim adamını yargılamaksızın kabul etmiş ve desteklemiştir. Ernest Hemingway, U2 müzik gurubunun solisti Bono, gibi modern özgürlükçü birçok sanatçıyı Dost edinmiş ve sade bir yaşantı biçimini benimsemiştir. Halkıyla kendi arasındaki duvarları kaldırmıştır. ABD kökenli tarihçiler tarafından yaptıkları çarpıtılmış ve Amerikan medyası tarafından kötü gösterilmeye çalışılması, dünya kamuoyunda daha çok meşhur olmasına neden olmuştur. Amerikan medya çevresince kötü gösterilmesine karşın verdiği cevap çok açıktır: Eğer tarih böyle yazıldıysa yapacak birşeyim yok! Benim için önemli olan halkın desteği ve güvenidir! Birçok kişi benim özgüvenimin kaynağını merak etmektedir. Kaynak çok açıktır: HALK !! demiştir. Bu söylem ile gerçekler ne kadar çarpıtılırsa çarpıtılsın, insanların gerçeği göreceği mesajını vermiştir. Gerçeği çarptıranların korkularından dolayı gerçekleri çarpıttığı gerçeğini görmüş ve bunu birçok söyleminde ifade etmiştir.


Yazdığı Eserlerden Dilimize Çevrilenler [değiştir]Devrim İçin Savaşmayana Komünist Denmez, Fidel Castro, Yar Yayınları, ISBN:9757530381
Fidel Castro, İgnacio Ramonet, Doğan Kitapçılık, ISBN:9752935028
Fidel Diyor ki Vamos Bien İyi Gidiyoruz, Fidel Castro, Nazım Kitaplığı, ISBN:975827192x
Sosyalizmi Kuracağız, Fidel Castro, Belge Yayınları, ISBN:9753440219

Kaynakça [değiştir]^ Prensa Latina - Latin American News Agency
^ Konuyla ilgili gazete haberi

Dış bağlantılar [değiştir]Wikimedia Commons'da
Fidel Castro ile ilgili çoklu ortam belgeleri bulunur.Vikisöz'de
Fidel Castro sözleri bulunur.Fidel Castro Devlet Başkanlığı Görevinden Ayrıldığını Açıkladı - soL
Fidel Castro'nun Küba halkına kutlama mesajı (30 Aralık 2006) - Prensa Latina Türkçe
Fidel Castro'nun 80. yaş günü mesajı - Prensa Latina Türkçe

Adsız dedi ki...

Ön yaşamı [değiştir]Deniz Gezmiş, 28 Şubat 1947'de Ankara'nın Ayaş ilçesinde doğdu. Dedeleri İkizdere, Rize ilçesine bağlı Cimil köyündendir, kökleri Konya'dan bir vesile ile göç etmek zorunda kalmış Oğuzlara dayanır. Babası Erzurum, Ilıca nüfusuna kayıtlı ilköğretim müfettişi Cemil Gezmiş, annesi ise Erzurum'un Tortum ilçesinden ilkokul öğretmeni Mukaddes Gezmiş'tir. Ailenin üç erkek çocuğundan ikincisidir. Ağabeyi Bora Gezmiş, hukuk fakültesinden ayrılıp bankacılık yapmıştır. Hamdi Gezmiş ise, mali müşavirdir.

Gezmiş, ilk ve ortaöğrenimini Sivas'ta, liseyi İstanbul'da okudu. Henüz lise öğrencisiyken sol düşünceyle tanıştı ve kendini dönemin eylemleri içinde buldu.


Siyasi yaşamı [değiştir]
6. Filo eyleminden sonra denizden çıkarılan Amerikan askerleri.1965'ten sonra, Türkiye'de gelişen gençlik hareketinin en önemli önderlerinden ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO)'nun kurucu ve yöneticilerinden Deniz Gezmiş, 1965'de Türkiye İşçi Partisi (TİK)'nin Üsküdar ilçe başkanlığına üye oldu. İlk kez 31 Ağustos 1966'da Ankara'dan İstanbul'a yürüyen Çorum Belediyesi temizlik işçilerinin Taksim Anıtı'na çelenk koymaları sırasında işçileri destekleyen ve Türk-İş yöneticilerini protesto eden gösteri sırasında gözaltına alındı. 7 Kasım 1966'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. Ardından 19 Ocak 1967'de Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) binasının yedd-i emine verilmesi sırasında çıkan olaylarda yakalandı ve bir gün sonra iki arkadaşıyla çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakıldı. 22 Kasım 1967'de öğrenci örgütlerinin düzenlediği Kıbrıs Mitingi sırasında Aşık İhsani ile birlikte ABD bayrağını yaktıkları gerekçesi ile gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılan Deniz Gezmiş, Hukuk Fakültesi'nde birlikte okuduğu arkadaşlarıyla birlikte 30 Ocak 1968'de Devrimci Hukukçular Örgütünü kurdu. 7 Mart 1968'de İÜ Fen Fakültesi konferans salonunda düzenlenen AIESEC genel kurul toplantısında konuşma yapan Devlet Bakanı Seyfi Öztürk'ü protesto ettiği için tutuklandı. 2 Mayıs'a kadar tutuklu kalan Gezmiş, 30 Mayıs'ta 6. Filo'yu protesto ettiği için yargılandı ve beraat etti. Öğrenci eylemleri içinde etkinliği giderek artan Deniz Gezmiş, 12 Haziran 1968'de İstanbul Üniversitesi'nin işgal edilmesinde önderlik etti. İşgal Konseyi adına İÜ Senatosu ile Baltalimanı'nda yapılan görüşmelere katılan öğrenci heyetinin içinde yer aldı; öğrenci haklarının elde edilip işgalin sona erdirilmesinde etkili oldu. İşgalden kısa bir süre sonra İstanbul'a gelen 6. Filo'yu protesto eylemlerinde yer alan Gezmiş, 30 Temmuz'da bu eylemlerden dolayı tutuklandı ve 20 Eylül'de serbest bırakıldı.


6. Filo eyleminden sonra denizden çıkarılan Amerikan askerleri.TİP içinde yoğunlaşarak, ayrılıklara ve tartışmalara yol açan ideolojik sorunlarda Milli Demokratik Devrim (MDD) görüşünü benimseyen Deniz Gezmiş, bu görüşün özellikle devrimci öğrenciler arasında yayılmasında etkili oldu. Ekim 1968'de eylemlerde birlikte olduğu Cihan Alptekin, Mustafa İlker Gürkan, Mustafa Lütfi Kıyıcı, Devran Seymen, Cevat Ercişli, M. Mehdi Beşpınar, Selahattin Okur, Saim Kurul ve Ömer Erim Süerkan'la birlikte Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB)'ni kurdu. 1 Kasım 1968'de TMGT (Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı) , AÜTB, ODTÜÖB ve DÖB'ün başlattığı Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü'nü düzenledi.


Mustafa Kemal yürüyüşü posteri.Ardından 28 Kasım 1968'de ABD büyükelçisi Kommer'in gelişi sırasında Yeşilköy Havaalanı'nda düzenlenen protesto gösterileri nedeniyle tutuklandı ve bir süre sonra serbest bırakıldı.

İstanbul Üniversitesi'nde sağcı güçlerin 16 Mart 1969'da girişmiş olduğu hareketlere öğrenci kitlesiyle birlikte karşı koyan Gezmiş, bu eylemi gerekçe gösterilerek 19 Mart'ta yeniden tutuklanarak 3 Nisan'a kadar hapis yattı. Ardından 31 Mayıs 1969'da İÜ Hukuk Fakültesi öğrencilerinin, reform tasarısının gerçekleşmemesini protesto için giriştikleri işgale önderlik etti. Üniversitenin kapatılıp, polise teslim edilmesi nedeniyle çıkan çatışmalarda yaralandı. Hakkında gıyabi tutuklama kararı olmasına rağmen hastaneden kaçan Gezmiş, Haziran'ın sonunda Filistin'e gitti. Filistin'e gitmeden önce 23 Haziran 1969'da TMGT'nin topladığı 1. Devrimci Milliyetçi Gençlik Kurultayı'na kendisi gibi haklarında tutuklama kararı olan FKF Genel Başkanı Yusuf Küpeli ile birlikte bir mücadele programı gönderdi. Eylül'e kadar Filistin'de gerilla kamplarında kalan Deniz Gezmiş,1 Eylül 1969'da, 10 Haziran'da "üniversiteyi işgal" ettiği gerekçesiyle Hukuk Fakültesi'nden ihraç edildi. Hakkında tutuklama kararının olduğu bu dönemde gazetecilere gizlendiği yerden demeçler verdi. 23 Eylül 1969'da Hukuk Fakültesi'nde olduğu sırada haber verilen polislerin de fakülteye gelmesi üzerine teslim olan Gezmiş, 25 Kasım'da serbest bırakıldı. Ancak Yıldız Devlet ve Mühendislik Akademisi'nde Battal Mehetoğlu'nun sağcılar tarafından öldürülmesinden sonra okulda yapılan aramada, ele geçirilen dürbünlü bir tüfeğin Gezmiş'e ait olduğu öne sürülerek hakkında yeniden tutuklama kararı alındı. 20 Aralık 1969'da yakalanan Gezmiş, kendisiyle birlikte tutuklanan Cihan Alptekin'le birlikte 18 Eylül 1970'e kadar tutuklu kaldı. Bundan sonra öğrenci eylemlerinden uzaklaşarak, mücadelesini değişik alanlarda sürdürdü. Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan'la birlikte THKO'yu kurdu. 11 Ocak 1971'de THKO adına Ankara İş Bankası Emek Şubesi'nin soygununu gerçekleştirenler arasında yeraldı. 4 Mart 1971'de dört ABD'li erin Balgat'taki Tuslog Tesisleri'nden kaçırılması eyleminde de bulundu. Kaçırılan erler daha sonra serbest bırakıldılar.


Eylemler [değiştir]İstanbul Üniversitesi'nin 12 Haziran 1968'de işgaline önderlik etti. İşgal konseyi adına üniversite senatosu ile Baltalimanı'nda yapılan görüşmelere katılan öğrenci heyetinin içinde yer aldı.
1 Kasım 1968'de TMGT, AÜTB, ODTÜÖB ve DÖB'ün başlattığı Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü'nü düzenledi.
11 Ocak 1971'de THKO adına Ankara İş Bankası Emek Şubesi'ndeki silahlı soygunu gerçekleştirenler arasında yeraldı.
16 Mart 1971'de Ankara'daki Balgat Amerikan Üssü'nden dört ABD'li erin kaçırılması eyleminde bulundu. Bu eylemden sonra, Sivas'ın Gemerek ilçesi girişinde yakalandı.

Yakalanışı ve İdam Edilişi [değiştir]
Hürriyet gazetesinin 6 Mayıs 1972 tarihli yıldırım baskısının ilk sayfasında bulunan idam haberi
Hürriyet gazetesinin 16 Mart 1971 tarihli baskısı12 Mart darbesinin ilk günlerinde Yusuf Aslan ile birlikte Sivas'a gitmekteyken motosikletleri bozuldu. Bir ihbar sonucu polislerin gelmesi üzerine çıkan çatışmada Aslan ile birbirlerini kaybettiler. Aslan o esnada, Gezmiş ise 16 Mart 1971 salı günü Sivas'ın Gemerek ilçesinde teslim oldu ve Kayseri'ye getirildi.[kaynak belirtilmeli] Buradan Ankara'ya zamanın İçişleri Bakanı Haldun Menteşoğlu'nun makamına götürüldü.[kaynak belirtilmeli]

Mahkemesi 16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binası'nda Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında Baki Tuğ savcılığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 no'lu Mahkemesi'nde başladı ve 9 Ekim 1971 günü bitti. Deniz ve arkadaşları 16 Temmuz 1971'de başlayan THKO-1 Davası'nda TCK'nin 146. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle, 9 Ekim 1971'de 146/1 idam cezasına çarptırıldı.

İdam cezaları o zamanlar senato tarafından onaylanmak zorundaydı. İsmet İnönü "siyasi suçlar idamla cezalandırılmamalıdır" diyerek Bülent Ecevit ile birlikte red oyu kullanır. AP genel başkanı Süleyman Demirel ise infazdan yana oy kullanır. Olaydan 15 yıl sonra, Süleyman Demirel bir gazeteciye verdiği demeçte idamlar için:soğuk savaşın talihsiz olaylarından biri yorumu yapar. Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ise idamları onaylayarak özür dilemeyi reddeder.[1]

İdam edilmeden önce Alman Der Spiegel dergisinde çıkan son yazısında "Yaşasın Marksizm-Leninizmin yüce ideolojisi! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği! Kahrolsun Emperyalizm!" dediği belirtildi. .[2]

Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde, gece 1:00-3:00 arası, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde asılarak idam edildi. İdama giderken imam istemedikleri bilinmektedir.[kaynak belirtilmeli] Mezarı, Ada:L/17 Parsel:21 Ankara/Karşiyaka Mezarliğinda bulunmaktadir.[3]


Edebiyatta Deniz Gezmiş [değiştir]
Kitaplar [değiştir]Acılara Yenilmeyen Gülümseyişler, Atilla Keskin, Gendaş Kültür, İstanbul, Mayıs 1999, ISBN 9789753086806
Bizim Deniz, Turhan Feyzioğlu, Doruk Yayınları, Ankara, 1998, 15. Basım, ISBN 9755531459
Darağacında Üç Fidan, Nihat Behram, Everest Yayınları, İstanbul, Kasım 2007, 39. Basım, ISBN 9789753168175
Deniz: Bir İsyancının İzleri, Turhan Feyzioğlu, Ozan Yayıncılık, İstanbul, Ağustos 2004, ISBN 9789757891406
Deniz: Fırtınalı Yıllar, Tarkan Tufan, Nokta Yayınları, İstanbul, Şubat 2007, 1. Basım, ISBN 9789944174022
Deniz Gezmiş Anlatıyor, Erdal Öz
Deniz Yusuf Hüseyin, Ahmet Kahraman, Civiyazıları, İstanbul, 2001, 10. Basım, ISBN 9789758086474
Emirle Gelen İdam Kararı, Veli Yılmaz, ISBN 9757350079
Gülünün Solduğu Akşam, Erdal Öz, Can Yayınları, İstanbul, 1997, 27. Basım, ISBN 9789755100869
İdam Tarih Oldu, Utancı Kaldı (Ölüme Oy Vermek...), Türey Köse, Ümit Yayıncılık, Adana, Mayıs 2004, 1. Basım, ISBN 9799758572549
İdam Gecesi Anıları, Halit Çelenk, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1996, 13. Basım, ISBN 9789754781045

Filmler= [değiştir]Hoşçakal Yarın (Deniz Gezmiş rolünü Berhan Şimşek üstlenmiştir)
Aşk Olsun Sana Çocuk (belgesel) (Deniz Gezmiş rolünü Barış Koçak üstlenmiştir.)
Hatırla sevgili (Deniz Gezmiş rolünü (Barış Koçak) üstlenmiştir.

Ayrıca bakınız [değiştir]Hüseyin İnan
Yusuf Aslan
12 Mart Darbesi
Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO)
Mahir Çayan
İbrahim Kaypakkaya
Harun Karadeniz
Sinan Cemgil
Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF)
Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu (DEV-GENÇ)
Devrimci Öğrenciler Birliği (DÖB)
Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF)

Kaynaklar [değiştir]^ Deniz, Bir İsyancının İzleri yazar Turhan Feyizlioğlu sf:294
^ http://www.milliyet.com.tr/Default.aspx?aType=YazarDetay&ArticleID=524856&AuthorID=63&Date=07.05.2008&ver=61
^ Erdal Öz, Gülünün Solduğu Akşam, Can Yayınları, İstanbul, 1987, s. 245

Dış Bağlantılar [değiştir]{{Vikiler|

commons=|
wikispecies= |
wikt= |
b= |
s=Deniz Gezmiş|
w= |
n= |
q=Deniz Gezmiş|



Türkiye'den bazı önemli sosyalistler
Deniz Gezmiş | Hüseyin İnan | Yusuf Aslan | Mahir Çayan | Ulaş Bardakçı | Cihan Alptekin | Sinan Cemgil | Ahmet Saner | Fikri Sönmez | Niyazi Aydın | Hıdır Arslan | Sinan Kukul | Ertuğrul Karakaya | | İbrahim Kaypakkaya | Erdal Eren | Hasan Yalçın | Harun Karadeniz |


"http://tr.wikipedia.org/wiki/Deniz_Gezmi%C5%9F" adresinden alındı.
Sayfa kategorileri: Taraflı olduğu düşünülen maddeler | Kaynakları eksik olan maddeler | Türk devrimciler | 1960'larda Türkiye | 1970'lerde Türkiye | Aktivistler | Türk sosyalistler | 1947 doğumlular | 1972 yılında ölenler | İdam edilmiş kişiler | Türk komünistler

Adsız dedi ki...

Mahir Çayan
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
Mahir Çayan
Dosya:Mahir cayan.jpg
Doğumu 15 Mart 1946
Samsun
Ölümü 30 Mart 1972
Tokat, 25 Yaşında Öldürüldü (Kızıldere olayı)
Mahir Çayan (15 Mart 1946 - 30 Mart 1972), Türkiye Halk Kurtuluş Partisi-Cephesi lideri. 30 Mart 1972 tarihinde, Tokat'ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere Köyü'nde güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada dokuz arkadaşıyla birlikte öldürüldü.

Konu başlıkları [gizle]
1 Hayatı
2 Yazıları
3 Edebiyatta Mahir Çayan
3.1 Kitaplar
3.2 Filmler
3.3 Diziler
4 İlgili bağlantılar
5 İlgili bağlantılar
6 Kaynaklar
7 Dipnotlar



Hayatı [değiştir]Samsun doğumlu olan Mahir Çayan ortaokul ve lise dönemlerini Haydarpaşa Lisesi'nde yani İstanbul'da geçirdi. 1963'te İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ne kaydoldu. Ertesi yıl Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde öğrenimine devam etti. Bu dönemde TİP ve FKF'ye (Fikir Kulüpleri Federasyonu) bağlı olan SBF (Siyasal Bilimler Fakültesi) Fikir Kulübüne girdi. 1965'te bu kulübün başkanlığını da üstlendi.

1967'de kısa süreliğine Fransa'ya gitti. Buradaki sosyalist hareketlerin genel seyri ve içinde bulundukları tartışmaları izledi. 1968'deki 6. Filo eylemlerine İzmir'de katıldı ve gözaltına alındı. Bu dönemde Türkiye İşçi Partisi (TİP) içinde başlayan Mihri Belli'nin savunduğu Milli Demokratik Devrim tartışmaların içerisinde ve daha sonra kurulan THKP-C'nin önder kadrosunda bulundu. Bu tartışma sürecinde TİP adına Zonguldak Ereğlisi'nde çalışmalar yürüttü.

Bu geziden sonra ideolojik olarak Milli Demokratik Devrim saflarında yer aldı. TİP ile olan temel ayrılığı devrim sorunu olarak tarifler. Fransa'da bulunduğu süreçte Latin Amerika silahlı (fokoist) mücadelerinden etkilenir. TİP'i bu süreçte yasalcılıkla suçlar, Türkiye'deki devrim sürecinin ancak silahlı bir mücadeleyle ve kendi özgül koşullarının tespit edilmesiyle olabileceğini savunur. Bu görüşe daha yakın olan Türk Solu ve Aydınlık dergilerinde yazılar yazar. Bu dönemde yazdığı önemli yazıları "Revizyonizmin Keskin Kokusu 1", "Revizyonizmin Keskin Kokusu 2" ve "Aren Oportünizminin Niteliği" dir.


31 Mart 1972 tarihli Hürriyet gazetesinin baş sayfası1969 yılında Ankara'da yapılan ve adını DEV-GENÇ (Devrimci Gençlik Federasyonu) olarak değiştirdiği toplantıda, Türkiye sosyalist hareketinin seyrini değiştirir. 1971 yılında yapılan TİP kongresine katılmamış, TİP ve kendi çalışma çevresinden öğrenci ve işçilerle birlikte bir toplantı örgütler. Mihri Belli ile olan ayrılıkları iyice ortaya çıkmış olmasıyla birlikte yolunu Milli Demokratik Devrim (MDD) sürecinden ayırarak, önce "genç subayların" askeri darbe yapmasını beklemek yerine halk ihtilali için silahlı propaganda faaliyetlerine başlar. Bu ayrışmanın temel noktası, aslında MDD tespitinin TİP yasalcılığının başka bir versiyonu olduğu görüşüdür. O dönemde Türkiye devrim sürecini Kesintisiz Devrim I-II-III broşürlerinde dile getirir. Türkiye'nin sahip olduğu yapıyı oligarşi olarak tanımlar. Ek olarak da "Türkiye'deki geçmişe nazaran refah seviyesinin artması ile birlikte devlet ve halk arasında bir denge vardır," demiş ve bu dengeyi suni denge olarak adlandırmıştır. Suni dengeyi de bozmanın ancak silahlı mücadele ile olacağını savunmuştur. [1]

Bu süreçte Münir Ramazan Aktolga ve Yusuf Küpeli ile birlikte THKP-C'nin kuruluş çalışmalarını sürdürür. Örgütün diğer önemli isimleri arasında; Ertuğrul Kürkçü, İlhami Aras, Ulaş Bardakçı ve Hüseyin Cevahir yer alır. Şehir gerillası modellini benimseyen Mahir Çayan buna uygun silahlı eylemlerin planlanmasında ve gerçekleştirilmesinde bizzat bulunur. Çalışmalarını sürdürmek için Şubat 1971'de İstanbul'a geçen Mahir Çayan burada da silahlı eylemlere devam eder. 1 Haziran 1971'de kaldıkları evden kaçarken polisle girdikleri çatışmada Hüseyin Cevahir öldürülür, Mahir Çayan yaralı olarak ele geçirilir. Daha sonra arkadaşlarıyla birlikte Kartal Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçan Mahir Çayan bir süre İstanbul'da saklanır. Ocak 1972'de THKO ile ortak eylem kararı alarak arkadaşları ile birlikte Fatsa'ya geçer. Mart 1972'de Ünye radar istasyonunda çalışan 3 ingiltereli teknisyeni kaçırır ve karşılığında THKO (Türkiye Halkın Kurtuluş Ordusu) önderleri Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın serbest bırakılmasını ister. Niksar'ın Kızıldere köyünde jandarmayla girdikleri çatışmada dava arkadaşları ile beraber öldürülür. Çatışmadan sadece Ertuğrul Kürkçü sağ çıkar. Mahir Çayan'ın mezarı Ankara Karşıyaka Mezarlığı L/3 adası 99 no'lu mezardır.


Yazıları [değiştir]Aren Oportünizminin Niteliği
Revizyonizmin Keskin Kokusu I
Revizyonizmin Keskin Kokusu II
Sağ Sapma, Devrimci Pratik ve Teori
Yeni Oportünizmin Niteliği Üzerine
ASD'ye Açık Mektup
Yayın Politikamız
Devrimde Sınıfların Mevzilenmesi
Kesintisiz Devrim I
Kesintisiz Devrim II-III
Toplu Yazıları - İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Mayıs 2008'de kitabın "suçu ve suçluyu överek yasadışı terör örgütlerinin propagandası yaptığı" gerekçesiyle toplatılmasına karar verdi[2]

Edebiyatta Mahir Çayan [değiştir]
Kitaplar [değiştir]Ali H. Neyzi, Mahir
Turhan Feyizoğlu, Mahir
Talip Doğan Karlıbel, Kaçak Naziler ve Mossad: Mahir Çayan Olayı ve Kızıldere'nin İç Yüzü
Tarkan Tufan, Mahir Çayan'ın Hayatı ve Fikirleri: Bir Devrimcinin Portresi

Filmler [değiştir]
Diziler [değiştir]Hatırla Sevgili (Mahir Çayan rolünü Kanbolat Görkem Aslan üstlenmiştir)

İlgili bağlantılar [değiştir]Kızıldere olayı

İlgili bağlantılar [değiştir]Kızıldere olayı







Kaynaklar [değiştir]Turhan Feyzioğlu'nun Mahir adlı kitabı
68liler Dayanışma Derneği
Mahir Çayan'ın bütün yazıları
MAHİR ÇAYAN VE TEZLERİ

Dipnotlar [değiştir]^ Aren Oportünizminin Niteliği
^ 'Toplu Yazılar'a 34 yıl sonra yasak, NTVMSNBC, URL son erişim tarihi: 16 Mayıs 2008.
Türkiye'den bazı önemli sosyalistler
Deniz Gezmiş | Hüseyin İnan | Yusuf Aslan | Mahir Çayan | Ulaş Bardakçı | Cihan Alptekin | Sinan Cemgil | Ahmet Saner | Fikri Sönmez | Niyazi Aydın | Hıdır Arslan | Sinan Kukul | Ertuğrul Karakaya | | İbrahim Kaypakkaya | Erdal Eren | Hasan Yalçın | Harun Karadeniz |


"http://tr.wikipedia.org/wiki/Mahir_%C3%87ayan" adresinden alındı.
Sayfa kategorileri: Türk devrimciler | 1945 doğumlular | 1972 yılında ölenler | Türk sosyalistler | 1970'lerde TürkiyeGörünümMadde tartışma Değiştir Geçmiş Kişisel aletlerOturum aç ya da yeni hesap edin gezinti
Ana sayfa
İçeriğe göz at
Seçkin içerik
Rastgele sayfa
Yardım
Deneme tahtası
katılım
Vikipedi hakkında
Topluluk portalı
İş birliği projesi
Köy çeşmesi
Son değişiklikler
Bağışlar
Ara
Araçlar
Sayfaya bağlantılar
İlgili değişiklikler
Özel sayfalar
Basılmaya uygun görünüm
Son hâline bağlantı
Sayfayı kaynak göster
Dosya yükle
Diğer diller
Deutsch
Русский

Adsız dedi ki...

İbrahim Kaypakkaya
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
İbrahim Kaypakkaya


Doğum 1949
Çorum, Sungurlu, Karakaya Köyü
Ölüm 18 Mayıs 1973
Diyarbakır

Politika serisi

Maoizm


Kavramlar[ Göster ]
Marksizm-Leninizm
Anti revizyonizm
Üç Dünya Kuramı
Sosyal emperyalizm
Mass line
Halk savaşı
Yeni Demokrasi



Maocular[ Göster ]
Mao Zedong
Prachanda
Bob Avakian
Zhang Chunqiao
José María Sison
Abimael Guzmán
Charu Majumdar
Jiang Qing
İbrahim Kaypakkaya
Pierre Mulele



Partiler[ Göster ]
Almanya Marksist-Leninist Partisi
Filipinler Komünist Partisi
Hindistan Komünist Partisi (Maoist)
Nepal Komünist Partisi (Maoist)
Peru Komünist Partisi
Portekizli İşçilerin Komünist Partisi /
Proletarya Partisinin Yeniden
Yapılanma Hareketi
Türkiye Komünist Partisi / Marksist-Leninist



İlgili konular[ Göster ]
Çin Komünist Partisi
Kültür Devrimi
Küçük Kırmızı Kitap
Naksalizm



g • t • d

İbrahim Kaypakkaya (d. 1949 Karakaya, Sungurlu/Çorum - ö. 18 Mayıs 1973 Diyarbakır), Türkiye Komünist Partisi / Marksist-Leninist'in kurucusu. Sosyalist jargon ve literatürde kimi zaman İbo olarak anılır.

1949 yılında Çorum'un Sungurlu ilçesinin Karakaya Köyü'nde doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra Hasanoğlan Öğretmen Okulu'na girdi. Öğretmen Okulunun ardından İstanbul'daki Çapa Yüksek Öğretmen Okulu'na başladı. Aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi - Fizik Bölümü öğrencisi olan Kaypakkaya, sol düşüncelerle burada tanıştı. Mart 1968'de Çapa Fikir Kulübü'nün kurucuları arasında yer aldı. Çapa Fikir Kulübü'nün başkanı olan Kaypakkaya, 6. Filo'ya karşı bildiri yayınladığı gerekçesiyle Kasım 1968'de okuldan atıldı.

FKF ve TİP içinde ortaya çıkan ayrışmada Milli Demokratik Devrim (MDD) tezini savunan kesimde yer aldı. İşçi-Köylü gazetesinin İstanbul'daki bürosunda çalışan Kaypakkaya, Aydınlık ve Türk Solu dergilerine yazılar yazdı. Aydınlık içinde meydana gelen ayrışmada Doğu Perinçek'in başını çektiği PDA kanadında yer aldı. 1972 yılına kadar PDA (TİİKP) saflarında çalıştı ve DABK üyesi olarak görev yaptı. Bu tarihte PDA ile yolları ayrıldı. Doğu Perinçek ve çevresinin revizyonist ve oportünist olduklarını iddia eden Kaypakkaya, ayrılık sonrasında TKP/ML-TİKKO'yu kurdu.

TKP/ML faaliyetlerinin yoğunlaştırıldığı Çemişgezek bölgesinde mücadele ederken, 24 Ocak 1973'de Vartinik köyü Mirik mezrasında Kolluk Güçleri tarafından bulunduğu köyün etrafı sarıldı. Çatışma sırasında TİKKO'nun ilk komutanlarından Ali Haydar Yıldız yaşamını yitirirken, Kaypakkaya yaralı olarak çatışma alanından uzaklaştı. Beş gün sonra kendisinin kaldığı köydeki bir öğretmenin ihbarıyla yakalandı. Ancak bu sürede yaralı olması ve çatışmada botlarını kaybetmesi sebebiyle ayakları ve bacakları hissizleşti. Kaldırıldığı hastanede ayak parmakları kesildi.

İbrahim Kaypakkaya, Diyarbakır'da süren dört aylık sorgulama ve işkence sürecinden sonra, mahkemeye çıkartılmasına az bir zaman kala, 18 Mayıs 1973'te yaşama veda etti. Ölüm sebebi kayıtlara intihar olarak geçtiyse de buna kimse inanmadı.

İki gün sonra babasına cansız bedeni teslim edildi. Ölümü dönemin bağımsız milletvekili Mehmet Ali Aybar tarafından bir soru önergesiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne (TBMM) getirildi.

Kaypakkaya'nın yazılarının toplandığı "Seçme yazıları" adlı bir kitabı vardır.


Düşünceleri [değiştir]İbrahim Kaypakkaya, pratik devrimciliğinin yanısıra, Türkiye'nin sosyalist düşün dünyasına farklı bir ivme kazandırmış bir teorisyen olarak görülmüştür. Bu hususta en çok dikkati çeken konu, dönemin Türk sosyalistlerinin büyük bir çoğunluğunun yer aldığı Milli Demokratik Devrim anlayışını savunan legal ve illegal grupların görüşleriyle neredeyse taban tabana zıt duran bir Kemalizm karşıtlığıdır. İbrahim Kaypakkaya, dönemin diğer Türk sosyalist ve komünist gruplarının benimsediği ve eylem ile görüşleriyle bizzat içerisinde yer aldıkları Kemalizm ile bağlarını koparmasının ardından, ulus-devlet ideolojisinin karşısında duran, azınlık hakları üzerine inşa ettiği kendi yolunu ve çizgisini ortaya çıkartmıştır.

Kemalizm'e ve Mustafa Kemal Atatürk'ün fikri mirasına karşı bu sert çıkış, özellikle Kemalizmin vatansever ve milliyetçi yapısı ile alakalı bir çıkış olarak kendisini göstermiş, Kaypakkaya'nın bu minvalde öne sürdüğü Lenin'in "Ulusların kendi kaderini tayin hakkı" anlayışı çevresine kendi fikrince oturtarak düzenlediği "Kürtler de bir ulustur ve kendi kaderlerini belirleme hakları vardır" yönündeki görüşü, Kaypakkaya'nın İkinci Fikir Kulüpleri Federasyonu Kurultayı'ndan gürültülü bir şekilde kovulmasına ve akabinde dönemin diğer sosyalist grupları ile yollarının bütünüyle ayrılmasına sebep olmuştur.

TKP/ML-TİKKO'nun kuruluşu bu, büyük oranda etnik görüş bazlı ayrılık sürecinin ardından gerçekleşmiş ve Kaypakkaya, yandaşları ile birlikte kendi mücadelesine başlamıştır.

Maoist bir dünya görüşünü benimseyen Kaypakkaya, köylerden şehirlere doğru yayılacak bir devrim anlayışını benimsemiş ve bunun yolunun asla parlamenter bir çözüm olmadığı, muhakkak silahlı mücadeleden geçmesi gerektiğine inanmıştır.


Fikri düşüncesi bir kenara, Kaypakkaya'nın bir sosyalist ikon haline dönüşmesinin asıl sebebi, gördüğü ağır işkencelere rağmen, devlet güçlerine hiçbir bilgi vermemiş olmasıdır. Bu sebeple, bir dönem kendisini döneklikle suçlayan MDD grupları da dahil olmak üzere, hemen tüm sosyalist çevrelerin saygısını kazanmış, kısa sürede işkenceye boyun eğmeyenler için bir idol olmuştur. Hikayesi Diyarbakır Cezaevi'nden çıkmış, tüm ülkeyi sarmıştır.


Literatürde İbrahim Kaypakkaya [değiştir]Kitaplar:

Seçme yazıları / İbrahim Kaypakkaya, Umut Yayımcılık
Bir Komünistin Biyografisi: İbrahim Kaypakkaya, Nihat Behram, Altınçağ Yayımcılık, İstanbul
Fırtınalı Yıllarda İbrahim Kaypakkaya, Ethem Direhşan, Belge Yayınları, İstanbul, Ocak 1997, 2. Basım, ISBN IDE32962
İbo / İbrahim Kaypakkaya, Turhan Feyizoğlu, Ozan Yayıncılık, İstanbul, Nisan 2000, 1. Basım, ISBN 97897578
İbrahim Kaypakkaya: Ser Verip Sır Vermeyen Komünist Önder, Nihat Behram, Umut Yayımcılık, İstanbul, Eylül 2001, ISBN 9757919039
Kaypakkaya ile Birlikte, Ali Taşyapan, İstanbul, Kasım 1997, ISBN 9753441444
Saklanmaya Çalışılan Bir Meşale İbrahim Kaypakkaya, Derleme, Umut Yayımcılık, İstanbul, Ocak 2003, ISBN 9789757919247
Tohum, Muzaffer Oruçoğlu, Umut Yayımcılık, 1998, ISBN 9757919047
Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit, Nihat Behram, Everest Yayınları, İstanbul, 2007, 11. Basım, ISBN 9752891942
Müzik:

Grup Munzur-İbrahim'e ağıt
Grup Şiar-Vartinik destanı
Grup Yorum-İbrahim'e
Site:

Kaypakkaya Web Sitesi

Dış bağlantılar [değiştir]Kaypakkaya Sitesi
Detaylı Hayat Bilgisi ve Babası İle Söyleşi
Hayatı
Türkiye'de Maoculuk Üzerine Bazı Gözlemler
Türkiye'den bazı önemli sosyalistler
Deniz Gezmiş | Hüseyin İnan | Yusuf Aslan | Mahir Çayan | Ulaş Bardakçı | Cihan Alptekin | Sinan Cemgil | Ahmet Saner | Fikri Sönmez | Niyazi Aydın | Hıdır Arslan | Sinan Kukul | Ertuğrul Karakaya | | İbrahim Kaypakkaya | Erdal Eren | Hasan Yalçın | Harun Karadeniz |


"http://tr.wikipedia.org/wiki/%C4%B0brahim_Kaypakkaya" adresinden alındı.
Sayfa kategorileri: Türk devrimciler | 1949 doğumlular | 1973 yılında ölenler | İşkence ile ölenler

Adsız dedi ki...

temel belgeler bildiriler broşürler yayınlar iletişim



TKP Siyasi Komite açıklaması
Toplumun uyuşmasına izin vermeyeceğiz
AKP Hükümeti emekçi halka karşı her tür saldırganlığın adresidir. Bu saldırganlığa karşı uyanık olmak ve emekçi halkımızı uyanık tutmak partimizin görevidir.
9 Ağustos 2007, Perşembe



Haberler TKP diyenler...
“Develi köylüsüne kırgın değiliz, mücadelelerinin yanındayız”
TKP partisiz siyasete izin vermeyecek
Para babaları ve emperyalistler bu raundu da aldı
Bırakın, hapı Sanovel’in patronu yutsun

Bugün yayınlanan TKP Genel Başkanı Aydemir Güler'in
2. TRT seçim konuşmasını izleyebilirsiniz.
TKP yöneticilerinin daha önce katıldığı televizyon programlarının görüntüleri
Sanatçılar: Oylar TKP'ye
Emin İgüs, İlkay Akkaya, Prof. Dr. İzge Günal, Metin Coşkun, Mustafa Zİya Ülkenciler, Semir Arslanyürek, Tevfik Çavdar, Vedat Sakman, Yılmaz Onay

Adsız dedi ki...

Adsız dedi ki...
BİR RÜYA GÖRDÜM DÜN GECE.. KARANLIK, KABUS, PEŞİMDEN BİRİLERİ GELİYOR BEN KAÇIYORDUM.KAÇ KAÇ AMA NEREYE KADAR. KALABALIKLAR KOGLUYOR BEN KAÇIYORDUM, BEN KAÇTIM KALABALIKLAR BANA KATILDI. KAÇTIKÇA ÇOGALDIK ÇOGALDIKÇA KAÇTIK.DERKEN BİR MAGARAYA SIGINDIK AMA NE MAGARA, İÇERİSİ CEHENNEM GİBİ SICAK. DIŞARDA BİZİ KOVALAYANLAR, ALLAHIM BU NASIL RÜYA KABUS OLMALI VEDE BU RÜYA BİTMELİ DERKEN MAGARANIN DERİNLİKLERİNDEN AKSAKALLI BİR İHTİYAR ÇIKTI YANIMIZA GELDİ KORKMAYIN NİYE KORKUYORSUNUZ Kİ SİZ NE YAPTINIZ . NİYE KİMDEN KAÇIYORSUNUZ.GELİN BENİMLE ALDI BİZİ MAGARADAN ÇIKARDI BİR HUZUR BİR RAHATLIK YEMYEŞİL AGAÇLAR, OTLAR VE BİZİ SAGLİMEN BİR YERE ULAŞTIRDI. ORDA DÜGÜN DERNEK HERKES MUTLU VE DEDİKİ ÇOK YAKIN, ÇOK YAKIN SİZİN BAYRAMINIZ, HEP BERABER DÜGÜN BAYRAM YAPACAKSINIZ. NE DİYELİM RÜYALARI HAYRA YORMAK LAZIM. MUTLAKA RÜYALAR ÇOK YAKINDA GERÇEK OLACAK. SAMİ KAL

05.05.2009 13:52


GERÇEK eski dost dedi ki...
SAMİ SENİN GÖTÜN AÇIKTA KALMIŞ BE CANIM.
RÜYALARIN TERSİ ÇIKARMIŞ.
AK SAKALLI DEDE BİZİ DIŞARI ÇIKARTMIŞ DİYOSUN OHHH HAVA GÜZEL HERYER YEŞİLLİK ,OTLAR,BÜLBÜLLER,,,

SAMİCİM BU AK SAKALLI DEDE YARGITAY SAVCISI OLMASIN?

HÜRRİYET DERKEN DEMİR PARMAKLIKLAR ARKASI OLMASIN,,,HAVA GÜZEL YEŞİLLİK DERKEN,,,KOĞUŞ HAVASI OLMASIN.

AÇ TAVUK KENDİNİ BUĞDAY AMBARINDA ZANNEDERMİŞ.....!!!

05.05.2009 13:53


Adsız dedi ki...
ARKADAŞLAR AZ EVVEL SIZMIŞIM .
BU ARADA HEMEN BİR RÜYA GÖRDÜM.
ANLATAYIM DA Bİ YORUM YAPIN LÜTFEN

BEN TERTEMİZ BİR HAVADA,BÜLBÜL SESLERİ ARASINDA , BİR GÜZEL BAHÇEDE UYURKEN KIÇIMI KOCAMAN BİR EŞŞEK ARISI SOKTU..

ŞİMDİ BU NEYE DELALETTİR ACABA?
SAMİ KAL

05.05.2009 13:53


DAVUT dedi ki...
ARKADAŞLAR BUNDAN SONRA SAMİ KAL ARKADAŞIMIZIN RÜYALARINA YÖNELELİM.

MAİLLER ATALIM FAXLAR ÇEKELİM TELEFONLAR AÇALIM.

ÇOK ÖNEMLİ BU KONU.

ÇOK İLGİNÇ ŞEYLER OLABİLİR GELECEĞİMİZLE İLGİLİ.ÇÜNKÜ KENDİSİ KIÇI AÇIK YATAN BİR ARKADAŞIMIZ.

LÜTFEN VAR GÜCÜMÜZLE YOĞUNLAŞALIM SAMİ ARKADAŞIMIZIN KIÇINA.

SAYGILAR

MAİL ADRESİ: KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM


DAVUT

05.05.2009 13:53


SERGEI RAHMANINOV dedi ki...
:)))))))
PESSSSSSSS..:))))))

mail adresi çok ilginçmiş.



KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM


hahah hahahah hahahahah

05.05.2009 13:54


Adsız dedi ki...
KIÇIMA TALİP ÇOK ANLAŞILDI.TEŞEKKÜRLER ARKADAŞLAR.SAMİ KAL

05.05.2009 13:54


DENTAL dedi ki...
bende size artık SAMOŞ diyebilirmiyim sayın sami?
çünkü uçkurunuzu çözmüşler sizin.

saygılar efendim

DENTAL

05.05.2009 13:54


DENTAL dedi ki...
ŞİMDİ HEPİNİZİN DİŞİNİ SÖKECEĞİM ARKADAŞLAR.HEMDE MORFİNSİZ.BAĞIRTA ANIRTA.
İBNELER SİZİ.


SAYGILAR EFENDİM

DENTAL

05.05.2009 13:54


MAHONİİİİİ dedi ki...
SAMİCİĞİM (NAMI DEĞER SAMİ KAL)

BU GECE RÜYA GÖRDÜNÜZMÜ GENE?

NE DEDİ BAKEM SAKALLI DEDE SANA??

05.05.2009 13:55


Adsız dedi ki...
YAV ARKADAŞLAR UTANARAK YAZIYORUM AMA YAZAYIM BARİ.
BEN BUGECE GENE RÜYA GÖRDÜM.
O DÜN GECEKİ SAKALLI DEDE VARDI .
BANA EY SALAK SAMİ KAL NEKADAR APTAL VE GERİ ADAMSIN SEN .
HİÇ RÜYA GECE ANLATILIRMI DEDİ?
ANGUT DEDİ BANA ARKADAŞLAR.

BAK DEDİ SALAK HERİF SEN BEYİNSİZİN BİRİSİN.GÖRDÜĞÜN RÜYAYI BİLE ANLATAMADIN.SENİ ŞİMDİ NAPİM BEN DEDİ.
VE.....SÖYLEYEMEYECEĞİM ŞEYLER YAPTI BANA ARKADAŞLAR.

BU İŞİ BİLEN BİR YORUMCU LÜTFEN YORUMLASIN BU RÜYAMI ÇÜNKÜ BU ÇOK ÖNEMLİ BU GÜNE IŞIK TUTACAK.
SAMİ KAL

05.05.2009 13:55


MÜNECCİM dedi ki...
SAMİ KAL evladım bak ben müneccimim,,bilirim bu işleri..
bak yorumum şu sami..iyi dinle.

senin göte bi talip çıkmış kardeşim.aman kolla götünü kardeşim yoksa karşı tarafın alet büyük .ona göre arkadaşım.


müneccim

05.05.2009 13:55


DENTAL dedi ki...
YA ARKADAŞLAR ONU BUNU BIRAKALIM BUGÜN AŞAĞIDA VERECEĞİMİZ MAİL ADRESİNE YOĞUNLAŞALIM.

MAİLLER FAZLAR TELEFONLAR AÇALIM.
BUGÜN SON GÜN AMAN ARKADAŞLAR BOŞA VAKİT GEÇİRMEYELİM.



MAİL ADRESİ ŞUDUR......



KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM





saygılar efendim


Dental

Adsız dedi ki...

Mao Zedong
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Git ve: kullan, ara
→ Başlığın diğer anlamları için Maó sayfasına bakınız.
Bu maddenin tarafsızlığı konusunda kuşkular bulunmaktadır.
Ayrıntılar için maddenin tartışma sayfasına lütfen bakınız.
Şablonu maddeden çıkarmadan önce şablonun yardım sayfasını lütfen inceleyiniz.
Bu maddenin doğruluğu konusunda şüpheler var.
(Madde içeriğinde doğruluğu kesin olmayan kısımlar tespit edilmiştir.)
Lütfen konuyla ilgili tartışmaya katılın. Gerekirse kaynak gösterin.




Mao Zedong "Mao"

Doğumu 26 Aralık 1893
Hunan, Çin
Ölümü 9 Eylül 1976
Pekin, Çin Halk Cumhuriyeti
Politika serisi

Maoizm


Kavramlar[ Göster ]
Marksizm-Leninizm
Anti revizyonizm
Üç Dünya Kuramı
Sosyal emperyalizm
Mass line
Halk savaşı
Yeni Demokrasi



Maocular[ Göster ]
Mao Zedong
Prachanda
Bob Avakian
Zhang Chunqiao
José María Sison
Abimael Guzmán
Charu Majumdar
Jiang Qing
İbrahim Kaypakkaya
Pierre Mulele



Partiler[ Göster ]
Almanya Marksist-Leninist Partisi
Filipinler Komünist Partisi
Hindistan Komünist Partisi (Maoist)
Nepal Komünist Partisi (Maoist)
Peru Komünist Partisi
Portekizli İşçilerin Komünist Partisi /
Proletarya Partisinin Yeniden
Yapılanma Hareketi
Türkiye Komünist Partisi / Marksist-Leninist



İlgili konular[ Göster ]
Çin Komünist Partisi
Kültür Devrimi
Küçük Kırmızı Kitap
Naksalizm



g • t • d

Mao Zedong ya da Mao Çe-tung Mao Zedong (Yardım·bilgi) (Çince: 毛澤東; Pinyin: Máo Zédōng), (26 Aralık 1893 - 9 Eylül 1976), Çin Komünist Partisinin (ÇKP) ve Çin Halk Cumhuriyeti'nin kurucu ve önderlerinden. Çin'in Hunan eyaletinde doğdu. 1943'ten itibaren ÇKP Politbüro Başkanı, 1945'ten itibaren ÇKP Merkez Komitesi Başkanı.

Mao hakkındaki tartışmalar ölümünden otuz yıl sonra da devam etmektedir. Taraftarlarına göre Mao, büyük bir devrimci önderdir ve görüşleri Marksizmin gelişmiş yorumunu oluşturur. Çin'deki destekçileri, Mao'yu 20. yy'daki büyük Çin devletini yaratan siyasi ve askeri lider olarak görürler.

Mao; Sağcı Karşıtı Kampanya, Büyük İleri Atılım, Kültür Devrimi gibi isimler verdiği, kolektifleştirmeyi de kapsayan çeşitli sosyo ekonomik projeler geliştirdi. Bu projeler sayesinde güçlü, müreffeh ve eşitlikçi bir Çin yaratmayı hedefledi.

Ancak genel görüş bu projelerin başarısız olduğu yönündedir. Eleştirmenler, Mao'yu on milyonlarca Çinlinin ölümüne sebep olmakla, Çin kültürüne, toplumuna, iktisadına ve dış ilişkilerine zarar vermekle suçladılar. Mao, bazı uluslararası çatışmalara taraf olduğu için Çin dışında tepki topladı. Günümüzde Çin'de hala resmen saygı görmekle birlikte, Çin hükümeti adını nadiren anmakta, Maoist siyasetten gitgide uzaklaşmaktadır. Ölümünden sonra Mao'nun Çin siyasetine etkisi azalmıştır.

Konu başlıkları [gizle]
1 İlk yılları
2 Savaş ve Devrim
3 Çin'de Komünist Partisi İktidarı
4 Mao'nun Bilimsel Sosyalizme Katkısı
4.1 19. yüzyıl sosyalizmi
4.2 Mao’nun katkısı
4.3 Mao’nun teorisi kanıtlandı
4.4 Mao Lenin’i uyguladı
4.5 Devrim Teorisine Katkısı
5 Türkçe Yayınlanmış Eserleri



İlk yılları [değiştir]Bir zengin köylü ailesinin çocuğuydu. Öğretmenlik eğitimi almak üzere köyden ayrıldıktan sonra, 1911 devriminde Hunan eyalet ordusunda çarpıştı. Daha sonra okula geri döndü ve fizik dayanaklılık ve kollektif hareket üzerine çalıştı.

1918'de mezun olduktan sonra Dört Eylül Hareketi sırasında Pekin'e gitti; burada, ileride kayınpederi olacak Profesör Yang Changji ile karşılaştı. Pekin'de derslerine katıldığı ve kendisini etkileyen diğer kişiler, Li Dazhao ve Chen Duxiu'dur. Burada kütüphaneci olarak iş bulmuştu, zaten okumayı seven Mao, Çin ve dünya ile ilgili binlerce eser okudu. Yine aynı yıllarda Yang Kaihui ile tanıştı ve evlendi.


Mao'nun gençliği1920'lerde Çin'i gezmeye çıktı. Seyahati yine Hunan'da bitti, ancak artık Çin üzerine oturmuş fikirlere sahipti.

27 yaşında, Temmuz 1921'de Çin Komünist Partisinin Şanghay'daki ilk kongresine katıldı. İki yıl sonraki üçüncü kongrede ise MK üyeliğine seçildi. İlk Guomindang-ÇKP birleşik cephesi sırasında Guomindang'ın Köylü Eğitim Enstitüsü yöneticisi oldu. Yine bu yıllarda, 1927 başlarında yazdığı Hunan'da köylü sorunu üzerine incelemesi, Mao'nun ilk ciddi teorik yazısı olarak bilinir.


Savaş ve Devrim [değiştir]Mao, Çin'de halk savaşının örgütleyicisi, planlayıcısı ve önderidir. O zamanlar 400 milyonu bulan bu köylü ülkesinde gerçekleşen devrim, esas olarak Mao Zedung'un eseridir.

1927 bahar ve yaz aylarında Guomindang'ın birleşik cepheye ihanetiyle ortaya çıkan beyaz terörden zorlukla kaçtı. Karısı öldürüldü. Aynı yıl Hunan'da Güz Hasadı Ayaklanmasını yönetti, ancak başarısız oldu. Burada da Guomindang askerlerinin elinden kurtulmayı başardığında kurşuna dizilmeye götürülüyordu. Artık bir avuç kalmış takipçileriyle birlikte güneydoğu Çin'deki Jinggang dağlarına gittiler. Burada 1931-1934 yılları arasında bir kurtarılmış bölgede Çin Sovyet Cumhuriyeti kuruldu ve Mao da onun başkanı seçildi. Aynı yıllarda He Zizhen ile tanıştı ve evlendi.

Mao burada Zhu De'nin yardımlarıyla küçük ama etkili bir gerilla ordusu kurdu. Toprak reformu hareketi başlattı. Şehirlerdeki komünist kırımından kaçanlara sığınak sundu. Bu sırada Guomintang baskısı artarken ÇKP içinde de liderlik yarışı ortaya çıkmıştı. Mao görevinden uzaklaştırıldı, yerine de o sırada Moskova'dan yönlendirilen (veya ÇKP yöneticilerinin Moskova'dan yönlendirildiğini iddia ettikleri) çizgiye sadık olan Zhou Enlai'ın da içinde olduğu kişiler geçirildi. Bunlar "28 bolşevik" olarak tanınacaklardır.

Katliamların başındaki isim olan Guomindang lideri Çan Kay Şek, komünistleri ortadan kaldırmaya kararlıydı. Gerek bu dönemde ÇKP içinde şabloncu çizginin hakim olmasının, gerekse de Çan Kay Şek'in bu kararlılığının neticesi olarak komünistler büyük yürüyüşe başladılar. Çin'in güneydoğusundan kuzey batısına kadar yürüdüler; ki bu, toplam 9.600 km kadardır. Mao'nun tepedeki komünist lider olarak tanınması bu yürüyüş sırasında olmuştur; bunda en etkili olay ise, Zunyi Konferansı ve Zhou Enlai'ın Mao'nun saflarına geçmesidir. Bu konferansta Mao ÇKP Politbürosu'nun İcra Komitesine seçildi.

Büyük Yürüyüşün sona erdiği Yan'an'daki üs bölgesinden, Mao 1937-1945 arasındaki Çin-Japon savaşında Japonlara karşı direnişi yönetecektir. 1942'de ise ÇKP içindeki rakip önderlere karşı düzeltme harekatı başlatarak önderliği kesin olarak ele alacaktır.

Yine bu dönemde He Zizhen'den ayrıldı ve oyuncu Lan Ping ile (Jiang Qing olarak bilinir) evlendi.

Çin-Japon savaşı sırasında Mao ısrarla Guomintang'la bir ittifak arayışına girdi, bunda başarılı da oldu. İttifak kuvvetleri içinde zaman zaman çatışma çıksa ve hatta Guomindang ÇKP kuvvetlerini çatışmaların büyük bölümünde yalnız bıraksa dahi, sonuç, Halk Kurtuluş Ordusu'nun ve ÇKP'nin yüzmilyonlarca insanın kafasında meşrulaşması oldu. Bu dönemde ÇKP hemen sadece düşman birliklerinden yardım alıyordu; oysa ABD sürekli olarak Guomindang kuvvetlerini teçhiz ediyordu.

Bununla birlikte daha o dönemde ABD Mao'nun kuvvetlerinin önemini belli belirsiz kavramış görünüyor; bunun en belli başlı örneği, 1944'de Ya'nan bölgesine gönderilen Amerikan diplomatı Dixie misyonudur.

İkinci Dünya Savaşından sonra da ABD Çan Kay Şek kuvvetlerine yardıma devam etti. Oysa bu sırada ÇKP ve Guomindang arasındaki ittifak sona ermiş ve yeni bir iç savaş başlamıştı. Dolayısıyla ABD, açıkça bu çatışmada taraf oluyordu.

Bu dönemde Stalin önderliğindeki Sovyetler Birliği de ÇKP birliklerine yardımda bulunuyordu, ancak bunların çok az ve esasen de Japon birliklerinden kalan teçhizatlar şeklinde olduğu biliniyor.

21 Ocak 1949'da Guomindang kuvvetleri ÇKP kuvvetlerine karşı çok ağır yenilgiler aldılar. Kurtuluşun ilanından sonra kıta Çin'inde kalan son Guomindang çekirdeği de 10 Aralık 1949'da Chengdu'da yok edildi. Çan Kay Şek de aynı gün Tayvan'a kaçtı.


Çin'de Komünist Partisi İktidarı [değiştir]Çin Halk Cumhuriyetinin kuruluşu bu halk savaşının neticesinde olmuştur. Savaş Çin'de, önce savaş ağaları ittifakı olan Guomindang partisiyle iç savaş, sonra Japonlara karşı direnme savaşı ve son olarak da bir kez daha Guomindang partisiyle iç savaş biçiminde gelişmiştir. Mao'nun 1 Ekim 1949'da Pekin'deki Tiananmen meydanında yaptığı açıklamayla Çin Halk Cumhuriyeti kurulmuştur.

İktidardayken Büyük İleri Atılım'la Çin'in sanayileşmesini sağlamaya çalışmıştır. Stalin'in 1953'te ölümü ve Kruşçev'in 1956 20'nci Kongre raporuyla birlikte Sovyetler Birliği'yle Çin arasındaki ilişkiler gerginleşmiş, daha sonra da Sovyetler Birliği'nin sosyal emperyalist olduğu teorileri ortaya çıkmıştır. Mao bu gerginliğin başlarında haklı bir noktadayken daha sonra milliyetçi bir anlayışa kaymış, bu durum bütün Çin'in geleceğini de etkilemiştir. 1966'da başlatılan Kültür Devrimi ile birlikte bütün Çin sathında geniş kapsamlı bir ideolojik eğitim başlatılmış, ama iki çizgi mücadelesi teorisi nedeniyle hiziplerin meşru görülmesi sonucu bu da kalıcı bir sonuca ulaşamamıştır. Sosyalizmin inşasında yapılan yanlışlar ve parti içi mücadeleye yanlış bakış, Çin'in uzun bir süre bir ileri bir geri gidiş gelişlerinin de nedenidir.

1954-1959 yılları arasında Mao ÇHC başkanı olarak görev yaptı. Bu dönemde Pekin'deki yasak şehirde bulunan Zhongnanhai'da kaldı. Yasak şehirde bugün de o dönemden kalma yüzme havuzu ve diğer binalar vardır. Mao çalışmalarını esas olarak buradan sürdürüyordu.

İktidarı aldıktan sonra Mao 1958'e kadar süren bir kollektivizasyon kampanyası başlattı. Bu sırada enflasyona karşı sert bir fiyat kontrolü ve eğitimsiz köylü nüfusu için de yaygın bir okuma yazma kampanyası başlatıldı. Toprak, toprak ağalarından alınarak yoksul köylülere dağıtıldı. Geniş kapsamlı sanayileşme programları uygulanmaya çalışıldı. Bu dönemde Çin'in yıllık büyümesi, kültüre gelişme bir tarafa konulaca olursa, yüzde 4 ila 9 arasındadır.

Yine bu dönemde Yüz Çiçek Kampanyası başlatıldı. buna göre, herkes Çin'in nasıl yönetilmesini istediğini söylemekte serbestti. İfade hürriyeti tanınmasıyla ÇKP'ye yönelik burjuva liberal çevrelerin eleştirileri de arttı ve bunlar örgütlenmeye başladılar. Parti bunların yapıcı eleştiriler olduğunu düşünüyor ve bu yüzden cesaretlendiriyor ve hoşgörü gösteriyordu. Bununla birlikte birkaç ay sonra tehlike büyüdü ve Sağa Karşı Harekat başlatıldı.

Yine 1958'de Büyük İleri Atılım başlatıldı. Bu, Sovyet sanayi modelinin dışındaydı; bu yüzden parti içinde de muhalefetle karşılaştı. Buna göre Çin tarımı kollektivize edilecek ve kırsal alanda endüstri özendirilecekti.

Başlangıçta Büyük İleri Atılım gerçekten büyük başarı gösterdi. Ancak Mao'nun da içinde olduğu parti çevrelerinde b başarının daha da artırılabileceği düşünceleri de yaygınlaştı. Artan sayıda köylüler çelik üretimine kaydırıldı.

Bu nedenlerle 1959'da Büyük İleri Atılım bir felakete yol açtı. Gerçi çelik üretim hedeflerine ulaşılmıştı ama açığa çıtı ki bunların önemli bölümü kullanılamaz durumdaydı.

Yine aynı dönemde Çin-Sovyet ilişkileri de bozuluyordu. Kruşçev bu nedenle Çin'e Sovyet yardımını kesti; buna karşı tepki ise Çin'de Sovyet düşmanlığıyla karakterize olan milliyetçiliğin tırmanması oldu. Artık Sovyetlerle sınır çatışmaları bile görülmeye başlanmıştı. ÇKP tarafında ise ekonomide hatalar sürüyordu; gerçekçi olmayan tahıl talep ediliyordu. Böylece, savaş sonrası yeniden sanayileşme hamleleriyle bir parça düzelen ekonomi, açlıkla sonuçlandı. Bu dönemdeki felaketin sonuçları tam olarak bilinmiyor, ancak bazıları (örneğin Amerikalı tarihçi Edwin Moise) 12 milyon kadar insanın öldüğünü iddia ediyorlar.

Bunların sonucu olarak parti içinde çatışmalar da artıyordu. Liu Shaoqi ve Deng Xiaoping'in de aralarında olduğu bazı önderler Mao'yu iktidardan uzaklaştırarak ona sembolik görevler yüklemek istiyorlardı. Böylece Mao'yu marjinalize etmeye başladılar; 1959'da da Liu Shaoqi devlet başkanı oldu. Boylece Mao parti başkani oldu.

Kültür Devrimini başlatan esas olay da parti içi bu muhalefettir. 1966'da başlayan Kültür devrimiyle parti hiyerarşisi hiçe sayılarak iktidar doğrudan doğruya Kızıl Muhafızlara verildi. Bunlar çoğunlukla gençlerdi ve kendi mahkemelerini bile oluşturuyorlardı. Sonuçta yüzmilyonların kitle inisiyatifleri bu hareketle ayağa kaldırıldı; ama bunun bedeli ağır oldu. Ekonomik ve sosyal kaos artarken yüzyıllara dayanan kültürel değerler de tahrip ediliyordu. Bu dönemde Mao halefi olarak bütün savaş yıllarından tanıdığı Lin Biao'yu seçti. Ancak çatışmalar öyle noktalara dayanmıştı ki, Lin'in Mao'ya karşı askeri bir darbe düzenlemeye çalıştığı iddia edildi, Lin ise resmi açıklamaya göre Çin'den Sovyet Rusya'ya kaçmaya çalışırken Moğolistan üzerinde şüpheli bir uçak kazasında öldü.

1969'da Mao, Kültür Devriminin sona erdiğini açıkladı. Kültür Devrimin suresince cok sayida ilim adami ve aydin kimseler tafsiye edildi. Resmi Çin tarihi ise Kültür Devriminin Mao'nun 1976'da ölümüyle sona erdiğini iddia eder. Mao hayatının son yıllarında Parkinson hastalığına yakalandı. Ayrıca akciğer ve kalbi de teklemeye başlamıştı. Komünist Partisi içinde pekçok fraksiyon Mao'nun ölümünden sonra iktidara sahip olmak için harekete geçerlerken Mao sessiz kaldı.

9 Eylül 1976'da ölümünden sonra Çin'de iktidar mücadelesi ortaya çıktı. Bunların bir kısmı, daha sonra Dörtlü Çete denilen ve Mao'nun karısının da içinde olduğu gruptu ki, bunlar devrimci kitle seferberliği siyasetine devam edilmesini istiyorlardı. Hua Guofeng'in önderlik ettiği bir diğer grup, Sovyet modelinde bir merkezi planlamayı savunuyorlardı. Reformistlerin lideri olan Deng Xiaoping ise Çin ekonomisinin faydacı bir siyaset temelinde inşasını savunuyordu ve eknomik ve siyasi gelişmelerde ideolojinin tayin edici önemini reddediyordu.

Sonuç olarak iktidarı Deng Xiaoping kazandı.


Mao'nun Bilimsel Sosyalizme Katkısı [değiştir]
19. yüzyıl sosyalizmi [değiştir]19. yüzyılın büyük ustalarının sosyalizmin kuruluş sürecine ilişkin teorileri sınırlıydı. Çünkü o zaman henüz dişe dokunur bir sosyalizmi kurma pratiği yoktu. 20. yüzyılda ise, dev sosyalizm pratikleri gerçekleşti. Bu pratikler kapitalistleşme açısından geri ve köylülüğün yoğun olduğu ülkelerde yaşandı. Bu toplumsal yapı, sosyalizmin kuruluş sürecinin sorunlarını da belirledi.

Sovyetler Birliği deneyiminde, üretim araçlarının büyük sanayiden başlayarak toplumsallaştırılmasıyla birlikte kapitalizme geri dönüş tehlikesinin de kalkacağı düşünülüyordu. Bu görev tamamlandıktan sonra sınıflar ve sınıf mücadelesi son bulacak, geri dönüşün toplumsal ve ekonomik zemini yok olacaktı. 19. yüzyıldan kalan bu teori, 1960’larda Sovyetler Birliği’nde yoğunlaşan olgular karşısında geçerliğini kaybetti. Modern Revizyonizmin Sovyetler Birliği’nde iktidara gelişi, sosyalist harekette yeni bir bunalım yarattı.


Mao’nun katkısı [değiştir]Bu noktada Mao Zedung, Sovyetler’deki geri dönüş sürecini ve Çin pratiğini tahlil ederek “Proletarya iktidarı altında devrimi sürdürme teorisi’"ni ortaya koydu:

Sosyalizm, proleter devrimiyle başlayan ve sınıfsız topluma kadar sürecek uzun bir tarihi dönemi kapsar. Bütün bu süreç boyunca üretim araçlarının toplumsal mülkiyeti esas olarak tamamlandıktan sonra da, kapitalizme geri dönüş tehlikesi hâlâ vardır; iki sınıf, iki yol, iki çizgi arasındaki çelişmeler devam eder. Başka deyişle proletarya ile burjuvazi, sosyalist yol ile kapitalist yol, Bilimsel Sosyalizm ile Revizyonizm arasındaki mücadele sürer. Bir hukuki biçim olarak toplumsal mülkiyet, geri dönüş tehlikesini bütünüyle bertaraf edemez. Üretim araçlarının mülkiyetinin toplumsallaştırılmasından sonra esas tehlike, tasfiye edilen burjuvaziden değil, bizzat parti ve devlet aygıtı içinde yer alan mevki sahibi kapitalist yolculardan kaynaklanır. Sınıfsız topluma ilerleyen sosyalizmi kurma sürecinin itici gücü, sınıf mücadelesidir, emekçi kitlelerin inisiyatifidir, devrimdir.

Mao’nun teorisi, burjuva çoğulculuğunu merkez alan burjuva demokrasisinden de köklü bir kopuşu temsil eder, yeni bir emekçi demokrasisi geliştirir. Parti, devrimin gereğidir, varlık nedeni yönetmek değil, sınıfa hizmettir. Sosyalizmin güvencesi, emekçilerin iktidarı yaygınlığına ve derinliğine yeniden ve yeniden fethetmesidir. Parti, bu inisiyatifin önderi olabildiği sürece sosyalizm yolunda ilerleyebilir. Sosyalizimin kuruluşu için sıradan emekçi kitlelerin inisiyatifini seferber etme ve onları öncülere dönüştürme görevini terk eden bir öncü, yozlaşma ve çürüme sürecine girerek, burjuva yolcular sınıfını oluşturmaya başlar ve emekçiler üzerinde diktatörlük uygulamaya yönelir. Böyle bir öncünün denetlediği devlet mülkiyeti de, artı değere bir azınlık sınıf tarafından elkonulmasına temel oluşturan bir tür özel mülkiyete dönüşür.


Mao’nun teorisi kanıtlandı [değiştir]Mao’nun teorisi, Sovyetler Birliği’ndeki son gelişmelerle kanıtlandı. Bu teoriyi benimsemeden Sovyetler’deki çözülüşü açıklama ve burjuvazinin ideolojik saldırısını göğüsleme olanağı yoktur.

Bugün herkes Sovyetler Birliği’nde sosyalizmden geri dönüldüğünü görüyor, otuz yıllık tartışma bitti. Fakat sorun, gözlemi teori düzeyine yükseltmektir: Rusya’da kapitalizme geri dönülmesi, ülkeyi kapitalizme götüren bir hakim sınıfın l99O'dan önce oluştuğunu kanıtladı. Gorbaçov ve Yeltsin, 1917’de yıkılan burjuvazinin temsilcileri değildi, “Komünist” adını taşıyan Parti’nin ve “sosyalist” adını taşıyan bir devletin başta gelen sorumlularıydı. Üstelik çevrelerindeki Parti ve devlet yöneticileri de onlarla birlikte kapitalizme geçişe önderlik ettiler.

Her toplumsal sistem, bir sınıf tarafından kurulur. Kapitalist sistemi de burjuvazi kurar. Rusya’da 1991 yılında açıkça ilan edilen kapitalizmi de, kapitalist sınıf getirdi. Ancak bu kapitalist sınıf, feodalizme karşı mücadele sürecinde değil, sosyalizmin yozlaşması sürecinde doğmuş ve kapitalizme geri dönüş sürecinde gelişmişti. Devlet iktidarını elinde tuttuğu için üretim araçlarını da denetimi altına alan bu yeni tipte burjuvazi, Kuruşçev’le birlikte emekçiler üzerinde diktatörlük kurmuş ve kapitalizmin inşasına girişmişti. Gorbaçov ve Yeltsin’ler işte otuz yıldan uzun zamandır iktidarı elinde tutan bu sınıfın liderleriydi. Devlet burjuvazisi, daha önce oluştuğu ve iktidarı ele geçirdiği içindir ki, l990 yıllarına gelindiği zaman, başında bulunduğu sistemin de adını koydu.

Yaşanan süreç, Mao'nun l96O'larda açıkladığı tahlili doğruladı. Böylece Mao'nun teorisi kanıtlandı ve kanun haline geldi.


Mao Lenin’i uyguladı [değiştir]20. yüzyılda Bilimsel Sosyalizme ilk önemli katkıyı, Ekim Devrimi’nin önderi Lenin yaptı. Lenin, kapitalizmin emperyalizm aşamasına geldiği gerçeğine dayanarak, çağımızda proletarya devriminin stratejisini belirledi, böylece 19. yüzyılın Avrupa merkezli teorisini aştı, Bilimsel Sosyalizmi dünyalılaştırdı. Mao’nun sosyalizmde sınıf mücadelesi teorisi, Lenin’in katkısını tamamladı. Emperyalizm aşamasında devrimin geri ülkelere kayması, geri dönüş tehlikesini de kaçınılmaz olarak içeriyordu. Lenin, devrimin artık kapitalizmin en çok geliştiği ülkelerde olmayacağını açıklamıştı. Mao ise, sosyalizmin kuruluşu teorisini bu 2O. yüzyıl gerçeği üzerine oturttu. Dünyanın ezilen kutbunda, kapitalizmin gelişmediği ülkelerde kurulan sosyalizm, geri dönüş tehlikelerini içeren uzun bir sınıf mücadelesi sürecinden geçerek sınıfsız topluma ilerleyecekti.


Devrim Teorisine Katkısı [değiştir]Mao, sosyalizmin sorunlarını emekçi kitleleri seferber ederek çözme teorisiyle Marx’ın teorisine derinlik getirdi. Marx, “En büyük üretici gücün devrimci sınıfın kendisi olduğunu” belirtmişti. Yine Marx, “Devrim niçin zorunludur” sorusuna şu yanıtı getirmişti: “Devrim, yalnızca yönetici sınıfı devirmenin başka bir yolu olmadığı için değil, fakat aynı zamanda onu deviren sınıf ancak bir devrim içinde kendisini geçmişin birikmiş tortularından temizleyebileceği ve böylece toplumu yeniden kurabileceği için de zorunludur.”

Devrim yapan emekçi kitleler, en büyük üretici güçtür. Öte yandan yeni toplumu kuracak sınıf, ancak ve ancak devrim için ayağa kalkmış olan sınıftır. Emekçileri eski toplumun bütün yüklerinden ve olumsuz özelliklerinden arındıran süreç, devrimci kitle eyleminin kendisindedir.

Mao, devlet aygıtına değil, emekçi kitlelerin devrimci eylemine yaptığı vurguyla, sömürü, baskı ve yabancılaşmadan arınmış yeni bir toplum kurmak isteyenlere ışık bırakmıştır.

Mao Zedung’un proletarya iktidarı altında sınıf mücadelesi teorisi, Bilimsel Sosyalizmin 20. yüzyılda ulaştığı doruğu belirler.

Mao, bu teoriyle 19. yüzyıl sosyalizmini aşmış ve 21. yüzyılın yeni sosyalizm dalgası için temel oluşturmuştur. Bu nedenle Mao Zedung’un katkılarını içermeyen bir Bilimsel Sosyalizm artık düşünülemez.

20. yüzyılda Bilimsel Sosyalizm, ideolojik planda Lenin ve Mao Zedung’un katkıları kanalında ilerledi. Bu çizgi, devrim yaptı, sosyalizmi kurma pratiğine girişti, dünyayı değiştirdi ve bu büyük pratikle teorideki büyük atılımların malzemesini de yarattı. Böylece 21. yüzyıla bir insanlık ve devrim köprüsü kurdu.

Önce gelen:
Chen Duxiu Çin Komünist Partisi başkanı
1943 - 1976 Sonra gelen:
Hua Guofeng
Önce gelen:
- Çin Halk

Adsız dedi ki...

Adsız dedi ki...
BİR RÜYA GÖRDÜM DÜN GECE.. KARANLIK, KABUS, PEŞİMDEN BİRİLERİ GELİYOR BEN KAÇIYORDUM.KAÇ KAÇ AMA NEREYE KADAR. KALABALIKLAR KOGLUYOR BEN KAÇIYORDUM, BEN KAÇTIM KALABALIKLAR BANA KATILDI. KAÇTIKÇA ÇOGALDIK ÇOGALDIKÇA KAÇTIK.DERKEN BİR MAGARAYA SIGINDIK AMA NE MAGARA, İÇERİSİ CEHENNEM GİBİ SICAK. DIŞARDA BİZİ KOVALAYANLAR, ALLAHIM BU NASIL RÜYA KABUS OLMALI VEDE BU RÜYA BİTMELİ DERKEN MAGARANIN DERİNLİKLERİNDEN AKSAKALLI BİR İHTİYAR ÇIKTI YANIMIZA GELDİ KORKMAYIN NİYE KORKUYORSUNUZ Kİ SİZ NE YAPTINIZ . NİYE KİMDEN KAÇIYORSUNUZ.GELİN BENİMLE ALDI BİZİ MAGARADAN ÇIKARDI BİR HUZUR BİR RAHATLIK YEMYEŞİL AGAÇLAR, OTLAR VE BİZİ SAGLİMEN BİR YERE ULAŞTIRDI. ORDA DÜGÜN DERNEK HERKES MUTLU VE DEDİKİ ÇOK YAKIN, ÇOK YAKIN SİZİN BAYRAMINIZ, HEP BERABER DÜGÜN BAYRAM YAPACAKSINIZ. NE DİYELİM RÜYALARI HAYRA YORMAK LAZIM. MUTLAKA RÜYALAR ÇOK YAKINDA GERÇEK OLACAK. SAMİ KAL

05.05.2009 13:52


GERÇEK eski dost dedi ki...
SAMİ SENİN GÖTÜN AÇIKTA KALMIŞ BE CANIM.
RÜYALARIN TERSİ ÇIKARMIŞ.
AK SAKALLI DEDE BİZİ DIŞARI ÇIKARTMIŞ DİYOSUN OHHH HAVA GÜZEL HERYER YEŞİLLİK ,OTLAR,BÜLBÜLLER,,,

SAMİCİM BU AK SAKALLI DEDE YARGITAY SAVCISI OLMASIN?

HÜRRİYET DERKEN DEMİR PARMAKLIKLAR ARKASI OLMASIN,,,HAVA GÜZEL YEŞİLLİK DERKEN,,,KOĞUŞ HAVASI OLMASIN.

AÇ TAVUK KENDİNİ BUĞDAY AMBARINDA ZANNEDERMİŞ.....!!!

05.05.2009 13:53


Adsız dedi ki...
ARKADAŞLAR AZ EVVEL SIZMIŞIM .
BU ARADA HEMEN BİR RÜYA GÖRDÜM.
ANLATAYIM DA Bİ YORUM YAPIN LÜTFEN

BEN TERTEMİZ BİR HAVADA,BÜLBÜL SESLERİ ARASINDA , BİR GÜZEL BAHÇEDE UYURKEN KIÇIMI KOCAMAN BİR EŞŞEK ARISI SOKTU..

ŞİMDİ BU NEYE DELALETTİR ACABA?
SAMİ KAL

05.05.2009 13:53


DAVUT dedi ki...
ARKADAŞLAR BUNDAN SONRA SAMİ KAL ARKADAŞIMIZIN RÜYALARINA YÖNELELİM.

MAİLLER ATALIM FAXLAR ÇEKELİM TELEFONLAR AÇALIM.

ÇOK ÖNEMLİ BU KONU.

ÇOK İLGİNÇ ŞEYLER OLABİLİR GELECEĞİMİZLE İLGİLİ.ÇÜNKÜ KENDİSİ KIÇI AÇIK YATAN BİR ARKADAŞIMIZ.

LÜTFEN VAR GÜCÜMÜZLE YOĞUNLAŞALIM SAMİ ARKADAŞIMIZIN KIÇINA.

SAYGILAR

MAİL ADRESİ: KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM


DAVUT

05.05.2009 13:53


SERGEI RAHMANINOV dedi ki...
:)))))))
PESSSSSSSS..:))))))

mail adresi çok ilginçmiş.



KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM


hahah hahahah hahahahah

05.05.2009 13:54


Adsız dedi ki...
KIÇIMA TALİP ÇOK ANLAŞILDI.TEŞEKKÜRLER ARKADAŞLAR.SAMİ KAL

05.05.2009 13:54


DENTAL dedi ki...
bende size artık SAMOŞ diyebilirmiyim sayın sami?
çünkü uçkurunuzu çözmüşler sizin.

saygılar efendim

DENTAL

05.05.2009 13:54


DENTAL dedi ki...
ŞİMDİ HEPİNİZİN DİŞİNİ SÖKECEĞİM ARKADAŞLAR.HEMDE MORFİNSİZ.BAĞIRTA ANIRTA.
İBNELER SİZİ.


SAYGILAR EFENDİM

DENTAL

05.05.2009 13:54


MAHONİİİİİ dedi ki...
SAMİCİĞİM (NAMI DEĞER SAMİ KAL)

BU GECE RÜYA GÖRDÜNÜZMÜ GENE?

NE DEDİ BAKEM SAKALLI DEDE SANA??

05.05.2009 13:55


Adsız dedi ki...
YAV ARKADAŞLAR UTANARAK YAZIYORUM AMA YAZAYIM BARİ.
BEN BUGECE GENE RÜYA GÖRDÜM.
O DÜN GECEKİ SAKALLI DEDE VARDI .
BANA EY SALAK SAMİ KAL NEKADAR APTAL VE GERİ ADAMSIN SEN .
HİÇ RÜYA GECE ANLATILIRMI DEDİ?
ANGUT DEDİ BANA ARKADAŞLAR.

BAK DEDİ SALAK HERİF SEN BEYİNSİZİN BİRİSİN.GÖRDÜĞÜN RÜYAYI BİLE ANLATAMADIN.SENİ ŞİMDİ NAPİM BEN DEDİ.
VE.....SÖYLEYEMEYECEĞİM ŞEYLER YAPTI BANA ARKADAŞLAR.

BU İŞİ BİLEN BİR YORUMCU LÜTFEN YORUMLASIN BU RÜYAMI ÇÜNKÜ BU ÇOK ÖNEMLİ BU GÜNE IŞIK TUTACAK.
SAMİ KAL

05.05.2009 13:55


MÜNECCİM dedi ki...
SAMİ KAL evladım bak ben müneccimim,,bilirim bu işleri..
bak yorumum şu sami..iyi dinle.

senin göte bi talip çıkmış kardeşim.aman kolla götünü kardeşim yoksa karşı tarafın alet büyük .ona göre arkadaşım.


müneccim

05.05.2009 13:55


DENTAL dedi ki...
YA ARKADAŞLAR ONU BUNU BIRAKALIM BUGÜN AŞAĞIDA VERECEĞİMİZ MAİL ADRESİNE YOĞUNLAŞALIM.

MAİLLER FAZLAR TELEFONLAR AÇALIM.
BUGÜN SON GÜN AMAN ARKADAŞLAR BOŞA VAKİT GEÇİRMEYELİM.



MAİL ADRESİ ŞUDUR......



KIÇIAÇIK_rüya@SAMİKAL.COM





saygılar efendim


Dental

4848 dedi ki...

NİHAYET SONUNDA NİHAYET
CGK KARARINI VERDİ
YARGITAY 10 UNCU CEZA DAİRESİNİN TEKİRDAĞ 1 ASLİYE CEZA MAHKEMESİNİN VERMİŞ OLDUĞU BERAAT KARARINI ONAMA YAPMIŞTI BAŞSAVCILIK BUNA İTİRAZ ETTİ VE CGK BUGÜN BAŞSAVCILIĞIN İTİRAZINI KABUL ETTİ VE BERAAT KARARINI ORTADAN KALDIRDI
BU VE DİĞER SİTEDEKİ ÇEKTEN MÜZDARİP OLANLARA ÜZÜLDÜM AMA MY WAY DENEN O PUŞT CEZAEVİNDEN KURTULAMADIĞI İÇİNDE MUTLUYUM
ÇEKTEKİ CEZANIN SÜRMESİ İÇİN MAİLLE VE TELEFONLA TBMM Nİ MİLLETVEKİLLERİNİ VE YARGITAYI UYARAN ARKADAŞLAR SAĞOLUN.
MY WAY DENEN İBNE BUDA SANA KAPAK OLSUN
PUST MY WAY KIÇ ÜSTÜ OTUR BEKLE AF ÇIKSIN
4848

Adsız dedi ki...

LAN GÖTLALESİ 4848 yargıtayı BENDE ARADIM GÖRÜŞTÜM SÖYLENEN ZAMAN AŞIMINDAN DOSYANIN DÜŞTÜGÜ NERDEN ÇIKARDIN BU KARARI KIÇINDANMI , MY WAY İÇERİ GİRSE ANANMI RAHATLAYACAK AVRADINMI YOKSA KIZINMI GÖT LALESİ AMCIK , MY WAYI SENİ ÜSTÜNE BÜTÜN SÜLALENİ SİKSİN

Adsız dedi ki...

şeker, dental, mahoni vb. topunuzu sikeyim çekçiler sizin ananımızı sikti orospu dölleri. kaderrr

Adsız dedi ki...

ŞEKER OROSPUSU HADİ GÖZÜN AYDIN KARAR ALEYHTE TEFECİ SENİNDE ANANIN AMI AYDIN OLSUN KINA YAKIN ONUN BUNUN ÇOCUKLARI MY WAY

Adsız dedi ki...

bu güne kadar sana karşı ağzımı açmadım şeker orospusu aslında çok sakin biriyimdir benide delirttin
anasını sülalesini siktiğim şekermisin 3434mü tefecimi mahonimi her ne bok isen şu iş bitsin ilk işim seni ne pahasına olursa olsun bulup amına götüne beton dökeceğim ki kimse seni sikemesin o kaşıntınla kıvranarak sürün

bir yudumhuzur

seker765 dedi ki...

merhaba arkadaşlar....
görüyorumki buradası gene asalak terbiyesizlerin hücumuna uğramış...

kendileri yazarlar kendileri okurlar hiç önemli değil.
burada çirkin şeyler yazan
mutlaka o çirkinlikleri yaşayan
kişilerdir.

şimdi gelelim konumuza...bu tekirdağ asliye ceza dairesinin görüşülmesi için göndediği davanın içeriğinin anlaşılması gereklidir.
bunu bilmeden BOZMA kararının neyi anlattığını burada hiçkimse söyleyemez...
ben bu anlamda şu an için konuşulmasının erken olduğunu düşünüyorum..
yanlız bir gerçek şudur ki ..daha şu ana kadar yargıtaydan lehimize kararın çıktığını burada kanıtlayacak hiçkimse yoktur.
BOZMA yada ONAMA şeklinde kararlar vardır ama gerekçeleri ortada yoktur..
bu anlamda yargıtayın lehimize olmayan bir kararının ceza kurulu tarafından BOZULMASI da söz konusudur.
bencede bu olay budur.
herşeyden evvel bu kadar beklendi az daha bekleyip gerekçeyi görmek gerekir.velevki aleyhte dahi olsa gene gerekçesi önemlidir.
belki tümünü kapsayan bir karar değildir.
sabırla bekleyip gerekçenin açıklanması gerekir. ayrıca medya daha rahat duyum ile bunu açıklayabilir.takip etmek gerekir.

bir diğer konu ..beni burada tanıyanlar bilirler..bende bir çek mağduruyum..
tefecilikle uzaktan yakından alakam yoktur.
ama tabi çığrından çıkmış bir sitede neler yaşanıyor neler...
onun için ön yargısız davranmak insanın erdemini gösterir.
oyun oynayan bir yada birileri vardır..bunları ben zaten çoktan kendi halerine bıraktım.onlarda işte gördüğünüz gibi dilediklerini yapmaktadırlar.


saygılar

Adsız dedi ki...

EWET ASSOLİSTİMİZ ŞEKER HANIMEFENDİLER TEŞRİF ETTİLER. ÇEKİLİN AS SOLİST PARDON BAŞ OROSPU, HACI ANA PEZEVENK ŞEKER VE TAYFASI TEŞRİF ETTİLER. O ENGİN KÜLTÜRLERİYLE BİZLERİ BİLGİLENDİRECEKLER..YAŞAYAN ÖLÜÜÜ

Adsız dedi ki...

kıçıkırık yalakalar, şeker tayfası mahoniii, tefeciii, müneccim, davut. rahmanilov bozması hadi gelin ananız pardon baş pezevenginiz geldi haydi iş başı sokaga sizi pazarlayacak çekçiler sizi sikmek için bekliyooorr.....)))) yalandan my way

Adsız dedi ki...

BUNLARIN HEPSİ ŞEKER OROSPUSU ZATEN.ŞİMDİ DÜRÜST HAVALARINDA VE ŞEKER ADI İLE YAZIYOR,BİRAZ SONRA DİGER İSİMLERLE KENDİ ÖZ KAREKTEİNİ BURADA SERGİLER.

seker765 dedi ki...

niçin benimle "insan" gibi tartışma yolunu seçmiyorsunuz da (insan kelimesi tırnakiçidir)
böyle seviyesiz ve ahlaksızlıklar sergiliyorsunuz?
bu size ne kazandırır?
az evvel istemeyerek gördüm birileri my way denilen bana göre arzuhalcibaşına hakaretler yağdırmış...eee peki siz değilmiydiniz onu burada bana ve siteye tercih eden???
ne olduda şimdi ona küfürler ediyorsunuz ?? sattı deği mi sizi?

peki bunları ben yazdığımda dile getirdiğimde ben neden kötü oldum..

ben uzun süredir burada zaten yoktum.adıma bile yazılar var burada ama malesefki seker765 değil şeker765 diye ufak bir hata yapmış..
benim tarzım yazı karakterim ve kültürüm de bellidir.onun için kim ne yapmış..ne yaparmış...ne yapmazmış..beni hiç ilgilendirmez...

kendimi bilen bir insanım..kimseyede ispat etme zorunluluğum yoktur..

saygılar...

Adsız dedi ki...

BOŞUNA GÖTÜNÜ BAŞINI SALLAMA DANGALAK.SEN KİMSİNKİ SENİNLE DOGRU DÜRÜST TARTIŞILACAK?SENİN NE BOK OLDUGUNU NE İŞLER ÇEVİRDİGİNİ BURADA VE DİGER SİTEDE BİLMEYEN YOK.HEM SENİ DOGRU DÜRÜST ADAM GİBİ TARTIŞMAK KESMEZ.İLLAA GÖTÜNÜN KAŞINTISINI GİDERMEK,VE SİK FANTAZİLERİNİ ÇÖZMEK İÇİN,KÜFÜRE İHTİYACIN OLUYOR BUNUDA SAGLAMAK İÇİN ELİNDEN GELENİ YAPIYON..BİZ NE YAPALIM GÖT SENİN GÖT NE İSTİYORSAN ONU YAP AMA BİR AN ÖNCE BU SİTEDEN SİKTİR OL GİT.

seker765 dedi ki...

merhaba arkadaşlar....
görüyorumki buradası gene asalak terbiyesizlerin hücumuna uğramış...

kendileri yazarlar kendileri okurlar hiç önemli değil.
burada çirkin şeyler yazan
mutlaka o çirkinlikleri yaşayan
kişilerdir.

şimdi gelelim konumuza...bu tekirdağ asliye ceza dairesinin görüşülmesi için göndediği davanın içeriğinin anlaşılması gereklidir.
bunu bilmeden BOZMA kararının neyi anlattığını burada hiçkimse söyleyemez...
ben bu anlamda şu an için konuşulmasının erken olduğunu düşünüyorum..
yanlız bir gerçek şudur ki ..daha şu ana kadar yargıtaydan lehimize kararın çıktığını burada kanıtlayacak hiçkimse yoktur.
BOZMA yada ONAMA şeklinde kararlar vardır ama gerekçeleri ortada yoktur..
bu anlamda yargıtayın lehimize olmayan bir kararının ceza kurulu tarafından BOZULMASI da söz konusudur.
bencede bu olay budur.
herşeyden evvel bu kadar beklendi az daha bekleyip gerekçeyi görmek gerekir.velevki aleyhte dahi olsa gene gerekçesi önemlidir.
belki tümünü kapsayan bir karar değildir.
sabırla bekleyip gerekçenin açıklanması gerekir. ayrıca medya daha rahat duyum ile bunu açıklayabilir.takip etmek gerekir.

bir diğer konu ..beni burada tanıyanlar bilirler..bende bir çek mağduruyum..
tefecilikle uzaktan yakından alakam yoktur.
ama tabi çığrından çıkmış bir sitede neler yaşanıyor neler...
onun için ön yargısız davranmak insanın erdemini gösterir.
oyun oynayan bir yada birileri vardır..bunları ben zaten çoktan kendi halerine bıraktım.onlarda işte gördüğünüz gibi dilediklerini yapmaktadırlar.


saygılar

Adsız dedi ki...

EY ŞEKER OROSPUSU VE VARSA AVANESİ BU GECELİK SON İSTİHKAKINIZIDA VEREYİM YARIN DEVAM EDERİZ TOPUNUZUN ANASINI AVRADINI EŞİKTEKİNİ BEŞİKTEKİNİ KIZINI KIZANINI AMINDAN VE GÖTÜNDEN........ ŞEKER OROSPUSU SEN BURDA OLDUGUN MÜDDETÇE BURAYIÇÖPLÜGE KERANAYA ÇEVİRECEM ELMİ YAMAN BENMİ. GÖTÜNE KOYDUGUMUN LALELERİ. BENİ UNUTMAYIN BEN....YENİ VE EN SON SİKİCİNİZ MEMNUN KALIRSINIZ

Adsız dedi ki...

şeker abla diğer sitede cuneyt ve myway yavşaklarının yorumları kesildi bu konudaki yüksek düşünce ve görüşlerini öğrenebilirmiyiz site olarak acaba

site sözcüsü

seker765 dedi ki...

niçin benimle "insan" gibi tartışma yolunu seçmiyorsunuz da (insan kelimesi tırnakiçidir)
böyle seviyesiz ve ahlaksızlıklar sergiliyorsunuz?
bu size ne kazandırır?
az evvel istemeyerek gördüm birileri my way denilen bana göre arzuhalcibaşına hakaretler yağdırmış...eee peki siz değilmiydiniz onu burada bana ve siteye tercih eden???
ne olduda şimdi ona küfürler ediyorsunuz ?? sattı deği mi sizi?

peki bunları ben yazdığımda dile getirdiğimde ben neden kötü oldum..

ben uzun süredir burada zaten yoktum.adıma bile yazılar var burada ama malesefki seker765 değil şeker765 diye ufak bir hata yapmış..
benim tarzım yazı karakterim ve kültürüm de bellidir.onun için kim ne yapmış..ne yaparmış...ne yapmazmış..beni hiç ilgilendirmez...

kendimi bilen bir insanım..kimseyede ispat etme zorunluluğum yoktur..

saygılar...

Adsız dedi ki...

senin yazı karakterininde kültürününde seninde amına koyayım şizofrenik orospu

seker765 dedi ki...

ya işte böyle ...bunca insana umut pompaladılar ve şimdi ortada yoklar...
onca insana da yanıt vermiyorlar..tabi çok doğal yarın gelir işte biz kararın gerekçesini araştırıyorduk gibi mesnetsiz yazalar...gecenin bu saatinde nerede bulunacaksa o karar???

şimdi oradaki insanlara zulüm değilmidir bu?
ne cüneyt bey nede başkası tek kelime etmiyorlar..
çok şaşırdılarsa eğer benim az önce yazdıklarımı okusunlar...dediğim gibi olacak..

morali bozuk insanları daha da demoralize etmenin ne mantığı var ise böyle davranıyorlar....

ortada moral bozacak hiçbirşey yoktur arkadaşlar...

yarın ola hayır ola...
gerekçesi inşallah yarın belli olurda gerçeği görür ona göre umutlanırız..

ben genede lehimize olacak diye düşünüyorum...yarınımız bugünden kötü olmayacak inşallah arkadaşlar...

saygılar....

Adsız dedi ki...

seker orospusu
annen hangi kerhanede çalışıyordu?
kaç tane baban var?

Adsız dedi ki...

seker orospusu bir daha saygılar kelimesini kullanma senin insana saygın yok
saygını sikeyim senin

seker765 dedi ki...

Maltepe`de bir kişi, ormanlık alanda bir ağaca bağladığı çamaşır ipiyle intihar etti. Çocuklar tarafından bulunan ölen şahsın cebinde, ihbar icra dairelerinin tebligatları bulundu.


İLİŞKİLİ HABERLER

Edinilen bilgiye göre, akşam saatlerinde Maltepe Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları Hastanesi`nin arka kısmındaki ormanlık alanda piknik yapan çocuklar, ağaçta asılı halde gördükleri cesedi polise ihbar etti. Maltepe İlçe Emniyet Müdürlüğü ekiplerinin olay yerine gelerek yaptığı incelemelerde, cesedin bir markette çalışan Hüseyin Özbilge`ye (40) ait olduğunu belirledi. Ceset üzerinde yapılan incelemede Hüseyin Özbilge`nin cebinden, İstanbul 9. İcra Dairesi`ne ait bir tebligat belgesi bulundu. Polis, ekonomik kriz nedeniyle intihar ettiği sanılan şahsın yakınlarına ulaşmaya çalışırken, Özbilge`nin 4 günden bu yana evine gitmediği belirlendi.


BAYRAM ŞAHİN- İSTANBUL

seker765 dedi ki...

Cuneyt dedi ki...
Arkadaşlar
Ceza Genel Kurulu Yargıtay 10. Ceza Dairesinin ONAMA kararını kaldırdı.
Gerekçeli karar henüz yazılmadığı için elimize geçmedi ama gerekçeli karar taslağında 2008 sonrası durumun yazılı olduğunu biliyoruz.
Tekirdağ 1. Asliye Ceza Mahkeme kararında sanığa mahkumiyet verilmiş ve Bunu Y. 10. C.D. onamıştır
CGK bu ONAMAYI red etti.
Bu gün için öğrendiğimiz durum bu.


YAVAŞ YAVAŞ NETLEŞMEYE BAŞLADI ARKADAŞLAR...
BAKIN YUKARIDAKİ METİNDEN ANLAŞILAN ..ÖNCELİKLE GEREKÇELİ KARAR AMA GENELİNDE BU İŞİN BİTTİĞİ MÜJDESİ GİBİ GÖRÜNÜYOR...

İNŞALLAH BAKALIM...

SAYGILAR..

seker765 dedi ki...

Cuneyt dedi ki...
Arkadaşlar
Ceza Genel Kurulu Yargıtay 10. Ceza Dairesinin ONAMA kararını kaldırdı.
Gerekçeli karar henüz yazılmadığı için elimize geçmedi ama gerekçeli karar taslağında 2008 sonrası durumun yazılı olduğunu biliyoruz.
Tekirdağ 1. Asliye Ceza Mahkeme kararında sanığa mahkumiyet verilmiş ve Bunu Y. 10. C.D. onamıştır
CGK bu ONAMAYI red etti.
Bu gün için öğrendiğimiz durum bu.


YAVAŞ YAVAŞ NETLEŞMEYE BAŞLADI ARKADAŞLAR...
BAKIN YUKARIDAKİ METİNDEN ANLAŞILAN ..ÖNCELİKLE GEREKÇELİ KARAR AMA GENELİNDE BU İŞİN BİTTİĞİ MÜJDESİ GİBİ GÖRÜNÜYOR...

İNŞALLAH BAKALIM...

SAYGILAR..

Adsız dedi ki...

Doktor Temel'e sormuş,

-Bacağın nasıl?

-Hala sekeyrum.

-Devamlı mı?

-Yok daa yürurken..

Genc deve annesine sormus , anne niye bizim ayaklarimiz bu kadar büyük?
Anne cevap vermis , çölde kuma batmamak için..
Genç deve tekrar sormus , peki kipiklerimiz niye bu kadar gür.
Anne tekrar cevap vermis , çölde kum firtinalarinda kum kaçmasin diye.
Meraki yatismamis olan genç deve bir soru daha sormus, bizim niye hörgüçlerimiz var.
Anne deve sabirla yanitlamis , çölde çok uzun süre susuz idare edebilme için suyu hörgüçlerimizde depolariz.
Sonunda dayanamayan genç deve sormus , Peki biz Ankara Devlet Hayvanat Bahçesinde ne bok Temel ile Dursun oturuyorlarmış. Dursun Temel'e sormuş:

-Ula Temel, biz tabancadan bakarken niye bir gözümüzü kapatıyoruz?

-Ula Dursun ne kadar salaksın. İki gözümüzü de kapatırsak ne görecSAVUNMA
Temel silah satan bir dükkandan içeri girer:
-Ben tutukluk yapmayan seri bir silah ariyorum.
Satıcı sorar:
-Savunma amaçlı mı?
Temel: -Hayır... Savunmamı sonradan avukatım yapaPilot Temel telsize var gucuyle bagiriyordu :

- "Ula, sag motor bozuldu. Duseyrum, duseyrum.Meydey duseyrum.Kule duseyrum."

Kule hemen cevapladi :

- "Mesaj anlasildi. Yerinizi bildirin, yerinizi bildirin."

Temel gayet ciddi :

- "Pilot kabini, ondeki sol koltuk, pilot kabini, ondeki sol koltuİki kadın tren yolculukları esnasında kendi aralarında fısır fısır ''Kız Ayten geçen gün oramı bi temizledim bi temizledim oldu Pamuk bank.''Aman hatice sorma bende bi temizlemişim ki oldu mu sana Akbank.'' O anda trende yolculuk yapan beylerden biri ''Di hanımlar yeter da! benim ki de sayenizde oldu Demirbank''.........


--------------------------------------------------------------------------------

Adsız dedi ki...

Nothing says Pacific Northwest like a meal that has some type of seafood. Smoked salmon is one way to introduce your guests to the fare of the Pacific Northwest, but there are so many others. The beautiful coastline and the long growing season with fresh fruits and vegetables available almost year round, make the wedding fare come alive with goodness. When your wedding cuisine is from the Pacific Northwest, you’ll include dishes that have a multitude of herbs and spices but retain their exquisite natural flavor.

Start with appetizers. Select some appetizers that feature the ocean pleasures famous in the Northwest. Salmon, trout, and sturgeon can be smoked and served hot or cold with crème fraîche and preserved lemons. Include roasted or grilled red peppers on the plate with dill cream cheese and mini bagel halves for one type of appetizer.

You also should have a plate of freshly sliced artisan cheeses. The Pacific Northwest has a whole world of specialty cheeses made by local farmers. You’ll not find these cheeses anywhere else and the cuisine of the Northwest would not be complete without them. Try some of the older cheese producers. You can find several of them at the Oregon Cheese Festival in Central Point, OR. There are specialty farms in both Washington and Oregon, which produce both hard and soft cheeses from both goat and cows’ milk. Serve the cheese with marcona almonds and freshly sliced fruits, include with them local grapes, blueberries, raspberries, blackberries, and strawberries.

Don’t forget a platter of stuffed mushrooms. Have the mushrooms stuffed with blue cheese or select from the wild mushrooms available at market for a premium price. The new craze for wild mushrooms from theforested area of Oregon brings a delightful taste treat to your guests. Choose a salad that screams Pacific Northwest to serve before the entree. You might like one that has all fresh market greens grown organically sprinkled with local herbed goat cheese and edible flowers, or a baby spinach salad served with feta and citrus vinaigrette.

Your main entrees should of course include grilled wild salmon fillets or halibut crusted with sun dried tomatoes, basil, and olives. If you have vegans at your wedding ask for a dish like roasted vegetable napoleon. Don’t forget the meat or chicken lovers with a grilled chicken breast and some of those wild mushrooms made into an herbed sauce or an herb crusted beef tenderloin with a wonderful red wine and rosemary glaze.

Side dishes can include delightful herbed roasted vegetables, roasted potatoes with rosemary butter and sea salt, brown rice pilaf, or grilled asparagus drizzled with lemon butter or vinaigrette. Don’t forget to include the exotic fregola served with mushrooms, rosemary, and sage.

Fresh fruit and wedding cake make the final compliments for the dessert. Your guests will rave about the food and come away a little healthier for their experience. You might want to leave a tray of cheeses and fruits out for the evening for guests to snack on as you dance the night away.

There is one last item that is almost forgotten and yet is so important to the Pacific Northwest cuisine. Of course, there should be cold beverages like a punch or if you choose, an open bar. You should also have herbal teas available, but don’t forget to bring the icon of Seattle and serve several different types of Starbucks coffee, both in decaf and regular. You could have a small coffee bar where they mix the favorites from the Starbucks selections to give your guests the true taste of Seattle at your wedding.

Adsız dedi ki...

Nothing says Pacific Northwest like a meal that has some type of seafood. Smoked salmon is one way to introduce your guests to the fare of the Pacific Northwest, but there are so many others. The beautiful coastline and the long growing season with fresh fruits and vegetables available almost year round, make the wedding fare come alive with goodness. When your wedding cuisine is from the Pacific Northwest, you’ll include dishes that have a multitude of herbs and spices but retain their exquisite natural flavor.

Start with appetizers. Select some appetizers that feature the ocean pleasures famous in the Northwest. Salmon, trout, and sturgeon can be smoked and served hot or cold with crème fraîche and preserved lemons. Include roasted or grilled red peppers on the plate with dill cream cheese and mini bagel halves for one type of appetizer.

You also should have a plate of freshly sliced artisan cheeses. The Pacific Northwest has a whole world of specialty cheeses made by local farmers. You’ll not find these cheeses anywhere else and the cuisine of the Northwest would not be complete without them. Try some of the older cheese producers. You can find several of them at the Oregon Cheese Festival in Central Point, OR. There are specialty farms in both Washington and Oregon, which produce both hard and soft cheeses from both goat and cows’ milk. Serve the cheese with marcona almonds and freshly sliced fruits, include with them local grapes, blueberries, raspberries, blackberries, and strawberries.

Don’t forget a platter of stuffed mushrooms. Have the mushrooms stuffed with blue cheese or select from the wild mushrooms available at market for a premium price. The new craze for wild mushrooms from theforested area of Oregon brings a delightful taste treat to your guests. Choose a salad that screams Pacific Northwest to serve before the entree. You might like one that has all fresh market greens grown organically sprinkled with local herbed goat cheese and edible flowers, or a baby spinach salad served with feta and citrus vinaigrette.

Your main entrees should of course include grilled wild salmon fillets or halibut crusted with sun dried tomatoes, basil, and olives. If you have vegans at your wedding ask for a dish like roasted vegetable napoleon. Don’t forget the meat or chicken lovers with a grilled chicken breast and some of those wild mushrooms made into an herbed sauce or an herb crusted beef tenderloin with a wonderful red wine and rosemary glaze.

Side dishes can include delightful herbed roasted vegetables, roasted potatoes with rosemary butter and sea salt, brown rice pilaf, or grilled asparagus drizzled with lemon butter or vinaigrette. Don’t forget to include the exotic fregola served with mushrooms, rosemary, and sage.

Fresh fruit and wedding cake make the final compliments for the dessert. Your guests will rave about the food and come away a little healthier for their experience. You might want to leave a tray of cheeses and fruits out for the evening for guests to snack on as you dance the night away.

There is one last item that is almost forgotten and yet is so important to the Pacific Northwest cuisine. Of course, there should be cold beverages like a punch or if you choose, an open bar. You should also have herbal teas available, but don’t forget to bring the icon of Seattle and serve several different types of Starbucks coffee, both in decaf and regular. You could have a small coffee bar where they mix the favorites from the Starbucks selections to give your guests the true taste of Seattle at your wedding.

Adsız dedi ki...

Ne MuTlu TüRkÜm Ne MuTlU fEnErLiYiM DiYeNeEeE....



MeDeNi OlMaK aÇmAkSa BeDeNi HaYvAnLaR bİzDeN dAhA mEdEnİiİ....

HAK YeNir AMA HaZmEdİlMeZzZ.........

..HaYaTtA hErŞeY sEnİn İsTeDiĞiN gİbİ oLmUyOrRr.....

Adsız dedi ki...

Laiklik Dediğimiz Şey
Yazar: sevinç | Tarih: 01.01.2009 | Gösterim: 523


Bugün uygulanan politika bence yasaklar zincirine eklenen halkalarla hepimizi aslında desteklemediğimiz ancak dayatıldığından ötürü savunduğumuz her şeye bizleri esir etti.

Burada sigara içme şurada içki yasak başını örttün olmaz açtın olmaz düşündüğünü düşündüğün şekliyle ifade edersen üslubun bozuk e düşünmeyelim o zaman dersen bize düşünen toplum gerek derken iki camii arasında kalan beynamaza döndük.

Düşündüğümü bile düşündüğüm gibi ifade edemeyeceksem neden düşüneceğim?

Şimdi çıkıp desem ki neden insanların eğlendiği yerlerde sigarayı yasaklıyorsunuz o insanların çoğu oralarda alkol de alır sigara içmediği yerde keyfi kaçar zaten gitmez desem vay sen alkolle sigarayı mı destekliyorsun zındık denecek.

Desem ki insanlar dinini yaşama biçiminde özgürdür bu dine saygısızlık devlete saldırı şekline bürünmedikçe bırakın şekillerini çizsinler gitmeyin üzerlerine desem tamam sen bağnaz birisin laik Türkiye diye başlayan milyonca laf söylenecek.

Anayasa MADDE 25. – Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.

Bugün insanımız kendini ifade etmekte zorlanmaya başladı ben laik bir vatandaşım dediğinde dinsiz denmesinden tedirgin, ben dinimi bilenim dediğinde de ya anti laik ya aşırı dinci damgası yapışacak üzerine.

İnsanlar hem laik hem Müslüman hem milliyetçi olamazlar mı?

Nedir laiklik?

Kelime anlamını artık ezberlediğimiz din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulmasıdır, hepsi bu mudur?

Hayır değildir, Atatürk’ün laiklik için ilave ettiği ‘Laiklik, yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü de demektir’ cümlesi bence çok şey ifade etmekte. (1930)

Devlet bunları ayrı tutar ya da tutmaya çalışır ama millet dinini yaşamının her alanında yaşar, laikken yaşar engel nedir?

Burada sorgulanan yargılanan vatandaş neyin hesabını veriyor?

Ben kendimi neden sadece laik olarak ifade ettiğimde hem milletimi hem dinimi bilen hem demokratik bir ülke vatandaşı olmaktan onurlanan biri olmuyorum?

Neden ille de bir şeylerin altını çizmek zorundayım?

İnsanlarımızın Cuma namazına gidiyor diye dinci gitmiyor diye dinsiz başını örtüyor diye yobaz örtmüyor diye inançsız içki içenin inkârcı içmeyenin ahlaklı gibi kategorize edilmesini hiçbir rejime anlayışa ve ideolojiye sığdıramıyorum.

Artık bırakalım bu dedin mi demedin mi yedin mi yemedin mi politikasını, bırakalım parmakla uğraşmayı kol kangren olursa parmağı kurtarmanın çok fazla değeri kalmayacak.

Fransa Hükümeti şimdi alkollü içeceklerin üzerine de aynı sigara paketlerinde yer alanlar gibi uyarılar koymaya hazırlanıyor.

Türkiye’de 4250 sayılı Kanunun 19 uncu maddesinin dördüncü fıkrası alkol, bira ve şarap dahil her çeşit alkollü içkinin televizyon, kablolu yayın, radyo ve kamu yayın araçlarıyla reklamının yapılmasını yasaklamaktadır.

Ne kadar güzel aynen destekliyorum, bir şeyden men etmek ayrı şey korumacı olmak aydınlatıcı olmak özendirici olmamak ayrıdır.

Neyin üzerine bu kadar basarsanız basın sonuç değişmez bastığınız o yerden ses gelir ve hep beraber öyle bir noktaya geliriz ki, bir bakarsınız yanlışı savunur oluruz.

İçki içilsin diye bağırırız sigaraya dokunma diye isyan ederiz, oysaki çoğumuz en azından kendi içtiğimiz sigaranın zararını biliriz, biliriz ama iş dayatmaya geldi mi olmaz…

Men ettiğiniz her şey çok daha çarpıcı çok daha cezp edici kimliğe bürünür yasaklarla kapanmayacak yollarda vardır.

Bizim kültürümüz birçok dünya ülkelerinden ileride eski köklü hoş görü ve saygı esasına dayalı bir kültürdür Osmanlıdan bu yana devlet yönetenleri her dine saygılı dünyaya örnek davranışlarla bunu sergilemişlerdir.

Ortaköy de Rum Kilisesi'yle Yahudi Sinagog'u yan yana, onların yanında da Ortaköy Cami'si.

1825 tarihli bir fermanda Ortaköy Sinagogu'nun Fatih döneminden kaldığı belirtiliyor.

Lütfen nefes alıp şu tarihe bakalım yıl 1825…

Biz böyle bir devlet böyle bir milletken şimdilerde kendi içimiz de kendi dinimizde bölünmeler yaşıyoruz sadece bölünmek de değil reddediyoruz…

Üniversitelerde yapılan röportajlarda gençlere türban serbestliği hakkında ne düşünüyorsunuz dendiğinde cevaplar çoklukla aynı.

İnfial olur…

Neden, neden infial olur neden hoşgörü ve saygı ile değil de reddederek bakmak var?

1825 li yıllarda yan yana ibadet eden ayrı dinde insanlar bizden daha mı medeniydi, gelişmekte olan ülkeler arkada bıraktıklarından ders alanlardır nedir öğrenemediğimiz?

Aynı dine mensup aynı ülke vatandaşı aynı kültürle harmanlanmış bizler neyin kavgasındayız?

Hükümetler değişir ideolojiler değişir yönetim şekilleri de değişir ama millet olmanın yolu değişmez, Millet, dil, din, örf ve adetleri ortak olan diğer bir deyişle aynı kültüre sahip insanların oluşturduğu topluluktur ama bu kadar değildir. Millet sahip olduğu vatanına her anlamda sahip çıkandır kendi içinde uzlaşan terakki sağlayan, her insanın kişisel haklarına saygı gösteren insan topluluğudur millet.

Hiç kimsenin başörtüsü sigarası içkisi bizim ahlakımızı bozmaz hepimiz kendi ilkelerimiz ve inançlarımızla farklı çizgilerde olabilme özgürlüğüne sahibiz buna ne devletin ne de milletin müdahale hakkı olur eğer olursa bunun adı ne laikliktir ne demokrasidir.

Ortak olduğumuz yanlışlar tetikleyici unsurlara teslim, belki sağduyumuzla hareket etsek sadece insani baksak bunların hiç biri yaşanmayacak.

En tepeden başlayarak tekrar yapılanma pek çok yozlaşmayı değiştirecektir dayatmalar kalktıkça yanlışları savunmak zorunda kalmayacağız, lütfen hep birlikte daha duyarlı daha akilâne düşünelim düşünelim ki Bekri Mustafa haklı çıkmasın…

Köyde bir gün biri ölüyor ve cenazesini kaldıracak hoca bulunamıyor. Bazı kişiler "Bekri Mustafa'yı bulalım; o çocukluğunda İmam Halis Efendi'nin önünde biraz diz çökmüş, Kuran tahsili yapmıştı. Bu işi bilirse o bilir" diyorlar.. Adamı aramışlar yine kahvehanede kadehleri boşaltırken bulmuşlar. Önce "ben bu işten anlamam" diye itiraz etmiş, ama köydeki dikta rejimine direnmenin de caiz olmadığını düşünerek gidip cenazeyi kaldırmış. Tüm işler bittikten sonra kabre eğilip konuşmuş. Köylüler, "en son kabre eğilip ne konuştun?" diye sorduklarında şu cevabı vermiş: "Birazdan sorgu melekleri gelip sana 'Dünyada ne var ne yok?' diye sorduklarında 'Bekri Mustafa köye imam oldu' de gerisini onlar anlarlar dedim…

Ülkede 15 yaşından büyüklerin kişi başına yıllık alkol tüketimi 2004 yılında yaklaşık 1.5 litre oldu.

Alkol tüketimi açısından OECD ülkeleri içinde en iyi durumda olan ülke Türkiye.

Türkiye'de 1990 yılında günlük sigara içenlerin nüfusa oranı yüzde 43.6 iken 2004 yılında bu oran yüzde 32.1'e geriledi.

OECD ülkeleri içinde en çok sigara tiryakisinin bulunduğu ülke, Türkiye.


Bu Makaleyi Derecelendir:

Adsız dedi ki...

Mustafam Kemalim
Yazar: devrim | Tarih: 22.11.2008 | Gösterim: 692


En büyük önderdir benim için. Aile yalnızlığı çekmiş olmasına rağmen hiç ümitsizliğe kapılmamış birisi. Türk halkı da yalnızlık duygusunu çektirmemiş ona. Mustafa Kemal'e yalnız diyorlar. Aslında bir nevi doğru. Çünkü ailesi yoktu, bu da onun vatanı ailesi gibi görmesine neden olmuştu.

Mustafam Kemalim hiçbir zaman kadere inanmadı. İnsanların herzaman kendi kaderini kendinin çizeceğine inandı. Zaten bunun en iyi örneğini istiklal savaşında gördük. Mustafa Kemal ileri görüşlü, çağdaş düşünceli "MAVİ GÖZLÜ SARIŞIN DEV"di. Her zaman emin adımlarla ilerleyen bir dev..Ama şu anda ona ve askerlerine değer vermiyoruz.. "Son buluşma" ve "Mustafa" adlı filmlere gittim. Son buluşmadaki Çorumlu gazi dedemizin evini gördüm.. Yıkık harabe haline almış, 3 yıl önce yapılacak diye yanına kum konmuş, içeri sinekler dolu bir ev. Zavallı dede buna bile şükrediyor. Mustafa filminde de atamın dediğini yapmadığımızı gördüm. (Çok eleştiri alan bir film de olsa film çok güzel.) Atam sakin bir hayat yaşamak istiyordu. Ancak atamı çok yorduk. İç karışıklıklar, suikastlar, gümrü vb. (Filmde de içki içmesinin nedeni beynini okadar çok kullanıyorki beynini uyuşturmak istiyor artık.) İstiklal gazilerine önem vermiyoruz. Atam şimdi olsa bunlara izin vermezdi. Atam her zaman saygılı, karşıdaki kişiye dünyadayken değer veren bir insandı.

Umarız atamın düşüncelerine uyan bir türk genci ortaya çıkar. Mustafam Kemalim.. Keşke ölümsüz olsaydın..

"Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir. Ben şahsen bu saydığım vasıflara, çok ehemmiyet veririm. Ve bu vasıfların kendimde mevcut olduğunu iddia edebilmek için milletimin de aynı vasıfları taşımasını esas şart bilirim. Ben yaşabilmek için mutlaka bağımsız bir milletin evladı kalmalıyım. Bu sebeple milli bağımsızlık bence bir hayat meselesidir. Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse, insanlığı teşkil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabı olan dostluk ve siyaset münasebetlerini büyük bir hassasiyetle takdir ederim. Ancak, benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin, bu arzusundan vazgeçinceye kadar, amansız düşmanıyım." Mustafam Kemalim...

Adsız dedi ki...

Atatürkçü Olmak
Yazar: aliakdeniz | Tarih: 12.11.2008 | Gösterim: 302


Atatürkçülük denilince genelde akla gelen ilk söylemler Cumhuriyete sahip çıkmak ve Laiklik karşıtı eylemlere tepki göstermek oluyor. Televizyonlar çıkıp Cumhuriyetle ilgili demeçler verip, laikliği savunup, milli bayramlarda Anıtkabiri ziyaret ederek Atatürkçülük yapan bir çoğunluğa sahibiz ülke olarak.

Atatürk'ün en büyük devrimlerinin tarihe karıştırıldığı bir dönemmde sadece Atatürk'ün 1-2 değerine sahip çıkar gibi görünerek Atatürkçülük yapanları Atamız asla affetmeyecektir.

Tarım politikamızın tamamen dışa bağımlılaşması, çiftçinin evinin önündeki tarlaya Imf nin koyduğu kota dışında pancar bile ekememesi, tarım devrimini en büyük icraatları arasında gören Atatürk' acaba ne kadar mutlu ediyordur. Bir kişi başörtüsüyle okula gitmeye kalktı diye cumhuriyet mitingleri düzenleyip sokaklara dökülen milyonlar, Atatürk'ün en büyük devrimlerinden biri olan tarım devrimi göz göre göre yok edilirken en ufak bir tepki bile göstermemişlerdir.

Bu durum bize verilen tepkilerin aslında Attütkçülük adına değil kendi endişe ve korkuları adına verildiğini açıkça ispatlamaktadır. Kendileri için tehlike arz etmeyen Atatürk karşıtı eylemleri göz ardı edip kendi menfaatleri zedelendiğinde Atatürk'ü bahane ederek meydanlara dökülenlere sesleniyorum. Atatürk'e ait herşeye sahip çıkın bunun için mücadele verin tepkinizi gösterin, şapka devrimini hatırlayın sokağa çıkarken bir şapka takın, imf tarım politikamızın içine etmeye kalktığında tek yürek olup sokaklara dökülün vb. sayamadığım bir çok konuda duyarlıklık gösterin.

Sözde değil özde Atatürkçülük için çok geç kalmış sayılmayız.
Bu Makaleyi Derecelendir:

seker765 dedi ki...

YA ARKADAŞIM MANYAK MISIN SEN ALLAH AŞKINA?

BURADA MİLLETİN DERDİ NE SEN NE YAPIYORSUN...
LÜTFEN GÖRÜNTÜ KİRLİLİĞİ YAPMA !!!

Adsız dedi ki...

Atatürkçü Olmak
Yazar: aliakdeniz | Tarih: 12.11.2008 | Gösterim: 303


Atatürkçülük denilince genelde akla gelen ilk söylemler Cumhuriyete sahip çıkmak ve Laiklik karşıtı eylemlere tepki göstermek oluyor. Televizyonlar çıkıp Cumhuriyetle ilgili demeçler verip, laikliği savunup, milli bayramlarda Anıtkabiri ziyaret ederek Atatürkçülük yapan bir çoğunluğa sahibiz ülke olarak.

Atatürk'ün en büyük devrimlerinin tarihe karıştırıldığı bir dönemmde sadece Atatürk'ün 1-2 değerine sahip çıkar gibi görünerek Atatürkçülük yapanları Atamız asla affetmeyecektir.

Tarım politikamızın tamamen dışa bağımlılaşması, çiftçinin evinin önündeki tarlaya Imf nin koyduğu kota dışında pancar bile ekememesi, tarım devrimini en büyük icraatları arasında gören Atatürk' acaba ne kadar mutlu ediyordur. Bir kişi başörtüsüyle okula gitmeye kalktı diye cumhuriyet mitingleri düzenleyip sokaklara dökülen milyonlar, Atatürk'ün en büyük devrimlerinden biri olan tarım devrimi göz göre göre yok edilirken en ufak bir tepki bile göstermemişlerdir.

Bu durum bize verilen tepkilerin aslında Attütkçülük adına değil kendi endişe ve korkuları adına verildiğini açıkça ispatlamaktadır. Kendileri için tehlike arz etmeyen Atatürk karşıtı eylemleri göz ardı edip kendi menfaatleri zedelendiğinde Atatürk'ü bahane ederek meydanlara dökülenlere sesleniyorum. Atatürk'e ait herşeye sahip çıkın bunun için mücadele verin tepkinizi gösterin, şapka devrimini hatırlayın sokağa çıkarken bir şapka takın, imf tarım politikamızın içine etmeye kalktığında tek yürek olup sokaklara dökülün vb. sayamadığım bir çok konuda duyarlıklık gösterin.

Sözde değil özde Atatürkçülük için çok geç kalmış sayılmayız.
Bu Makaleyi Derecelendir:

Toplam Oy: 8, Rating

Adsız dedi ki...

Anasayfa Kültür ve Sanat Film ve Sinema 'Mustafa' Filmi'Mustafa' Filmi
Yazar: zeynepşennursarıbaş | Tarih: 10.11.2008 | Gösterim: 233


Ünlü bir düşünür:

Düşmanım düşmanımdır,asıl dostlarımdan korkarım" demiş.

Maalesef Atatürk e en büyük zararı şimdiye kadar Sahte Atatürkçüler ve yandaş olduklarını söyleyen insanlardan gelmiştir.

Bazen bazı insanların hiç birşey yapmaması bile çok şey yapması anlamına gelir.Bişey yapmayarakda bir çok katkıda bulunmuş olurlar.

Can Dündar imzalı Mustafa" filim-belgeseline gittim ve şaşkınlık,üzüntü içinde çıktım. İnanamadım gördüklerime. Ve hemen duygularımı-düşüncelerimi belgeselin sahibi Can Dündar yazdım. Sizlerle paylaşmak istiyorum bu yazıyı..

İyi akşamlar Can bey,

Mustafa filmini izledim. Kusura bakmayın ama elinize sağlık yerine size böyle bir filmi hiç yakıştıramadığımı söylemek istiyorum. Kesinlikle ve kesinlikle kasıt arıyorum ben bu filminizde. Yazık,neye istinaden böyle bir şeye kalktınız bilmiyorum ama ben dahil size sempati ile bakan binlerce insanın size şüpheyle bakmasına neden oldunuz. Çok mu kolay kazanmıştınız ki bu sevgiyi,elinizin tersiyle itiverdiniz hemen,yazık!..

Yakışmadı Can bey size,inanın yakışmadı!..Ama siz ben zaten buydum,şimdiye kadar rol yapıyordum,rolümden sıkıldım gerçeğime döndüm diyorsanız,yine de size bravo demek lazım,nasıl bu kadar çabuk dönüşler becerebildiğiniz için.

Zaten Atatürk'ün en büyük düşmanları ona karşı duranlar değil,onun yanında,Atatürkçü olduğunu söyleyen sizin gibi SAHTE Atatürkçüler maalesef.

Ünlü bir düşünür.."Düşmanım düşmanımdır,dostlarımdan korkarım "demiş.. İşte işin özü burada..

Adsız dedi ki...

Atatürk'ün Düşü - Atatürkçülüğün Düşüşü mü?
Yazar: hilabere | Tarih: 21.10.2008 | Gösterim: 673


M. Kemal Atatürk'ün Milli Mücadele, yeni devletin temellerini hazırlama, antlaşmalar, inkılaplar ve nihayet ilkeler aşamalarında belli bir prensip ve mantık üzerinde hareket ettiği herkesin malumudur. Onun bir Türkiye düşü vardı, onu gerçekleştirmek içindi her şey. Ve bütün gayret ve hedefleri kişisel istek, heves, inanç ve menfaatlerinden apayrıydı. Onun gayret ve hedeflerinin odağında millet ve devlet vardı. Ancak bugün, kişisel istek, heves, inanç ve menfaatler uğruna Atatürkçülüğün gölgesinde kıyametler kopmaktadır. Adeta Atatürkçülük ekseninde Atatürkçülüğün çöküşünü izliyoruz.

Atatürk'ü, Atatürkçülüğü ve bu iddiayı biraz daha derinlemesine incelersek meselenin mahiyetini daha net görebiliriz.

Devletlerimiz ve Entrikalarımız

Bağımsız Türk genleri milletini devletsiz yaşatmaz. Devlet onun için bağımsızlığın sembolüdür. Bu yüzden onlarca kez devlet kurduk, onlarca kez yıkıldık. Her iki durumda da bizden hünerlisi yoktur.

El ele, gönül gönüle devletler kuruyoruz ama devlet yönetmede sorunlar yaşıyoruz. Kurarken gösterdiğimiz dayanışmayı yönetirken gösteremiyoruz. İktidar kavgaları genlerimize işlemiş, öyle ki borç batağında çırpınsa, dağılma eşiğine gelse bile iktidar kavgaları hep gündemimizdedir. Avrupa devlerinin vesayeti altındaki bir Osmanlı için İttihatçıların iktidarlık entrikaları ne kadar ironidir. İktidar olsun da içi enkaz olsun fark etmez diyecek kadar ironi. Adı beylik de olsa, monarşi de olsa, meşruti de olsa, hatta demokratik cumhuriyet de olsa bu iktidarlık entrikaları bizi bir yerimizden kavrıyor. Çünkü paylaşamıyoruz, birleşemiyoruz, güvenemiyoruz...

Orta Asya'da Çin entrikalarından dersler aldık, Anadolu'da Bizans entrikalarından... Saray entrikaları, taht kavgaları, makam edinme tutkuları konusunda mahir olduktan sonra artık Çin'e Bizans'a dersler verecek düzeye gelmişiz. Ama bir farkla, onlar entrikalarını bize kurguluyordu, biz ise birbirimize kurguluyoruz. Ne devletsiz yapabiliyoruz ne entrikasız.

Bir hikaye... Adamın biri epeyce iyilikler yapmış ama iman etmeden öldüğü için kendisine gireceği cehennemi seçme hakkı verilmiş. Cehennem çeşitleri gösteriliyormuş adama, bir bölümde koca kazanlar görmüş, üstleri kapakla örtülmüş, ama bir tanesinin kapağı yok. Adam zebaniye sormuş: "Neden o kazanın kapağı yok?" Zebani cevapladı: "Burada her milletin kazanı var, kapaksız kazan Türklerindir. Kapağa gerek duyulmadı, çünkü kazandan çıkmak isteyeni alttakiler kazana çekiyor. Böylece kimse dışarı çıkamıyor." Bizim entrikalarımızın marifeti bu misal. Paylaşamıyoruz, birleşemiyoruz, güvenemiyoruz...

Devlet – i Ebet Müddet Mefkuresi

Kurulan düzen, yıkılsın ve yok olsun diye kurulmaz. Ve her devlet, varlığı ve bütünlüğü için yaşar, hatta bu uğurda savaşır. Her devletin tarihinde bu gerçeğe tanık olmuşuzdur. Bu gerçeğin en bariz örneği belki de Hun Devletinden Türkiye cumhuriyetine kadar bütün çıplaklığı ile Türk tarihidir.

Hunlarla başlayan ilk Türk tarihinde Kurultay kararlarının resmiyette hükümdarı bağlayıcılığı yoktu ancak hükümdarlar çoğunlukla kurultay kararlarını uygulamaktaydılar. Kurultay kararlarının reddi halinde ise ikna edici gerekçeler sunulmaktaydı. Bu durumun özüne bakıldığında devletin devamı ve bütünlüğü için boy beylerinin devlet yapılanmasına küsüp isyan etmelerini engellemek olduğu fark edilir. Yani devletin bütünlüğü ve devamlılığı söz konusudur.

Büyük Selçuklu Devleti, deneyimli ve güçlü hükümdarlar yetişsin diye çok geniş yetkilerle donatılmış (hükümdarlık yetkileri) melikleri eyaletlere vali tayin etmiştir, ancak bu yöntemin sakıncalarına şahit olan Anadolu Selçuklusu meliklerinin yetkilerini oldukça sınırlı tutmuştur. Yani devletin bütünlüğü ve devamlılığının tehlikeye girmesi söz konusudur.

Osmanlı devlet teşkilatı ve felsefesi tamamen Devlet-i Ebet Müddet ilkesine göre şekillenmiştir. Hatta bu uğurda binlerce yıllık Türk veraset usulünü değiştirmiştir. Taht kavgalarından ötürü devletin parçalanmasını önlemek pahasına Ekber ve Erşed kuralına bağlı kafes usulü ile yeteneksiz şehzadelerin padişah olmasını tercih edebilmiştir. Mesela Fatih'in Çandarlı olayından sonra Türk hanedan ailelerinin saraydaki etkinliklerini azaltıp devşirmelerin etkili hale getirilmesi de aynı amaç doğrultusundadır. Başka bir nokta; siyasi idareciler aynı bölgede en çok üç yıl görev yapabildikleri de biliniyor. Bütün bunların özünde devletin bütünlüğünü koruma ve devamlılığını sağlama amacı vardır.

Türk devletlerinde topluma yönelik devlet politikasında topulumun kültür ve etnik yapıları belirleyici olmuştur. Mesela devletin halk unsuru tamamıyla Türk kimliğinde ise devlet milliyetçi bir politikayı tercih etmiştir (Karahanlı Devleti). Eğer halk farklı etnik, kültür ve inanç gruplarından oluşuyor ise devletin muazzam bir hoşgörü politikası benimsediğini görüyoruz. Hazar Devleti, Gazne Devleti, Selçuklular ve Osmanlı Devleti bu politikanın meşhurlarıdır. Şeyh Edebali'nin desturu ile (İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.) şekillenen Osmanlı, egemenliği altındaki milletlerle öylesine hoşgörülü politikalar sunmuş ki, yüzyıllarca Osmanlı egemenliğine rağmen hiçbir milletin millet olma fonksiyonlarına dokunmamıştır. Bugün Osmanlı halklarını inceleseniz, konuştukları dil Türkçe değil, kültürleri bizden değil (benzerliklerin çoğu ise Türklerin onlardan aldığı örneklerdir.), dinleri bizden değildir. Yüzyıllar boyunca milli yapıları orijinal kalabilmiştir. Peki neden? Osmanlı, varlığı ve bütünlüğü için her milletin orijinal yapısına saygı duymak olduğunu düşünmekteydi. İşin özünde devletin bütünlüğü ve devamlılığı vardır.

Osmanlıyı hedef tutan Avrupa devleri Fransız ihtilali sonrası kendileri için sakındıkları milliyetçilik fikrini Balkanlara yerleştirmekte ısrarcıydılar. Belki de Osmanlı hoşgörülü olmanın bedelini yaşayacaktı, belki de Şeyh Edebali yeni bir destur sunmalıydı. Çünkü Osmanlı hoşgörünün eseri olarak milli yapılarına dokunmadığı Osmanlı milletleri şimdi kendi milli devletlerini kurma konusunda oldukça hevesli. Peki, ya Osmanlı egemenliğindeki bütün ulusları tek ulus yapsaydı, Fransız ihtilali Osmanlıya ne yapabilirdi. Hangi millet milli devlet hayali kurabilirdi. Dikkat edilirse 19.yy sonrası hoşgörü politikası, ayrıcalıklar milletleri şımartmaktan başka bir işe yaramıyordu. Bir zamanların Devlet-i Ebet Müddet sebebi sayılan hoşgörü, 19yy sonrası dağılma ve yıkılma sebebi olmuştur. Fakat Osmanlı yıkılıncaya dek devletin bütünlüğü ve devamlılığı için adeta çırpınmıştır. Çünkü devletlerin ruhunda devletin devamı ve bütünlüğü vardır.

M. Kemal dönemini; milletle ittifak halinde ülkeyi işgalden kurtarmak, milli egemenliğe dayalı yeni bir devlet kurmak, inkılaplarla çağdaş ve saygın bir devlet oluşturmak, ilkeler ile Devlet-i Ebet Müddet'i gerçekleştirmek şeklinde özetleyebiliriz.

Yeni Türk devletinin kuruluş hikayesi bambaşka bir özelliğe sahip, bir yandan emperyalist güçlerin pençesinden kurtulmayı amaçlarken öte yandan yepyeni bir devlet kurma hayali gerçek olmaktaydı, sessiz ve usulca. Bu sürecin mimarı şüphesiz ki Mustafa kemal'dir. Yüzyıllardır hayat damarları kopmuş zoraki yaşayan yada yaşatılan, iktidarsız, gelişen dünyayı seyretmeye bile takati olmayan, emperyalistlerin doymak bilmeyen midesinde hırpalanmaya razı bir devlet için I. Dünya Harbi belki bir umuttu. Ancak savaşı kazansa bile yeniden çöküş hikayesine dönmesi içten bile değil.

Aynı sonuç kurtuluş savaşı için de geçerli. Yeniden çöküş hikayesi. M. Kemal'in amacı yeni bir başlangıç ile yüzyıllardır süren bu çöküş hikayesini taze bir dirilişe dönüştürmekten başka bir şey değildir. Asırlardır bizi kemiren emperyalist güçlerin karşısında dimdik ayakta durabilen, modern açılımları gündemi haline getirebilen, bağımsız, saygın ve egemen bir devlet hayalini gerçekleştirebilmek için planlarını en başında yapmıştı. Oldukça ustaca, millete küsmeden, milleti küstürmeden yeni bir devlet kurmayı başarmıştır. Elbette ki bazı pürüzler yaşandı, fakat bir taht değişikliğinde bile yıllarca sürebilen savaşlar düşünüldüğünde yeni bir devlet kurmak gibi kapsamlı bir meselede bu tür pürüzler oldukça doğaldır. Hele içimize sinmiş onca fitne-fesatçı odaklar ve İtilaf Devletlerine rağmen böylesi büyük hamleler yapabilmek kusursuz cesaretlerin marifeti olabilir.

Atatürk İlkelerini özüne inebilmek için M. Kemal'i doğru analiz etmek gerekir. Bu analizler yapıldığında görülecektir ki; ilkelerin amacı Devlet-i Ebet Müddet'tir. Zor şartlar içerisinde bir devletin temellerini atmış ve doğal olarak kurduğu devletin on yıllık, yüz yıllık bir devlet olmasını istemez, hesapları ebet müddet ölçüsündedir.

Gençliğe Hitabesinde gençlerden kasıt gelecektir, gençlerden isteği ise Devlet-i Ebet Müddet'tir. Kurtuluş Savaşının henüz başında M. Kemal'in ilk haykırışı onun asıl felsefesini yansıtıyordu: "Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir." Bu ifade Devlet – i Ebet Müddet Mefkuresidir.

Atatürk İlkelerinin ruhunda bu mefkure vardır. Milli birlik ve beraberliğe gösterilen hassasiyet vardır. İlkelerin özünde M. Kemal'in şahsi fikir ve emelleri değil, milletin menfaati ve devletin devamlılığı vardır. Devletin ilelebet varlığı için devletin milletini, milletin devletini sevmesi gibi duygusal bağlar kurulur. Devlet için millet, millet için devlet anlayışı hakimdir. Kesinlikle devlet-millet kavgası yoktur. İlkelerin merkezinde insan vardır, millet vardır, millet sevgisi vardır. Osman Gazi'nin Edebalisi, o meşhur öğüdünü bu defa M. Kemal'in kulağına fısıldamış "İnsanı yaşat ki devlet yaşasın." demiştir.

O halde bugün, nasıl olur da onun ilkeleri gerekçe gösterilerek ayrışmalar tetiklenir, nasıl olurda ilkeleri koruma bahanesiyle milli değerler yok sayılabilir. Nasıl olurda bir ilkeyi sahipleneyim derken diğer ilkeler tarumar edilebilir. Nasıl olur da millet yok yerine muamele görür. Nasıl olur da devlet ayrı, millet ayrı kabul görür. Gerçek şu ki, kasten yada cehaleten Atatürkçülüğün ruhu tanınmıyor, bilinmiyor. Atatürk'ün düşü ile günümüzün Atatürkçülüğü arasında derin zıtlıklar var.

İLKELERİN TEDDÜM TEBE-İ TELVED (DEVLET-İ EBET MÜDDET) SIRRI

Atatürk İlkelerinin Devlet–i Ebet Müddet Mefkuresini ve devlet – millet bütünlüğü ile mantıksal bağını netleştirmek için ilkelere bu nazariyeden bakacağız.

Cumhuriyetçilik: Devleti milletin yönetmesidir. Bizim milletimizin genlerinde devlet kutsal bir zemine oturmuştur. Hükümdarlarımız da bu kutsallığa uygun davranma konusunda titiz olmaya özen göstermişlerdir. Lale Devri hariç, Batı tarihindekine benzer iktidarın sefahatine karşılık halkın sefaletine tanık olmadık. Buna rağmen bizim haklımız için dahi en muazzam rejim cumhuriyettir. Çünkü millet-devlet arasında mantıksal ve duygusal bağı sağlamlaştırmanın en makul yolu cumhuriyettir. Milletin hak ve hukukunu savunabildiği en doğal yol cumhuriyettir. M. Kemal, Milli Mücadelenin isimsiz kahramanları olan bu millete kendi geleceğini ve idaresini belirleme hakkını teslim etmiştir. Kadınıyla erkeğiyle milletin ta kendisine teslim etmiştir. Bu millet ve devlet kaynaşmasının en bariz göstergesidir. Devleti millete çağıran, milleti devlete egemen yapan en muazzam sistemdir. Millet egemen olduğu devletine küsmez, en çok yöneticisine küser. O da sorun değil, çünkü sonraki tercihini ondan yana yapmama hürriyeti vardır.

Dikkat edilirse cumhuriyet rejimi millet ve devlet arasındaki bağlılığı güçlendiren bir özellik taşır. Bu rejim milletin devletini sevmesi üzerine kurulmuştur. Milletin devletini sevmesi ise devletin devamlılığı için olmazsa olmaz şarttır. Cumhuriyet, Devlet-i Ebet Müddet demektir.

Milliyetçilik: Devlet içte ve dışta milletin menfaatlerini gözetir. Yabancı emperyalizmine ve yabancı kültürün yozlaştırıcı etkisine karşı milli kültür ve değerlerini korur ve yaşatır. M. Kemal aynı zamanda bir kültür kahramanıdır. Özümüzü ve kültürümüzü gün yüzüne çıkaran önemli çalışmalara imza atmıştır. Millet olma bilinci önemlidir, M. Kemal için. Bu bilinç kültür, tarih, dil ve inanç birliği ile gelişir. Ona göre kederde ve sevinçte birlik millet olmanın en bariz göstergesidir. Ve bir devletin devamlılığı için kederde ve sevinçte milli birlik ve beraberliği sağlamak önemli bir hedeftir. Millet eğer menfaatlerinin devlet tarafından gözetildiğine, kültür ve değerlerine devletçe katkı sağlandığına şahit olursa millet ile devlet arasında istenen duygusal bağ gelişir, millet devletini sever. Böylece devletin bütünlüğü ve devalılığı pekiştirilmiş olur. Milliyetçilik, Devlet – i Ebet Müddet demektir.

Halkçılık: Devlet hak ve adalet açısından bütün vatandaşlarına eşit mesafededir. Hak ve adaletini milletin lehine kullanır. Sosyal bir devlet olarak ayrımcılık yapmayan bir anlayış, milletin devletine olan güven ve bağlılığını arttırır. Millet eğer kendisine yönelen muamelenin hak ve adalete uygun olduğunu görürse devletine karşı saygı ve sevgi duygusunu pekiştirir. Devletin bütünlüğü ve devamlılığı için milli sadakat esastır. Halkçılık, Devlet – i Ebet Müddet demektir.

İnkılapçılık: M. Kemal'in ileri görüşlülüğün bariz bir ifadesidir. Olaylara şahsi yaklaşmadığının doğal izahıdır. O kendi döneminde çağdaşlık ve modernliğin gereği olarak bir çok inkılaplara imza atmıştır. Ancak inkılaplarını bir tabuya dönüştürmemiş, hatta zamanın gereklerine uygun olarak inkılap hareketlerinin devam etmesini istemiştir. Bir deyim haline gelen yanlış tabu var, Atatürk ilke ve inkılaplarını korumak şeklinde. İlkelerin korunmasının mantıki gerekçeleri var. Fakat inkılapların korunması anlayışının ne mantıki gerekçesi, ne de Atatürkçülükle bağdaşır yanı var. Geçmişin inkılapları geçmişe göre modernlik gereği olabilir ama gelecekte de aynı modernliğe sahip olacağını tespit etmek olanaksızdır. Fakat devletin gücü, devamlılığı ve bütünlüğü için Atatürk ilkeleri geçmişte de gelecekte de geçerlilik taşıyacak niteliktedir.

M. Kemal'in batıcılık anlayışı 18. ve 19. yy Osmanlı batıcılık anlayışından farklıdır. M. Kemal anlayışı batının emperyalizmi ile savaşmak, fakat medeniyeti ile barışmak şeklinde ifade edilebilir. Batı onun nazarında medeniyet çizgisinde kendine yer tutmuş bir bloğu oluşturmaktaydı. Dolayısıyla Türkiye de bu çizgide kendi yerini belirlemeliydi. O yer muasır medeniyetler seviyesiydi.

Bir devletin bütünlüğü ve devamlılığı için çağdaşı olan devletlerle rekabet edebilecek düzeyde olması zorunludur. Hele küreselleşen dünyada bu zorunluluk daha da anlamlıdır. Kendini yenileyemeyen, zamanın gerisinde kalan devletler ilelebet ayakta kalamazlar. Kalsalar bile bağımsız olamazlar. O halde inkılapçılık da diğer ilkelerde olduğu gibi Devlet- i Ebet Müddet için bir araçtır. İnkılapçılık, Devlet – i Ebet Müddet demektir.

Devletçilik: Halk yararı ve bağımsız devlet anlayışının bir gereği olarak zorunluluktan ortaya çıkmıştır. Yüzyıllardır ekonomiden, ticaretten ve sanayiden uzak yaşayan milletimiz, Kurtuluş Savaşı sonrası devletin bütün destek ve teşviklerine rağmen kendisinden beklenen atılımı gerçekleştiremediği için sanayileşme hareketlerini ve ekonomik hamleleri devlet eliyle yapmak zorunda kalmıştır. Çünkü M. Kemal'in: "Biz büyük askeri zaferler kazanmış olabiliriz, siyasi zaferler de kazanmış olabiliriz ancak bu zaferlerimizi ekonomik zaferlerle taçlandırmadığımız sürece gerçek manada bağımsız olamayız." ifadesi ekonomik kalkınmanın, devletin devamı ve bütünlüğü için ne derece ehemmiyet taşıdığını açıkça göstermektedir. Ekonomik olarak kendi ayakları üzerinde duramayan devletlerin kötü kaderine, tarih onlarca kez şahitlik etmiştir. Güçlü ve saygın olabilmenin şartı ekonomik bağımsızlıktır. Günümüzde bu durumun anlamını daha net kavramış olmalıyız. Devlet –i Ebet Müddet için ekonomik bağımsızlık şarttır. Devletçilik, Devlet – i Ebet Müddet demektir.

Devletçilik halk ekonomisine karşı değildir. Bilakis halk ekonomisinin gelişmesini arzular ve bizzat teşvik ile destekler. Devlet yada millet, burada önemli olan ekonomik kalkınmanın gerçekleşmesi ve ekonomik bağımsızlığın korunmasıdır.

Liberalleşen günümüz ekonomisinde devletçilik, eski misyonundan uzaklaşsa da gelir dağılımındaki adaleti sağlamada, istihdam planlamasında, üretim-tüketim dengesinde, tüketici haklarında halkın menfaatlerini koruma misyonunu devam ettirecektir.

Laiklik: Devlet milletine ait tüm din ve inançlara eşit mesafededir. Kişilerin dinsel yaşamlarını tercihlerinde ve inançlarının gereklerini yapmalarında serbest olmasıdır. Kişilerin din ve vicdan hürriyeti vardır. Hiç kimse bir başkasını belli bir inanca zorlayamaz, bu konuda baskı yapamaz. Devlet kanun ve kurumlarının niteliği bakımından dinsel içerikler taşımaz. Böylece inançlar arasında da hoşgörü bağı kurulur.

M. Kemal'in kişisel inanç yapısı ayrı bir konudur ve sadece kendisiyle ilgilidir. Onun anlayışında dini konular şahsilikten çok uzak, tamamen bir devlet anlayışı nazariyesiyle ilgilidir. Bu yüzden laikliğe ve dini konulardaki değişimlere siyasi içerikli bakılmalıdır. Laiklik, dinin devlet yönetimindeki ve modernleşme çizgisindeki negatif açılarını düzenleme içeriklidir. Dinin mahiyetini bozma ve halkın dinsel yaşamını engelleme amacı yoktur. Hatta Patrikhane ve yabancı okullar meselelerinde dahi dinsel yaşama müdahale etme maksadından öte Patrikhanenin Devlet-i Ebet Müddet açısından zararlı görülen yönlerinin kontrol altına alma amacı olduğunu söyleyebiliriz. M . Kemal ne yöneldiği batının İsevi dinini ne de dostumuzdur dediği Rusya'nın Sosyalist Kapitalist rejimini alternatif görmemiştir. Laiklik İslam dininden kaynaklanan bir hoşnutsuzluğun eseri değildir. Aksine İslam anlayışının da savunduğu dinsel hoşgörünün meyvesidir. Milletimizin maddi ve manevi değerlerini en güzel biçimiyle yaşaması ve yaşatılmasını amaçlamıştır.

Din toplumlar için çok hassas bir konudur. Her inanç sahibi inancına saygı duyulmasını bekler. Laik devlet anlayışı da kişilerin dinsel tercih ve yaşamlarına saygı duymanın gereği olarak ortaya çıkmıştır. Din kişisel bir özelliktir, laiklik devletsel bir özelliktir. Laiksel devlet kişisel din anlayışının adeta garantörüdür. Laiklik sayesinde belli bir din ve inanç mensubu olan herkes içinde yaşadığı devlet ile duygusal bağ kurar. Devletine karşı saygı ve sevgi duygusu geliştirir. Devletin bütünlüğü ve devamlılığı için halk sadakati esastır. Laiklik, Devlet – i Ebet Müddet demektir.

En çok tartışma konusu olan ilke olduğu için biraz daha geniş açıdan bakmak faydalı olacaktır. Çok tartışılmasının asıl sebebi çok çarpıtılmış olmasıdır. Laikliği doğru algılamak için konu bütünlüğüne bakmak gerekir. Konu bütünlüğü ise tartışmasız yukarıda ifade edildiği gibidir. Yani; Devlet-i Ebet Müddet. O halde laiklik din karşıtı bir fikir yada fikir akımı değildir. Kişilerin dinsel tercih ve yaşamlarını kısıtlayıcı yada yasaklayıcı bir güç de değildir. Değildir çünkü, öyle olsa bu devlet ile milletin karşı karşıya gelmesi demektir. Hem de kişi ve toplumlar için çok hassas kabul edilen böylesi bir konuda millet ve devleti karşı karşıya getirmek Devlet – i Ebet Müddet anlayışıyla bağdaşmaz. Mantıki nazarla bakıldığında milletin inancını yok sayan veya inancına saygı duymayan bir devlet anlayışıyla devlet – millet ikilisinde ebediyen gönül bağı kurabilir mi? Muhtemelen cevap olumsuz olacaktır. O halde laikliğin anlamını devlet-millet ittifakı eksenine göre yapma zorunluluğu vardır.

M. Kemal'in laiklikle ilgili inkılaplarına bakılarak laikliği din karşıtı bir modelmiş gibi takdim etmek de büyük bir hatadır. Çünkü hiç birinin odağında din karşıtı bir amaç yoktur. Mesela bu konudaki en kritik örnek olan Halifeliğin kaldırılması olayını inceleyelim ve hangi maksatlar doğrultusunda bu inkılabın gerçekleştiğini anlamaya çalışalım.

Peki halifeliğin kaldırılma gerekçeleri;

1) M. Kemal din eksenli bir devlet istemiyordu. Teokratik devlet olmanın sorumluluğunun ağır ve dezavantajlarının çok olduğunu düşünmektedir. Çünkü din eksenli devletlerin kendilerini yenilemeleri ve geliştirmeleri oldukça sorunludur. Yapılacak yenilikler sanki dinde yapılan yeniliklermiş gibi algılanma riski vardır her zaman. Hele ki muasır medeniyetler seviyesini yakalamada yüzünü batıya dönmüş bir devletin yapacağı inkılaplar halifelik sıfatı taşıyan bir devlet anlayışıyla sürekli bir çelişki yaşayacaktır.

2) M. Kemal "Yurtta ve Dünyada Barış" anlayışına uygun hiçbir devletin iç meselelerine karışmama ilkesi benimsenmişti ki halifelik başka devlet ve milletlerin içişlerine karışabilecek nitelikler taşıması dış siyaset ilkemize aykırı bir durumdu.

3) Halifeliğin başka devletlerin uluslarını idare etmek bir yana kendi ülke sınırları içerisindeki Müslüman milletlere dahi nüfuz edemediği I. Dünya Harbinde ortaya çıkmıştır. Haliyle gücünü ve marifetini kaybetmiş bir makamın halı hazırda zaten fiilen son bulmuş durumdaydı.

4) Halifelik makamı misyonu itibariyle bütün dünya Müslümanlarının liderliği vasfı taşıdığı için böyle bir makamın gücünü henüz olgunlaştırmamış bir devletin elinde olması emperyalist devletlerin içişlerimize yoğunlaşmasına neden olabilirdi. O dönemlerde Ortadoğu'da emperyalist devletlerin faaliyetleri dikkate alınırsa bağımsızlığımızın bir gereği olarak halifelik kaldırılmıştır, diyebiliriz.

5) Ülke kurtulmuş, yeni devlet kurulmuş ve artık inkılaplara başlamanın zamanı gelmiştir. Fakat halifelik makamının varlığı inkılaplar önünde bir engeldir. Yada laik anlayıştaki inkılaplar halifeliğin tepkisini çekebilecek nitelikte olduğu için halifelik makamı inkılapların önünde engel olarak algılanmıştır. İnkılapların önünü açmak için halifeliğin kaldırılması gerekmiştir.

6) Bir dizi inkılaplar sürecine girildiği dönemde yapılan yeniliklere uyum sağlayamayan veya sağlamak istemeyen odaklar halifelik makamını kışkırtıcı roller üstlenmişlerdi. Saltanatın kaldırılmasından ve cumhuriyetin ilanından sonra M. Kemal'in muhalifleri halifeyi lider olarak görme planı devlet bütünlüğünü tehdit edici ve devleti yeniden iki başlılığa sürükleyici mahiyet kazanmıştı.

7) Laik bir devlet olduğunun bariz bir kanıtı olarak halifelik kaldırılmıştır.

Halifeliğin kaldırılması M. Kemal için de ciddi bir sorun oldu. Çünkü bu durum muhaliflerinin fırsat kapısı oldu. Ve bir süre sonra M. Kemal'in yoğun halk desteğini kaybetmesine neden oldu. Çok partili hayata geçişi akim bıraktı. Buradaki sorun halifeliğin kaldırılması değil, halifeliğin kaldırılması olayının iyi planlanmamış olması ve yanlış zamanlamadır. Ya da M. Kemal bütün bu olumsuzluklara rağmen tercihini yapmıştır. Fakat ortaya çıkan manzara din konusunun hassasiyetini dikkatlerimize sunması açısından da önemlidir.

Ve Bugün

Bugün Atatürk ilkeleri ile kesinlikle bağdaşmadığı halde Atatürkçülük adına adeta Devlet-i Ebet Müddet'i hiçe sayarcasına fikirler ve eylemler gündem oluşturmaktadır. Millete rağmenci anlayış, zoraki egemenlik hevesi, ötekine hak tanımazlık, empatik olmayan fikirler Atatürk ilkeleriyle ilgisi olmayan şeylerdir.

Devlet ve millet menfaatleri adına ezber bozan bir nazarla Atatürk ilke ve inkılaplarına bakma mecburiyetimiz var. Mustafa Kemal bu ilkelerle milli birlik ve beraberliği sağlamak istemiştir, devlet-millet bağını güçlendirmek istemiştir, huzur ve güvenliği sağlamak istemiştir, saygın ve güçlü bir devlet oluşturmak istemiştir, ilelebet yaşayan bir devlet istemiştir.

M. Kemal inkılapları ve ilkeleri ile birlikte değerlendirildiğinde istiklâlin ve cumhuriyetin sağlamlığını çatışmacı bir tercihten uzak, uzlaşmacı bir geleceğin belirleyici olacağı dikkat çekicidir. Hem milletin kendisi ile barışıklığı, yani milli birlik ve beraberlik hem de milletin devletle barışıklığı hedeflenmiştir. Haliyle Atatürkçü olanlar olmayanlar halkçı olanlar olmayanlar, laikçi olanlar olmayanlar şeklinde saflar belirlemek Atatürk ilkelerinin ruhuna aykırıdır.O halde Atatürk ilke inkılaplarını gerekçe göstererek bir ayrımcılığın kapısını aralamaya çalışanlara kuşkuyla bakmak gerekir.

Mustafa kemal millet adına ortaya koyduğu hedefleri bir bir gerçekleştirirken tamamen milli menfaatleri baz almıştır. Kadın haklarına kadınlar mücadele ederek sahip olmadılar. Bu Mustafa Kemal'in bir armağanı olmuştur. Aşar vergisinin kaldırılması çiftçinin talebi değildi, bu Mustafa Kemal'in bir armağanı olmuştur. Daha nice örnekler...

Eğer Mustafa Kemal ve ilkeleri aslına uygun anlaşılır ve ortaya konulursa millet topyekun kendisine armağan edilen ilkeleri layıkıyla benimseyecek ve koruyacaktır. Çatışmaya neden olacak tek bir nokta bile bırakmayacaktır. Hatta millet devletinin devamı ve bütünlüğüne kastedecek odakları ustaca tespit edip, ilkelerin gücü ile onları tahrip edebilecektir. Devlet – i Ebet Müddet için milletin gücü ve sadakati yeterli olacaktır.

Ahmet ÇİÇEK


Bu Makaleyi Derecelendir:

Toplam Oy: 7, Rating: 3/5

Yazdır |

Adsız dedi ki...

Anasayfa Genel Kültür Atatürk Ve BilimAtatürk Ve Bilim
Yazar: admin | Tarih: 08.09.2008 | Gösterim: 266



Atatürk bilimin insan yaşamındaki kritik yerini Özgürlük Savaşımızın sona ermesi sıralarından başlayarak hemen bütün vesile birlikte tekrarlamış, vurgulamıştır. 22 Ekim 1922de Bursada yaptığı 1 konuşmada, Atatürk, Türkçesi biraz sadeleştirilmiş şekliyle şöyle demiştir :

Yurdumuzun en bayındır, en gözalıcı, en güzel yerlerini 3 buçuk sene kirli ayaklarıyla çiğneyen düşmanı yenik eden zaferin sırrı nedir? Orduların sevk ve idaresinde bilim ve fen ilkelerinin kılavuz edinilmesindedir. Milletimizin politik ve içtimai hayatı birlikte ulusumuzun düşünümsel eğitiminde de yol göstericimiz bilim ve fen olacaktır. Türk milleti, Türk sanatı, Türk ekonomisi, Türk şiiri birlikte edebiyatı mektep sayesinde ve okulun vereceği bilim ve fen sayesinde her olağanüstü incelikleri ve güzellikleriyle oluşup gelişecektir.

Aynı yılın 27 Ekim günü de, yine Bursada, Atatürk şunları söylüyor :

Hiçbir mantıki kanıta dayanmaksızın bazı geleneklere ve inançlara bağlantılı kalmakta ısrar eden milletlerin gelişmesi epey kuvvet olur ve belki de asla gerçekleşmez. Gelişim yolunda bağları koparamayan ve engelleri aşamayan milletler akla elverişli düşen ve gereksemelere ayak uydurabilen 1 zihniyetle hayata bakamazlar. Bunlar engin yaşam felsefelerine sahip farklı milletlerin egemenliği altına girip onların tutsağı olmaktan kurtulamazlar.

30 Ağustos 1924 günü Atatürk Dumlupınarda yaptığı konuşmada da şöyle diyor :

Yaşamanın şartı medeniyet yolunda yürümek ve başarıya ulaşmaktır. Bu yol üzerinde ilerlemeyi değil de geriye bağlılığı benimseyenler, böyle 1 bilgisizlik ve gaflette bulunanlar, evrensel uygarlığın coşup gelen seli altında 1 gün boğulmaya mahkumdurlar.

Yine eşdeğer konuşmasında Atatürk şunları söylüyor :

Uygarlığın yepyeni buluşlarının ve fennin harikalarının cihanı değişmeden değişmeye sürükleyip durduğu 1 devirde yüzyılların eskittiği köhne zihniyetlerle, geçmişe kölecesine bağlılıkla varlığımızı sürdürmemiz olabilir değildir.

Atatürkün hayatta en hakiki mürşit ilimdir kısaltılmış şekliyle yaygınca bilinen sözünün bütün metni ise aynen şöyledir :

Dünyada bütün şey sebebiyle, maddiyat sebebiyle, maneviyat sebebiyle, muvaffakiyet sebebiyle, en hakiki mürşit ilimdir, fendir; ilim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir. ancak, ilim ve fennin yaşadığımız bütün dakikadaki safhalarının tekamülünü idrak etmek ve terakkiyatını zamanında takip eylemek şarttır.

Bilindiği üzere ilim sözcüğünün anlamı, mana kapsamı, gayet geniştir. üstelik aslı Arapça olan bu sözcüğün, Osmanlıcadaki kullanışıyla, günümüzde bundan sonra yaygınlaşmış olan bilim sözcüğünden daha geniş anlamlı olduğunu söyleyebiliriz. Fen, ise esas bilimler, yani matematik, astronomi, fizik, kimya, ve tabiî bilimler anlamına gelir. Liselerimize ilişkin bi şekilde fen kolu ve üniversitelerimize ilişkin bi şekilde fen fakültesi terimlerimiz bunu açıkça gösteriyor. Demek ki kılavuzluğunda yürünmesini Atatürkün öğütlediği bilim şümullü ve geniş genel 1 bilimdir. Topluma ve insana ilişkin bütün türlü dizgeli veri ve bilimsel çalışmayı içermek durumundadır. ama, buna ilave olarak, bilimler arasında esas bilimlere, matematiğe ve doğaya ilişkin bilimlere, burada özellikle işaret edilmektedir.

Bilimin insan yaşamındaki en hakikat yol gösterici olduğuna dikkatimizi çektiğine göre, demek ki Atatürk bilimden farklı hakikat yol göstericilerimizin de bulunduğunu kabul etmiş olmaktadır. Oysa, bu cümlesinin hemen daha sonra, bilim birlikte fennin dışında mürşit aramanın, bunları dışta bırakan kılavuzlar peşinde yürümenin, dünyadan habersizlik, bilgisizlik, ve sapıklık demek olacağını vurgulayarak ifade etmektedir.

Demek oluyor ki, Atatürk, burada bilim dışında kılavuzlarımız olsa da, bunların bilimle bağdaşabilen, bilim anlayışına ters düşmeyen, yol göstericiler olmaları gerektiğine kesin 1 dille işaret etmek ihtiyacını duymuştur. farklı 1 ifade birlikte, Atatürk, en başta kesinlikle bilim gelmek şartıyla, diğer bazı hakikat kılavuzlarımızın da bulunduğunu, ama bunların bilim metot ve kurallarından hisse alabilen ve bilim kadar olmasa da, yine de az epey dizgilileşmiş, özgünleşmiş durumda bulunan veri ve gözlemlerimiz olduğuna, yahut da bunların, mesela aklımız ve tecrübelerimiz gibi, bilimi oluşturan esas öğeler arasında mekan almaları gerektiğine isabetle parmak basmış oluyor.

İcraât, fiil, daima 1 karara ulaşmayı gerektirir. Toplumun muhtelif sorunlarına ilişkin bi şekilde, yönetici ve işadamının, ister istemez, belli evrelerde ve vakit vakit, kafi bilgiye sahip olmaksızın da kendine 1 davranış yolu, fiil doğrultusu belirlemesi, yeğlemesi gerekir. Bu nedenle, bilimin yalnız zayıf ışıklarından hisse alabilen muhtelif alanlarda ve konularda aklımızdan, sağduyumuzdan ve kamu anlayışının bize göstereceği yollardan yararlanmak zorunluluğu bulunur. yalnız, bunlar, bilimsel sınamalarla değerlendirilebilecek mahiyette ya da nitelikte olmadıkları vakit dahi, detay bilgisinden ve bilimsel düşence ve düşünce örneklerinden esinlendikleri veya bunların yardımına dayandıkları oranda, bize daha faydalı mümkünler. Demek ki aslında, farklı hakikat kılavuzlarımızda bulunmasına rağmen, yine de bilim tek hakikat kılavuzumuz, en hakikat yol göstericimiz olmuş oluyor.

Büyük Atatürk Türk ulusu için gerek maddesel ve gerekse dinsel, yani içsel alanlarda bağımsızlık, seçkinlik ve üstünlük sağlamak ve Türk milletini yüceltmek yolunda muhtelif doğrultularda çaplı 1 takım süreçleri harekete getirmiş, hepimizin iyi bildiğimiz kalburüstü devrimlerini gerçekleştirmek için azimli girişimlerde bulunmuştur. Atatürk bu inkilap ve reformlarında hep aklın kılavuzluğu altında ve geçmişte ki uzun tecrübelere, tarihsel yaşantılarımıza dayanan sağlam veri ışığında yürünmesi esas ilkesini bütün vakit için faal ölçüde başatlı tutmaya itina göstermiştir.

Bir yandan da, yüce önderimiz, temelsiz ve bâtıl fikir ve inançlarla, muska, efsun ve üfürükçülük gibi ilkel ve çağdışı davranış ve uygulamalarla dizgeli ve yoğun 1 mücadeleye girişmiş, buna ilave olarak, üniversite inkılâbı veya reformu birlikte yüksek öğretim kurumlarımızda bilimsel araştırmayı canlı 1 süreç durumuna yükseltme tutumunun benimsenip edimselleşmesine doğru yakın tarihimizdeki en etken adımın atılmasında önayak olmuş, böylelikle de yurdumuzda bilimin ve bilim zihniyetinin zafer yollarını açmıştır.

Yukarıda aktarılan sözlerinin, kendisinden yapılan alıntıların, hepsinde Atatürkün bilim birlikte medeniyet arasında yakın ilişki kurduğuna ve bütün ikisini de dinamik yönleriyle vurgulamaya itina gösterdiğine tanıklık ediliyor. Batılılaşma teşebbüsümüzde en büyük güçlüğü doğuran 1 mesele, misal alınmış olan Batının büyük devingenliği, kendi kendini geride bırakma vasfı idi. Atatürk uygarlığın temeline bilimi koymakta ve Batı uygarlığının dinamizmini, temel itibariyle bilimden ve bilimin sınırsız gelişme yeteneğinden aldığına inanmaktadır.
Bu Makaleyi Derecelendir:

Toplam Oy: 4, Rating: 4/5

Adsız dedi ki...

Anasayfa Bilim Atatürk Ün Bilim Ve Teknoloji İle İlgili SöyledikleriAtatürk Ün Bilim Ve Teknoloji İle İlgili Söyledikleri
Yazar: admin | Tarih: 08.09.2008 | Gösterim: 632



Dünyada bütün şey sebebiyle, uygarlık sebebiyle, yaşam için başarı için en hakikat yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışındat yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. ancak ilmin ve fennin, yaşadığımız bütün dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. 1000, 2 1000, binlerce sene önceki ilim ve fen lisanının koyduğu kuralları, şu kadar 1000 sene sonraları bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir. 1924

Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Memleketimizi 1 çember içine alıp dünya birlikte alakasız yaşayamayız Aksine yükselmiş, ilerlemiş medeni 1 ulus bi şekilde uygarlık düzeyinin üzerinde yaşayacağız Bu yaşam yalnız ilim ve fen birlikte olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve bütün ulus ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve koşul yoktur.

Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan bazı geleneklerin, inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi epey kuvvet olur; belki de asla olmaz. İlerlemede geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan uluslar, hayatı, akla ve gerçeklere elverişli bi şekilde göremez yaşam felsefesini geniş 1 açıdan gören milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkûmdur. 1922

Başarılı olmak için aydın sınıfla halkın düşünce ve hedefi arasında doğal 1 ahenk sağlamak lazımdır. Yani aydın sınıfın halka telkin edeceği idealler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalıdır. 1923

Halka yaklaşmak ve halkla kaynaşmak daha epey aydınlara yöneltilen 1 vazifedir. Gençlerimiz ve aydınlarımız neden yürüdüklerini ve ne yapacaklarını önce kendi beyinlerinde iyice kararlaştırmalı, onları halk tarafından iyice benimsenip kabul edilebilecek 1 hale getirmeli, onları yalnız ondan sonraları ortaya atmalıdır. 1923

İnsanların hayatına, faaliyetine egemen olan güç, yaratma icat yeteneğidir. 1930

Her işin temel hedefine dar ve kestirme yoldan varmak dilek edilmekle beraber, yolun kabul edilebilir; mantıki ve özellikle ilmi olması şarttır.

Bu ulus ve memleket ilme, irfana epey muhtaç; tahsil yapmış, diploma almış gelmiş olanları korumak kadar doğal ve gerekli 1 şey olmaktan farklı, parti parti eğitim ve öğretim görmek için ilim ve fen almak için Avrupaya, Amerikaya ve bütün tarafa çocuklarımızı göndermeye mecburuz ve göndereceğiz. İlim ve fen ve uzmanlık nerede varsa, sanayi nerede varsa gidip, öğrenmeye mecburuz. Bu nedenle bundan sonra himaye epey zayıf kalır. Bunun yerine zorunluluk geçerli olur. 1923

Hayati gerçekleri bilerek, bilmeyenlere de elverişli 1 yol birlikte ya da zor birlikte anlatarak amacımıza yürüyeceğiz Bizi bu amaca varmaktan alıkoyan 2 güç bulunur. Biri dış düşmanlardır. Bunlar bizi 1 sömürge haline koymak için ilerlemememizi istemeyenlerdir. ama çiftçi arkadaşlar, muhterem babalar, bizim için bunlardan daha zararlı, daha öldürücü 1 sınıf daha vardır: O da içimizden çıkması olası olan hainlerdir. Aklı eren memleketini seven, gerçeği gören kimselerden böyle 1 hasım çıkmaz. İçimizde böyleleri çıkarsa onlar ya aklı ermeyen bilgisizler, ya memleketini sevmeyen kötüler, ya gerçeği görmeyen körlerdir. Biz bilgisiz dediğimiz vakit elbet okula gitmemiş olanları kastetmiyoruz. Kastettiğim ilim, gerçeği bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük bilgisizler çıktığı gibi, asla okumak bilmeyenlerden de, özellikle sizlerin içinizde görüldüğü gibi gerçeği gören hakikat bilginler çıkar. 1923

İtiraf ederim ki, düşmanlarımız epey çalışıyor. Biz de onlardan daha epey çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve bütün türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur. 1923

İlim tercüme birlikte olmaz, inceleme birlikte olur.

Ben, içsel miras bi şekilde hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim içsel mirasım ilim ve akıldır. Beden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere bütünüyle eremediğimizi, ama hiç ödün vermediğimizi, us ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. vakit süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların. Kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları dahi değişiyor. Böyle 1 dünyada, hiç değişmeyecek hükümler getirdiğini sav etmek, aklın ve ilmin gelişimini yadsıma etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonraları beni benimsemek isteyenler, bu esas mihver üzerinde us ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, içsel mirasçılarım olurlar.

Eskişehirde Hava Okulunda içsel kızı Sabiha Gökçenle (9 Haziran 1936)
Bu Makaleyi Derecelendir:

Makaleler
Okurlara ve Yazarlara Adanmıştır!Anasayfa
Makale Yaz
Son Makaleler
Popüler Yazarlar
Popüler Makaleler
İletişim
Çiftler Anasayfa Bilim Atatürk Ün Bilim Ve Teknoloji İle İlgili SöyledikleriAtatürk Ün Bilim Ve Teknoloji İle İlgili Söyledikleri
Yazar: admin | Tarih: 08.09.2008 | Gösterim: 633



Dünyada bütün şey sebebiyle, uygarlık sebebiyle, yaşam için başarı için en hakikat yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin dışındat yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru yoldan sapmaktır. ancak ilmin ve fennin, yaşadığımız bütün dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. 1000, 2 1000, binlerce sene önceki ilim ve fen lisanının koyduğu kuralları, şu kadar 1000 sene sonraları bugün aynen uygulamaya kalkışmak elbette ilim ve fennin içinde bulunmak değildir. 1924

Gözlerimizi kapayıp tek başımıza yaşadığımızı düşünemeyiz. Memleketimizi 1 çember içine alıp dünya birlikte alakasız yaşayamayız Aksine yükselmiş, ilerlemiş medeni 1 ulus bi şekilde uygarlık düzeyinin üzerinde yaşayacağız Bu yaşam yalnız ilim ve fen birlikte olur. İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve bütün ulus ferdinin kafasına koyacağız. İlim ve fen için kayıt ve koşul yoktur.

Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan bazı geleneklerin, inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi epey kuvvet olur; belki de asla olmaz. İlerlemede geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan uluslar, hayatı, akla ve gerçeklere elverişli bi şekilde göremez yaşam felsefesini geniş 1 açıdan gören milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkûmdur. 1922

Başarılı olmak için aydın sınıfla halkın düşünce ve hedefi arasında doğal 1 ahenk sağlamak lazımdır. Yani aydın sınıfın halka telkin edeceği idealler, halkın ruh ve vicdanından alınmış olmalıdır. 1923

Halka yaklaşmak ve halkla kaynaşmak daha epey aydınlara yöneltilen 1 vazifedir. Gençlerimiz ve aydınlarımız neden yürüdüklerini ve ne yapacaklarını önce kendi beyinlerinde iyice kararlaştırmalı, onları halk tarafından iyice benimsenip kabul edilebilecek 1 hale getirmeli, onları yalnız ondan sonraları ortaya atmalıdır. 1923

İnsanların hayatına, faaliyetine egemen olan güç, yaratma icat yeteneğidir. 1930

Her işin temel hedefine dar ve kestirme yoldan varmak dilek edilmekle beraber, yolun kabul edilebilir; mantıki ve özellikle ilmi olması şarttır.

Bu ulus ve memleket ilme, irfana epey muhtaç; tahsil yapmış, diploma almış gelmiş olanları korumak kadar doğal ve gerekli 1 şey olmaktan farklı, parti parti eğitim ve öğretim görmek için ilim ve fen almak için Avrupaya, Amerikaya ve bütün tarafa çocuklarımızı göndermeye mecburuz ve göndereceğiz. İlim ve fen ve uzmanlık nerede varsa, sanayi nerede varsa gidip, öğrenmeye mecburuz. Bu nedenle bundan sonra himaye epey zayıf kalır. Bunun yerine zorunluluk geçerli olur. 1923

Hayati gerçekleri bilerek, bilmeyenlere de elverişli 1 yol birlikte ya da zor birlikte anlatarak amacımıza yürüyeceğiz Bizi bu amaca varmaktan alıkoyan 2 güç bulunur. Biri dış düşmanlardır. Bunlar bizi 1 sömürge haline koymak için ilerlemememizi istemeyenlerdir. ama çiftçi arkadaşlar, muhterem babalar, bizim için bunlardan daha zararlı, daha öldürücü 1 sınıf daha vardır: O da içimizden çıkması olası olan hainlerdir. Aklı eren memleketini seven, gerçeği gören kimselerden böyle 1 hasım çıkmaz. İçimizde böyleleri çıkarsa onlar ya aklı ermeyen bilgisizler, ya memleketini sevmeyen kötüler, ya gerçeği görmeyen körlerdir. Biz bilgisiz dediğimiz vakit elbet okula gitmemiş olanları kastetmiyoruz. Kastettiğim ilim, gerçeği bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük bilgisizler çıktığı gibi, asla okumak bilmeyenlerden de, özellikle sizlerin içinizde görüldüğü gibi gerçeği gören hakikat bilginler çıkar. 1923

İtiraf ederim ki, düşmanlarımız epey çalışıyor. Biz de onlardan daha epey çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve bütün türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunludur. 1923

İlim tercüme birlikte olmaz, inceleme birlikte olur.

Ben, içsel miras bi şekilde hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim içsel mirasım ilim ve akıldır. Beden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere bütünüyle eremediğimizi, ama hiç ödün vermediğimizi, us ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir. vakit süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların. Kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları dahi değişiyor. Böyle 1 dünyada, hiç değişmeyecek hükümler getirdiğini sav etmek, aklın ve ilmin gelişimini yadsıma etmek olur. Benim Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonraları beni benimsemek isteyenler, bu esas mihver üzerinde us ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, içsel mirasçılarım olurlar.

Eskişehirde Hava Okulunda içsel kızı Sabiha Gökçenle (9 Haziran 1936)
Bu Makaleyi DerecelendirAnasayfa Genel Kültür Türk Kadininin milli Bütünlükte YeriTürk Kadininin milli Bütünlükte Yeri
Yazar: admin | Tarih: 08.09.2008 | Gösterim: 686


TÜRK KADINININ milli BÜTÜNLÜKTE YERİ

Atatürk devrimlerinin en başta gelenlerinden biri Türk kadınına verilen haklardır. Atatürk milli birliği düşünerek kadın haklarını öne çıkarmıştır. Dinin hatalı yorumlanması kadının elinden her haklarını almış, onu kafes arkasına ve peçe altına sokmuştur. Atatürk 1 toplumda kadının yerini değerlendirmek düşüncesiyle yaptığı çalışmalarla politik ve sosyal alanlardaki her haklarının verilmesini sağlamıştır. Cumhuriyet, hakları için uğraş veren kadınlarımıza bütün haklarını vermiştir. Atatürk 1 konuşmasında Türk kadını için şöyle demiştir:

Atatürk devrimlerinin en başta gelenlerinden biri Türk kadınına verilen haklardır. Atatürk milli birliği düşünerek kadın haklarını öne çıkarmıştır. Dinin hatalı yorumlanması kadının elinden her haklarını almış, onu kafes arkasına ve peçe altına sokmuştur. Atatürk 1 toplumda kadının yerini değerlendirmek düşüncesiyle yaptığı çalışmalarla politik ve sosyal alanlardaki her haklarının verilmesini sağlamıştır. Cumhuriyet, hakları için uğraş veren kadınlarımıza bütün haklarını vermiştir. Atatürk 1 konuşmasında Türk kadını için şöyle demiştir: 1 toplum, 1 millet erkek ve kadın denen 2 türlü insandan kuruludur, mümkün mi ki bu toplumun 1 bölümünü geliştirerek ötekini aşağılayalım. O toplumun bütününü birden geliştirmek gerekir. Atatürk, kadının elbet eğitilmesini ve kendisine imkanlar sağlanmasını istemiştir. buna ilave olarak, Türk kadını yerlerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıktır sözleriyle de Türk kadınının değerini 1 defa daha yücelterek dile getirmiştir.

Kafesin arkasında ve peçe altında olan Türk kadınına; bu gerilikten, karanlıktan kurtarılıp önce belediye seçimlerinde, 1934te milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı verilmiştir. İlk seçimde 18 kadın ulus Meclisine girebilmiştir.

Ne kadar acıdır ki 1982de yalnız beş kadın aza Danışma Meclisine girebilmiş, arkasından yedi ila yirmi kadın üyemizin parlamentoda Türk kadınını temsil edebildiği görülmektedir. Nüfus oranına göre dünya devletleri arasında bu sayı en alt sırada olduğumuzu göstermektedir.

Atatürkün Türk kadınına ve kadın haklarına verdiği önemi, kazandırdığı sağlam ilkeleri korunamadı. Aydın Türk kadınlarının bu konularda direnmesinin lazım olduğuna inanıyoruz. Yarının Türk kadını, Atatürkün modern, aydın Türk kadını bi şekilde işlevini sürdürmelidir. Onun bu millete ve ulusa yapmış olduğu unutulmaz büyük hizmetleri nedeniyle vatanın bütün köşesi, milletin bütün ferdinin yüreği onunla çarpmalıdır. Atatürk için ağlamak değil, onu anlamak gerektiği anlatılmalıdır.

Atatürkün kıymet verdiği Türk kadını ulusal Mücadele Savaşında da mermiyi sırtlayarak, kağnı arabasını çekerek, Aziziye Tabyalarını koruyarak savaştığını tarihimizin altın sayfalarında okumaktayız. yalnız, ulusal mücadelelerimizle Atatürkün Türk kadını, dün olduğu kadar bugün de, yarın da eşdeğer duygularla ve onun ilkelerinin ışığında yolunda devamda bütünleşmeli, birlik içinde olmalıdır. Nüfusunun yarısı kadın olan ulusumuzda, Türk kadınının Atatürk ilke ve devrimleri ışığında yetişmiş ve Atatürkçü düşünceyi benimsemiş olması milli aydınlanmanın temeli olacaktır. Kadın toplumun temelidir, Vatanı güneş, yuvayı anneler aydınlatır, Türk kadını evde ana, savaşta erdir gibi birçok özdeyişindeki övgülerde Türk kadını bugün de aydınlanma, özgürleşme, çağdaşlaşma savaşında yerini almalıdır. Aydınlanma savaşının verildiği mekan, Atatürkçü düşüncede birleşmekle olacaktır. milli gönenç kadınlarımızın aydın oluşuyla gerçekleşecektir.

Türk anasına layık olduğu yeri Cumhuriyet yönetimi vermiştir. Cumhuriyetin kurucusu Atatürk, milli bütünleşmeyi bilim ve kültürle sağlamıştır. O, Türk milletinin yücelmesi bilimle ve fenle olabilecektir diyordu. Yükselmede, başarıda Atatürk ilke ve devrimleri ışığında Türk kadını ve erkeği omuz omuza ilerlemelidir. Dogmalardan kaçınılan, aydınlanmayı hedefleyen yolda ilerlemek için çağdaşlaşma, aydınlanma ve yenileşmeye dönüşümün savaşımı verilmelidir. Ey ulu Türk kadını! Dünyada gördüğümüz güzel olan bütün şey kadının eseridir. Atatürkün özdeyişindeki size seslenişini onurla taşıyınız ve bu yolda ilerleyiniz.

Büyük lider Atatürk, Türk kadınına düşüncede, duyguda, söylemde, yükselmede ve yücelmede özgürlüğü verdi. Bu esas özellikleri 1 1 elinizden almak isteyenlere fırsat vermeyiniz. Çünkü Türk kadını aydın, verimli ve bilgili olmalıdır. Bilimde, teknolojide, kültürde ve ulusun yönetiminde kadınlarımız da erkeklerle eşgüdümde olmalıdırlar. Aydınlık 1 Türkiye için el ele yürüdüğünüz 1920de Halide Edip in Kadıköy-İskele ve Sultanahmet meydanlarındaki; birleşelim, bütünleşelim, hür olalım haykırışlarını unutmayınız. Bugün o meşaleyi siz taşıyacaksınız. Türk kadını dün olduğu gibi bugün de dayanışma, gelişme ve yenileşme arayışlarıyla tanınmalıdır. ulu Atatürk sizlerle gurur duyuyordu. O gururu ulusa hizmete taşınmalıdır.

Türk kadını, Atam! Ne senden vazgeçeriz / Ne senin eserinden diye Atasına sesleniyordu. Bu amaçla Atatürkü anlamak, anlatmak düşüncelerine sahip çıkmak için Atatürkçü düşüncede birleşelim. El ele, fikir birliği birlikte yarınların aydın, modern Türkiyesini gelecek kuşaklara hazırlayalım. Satı Kadın gibi hür düşünen Süreyya Hulusi Hanım ın modern düşüncedeki haykırışı ile; Türk kadını tarihte politik rol oynamıştır. Kadın benliğini idrak eder. Herkes ondan yurt dersi alır deyişi kulaklarımızdadır. buna ilave olarak Türk Kadınlar Birliği Başkanı Nezihe Muhittin in Vatandaş bi şekilde rey verme hakkını kazanacağız deyişi de kulaklarımızdadır. Geçmişin bu cesur Türk kadınlarının Cumhuriyetimizin temelinde emekleri bulunur. Onlar fikir ve hak savaşçılarıydı. Bugünün Türk kadını onları misal almalıdır ve ışıklı yollarında yürümelidirler.
Bu Makaleyi Derecelendir:

Toplam Oy: 6, Rating: 4/5

Yazdır | Gönder | Sitene Ekle | Geribildirim
Anasayfa Bilim Atatürk niçin bir Filozoftur?Atatürk niçin bir Filozoftur?
Yazar: admin | Tarih: 31.08.2008 | Gösterim: 95


Atatürk ve devrimleri konusunda alaka çekici yazılarını okuyoruz. 1 kitabında Atatürkün 1 kahraman olduğu kadar 1 filozof da olduğunu söylemekten çekinmeyeceğim diyorsun. Atatürkü senin dediğin gibi filozof sayarsak, Platonun Devletindeki filozof lider kuramı seneler sonraları Türkiyede uygulama alanı mı buluyor? Atatürkün düşünceleri bizi ne aşama böyle 1 yaklaşıma götürebilir?

Bedia AkarsuPlaton Başa filozoflar geçmez veya baştakiler felsefe yapmazsa insanlığın acıları sona ermeyecektir diyordu. Yakup Kadri Karaosmanoğlunun Atatürk adlı kitabını okumuşsundur elbette. Bu kitabın başında o günlerin umutsuzluğunu göstermek için yazarın çizdiği tablo Türk insanının ne acılar çektiğini her ayrıntılarıyla gözler önüne seriyor. İşte Atatürk halkın bu acılarını sona erdirmiş 1 lider. Dünyanın acılarını sona erdirebilmiş mi? İnsanlığın acılarını sona erdirememiştir fakat kurtuluşları için ışık tutmuştu onlara. O ancak kendi ulusunu değil, her ulusları, her insanlığı düşünüyordu. yepyeni 1 dünya düzeni içinde bütün ulusun denk hakla ve hür bi şekilde mekan almasını savunuyor, yurtta sulh, dünyada sulh ilkesi birlikte kendi ülkesinin dünyaya misal olacağını, tuttuğu yolun dünyanın acılarını dindirecek yol olduğuna inanıyordu. İkinci Dünya Savaşının sonunda Churchill Atatürk sağ olsaydı, dünyanın manzarası farklı türlü olurdu demişti. Evet ulusların başına Atatürk gibi insanlığa açık, kendi ulusuyla ile her ulusların da kalkınmasını isteyen liderler geçebilse, bütün dünyanın acıları da sona erer kuşkusuz.

Alınan Kaynak;Bedia Akarsu armağanı, hazırlayan Betül Çotuksöken-Doğan Özlem, İnkilap kitapevi-2000 baskısı-Sayfa 32

Atatürk, Konfüçyüs gibi Türk insanının ruh dünyasında binlerce sene yaşayacaktır. Türk insanının hayat felsefesinde, en azından benim rehberlik yapmaktadır. Bence de 1 filozoftur, bizim konfüçyusumuzdur.
Bu Makaleyi Derecelendir:

Toplam Oy: 0, Rating: 0/5

ATATÜRK VE DİN
Yazar: admin | Tarih: 29.08.2008 | Gösterim: 77


1922, 1923 ve 1925’de söyledikleri...

“Din bulunur ve lazımdır. Temeli epey sağlam 1 dinimiz var. Malzemesi iyi ama yapı, uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yepyeni harç yapıp binayı takviye etmek lüzumu hissedilmemiş. Aksine bi şekilde birçok acayip özellik, tefsirler, hurafeler, binayı daha çok hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, onarım de edilemez. yalnız zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam esaslar üstünde yepyeni 1 yapı kurmak lüzumu hasıl olacaktır...”

“Din, 1 vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye muhalif değiliz. Biz yalnızca din işlerini, ulus ve devlet işleriyle karıştırmamağa çalışıyor; kaste ve fiile dayanan taassupkar hareketlerden sakınıyoruz. Gericilere hiç fırsat vermeyeceğiz...”

“Ey arkadaşlar! Tanrı birdir, büyüktür; tanrısal inanışların belirtilerine bakarak diyebiliriz ki, insanlar 2 sınıfta, 2 devirde mütalâa olunabilir. İlk devir insanlığın çocukluk ve gençlik devridir. ıkinci devir, beşeriyetin erginlik ve olgunluk devridir.”

“İnsanlık birinci devirde tıpkı 1 çocuk gibi, tıpkı 1 genç gibi yakından ve maddi vasıtalarla kendisiyle meşgul olunmayı gerektirir. Allah, kullarının gerekli olan olgunlaşma noktasına erişinceye kadar içlerinden vasıtalarla bile kullariyle meşgul olmayı tanrılık özelliğinin gereklerinden saymıştır. Onlara Hazreti Adem Aleyhisselam’dan itibaren bilinen ve bilinmeyen sayısız denecek kadar epey nebiler, peygamberler ve elçiler göndermiştir. ama Peygamberimiz vasıtasiyle en son dini, medeni gerçekleri verdikten sonraları bundan sonra insanlıkla aracı birlikte temasta bulunmağa lüzum görmemiştir. İnsanlığın kavrayış derecesi, aydınlanma ve olgunlaşması sayesinde bütün kulun doğrudan doğruya tanrısal düşüncelerle temas kabiliyetine eriştiğini kabul buyurmuştur ve bu sebepledir ki, Cenabı Peygamber, peygamberlerin sonuncusu olmuştur ve kitabı, en eksiksiz kitaptır.”

“Hz. Muhammed’i bana, cezbeye tutulmuş sönük 1 derviş gibi tanıttırmak gayretine kapılan bu gibi bilgisiz adamlar, onun yüksek şahsiyetini ve başarılarını hiç kavrayamamışlardır. Anlamaktan da epey ırak görünüyorlar. Cezbeye tutulmuş 1 derviş, Uhud Muharebesinde en büyük 1 komutanın yapabileceği 1 planı nasıl düşünür ve tatbik edebilir? Tarih, hakikatleri tahrif eden 1 sanat değil, belirten 1 ilim olmalıdır. Bu ufak harbte dahi askerî dehâsı kadar siyasî görüşüyle de yükselen 1 insanı, cezbeli 1 derviş gibi tasvire yeltenen bilgisiz serseriler, bizim tarih çalışmamıza katılamazlar. Hz. Muhammed bu harb sonunda çevresindekilerin direnmelerini yenerek ve kendisinin yaralı olmasına bakmayarak, galip düşmanı takibe kalkışmamış olsaydı, bugün yeryüzünde müslümanlık diye 1 varlık görülemezdi.”

“Bizim dinimiz en makul ve en tabiî 1 dindir. Ve yalnız bundan dolayıdır ki son din olmuştur. 1 dinin tabiî olması sebebiyle akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lâzımdır. Bizim dinimiz bunlara bütünüyle uygundur.”

“Büyük dinimiz çalışmayanın insanlıkla alakası olmadığını bildiriyor. birtakım kimseler zamanın yeniliklerine uymayı kafir olmak sanıyorlar. Asıl sövgü onların bu zannıdır. Bu hatalı yorumu yapanların amacı, İslamların kafirlere tutsak olmasını istemek değil de nedir? bütün sarıklıyı hoca sanmayın, hoca olmak sarıkla değil, beyinledir.”

“Bizim dinimiz, milletimize değersiz, miskin ve aşağı olmayı öğüt etmez. Aksine Allah da, Peygamber de insanların ve milletlerin kıymet ve şerefini muhafaza etmelerini emrediyor.”

“Bilhassa bizim dinimiz sebebiyle herkesin elinde 1 norm bulunur. Bu norm birlikte hangi şeyin bu dine elverişli olup olmadığını kolayca takdir edebilirsiniz. Hangi şey ki akla, mantığa halkın menfaatine uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. 1 şey us ve mantığa, milletin menfaatine, islamın menfaatine uygunsa kimseye sormayın. O şey dinidir. şayet bizim dinimiz aklın mantığın uyduğu 1 din olmasaydı çok güzel olmazdı, son din olmazdı.”

“Türk milleti daha dindar olmalıdır, yani her sadeliği birlikte dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime, bizzat hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Şuura aykırı, ilerlemeye mani hiçbir şey ihtiva etmiyor.”

“Baylar ve ey ulus, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensublar memleketi olamaz. En doğru ve en hakikî tarikat, uygarlık tarikatıdır.”

“ Bizi hatalı yola sevkeden soysuzlar bilirsiniz ki, epey kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz... Görürsünüz ki milleti mahveden, tutsak eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki sövgü Makaleler
Okurlara ve Yazarlara Adanmıştır!Anasayfa
Makale Yaz
Son Makaleler
Popüler Yazarlar
Popüler Makaleler
İletişim
Popmundo...Anasayfa Eğitim Türkçemize Sahip ÇıkalımTürkçemize Sahip Çıkalım
Yazar: Frigo | Tarih: 29.06.2008 | Gösterim: 266


Türkçeyi öyle 1 hale getirdik ki dünyanın en köklü dilini dahi yozlaştırmayı, tüketmeyi neredeyse başardık gibi ... İşte biz böylesine yetenekli 1 milletiz...!!!

Bakıyorum da konuşurken ok, yes, bye gibi kelimelerini kullanmak bundan sonra övünç çünkü bi şekilde görülüyor ... Kimse bunları yadırgamıyor... Yarı Türkçe yarı İngilizce konferanslar bundan sonra heryerde yapılıyor maalesef...

Bu yüzyılda bundan sonra milletlerarası mücadeleler topla, tüfekle olmuyor... Milletlerin kültürleri önce yok edilmeye çalışılıyor... sonraları zaten kültür giderse asla bişey kalmayacağı sebebiyle bu milleti istedikleri gibi sömürebiliyorlar, istedikleri gibi kaderlerine yön verebiliyorlar... Dil giderse asla bişey kalmaz... Bunu epey iyi biliyorlar.. 1 biz bilmiyoruz 1 anlasak...

Emperyalist batının bundan sonra en büyük oyunu Türkçeye hücum doğrultusunda şekilleniyor... bundan sonra bu oyunu görelim ... niçin onların ekmeklerine yağ sürercesine dilimize hor bakıyoruz... bundan sonra neredeyse Türkçe dışında dil bilmemek ayıp olur hale geldi... yalnızca Türkçe bilenler iş müraacatlarında başlarını öne şayet oldular... lazım lüzumsuz bütün iş alanında acayip dil koşul koşulmaya başlandı.. Bu nereye kadar böyle gidecek ? Dilimize hak ettiği değeri vermemiz gerektiğini ne vakit düşüneceğiz?

Okullarda bundan sonra ilkokuldan başladı acayip dil öğrenimi .. Yani çocuklar bundan sonra kendi dillerini bilmeden bütün öğrenemeden İngilizceyle tanışsın, kafaları karışsın, zihinleri bulansın... Velhasıl ot gibi yetişsin... Ne yaptığını kendisi dahi anlamasın, bişeyler öğrensin fakat ne öğrendiğini kendisi dahi bilmesin... Ne kendine, ne ailesine, ne vatanına, milletine 1 hayrı olsun ... Ne saçma bişey... Böyle yetişen nesillerden ne beklenir peki? acayip hayranı 1 nesil olur yalnız....

Bu konuda Oktay Sinanoğlu'nun bütün kitaplarını okumanızı öğüt ederim .... Türkiye üzerinde oynanan oyunları daha iyi görmenizi sağlayacaktır...

Türk demek Türkçe demektir.... Forumda paylaşımda bulunan bütün üyelerimizden ricam bu konuda daha dikkatli olunması.... Dilimize sonradan girmiş bütün türlü acayip kelimelerin gelişigüzel kullanılmaması, Türkçesi varken acayip sözcüklere mekan verilmemesi...

Foruma aza olurken Türkçe adlar kulanmaya itina gösterelim.... Bu kadar acayip dil heveslisi olduğumuzu görmek epey üzücü 1 durum ... bütün ulus kendi dilini, dinini, örfünü yaşar... Milletleri ulus yapan, onları diğer milletlerden ayıran da bu değerlerdir... Bunların en önemlisi de elbette ki DİL'dir... Bu konulardaki farkımız ortadan kalkarsa ulus bi şekilde ne özelliğimiz kalır? Türk demek Türkçe demekse, dilimiz elden gidince nasıl Türk olduğumuzu savunuruz? Neye dayanarak?

Türkçe bizim kimliğimizdir, Türkçeye yaptığımız bütün türlü yozlaştırıcı devinim kimliğimize yapılmış 1 hakarettir... Lütfen bu konuda daha hassas olalım.... Kelimeleri kısaltmakla veya acayip kişilikler kullanmakla asla bişey kazanamayız.... Biraz zahmet ve daha temiz 1 Türkçe lütfen...!

Bakın Karamanoğlu Mehmet Bey ne diyor:

"Şimden geru asla kimesne Türkçeden gayri dil söylemeye"

Bu lafın üzerine ne söylenir ki... Daha doğru açılımıyla Atatürk ne demiş... Bide O'nu dinleyelim ....

Türk demek Türkçe demektir Ne bahtiyar Türk'üm diyene....
Bu Makaleyi Derecelendir:

Toplam Oy: 2, Rating: 3/5

Yazdır | Gönder | Sitene Ekle | Geribildirim

Etiketler: türkçe, dil, atatürk, kimlik
Yalova
Yazar: Frigo | Tarih: 27.06.2008 | Gösterim: 260


Atatürk, “Yalova, benim kentimdir” diyerek sahiplenmiş, İstanbul’un 1 ilçesi yaparak, Termal’i hayata geçirmişti. “Yürüyen Köşk’le alakadar bi şekilde etkileyici 1 hikayesi vardı Atatürk’ün. fakat bu gün itibariyle biz Yalova’yı etrafındaki 3 büyük kentin yeşil bahçesi, 1 tarih müzesi ve 1 organik mahsül pazarı bi şekilde görüyoruz.

En büyük özelliğiyle de Turizme damgasını vuruyor. Ülkemizde, %90’ı ormanla kaplı olan tek ilimiz. Doğal güzelliklerinin yanı dizi tarihi zenginliğiyle de göz kamaştıran Yalova, bütün tür turizme uygunluğunun yanı dizi, büyük kent insanının epey önemsediği organik tarım konusunda da hayli iddialı.

Daha önceleri keşfetmediyseniz, hafta sonlarınızda rahat 1 nefes almak sebebiyle bu kadar yakınınızda bulunan bu şehir sebebiyle kaybettiğiniz zamana üzüleceksiniz.

YALOVA’NIN TARİHİ

İlk yerleşim Neolitik Çağda olsa da Bitinyalılar tarafından kurulduğu tahmin ediliyor. Daha sonraları Roma, Bizans, Selçuklular ve 1326 yılında da Osmanlı İmparatorluğuna ile birlikte edilmiş.

Sırasıyla, Bursa, İzmit ve İstanbul’a bağlantılı 1 ilçe bi şekilde yaşayan Yalova, 1995 yılında vilayet olmuş.

YALOVA’YI KEŞFEDİN

Sizin sebebiyle hazırlanmış hususi 1 projesi var Yalova’nın. Yeşil –Mavi Seyir Yolu. Faydalanın. Çok güzel hazırlanmış. Yalova’yı 1 uçtan diğer uca görmenizi sağlayan, sizi doğa birlikte bütünleştirecek 1 yol projesi bu.

Yaklaşık bi şekilde 2 100 kilometrelik 1 yol hazırlanmış doğa severler sebebiyle. Güzel 1 harita birlikte nerede olduğunuzu, nerede ne göreceğinizi belirtmişler. Bakir 1 doğanın içindeki sayısız ufak köylerden geçiliyor. Dere yatakları, ormanlar, seyir tepeleri, şelaleler, yaylaları kapsıyor. bütün mevsimde ayrı 1 güzellik bulacaksınız. İlkbaharın canlılığıyla, sonbaharın renkliliğini kaçırmamanızı öneriyoruz.

Belirli noktalara konulan seyir teraslarında hem Marmara Denizini, hem İznik Gölü’nü göreceksiniz. İçinden geçeceğiniz sevimli ufak köylerde organik tarım yapılıyor. Geçmişteki farklı uygarlıklardan izler barındırıyor bu köyler. Köylerdeki ahali dahi farklı zamanlarda farklı yerlerden gelmiş olduklarından hikayeleri ve yaşattıkları kültürleri birlikte ilgilenenler sebebiyle 1 ayrıcalık yaratıyorlar. Dağıstan’dan gelenler, mübadiller, doksan 3 harbi muhacirleri, hep ayrı ayrı köylerde karşınıza çıkacaklardır.

Termal’e gidip, sıcak sulardan faydalanın, Atatürk film binasında eski sinema makinası duruyor fakat orası bundan sonra 1 cafe. Siz de soluklanıp, 1 çay-kahve molasıyla anın Büyük Ata’yı. Termal’in yeşil dokusunu, Çınarlı Yolunu, yakınındaki Karaca Arbeotrumu’nu ya da Sudüşen Şelalesini görmeye çalışınız.

NE YAPILIR ?

Doğa turizmi birlikte ilişkili bütün şey yapılır. Zor ya da kolay yürüyüşler, dere içi yürüyüşleri, jeep safari, resim çekimi, kampçılık, bitki ve hayvan gözlemciliği, organik tarım alışverişi.

Erikli’de çifte şelale’yi görün. Delmece Yaylası’na çıkın. Kahvaltınızı ya da çay saatinizi Yürüyen Köşkte yapın.

NASIL GİDİLİR ?

Çevresindeki illerden Yalova’ya düzenli otobüs seferleri var.

İstanbul’a 174, Bursa’ya 69, Kocaeli’ne 63 Km’lik 1 mesafede.

İstanbul Yenikapı, Pendik ve Kartal’a düzenli ekspres ve deniz otobüsü seferleri yapılıyor. Yenikapı’dan arabalı deniz otobüsü seferleri var.

Topçular – Eskihisar arasında da otomobil vapuru seferleri mevcuttur.

Ye : Güneyköy’de Hinkal, Organik olan her sebze ve meyvelerden.

Satın kırmızı : Güney Köy’deki takı atölyelerinden gümüş ve kemikten yapılmış eşyalar, Örencik Köyünden peynir, Sermayecik Köyünden Organik sebze ve meyveler, Laledere Köyünden çiçek, diğer her köylerden de farklı mahsüller alabilirsiniz. Mevsimine göre; Ihlamur, kestane, çilek, kavun, karpuz, armut, elma, konut yapımı salçalar, reçeller, kurutulmuş dağ kekiği, nane v.b.

Gör : Cumartesi günü kurulan Yalova pazarını, Beştepe’den hem İznik Gölü, hem Marmara Denizi seyrini, Orhangazi ve Gemlik’in tepeden seyrini, Çiftlikköy’deki Karakilise’yi, Taşköprü’yü..


Bu Makaleyi Derecelendir:

Toplam Oy: 1, Rating: 4/5

Yazdır | Gönder | Sitene Ekle | Geribildirim

Etiketler: atatürk, taşköprü, marmara, örencik, organikSüs Bitkileri Ve Bakımı
Yazar: Frigo | Tarih: 27.06.2008 | Gösterim: 836


Akşam olmak üzereydi. Sabahtan heri evinin bütün köşesini tepeden tırnağa temizlemişti.Gözü birden oturma odasının köşesindeki çiçeklerine takıldı. Yorgunluğunu, bütün günün koşuşturmasını çiçekleriyle paylaşmak istedi.

Çiçeklerinin huzur verici atmosferine ulaşabilmek sebebiyle o yöne yürüdü. bundan sonra biricik çiçeklerinin önündeydi. Birden zihni onu küçüklüğüne götürdü. Annesinin, balkonda saksı saksı çiçeklerle konuştuğunu hatırladı.

Annesi hep kendisine dönerek; “Biliyor musun kızım, bunlarla uğraşmak benim bütün yorgunluk ve dertlerimi alıyor” derdi. Yıllardır annesiyle eşdeğer duygulan hissediyordu. bütün vücudunun yorgunluğunun yavaş yavaş bünyesinden ayrıldığını hissetti. Doğa ve çiçek sevgisi, ufak yaşlarda annesinin eğitimi sayesinde kalbinde mekan etmişti. Annesi birlikte gurur duydu...

Aslında temel konumuz evlerimizin bütün köşesini süsleyen bitkilerimizin dar 1 tarihçesinden bahsederek akabinde birtakım iç yer süs bitkilerinin bakımına değinmek. yalnız şehirleşmenin giderek artması, genç neslin çiçek ve doğa sevgisinden uzaması riskini de beraberinde getirdiğinden, yazımıza 1 anektodla başlamak istedim.

Tarih öncesi devirlerden günümüze hangi mekan ve koşulda olursa olsun, insanoğlunun doğaya ve çiçeklere karşı daima 1 hayranlığı olagelmiştir. Belki de rengarenk ve büyüleci yapılarla ilk karşılaşması, doğadaki yaban çiçekleriyle olmuştur. Tarihin birçok dönemlerinde, gelmiş mazi medeniyet kalıntılarında, anıtlarda, yazıtlarda, eski yapıtların neredeyse tümünde, fotoğraf ve çiçek motiflerinin yazıdan önce mekan aldığını görürüz. Neredeyse bütün ulusların uygarlıklarında çiçek ve çiçekli süslemeler başlı başına 1 kıymet oluşturur. Özellikle 15. ve 18. yüzyılda, Osmanlı Devleti’nde çiçek zevki yaygın 1 hal almıştı. O dönemde Osmanlı’da Lale devrinin yaşanması birlikte, lale ve sümbül dünyaya Türkler tarafından tanıtılmış oldu. Bu dönemde karanfil ve lale motifleri bulunan çiniler oluşturulmuş, ozanlar sevgililerinin yanaklarım güle, saçlarını sümbüle benzeterek, nice güzel şiirler yazmışlardır.

Zamanımızda ise, büyük şehirlerdeki nüfus yoğunluğu ve yer darlığı insanları doğadan uzaklaştırmaktadır. Bu durumda doğaya, yeşile olan ihtiyaç saksılarda büyütülen çiçek ve fidanlarla az da olsa giderilmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle günümüzde, iç yer süs bitkilerine verilen ehemmiyet gittikçe artmıştır. yalnız herbir bitki kendine özgü 1 bakım gerektirir. Bu bakını bitkinin; çoğaltılması, sulanması, temizlenmesi, hastalık ve zararlılardan korunması gibi hususları içerir.

Yazımın bundan sonraki bölümünde sizin sebebiyle seçtiğim; Atatürk, Cennetkuşu ve Kala çiçekleri’yle. Devetabanı, Kamelya ve Sikas bitkilerinin bakımı hakkında bilgiler vereceğim.

Atatürk Çiçeği (euphorbia pulcherrima):

Kışın yapraklarını dökmeyen 1 çalı türüdür. Yılbaşına doğru açan sarı renkli ufak çiçekleri, özellikle bu çiçeklerin altında mekan alan ve yaklaşık 2 ay süreyle nar kırmızısı renginde kalan çiçek bürgüleri gösterişlidir. Sivri uçlu, iri, geniş, oval biçimli yapraklan açık yeşil renkli olur. Kış mevsiminde güzel görünümü birlikte iç mekanlarda istenen bîr bitkidir. Atatürk çiçeğine elverişli toprak hazırlamak sebebiyle bahçe toprağına kil çürümüş yaprak ve yanmış çiftlik gübresi karıştırılır. Suyu seven 1 bitkidir. Nemli ortamları tercih eder. Kuru ortamları sevmez. şayet, yaprakları sarkıyorsa aşırı sulandığı anlaşılır. Aydınlık ve ılık ortamları sever, epey sıcak ortamlardan hoşlanmaz. Kışın en düşük 15oC’ye kadar dayanabilir. Atatürk çiçeğinde birinci yılda saksı değişimine gerek yoktur. Bitki ikinci yılda da muhafaza ediliyorsa, yerinden sökülüp toprağı değiştirilerek eşdeğer saksıya konabilir. Gövde çelikleri birlikte üretilir.

Cennetkuşu Çiçeği (Strelitzia reginae):

Saksıda yetiştirildiğinde l m kadar boylanıp çevresine 60 cm kadar yayılabilir. Açık yeşil renkli, derimsi dokulu, uzun saplı ve kürek biçimli yaprakları 50 cm’ye kadar uzayabilir, Nisan-Mayıs aylarında açmaya başlayan çiçekler yeşil-mor renkli gaga biçimli 1 çiçek tabanından çıkan sarı-turuncu çanak yapraklan ve koyu mavi renkli taç yaprakları birlikte kuş kafasını andıran güzel 1 imaj oluşturur, bütün çiçek birkaç hafta süreyle açık kalır. çağdaş mobilyalarla döşenmiş iç mekanlarda hoş görünür. Cennet kuşu çiçeği, içinde organik maddeleri bol bulunan bahçe toprağına, dere kumu ve kil karıştırılarak hazırlanan toprağı sever. İlkbahar ve yaz mevsimlerinde bitkinin saksısındaki toprağı nemli kalacak biçimde sulamalı. güz ve kış mevsimlerinde daha az su verilmelidir. Bitkinin yapraklarını nemli 1 bezle silmek iyi netice verir. Aydınlık ve havadar yerleri seven bitki, doğrudan güneş, ışığı karşısında bırakılmamalıdır. Ilık ortamları seven bu bitki, kışın en düşük on oCye kadar dayanabilir. Bitkinin kökü şayet saksısını doldurmuş ise ilkbahar mevsiminde elverişli toprak eklenerek 1 numara büyük saksı birlikte değiştirilebilir. Cennet kuşu bitkisi tohumunda veya ilkbahar mevsiminde alınan yan piçleriyle çoğaltılır. Devetabanı (Jilodendron): Derimsi dokulu, koyu yeşil renkli yapraklarıyla sıcak iç mekanlarda, yosun sarılmış kazıklar dikilen saksılardan tırmandırılarak yetiştirilmeye elverişlidir. elverişli şartlar sağlandığı vakit l ,2-2 m arasında boylanıp çevrelerine 60 cm kadar yayılabilir. Devetabanı türü bitkiler, zengin karışımlı toprağı ve suyu severler. Yapraklarına su püskürtülmeli, saksı toprağında ise su biriktirilmemelidir. Kışın saksı toprağının nemli tutulması kafi olmaktadır. Ilık ve gölgeli ortamları seven bu bitkiler kışın en düşük 15 oCye kadar dayanabilir. Bitkinin kökleri saksıyı doldurmuş ise 1 numara büyük saksıya konur, gerekirse kökü traşlanabilir. Devetabanı türü bitkiler, gövde çelikleri birlikte veya gövde parçasına bağlantılı 1 yaprağının toprağa daldırılması birlikte çoğaltılır.

Kala(zantedeschia aethiopica):

Uzun saplı, temren biçimli, koyu yeşil renkli, 25 cm uzunlukta, iri ve gösterişli yapraklan bulunur, ilkbaharda açan uzunca ve ağzı açık, boru biçimli ak çiçekleri gösterişlidir. çağdaş mobilyalarla döşenmiş iç mekanlarda güzel görünen kala bitkisi, saksı içerisinde 60-80 cm boylanabilir ve çevresine 30-40 cm kadar yayılabilir. Zengin karışımlı toprağı, suyu ve nemli ortamları sever. Kala bitkisinin toprağı nemli tutulmalı, yapraklarına yazın su püskürtülmelidir. Çiçeklenme dönemi bittikten sonraları saksı toprağının devamlı nemli tutulması kafi olur. Güneşli, havadar, serin ve ılık ortamları seven bitki kışın en düşük 80oC’ye kadar dayanabilir. Bitkinin kökleri saksısını doldurmuş ise ilkbaharda elverişli toprak eklenerek saksısı 1 numara büyüğü birlikte değiştirilir. Bitki yeterince gelişme göstermez ve saksı değişimine gereksinim duyulmazsa, ilkbaharda yerinden sökülür. kökleri traşlanır, elverişli toprak eklenerek bitki eşdeğer saksıya dikilir.

Kamelya (camellia japonica):

Derin damarlı, sert derimsi dokulu yeşil yaprakları; kışın ve ilkbaharda rozet biçiminde az katlı veya katmerli açan ak, pembe veya al iri çiçekleri bulunur. İç mekanlarda yetiştirildiği vakit sağlam kazıklarla desteklenmelidir. Kamelya zengin karışımlı kireçsiz toprağı, suyu ve nemli ortamları sever. Çiçek açtığı dönemde bol sulanmalı, çiçek açma dönemi bitince suyu biraz azaltılmalıdır. Bitkiye bütün vakit kireçsiz su veya yağmur suyu verilmelidir. Yarı gölge yerleri tercih eder, kışın en düşük 70oC’ye kadar dayanabilir. Bitkinin kökleri saksısını doldurmuş ise ilkbaharda, elverişli toprak eklenerek saklısı 1 numara büyüğü birlikte değiştirilir. Kamelyalar tohumu birlikte veya gövde çelikleri birlikte çoğaltılır.

Sikas (cycas revoluta):

İç yer bitkisi bi şekilde uzun yıllardan beri tercih edilen 1 bitkidir. Koyu yeşil, sert ve herdem yeşil (dökülmeyen) yapraklan süsleyici unsurlar taşır. Ağır gelişen, asır kadar yaşayan sikaslar en çok bir,8 m’ye kadar boylanabilir. Bitki yerinden olabildiğince az devinim ettirilmelidir. Bu bitki zengin karışımlı, süzek toprağı ve bol suyu sever; yalnız saksı dibinde su birikmemelidir. Yaz mevsiminde arada 1 yapraklarına su püskürtülmesi müspet neticeler verir. Yarı gölge ve havadar yerleri tercih eder, tropik bölge bitkisi olduğu sebebiyle sıcak ortamları sever. Kışın en düşük 15 oC’ye dayanabilir. ilkbaharda, bitkinin kökleri saksısını doldurmuş ise elverişli toprak eklenerek saksısı 1 numara büyüğü birlikte değiştirilir. Anaç bitkiden ayrılan piçleri birlikte çoğaltılır.

İç Mekanlarda Bitki Düzenlemeleri:

Bitkileri düzenlemede şahsi zevkler ön plana çıkmaktadır. Bitkilerin genelde konuldukları mekanlar ışıktan kolayca yararlanabileceği pencere kenarlarıdır. Pencerenin bitkiye sağladığı fayda yanında birtakım sakıncaları da bulunur. Bu sakıncalardan birisi bitkiyi direkt güneş ışığına manız bırakması, öteki ise kışın oda ısıtıldığı vakit bitkinin bütün tarafı ısınırken, pencereye bakan diğer tarafının soğukla karşı karşıya kılmasıdır. Bu nedenle pencere kenarlarına bitki koyulurken sıcaklık değişiminden etkilenmeyecek bitki türleri seçilmelidir. Bitkilerin düzenlenmesi sırasında, ışık, sıcaklık ve nem gibi hususi dilekler göz önünde bulundurulmalıdır. Birbirleri birlikte eşdeğer istekleri olan bitkiler 1 araya getirilmelidir. Hava cereyanına maruz bırakılmamalı, günlük bakımı sebebiyle kolay ulaşılabilecek 1 yerde bulundurulmalıdırlar. çoğunlukla uzun boylu olan bitkiler arkaya, dar boylu bitkiler ön kısma alınmalı ve yaprak şekli birlikte renk uyumu iyi ayarlanmalıdır.

Tatile Çıkmadan Önce Bitkilerin Bakımı:

Mümkün olduğunca bitkiler eşdeğer yere toplanmalı ve uygunluğuna göre lavabo, küvet veya plastik kaplar içerisine birkaç parça taş ya da tuğla konulduktan sonraları saksılar taş ya da tuğlanın üzerine konarak saksıların alt kısmı 1 ya da 2 parmak su içerisinde kalıncaya kaçlar su ek edilmesi gerekmekte, havalandırma yapılacak biçimde de ortam hazırlanmalıdır. şayet bitkiler balkonda kalacak ise gölge 1 yere alınarak yukarıdaki işlemler yapılmalıdır.

Yer Değişiklikleri:

Sıkça mekan değiştirilmesi sakıncalıdır. Bitkileri yerleştirirken uzun süre kalabilecekleri mekanlar düşünülmelidir. Yerleri sıkça değiştiriliyor ise yaprak ve tomurcuk dökülmesi görülebilmektedir.

Yaprak Temizliği:

İç yer süs bitkilerinin yaprakları üzerinde zamanla toz birikebilir: Bu tozlar yaprak gözeneklerini tıkayıp solunuma engel olduğundan bitkinin hayat fonksiyonlarında aksama meydana getirebilir. Bu sorunu ortadan kaldırabilmek sebebiyle yapraklar su birlikte temizlenmelidir.


Bu Makaleyi Derecelendir:

Toplam Oy: 1, Rating: 4/5

Adsız dedi ki...

Allah Kuran'da Hz. Süleyman kıssasındaki karıncalarla ilgili ayetleriyle, Hz. Süleyman dönemindeki teknolojik gelişmelere, ayrıca ahir zamanda robot teknolojisinin kullanılarak robotların insan yaşamında önemli bir rol alacaklarına, pek çok ağır işi insanların yerine yapıp onların hayatlarını daha konforlu hale getireceklerine işaret ediyor olabilir.

Doğadaki tasarımlar insan için her zaman tükenmez bir ilham kaynağı olmuştur. Sadece insan becerisiyle yapıldığını sandığımız birçok şeyin tasarımı, gerçekte doğada mevcuttur. Büyük bir bilgi birikimi ve insanların yıllar süren araştırmaları sonucu ortaya çıkan yapılar veya teknolojik ürünler, doğada zaten milyonlarca yıldır durmaktadır. Bunun farkında olan tasarımcılar, mimarlar ve bilim adamları canlıların yaratılış özelliklerini kendilerine örnek alarak, yeni teknolojik modeller üretme yoluna gitmişlerdir.

Çünkü doğadaki her form, her şekil bir tasarımdır. Hiçbir tasarımcı daha önce hiç görmediği, hiçbir şekilde bilgi sahibi olmadığı bir şeyi tasarlayamaz.

Allah Örneksiz Yaratandır

Örneksiz yaratma ve yoktan var etme gücü yalnız Allah'a mahsustur. İnsan ise sadece olanları kopya eder. Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, tasarım yapma yeteneği ile yaratılan insanın "en güzel surette" tasarlandığı gerçeğidir.

Son dönemde kaydedilen teknolojik gelişmeler ise günümüzde dahi taklitten öteye gidememektedir. Son günlerde taklit edilerek sistemlerinden yararlanılmaya çalışan canlılar ise karıncalardır. Teknoloji, kollektif çalışma, askeri strateji, gelişmiş bir iletişim ağı, örnek ve rasyonel bir hiyerarşi, disiplin, kusursuz bir şehir planlaması... İnsanların her zaman yeteri kadar başarılı olamadığı bu alanlarda karıncalar daima başarılıdırlar. Bugüne kadar doğadaki benzerlerine uygun olarak tasarlanan teknolojik gelişmelere bir yenisinin eklenmesi de Allah'ın bu kusursuz çalışma sistemleriyle yarattığı karıncaların taklit edilmesiyle ortaya çıkmıştır.

Zorlu rakiplerini bastırmak ve güç doğa koşullarına dayanabilmek için gerekli herşeye sahip olan bu canlılara baktığınızda, hepsinin birbirinin aynısı olduğunu düşünebilirsiniz. Gerçekte ise, binlerce çeşidi olan karıncaların, her türü ayrı özelliklere sahiptir.

Robot Karınca Ordusu Mini Teknoloji İçin Çalışıyor…

Karıncalar örnek alınarak geliştirilen projelerin en ünlüsü, farklı ülkelerde birbirinden bağımsız olarak yürütülen "Robot Karınca Ordusu Projeleri"dir. Örneğin Virginia Polytechnic Institute ve Virginia State Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırma küçük, ucuz ve basit robotların geliştirilmesini hedeflemektedir. Amaç, hepsi fiziksel olarak birbirinin aynısı olan bu robotlardan bir robot ordusu oluşturmaktır. Proje yetkilileri bu robotların kullanışlı olmalarının nedenini şu şekilde açıklamaktadırlar:

"Grup şeklinde hareket etmeleri, koordinasyon içinde, bir takım gibi fiziksel işleri yerine getirmeleri ve ortaklaşa karar almaları".

Bu robot ordularının tüm mekanik ve elektrik tasarımları bir karınca topluluğunun davranışları göz önüne alınarak tasarlanmış ve kendilerine "karınca ordusu" robotları denmiştir. "Karınca Ordusu" robot sistemi, ilk başlangıçta bir "materyal taşıma sistemi" olarak tasarlanmıştır. Bu senaryoya göre birçok küçük robot ortaklaşa cisimleri kaldırıp nakletmek için görevlendirilecekti. Daha sonra farklı görevlerde de kullanılmalarına karar verildi.

Konuyla ilgili bir yayında, bu robotların ne amaçla kullanılacağı şu şekilde tarif edilmektedir:


"Nükleer ve tehlikeli madde temizliği, madencilik, mayın temizleme, istihbarat ve nöbet, gezegen yüzeylerinin araştırılması ve kazı."

"Karınca-robotlar ortak bir hedefi gerçekleştirmek için tasarlanmış fiziksel varlıklardır. Bunların çok sınırlı enerji kaynağı kullandıkları ve çalışma alanlarında birçok izler bırakarak iletişim kurdukları görülüyor. İşlerin bu robotlar arasındaki dağılımı, ya merkezi kontrol sağlayan ve diğer ajanlara talimat gönderen bir birey tarafından gerçekleştirilebilir ya da bireylerin önceden itaat etmeleri şartıyla verilen bir görevin tamamlanması da sağlanabilir.

Üçüncü bir yol ise, iş sırasında bu iş birliğinin doğal olarak önceden karar vermeksizin ortaya çıkması. Bunların kullanım amacı araştırma, harita çıkartma, bir evin zeminini temizleme, bilinmeyen bir gezegeni keşfetme ya da bir mayın alanını temizleme olabilir."

Karıncaların Sosyal Yaşamları

Günümüzde, karıncaların sosyal yaşamları pek çok projenin temelini oluşturmaktadır. Hz. Süleyman kıssasında karıncalara ve bunların bulunduğu vadiye dikkat çekilmesi son derece önemlidir. Allah karıncalar ile ilgili ayetleriyle Hz. Süleyman dönemindeki teknolojik gelişmelere dikkat çekiyor olabilir. Örneğin o dönemde de robotlardan oluşan bir orduya işaret ediliyor olabilir. Ayetlerden Hz. Süleyman'ın emrinde çalışan cinlerin ve şeytanların olduğunu biliyoruz. İşte Hz. Süleyman bunların yardımı ile çok yüksek teknolojiye sahip robotlardan oluşan bir ordu kurup, bunları çeşitli görevlerde istihdam etmiş olabilir. (Harun Yahya, Hazreti Süleyman)

Allah ayetlerde ayrıca ahir zamanda robot teknolojisinde yaşanacak olan gelişmelere, robotların insan hayatında önemli bir rol alacaklarına, pek çok ağır işi insanların yerine yapıp onların hayatlarını daha konforlu hale getireceklerine de işaret ediyor olabilir. Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.

Teknoloji Allah'ın Rahmetidir: İlmi Mercek Sayı 37

“Eğer Allah'ın nimetini saymaya kalkışacak olursanız, onu bir genelleme yaparak bile sayamazsınız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Nahl Suresi, 18)

Günümüzde bilim ve teknoloji alanında çok büyük gelişmeler yaşanmaktadır. Her yeni gelişme insanlığın hizmetine sunulmakta ve bu şekilde dünyanın dört bir yanında yaşayan insanların hayatları kolaylaşmaktadır. Biraz derin düşünüp, bilinçli bir inceleme yapıldığında ise görülecektir ki, bu gelişmelerin arkasında çok önemli bir gerçek vardır:

Teknoloji, Yüce Allah'ın insanlara olan rahmetinin bir örneğidir ve tüm bu gelişmelerin kaynağı gibi görünen bilim adamları gerçekte teknolojinin gelişmesi için yalnızca birer vesiledir.

Bu gerçekleri vurgulamak amacıyla hazırladığımız bu yazımızda, Rabbimiz'in izni ve dilemesiyle bilim ve teknoloji alanındaki meydana gelen ve Allah'a şükretmek için birer vesile olan son gelişmelerden örnekler sunuyoruz.

İlaç Unutmaya Karşı Siber Diş Teknolojisi

İsrailli doktorlar, ağız içine yerleştirilen ve içindeki ilacı istenen saatte ve dozda püskürten bir cihaz geliştirdi. Doktorların ''siber diş'' adını verdikleri cihaz sayesinde, belirli saatlerde düzenli alınması gereken ilaçlar artık bir sorun olmaktan çıkacak.

Diş üzerine veya ayrı bir implant olarak ağıza yerleştirilen "siber diş" küçük bir işlemci ve yazılımla çalışıyor. İlacın kullanım saati, hastanın yaşı, kilosu ve tıbbi geçmişi gibi bilgiler sisteme giriliyor. İlacın saati geldiğinde cihaz üzerindeki panel açılıyor ve belirlenen dozda ilaç püskürtülüyor. Cihaza birden fazla ilaç konabiliyor. İlaç bittiği zaman cihaz alıcıya gönderdiği bir sinyalle yeniden ilaç konması gerektiğini bildiriyor. Avrupa Birliği'nin de destek verdiği proje için klinik deneylere 3 ay içinde başlanacak. Cihazın da önümüzdeki 3 yıl içinde piyasaya sürülmesi bekleniyor. (Latest News About Tooth)

Fişsiz, Prizsiz Elektriğe İlk Adım

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nden (MIT) araştırmacılar, 60 wattlık elektrik ampulünü, 'fiziksel bağlantı' olmadan, kablosuz olarak gönderdikleri enerjiyle yakmayı başardı. Kablosuz enerji transferi için kullanılan ve 2.13 metre mesafedeki aygıt, cep telefonu ve diğer bağlantı türlerinin fiş ve priz kullanmadan sağlanacağı bir geleceğe işaret ediyor. (Goodbye Wires)

Fransız Hızlı Treninden Yeni Rekor

Paris-Strasbourg arasında sefer yapan Fransız hızlı treni, saatte 574,8 km hıza ulaşarak, geleneksel raylar üzerinde çalışan hızlı trenler arasında dünya rekoru kırdı. Daha önce ulaşılmış olan en yüksek hız, saatte 515 km idi. Japonların manyetik kuvvetle raydan yüksekte giden trenlerinin hız rekoruysa şimdilik saatte 581 km. Normalde saatte ortalama 300 km hızla giden Fransız hızlı treni, yalnızca rekor denemesi için bu hıza çıkarıldı. (French Set New Rail Speed Record)

Bu makale, İlmi Mercek Dergisi 37. sayı (Temmuz 2007) 42. sayfadSedefin Hasarı Azaltan Özel Yapısı

Jet motorlarındaki güçlü pervanelerin yapımında kullanılacak malzemenin geliştirilmesinde, inciyi oluşturan sedefin yapısı taklit edilmektedir. Pek çok yumuşakçanın kabuğunun iç katmanındaki sedefin %95'i tebeşirdir; fakat sedef kompozit yapısı sayesinde tebeşirden 3.000 kat daha dayanıklıdır. Bu yapı incelendiğinde 8 mikron (1 mikron=10–6 metre) eninde ve 0,5 mikron kalınlığındaki mikroskobik plakaların tabakalar şeklinde dizildiği görülür. Bu plakalar kalsiyum karbonatın yoğun ve kristal gibi parlak bir şeklidir. Fakat bu plakaların birleştirilmesi ipek benzeri yapışkanlı bir protein sayesinde mümkün olmaktadır.

Bu kombinasyon iki yönlü bir sertlik sağlar. Öncelikle sedef üzerine ağır bir yük konulduğunda oluşan kırıklar, ince tabakalar boyunca ilerler fakat protein tabakalarını geçmeye çalışırken yön değiştirirler. Bu, uygulanan kuvveti dağıtır ve böylece kırılma durdurulmuş olur. İkinci bir güçlendirici faktör de, bir kırık oluşunca, protein tabakalarının kırıklar boyunca gerilmesidir. Bu gerilim sayesinde kırılmayı devam ettirecek olan enerji emilmiş olur.

İşte sedefin hasarı azaltan bu özel yapısı, pek çok bilim adamı için de araştırma konusu olmuştur. Doğadaki malzemelerin böylesine akılcı yöntemlerle dayanıklılık kazanmış olması, kuşkusuz, üstün bir akıl sahibinin varlığına işaret etmektedir. Bu örnekten de anlaşılacağı gibi Allah bizlere apaçık varlığının ve yaratmasındaki üstün güç ve kudretinin delillerini sonsuz ilmi ve aklıyla göstermektedir. Dolayısıyla buradaki düzenin övgüsü de herşeyde olduğu gibi Allah'adır. Bir ayette Allah şöyle buyurmaktadır:

"Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Şüphesiz Allah, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan (Gani)dır, övülmeye layık olandır." (Hac Suresi, 64)

Yarasadaki Üstün Yaratılış, Arabada Nasıl Daha Güvenli Olabileceğimizi Öğretiyor

Edinburgh Üniversitesi'ndeki araştırmacılar bir yarasa gibi ekolokasyon (canlının çıkardığı ses dalgasını kullanarak bir cismin uzaklığı, boyutu gibi özelliklerini saptaması) ile yolunu bulabilecek akıllı kulaklara sahip bir robot üzerinde çalıştılar. Üniversitenin enformatik bölümünden Jose Carmena ve çalışma arkadaşları yaptıkları bu robota "RoBat" adını verdiler. RoBat'e tıpkı ağız görevi gören bir ses kaynağı ve iki sabit ses algılayıcısı konuldu. Daha sonra robotun ağzı tıpkı yarasadaki gibi yankılanma yapacak ses dalgalarını (ekolar) yaymak üzere düzenlendi.

RoBat'in tasarımında, ekoları en iyi şekilde kullanmak için yarasanın başka özellikleri de göz önüne alındı. Yarasalar yansıtılan ses dalgalarının frekans aralığını belirlemek için kulaklarını oynatır ve bu şekilde önlerindeki engelleri rahatlıkla aşıp, avlarını bulup yakalarlar. RoBat de, yarasadaki gibi kusursuz bir mekanizmaya sahip olması için ses üstü algılayıcılarla donatıldı.

Doğadan ilham alınarak hazırlanan bu tip ses algılayıcıları sayesinde bir gün yolların daha güvenilir hale geleceği düşünülüyor.

Nitekim, dünyanın önde gelen otomobil üreticileri, geri viteste faaliyete geçen ses üstü algılayıcılar kullanmaktadırlar. Şoför, bu algılayıcılar sayesinde arkasında duran araba ya da cisme ne kadar yaklaştığını öğrenebilmektedir.

Burada yalnızca birkaç örneğini verebildiğimiz ve içinde bulunduğumuz 21. yüzyılda teknolojik gelişmelere ilham olan bu üstün canlılar, herşeyi örneksiz ve kusursuz yaratan Allah'ın eserlerinden sadece birkaçıdır. Kuran'da Allah'ın Bedi (örnek edinmeksizin yaratan) sıfatı şöyle haber verilir:

"Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır…" (Enam Suresi, 101)

Bu makale, İlmi Mercek Dergisi 40. sayı (Ekim 2007) 22. sayfada yayınlanmıştır.İnternet

Bu ayki bölümümüzde kısa geçmişine rağmen çok büyük ve hızlı bir gelişme sağlayan ve günümüzde de her alanda kullandığımız internetin doğuşunu ve gelişimini mercek altına alacağız.


İnternet, birçok bilgisayarın ve bilgisayar sistemlerinin birbirine bağlı olduğu, dünya çapında yaygın olan ve sürekli büyüyen bir iletişim ağıdır.


“İnternet”in kökleri 1962 yılında J.C.R. Licklider isimli bir bilim adamının Amerika’nın en büyük üniversitelerinden biri olan Massachusetts Institute of Technology'de (MIT) ortaya attığı bir tartışmaya dayanır. Bu tartışmalar “Galaktik ağ” kavramı üzerine yapılmıştır. Galaktik ağ; küresel olarak bağlanmış bir sistemde isteyen herkesin herhangi bir yerden veri ve programlara erişebilmesi anlamına geliyordu. Bu düşüncelerden yola çıkarak MIT’te araştırmacı olarak çalışan Lawrence Roberts ile Thomas Merrill, bilgisayarların birbirleriyle “konuşmasını” ilk kez 1965 yılında gerçekleştirdiler.


Bu araştırmacılardan Lawrence Roberts 1966 yılında “ARPANET” isimli bir proje hazırladı ve bu proje sayesinde internetin ilk şekli ortaya çıkmış oldu. Savunma Bakanlığı tarafından yürütülen projenin amacı; bir felaket örneğin bir nükleer savaş sonrasında işlevine bozulmadan devam edecek bir bilgisayar ağı oluşturmaktı. Bilgisayar ağının bir bölümü arızalansa ve çalışmaz hale gelse bile sistemin diğer bölümlerinin işlevine devam etmesi bekleniyordu.


ARPANET'İ oluşturan ilk dört merkez University of California at Los Angeles (UCLA), Stanford Research Institute (SRI), University of Utah ve son olarak University of California at Santa Barbara (UCSB) idi. Çok kısa bir süre içinde birçok merkezdeki bilgisayarlar da ARPANET ağına bağlandı. ARPANET gelişerek bugünkü “İNTERNET” adını aldı.


Ülkemizde internet bağlantısı ilk kez 1993 yılının Nisan ayında gerçekleştirildi. İlk bağlantı Ortadoğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ)’nde yapıldı. Bunun ardından 1997 yılında akademik kuruluşların internet bağlantısını sağlayan ULAKNET çalışmaya başladı ve üniversiteler de bu ağ içinde birbirlerine bağlandı.


Türkiye’de internetin önemi çok kısa bir süre içinde fark edildi ve bu teknolojiden pek çok alanda hızla yararlanılmaya başlandı. 2000 yılında internet kullanıcılarının sayısı 1.785.000 iken, 1 yıl içinde %100’den fazla bir yükseliş gözlemlenmiştir. 2005 yılından itibaren 12 milyondan fazla kullanıcı Türkiye'de internet kullanırken, 2007 yılı sonu itibariyle bu rakamın 16 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir.


The Roper Reports Worldwide adlı Amerikan strateji şirketinin 30 ülkede yaptığı araştırmada, Türkiye, internet kullanıcı sayısı son iki yılda en hızlı artan ülke olarak gösterilmiştir.


Türkiye de yaklaşık olarak 12 milyon web sitesi bulunmaktadır. Dünya genelinde ise web sitelerinin toplam sayısı tam olarak bilinememekle birlikte, on milyarlarla ifade edilmekte ve bu rakam her geçen gün hızla artmaktadır.


İnternet de, tüm diğer teknolojik gelişmeler gibi Yüce Allah’ın insanların hizmetine verdiği çok büyük bir nimettir. Pek çok farklı konuyla ilgili her türlü bilgiye ulaşma imkanı sağlayan internet, din ahlakının da en doğru biçimde anlatılması için son derece önemli bir araçtır. Bu sayede insanlar bir konuyu etraflıca araştırma, farklı kaynaklardan inceleme imkanına sahip olmaktadırlar. Bu da, evrim teorisi gibi akıl dışı teorilerin bir gerçek gibi okutulduğu kimi ülkelerde tek taraflı ve dayatmacı bir eğitim anlayışına karşı önemli bir koruma sağlamaktadır. Pek çok insan internette yer alan bilgiler sayesinde evrim teorisinin bir aldatmacadan ibaret olduğunu öğrenmekte ve Allah’ın üstün yaratılış sanatı hakkında detaylı bilgiler edinebilmektedir. Allah’ın izniyle internet, ahir zamanı yaşadığımız bu günlerde İslam ahlakının yayılarak kitlelere ulaşmasına vesile olacaktır.


Bu makale, İlmi Mercek Dergisi 42. sayı (Aralık 2007) 24. sayfada yayınlanmıştır.

Bu eser 658 kez incelendi. Ahir Zaman Alametleri Bir Bütündür

Değerli İslam alimleri tarafından da ittifakla kabul edildiği üzere içinde bulunduğumuz dönem, Peygamber Efendimiz (sav)’in ahir zamana dair hadislerinde bildirdiği önemli olaylara sahne olmaktadır. Ancak bazı kimseler ahir zaman alametleri olarak adlandırılan bu olayları, küçük ve büyük alametler olarak değerlendirmektedirler. Yapılan bu yanlış değerlendirmenin aksine, tüm alametler birbirinden ayırt edilemeyecek derecede önem taşımakta ve İslam dünyasının geleceğine ışık tutmaktadır.

Ahir zaman, ‘son dönem’ anlamına gelir ve kıyamete yakın bir zamanda dünyada yaşanacak bir zaman dilimini ifade eder. Ahir zaman alametleri ve ahir zamanda yaşanacak olaylar hakkında Peygamberimiz (sav)’den rivayet edilen çok sayıda hadis mevcuttur. Kuran’daki işaretler ve Peygamberimiz (sav)’in hadislerindeki detaylı açıklamalar biraraya getirildiğinde, ortaya ahir zamanla ilgili önemli bilgiler çıkmaktadır. İçinde yaşadığımız dönemde söz konusu alametler birbiri ardınca ve tam tasvir edildiği şekilde ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu durum, ahir zamanın yaşanmaya başlanmış olduğunu ispatlamaktadır.

Bu yazıda dikkat çekilmek istenilen asıl konu ise gerçekleşmiş olmaları çok büyük birer mucize oldukları halde, bazı alametlerin küçük olarak değerlendirilme yanılgısıdır. Üzerinde detaylıca düşünülmediği için kimi zaman fark edilmeyen ve önemi yeterince iyi anlaşılamayan bu gelişmelerin her biri gerçekte çok önemli alametlerdir.

Ahir Zaman Alametlerini Sınıflandırma Yanılgısı

Bazı kimseler yer, zaman veya şahıslarla ilgili bilgi içeren, bir savaş veya bir doğa olayı gibi tek ve özel bir duruma işaret eden hadisleri genellikle büyük alametler olarak nitelendirmektedirler. Bu alametler gelecekte yaşanacak tek ve özel bir olayı haber verirler. Bunlara örnek olarak Irak-İran Savaşı, Ramazan ayında görülen Güneş ve Ay tutulmaları, Kabe’de kan dökülmesi gibi alametler sayılabilir.

Öte yandan, bir genelleme içeren, ahir zamanda dünyanın durumuna ve insanların yaşantısına dair detaylar ise küçük alametler olarak nitelendirilebilmektedir. Depremlerin çoğalacağı, yüksek binaların artacağı, insanların uzun mesafelere taşınacağı gibi alametler, bu düşünceye göre küçük alametlerdir.

Bu düşüncede olan kişiler, daima belli bir olayı haber veren alametler aramakta; ancak bu alametleri destekleyen diğer gelişmeleri gözardı edebilmektedirler. Oysa üzerinde gereği gibi düşünülüp etraflıca araştırılırsa, küçük zannedilen alametlerin gerçekleşmiş olmasının büyük birer mucize oldukları açıkça görülür. Ayrıca unutulmamalıdır ki, ahir zaman alametleri bir bütündür. Hepsi aynı dönemde, arka arkaya eksiksiz olarak meydana geldiğinde bir bütünlük oluşturur ve bir sonucu işaret ederler. Bu nedenle de her biri başlı başına çok büyük bir öneme sahiptir.

Her Bir Alametin Gerçekleşmesi Mucizevi Bir Durumdur

Hadislerde ahir zaman hakkında detaylı tasvirler yapılmakta, her konu çok ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Bu ayrıntıların bundan 14 asır önce bu kadar kapsamlı bir şekilde açıklanmış olması ve belirli bir dönem içinde art arda gerçekleşmesi son derece mucizevi bir durumdur.

Birkaç 10 yıl sonrasına dair öngörülerde bulunmak bile son derece zor iken, 1400 yıl sonrasının çevre koşullarını, sosyal, siyasi ve ekonomik durumunu tarif etmek neredeyse imkansızdır. Ancak gayba yönelik tüm bilgilerin sahibi Yüce Allah, bu bilgilerden dilediği kadarını dilediği kullarına bildirebileceğini Kuran’da haber vermiştir. (Bakara Suresi, 255; Cin Suresi, 26-27) Peygamberimiz (sav) de Allah’ın izniyle kendisinden yaklaşık 20 insan nesli sonrasında yaşanacak bir dönem ile ilgili ayrıntılı bilgiler vermiştir.

Yazının ilerleyen bölümünde bahsedeceğimiz bu alametler, farklı zamanlarda ayrı ayrı gerçekleşmiş olsalar belki sıradan olaylar olarak görülebilirler. Ancak çok sayıda alametin kısa bir zaman dilimi içinde art arda gerçekleşmesi, içinde bulunulan dönemin önemini ve hadislerin doğruluğunu teyid eder niteliktedir.

Yaşanan Olaylar Hadisleri Doğrulamaktadır

Hadislerin bize doğru olarak ulaşıp ulaşmadıklarından, ahir zaman konusundaki hadislerin gerçekte Peygamberimiz (sav) tarafından söylenmiş sözler olup olmadığından kuşku duymak son derece yersizdir. Çünkü ahir zamanla ilgili birbirinden farklı hadisler, farklı kaynaklara dayansa bile birbirleri ile uyum içindedirler. Bu da, sözlerin kaynağının doğruluğu konusundaki tüm şüpheleri ortadan kaldırır. Aynı zamanda hadislerde yaşanacağı bildirilen olayların bir bir gerçekleşiyor olması, bu rivayetlerin doğruluğunu ispatlayan en kuvvetli delili oluşturmaktadır.

Bu kıstas, ahir zaman ve kıyamet alametleri üzerine araştırma yapan birçok İslam alimi tarafından da kullanılmıştır. Konunun uzmanlarından Bediüzzaman Said Nursi de günümüzde meydana gelen bazı olaylarla ahir zaman hakkındaki hadislerin mutabık çıkmasının hadislerin gerçek olduğunu gösterdiğini ifade etmiştir.

Günümüzden 1400 Yıl Sonrasını Tahmin Edebilir misiniz?

Ahir zamana dair günümüze kadar ulaşmış olan hadislerin önemini ve alametlerin küçük veya büyük olarak değerlendirilmeden bir bütün olarak görülmesi gerektiğini anlamak için birkaç sorunun cevabını düşünmek yeterlidir.

Örneğin elinizde hiçbir teknik imkan olmadan 100 yıl sonra dünyada olacak olayları ana hatlarıyla da olsa tahmin edebilir misiniz? Ya da 1900’lü yılların başında yaşadığınızı düşünelim. Yalnızca 100 sene sonrası için, tahminler yapmanız istense hiç yanlış çıkmayacak şekilde, günümüzde yaşanacak önemli olayları, insanların ahlaki durumlarının nasıl olacağını, depremlerin yoğunluğunu veya çıkacak savaşları tahmin edebilir miydiniz? Elbette ki hayır...

Veya bir şehirden diğer bir şehre gidişin günlerce sürebildiği, haberleşmenin oldukça zor ve yavaş olduğu, teknik imkansızlıklar dolayısıyla binaların ancak bir iki katlı olarak inşa edilebildiği 7. yüzyılda yaşadığınızı hayal edin. Sizden 1400 yıl sonrasında bu koşullarda ne gibi değişiklikler olabileceğini tahmin etmeniz istendiğini varsayalım. Neler söyleyebilirdiniz? Araba, uçak gibi ulaşım araçları, 100-150 katlı gökdelenler, cep telefonları, televizyon, radyo, gibi bugünün dünyasına özgü teknolojik gelişmelerden herhangi biri aklınızın ucundan geçebilir miydi?

Peki günümüzden 1400 yıl sonrasında yani tam 3405 yılında, örneğin binaların ne şekilde inşa edileceğini, toplumların ahlaki durumlarının nasıl olacağını veya dünyada ciddi bir kıtlık veya hastalık olup olmayacağını söyleyebilir misiniz?

Tek bir konunun bile, değil 1400 yıl; 140 yıl hatta 14 yıl sonra nasıl bir gelişme göstereceğini bilmek son derece zor iken, çok çeşitli konularda 3000’li yıllardaki duruma aynen uyacak biçimde öngörülerde bulunulsa, sizce gerçekleşecek olan bu olaylar küçük birer alamet olarak nitelendirilebilir mi? Şüphesiz tüm bu soruların cevabı ‘hayır’dır.

Bütün bu gerçekler de göstermektedir ki; bundan 14 asır önce, yaşamakta olduğumuz ahir zamana dair çok çeşitli konulardaki gelişmeleri en küçük ayrıntısına kadar haber veren hadislerde bahsedilenlerin her biri, büyük birer alamettir ve bu alametler arasında küçük büyük ayrımı yapmak da mümkün değildir.

Ahir Zaman Hadislerinin Tümü Günümüze İşaret Etmektedir

Hadis kaynaklarında ahir zaman ile ilgili bilgi veren ve sayısı yüzlerle ifade edilen hadisler, ittifakla günümüz olaylarına işaret etmektedir. Ayrıca zamanımıza uygun olduklarını görmek için herhangi bir ayrım yapılmasına veya bunu ispatlamak için belli başlı bazı hadislerin ön plana çıkarılmasına da gerek yoktur. İstisnasız olarak tamamı ele alınıp incelediğinde ortaya çıkan sonuç şudur: Bu denli fazla sayıda olmasına rağmen, ahir zaman hadislerinin bugün tamamının doğru çıkması ve asırlar önce tarif edilen olayların tam tarif edilen şekilde günümüzde gerçekleşmesi ve birbiri ile çelişmemesi büyük bir mucizedir. Üstelik bu hadisler yeni fark edilmiş de değildir. 1400 yıldan beri en muteber İslami kaynaklarda yer almakta ve her isteyen tarafından alınıp okunabilmektedir. Bunlar içerisinde önceleri anlaşılamayan pek çok hadisin yorumu, hadislerde işaret edilen olayların ortaya çıkmasıyla netleşmiştir.

Tüm Alametler İnananlar İçin Birer Müjdedir

On dört asır öncesinden bildirilen alametlerin çıkışı, inananların Allah’a olan iman ve bağlılıklarını artıran son derece büyük olaylardır. Bu kadar işaretin birarada ve çok kısa bir zaman dilimi içinde art arda gerçekleşmiş olması elbette tesadüf değildir. Bu işaretler Allah’ın inanan kullarına birer müjdesidir.

Bu gelişmeler ahir zamanın ilk döneminde yaşanan her türlü sıkıntının yerini bolluk, bereket ve adaletin alacağı, ahlaksızlıkların ve dejenerasyonun her türlüsünün ortadan kalkacağı bir dönemin müjdesidir. Bu dönem, tüm inanan insanların asırlardır özlemini duydukları, Hz. İsa’nın yeniden dünyaya gelişi ve Hz. Mehdi’nin ortaya çıkışıyla İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olacağı kutlu bir dönemdir.

Bu nedenle ahir zamana ait her alamet üzerinde detaylıca düşünmek ve günümüz dünyasındaki karşılıklarını görmek, inançlı insanlarca beklenen kutlu dönemin yakın olduğunu göstermesi bakımından son derece şevklendirici ve müjde vericidir.

Depremlerin Çoğalması

İçinde yaşadığımız dönemde çok sık meydana gelebilen depremler, yüzyıllar boyunca çok sayıda kişinin ölümüne ve hesaplanamayacak boyutlarda maddi zarara yol açmış, bu özellikleri nedeniyle insanlar için korku kaynağı olmuştur. 20. ve 21. yüzyılın teknolojik koşulları bile depremlerin verdiği hasarı ancak belirli ölçülerde engelleyebilmiştir.

Amerikan Ulusal Deprem Enformasyon Merkezi verilerine göre 1999 yılında, yeryüzünde küçük veya büyük şiddette 20.832 deprem meydana gelmiştir. Bu depremlerde resmi açıklamalara göre tahmini olarak 22.711 insan hayatını kaybetmiştir. (US Geological Survey National Earthquake Information Center, “Earthquake Facts and Statistics”, 2000, Earthquake Facts and Statistics)

Kandilli Rasathanesi verilerine göre ise, Türkiye genelinde meydana gelen deprem sayısı, 2002’den 2005’e kadar yüzde 75 oranında artış göstermiştir. Son 3 yıla ait rakamlar incelendiğinde 2002 yılında 2 şiddetinden büyük 3 bin 268 deprem tespit edildiği, bu sayının 2003 yılında 3 bin 925, 2004 yılında ise 5 bin 331 olduğu görülmektedir.(Milliyet Gazetesi 24-Şubat-2005)

Tüm bu olaylar Peygamberimiz (sav)’in 1400 yıl önce söylediği şu sözleri akıllara getirmektedir:

Zelzeleler olur. Öyle ki, bu zelzelelerde, on bin, yirmi bin. Otuz bin kişi ölür. (Orhan Baytan, Geleceğin Tarihi, Cilt:1 s.70, İbn-i Asakir'den alıntı)

Şu hadiseler meydana gelmedikçe kıyamet kopmayacaktır… depremler çoğalacak… (Ramuz-El Ehadis, 476/11)

Dünya genelinde son yıllarda yaşanan depremlerin bu denli çok sayıda ve sıklıkta olması, ayrıca şiddetlerinin de oldukça yüksek rakamlara ulaşması, deprem uzmanları tarafından da son derece önemli ve büyük değişiklikler olarak nitelendirilmektedir. Çünkü yakın geçmişe bakıldığında deprem sayısının çok az olduğu görülmektedir. ABD Jeolojik Araştırma Kurumu (USGS)’nun raporlarına göre 1556-1975 yılları arasındaki yaklaşık 400 yılda meydana gelen 5.0 ve daha büyük şiddetteki depremlerin sayısı sadece 110’dur. Aynı kurumun açıklamasına göre, 1980-2003 yılları arasında sadece 23 sene içinde meydana gelen 6.5 ve daha büyük şiddetteki depremlerin sayısı ise 1685’tir. (U.S. Geological Survey (ABD Jeolojik Araştırma Kurumu) Kuşkusuz bu rakamlar Hicri 1400 (Miladi 1979-1980) yılının başından itibaren depremlerin sayısındaki artışı çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

İşte tam bu noktada duralım ve düşünelim. Depremlerde böyle büyük bir artış yaşanacağını haber veren hadisler, bundan 1400 yıl önce söylenmiştir ve o dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda bu konuyla ilgili herhangi bir öngörüde bulunmayı mümkün kılabilecek hiçbir teknik ve teknolojik imkan bulunmamaktadır. Dünyadaki yer hareketleri, fay hatlarındaki kırılmalar gibi bilgiler ancak günümüzün teknolojik imkanları sayesinde öğrenilebilmiştir.

Bu durumda ortaya çıkan sonuç ise şudur: Peygamber Efendimiz (sav), hadislerinde kendi yaşadığı dönemden 1400 yıl sonrasında meydana gelecek olayları, sanki o dönemi izlemiş gibi detaylı olarak anlatmıştır. Anlatılan her konunun aynen tarif edildiği şekilde, içinde yaşadığımız yıllarda birbiri ardınca gerçekleşiyor olması da, bu hadiselerin istisnasız her birinin, ahir zamana dair büyük alametler olduğunun delilidir. Depremlerle ilgili hadisler de bu alametlerden yalnızca bir tanesidir. (En doğrusunu Allah bilir) Peygamberimiz (sav) de, gelecekle ilgili olan bu gayb bilgilerine, Rabbimiz’in dilemesiyle ve kendisine bildirdiği kadarıyla vakıf olmuştur. Hadisler vasıtasıyla bize ulaşan bu bilgilerde ise, işaret edilen zamanın tarih içinde herhangi bir zaman olmadığı açıkça görülmektedir. Peygamberimiz (sav), bildirdiği tüm alametlerin, Allah’ın dilemesi ile aynı anda yaşanacağı belirli ve özel bir zamana dikkat çekmiştir. Bu zaman, tarihte yalnızca bir defa yaşanacak olan ahir zamandır.

Yüksek Binaların İnşa Edilmesi

Yüksek katlı binalar ancak 19. yüzyılın sonlarında inşa edilmeye başlanmıştır. Teknolojinin ilerlemesi, çeliğin yaygınlaşması ve elektrikli asansörlerin kullanılması gökdelenlerin inşaatına hız kazandırmıştır. Gökdelenler 20. ve 21. yüzyıl mimarisinin önemli bir parçası olmuş, günümüzde de kimileri için adeta birer prestij sembolü haline gelmiştir. Bugün dünyanın en yüksek yapılarından bazıları ve yükseklikleri şöyledir: (2003 Dünya Almanak, Dünya Yayıncılık, s. 263) Nanoteknoloji ilim ve teknoloji alanındaki yeni konulardan biridir. Tahran üniversitelerinden birinde bu alanda düzenlenen bir konferansla ilgili hazırladığımız raporu sunmak istiyoruz.
Toplantının düzenlendiği üniversitenin amfisinde İslam inkılabı rehberinin şu mesajı göze çarpıyor: Dünyanın neresinde faydalanılabilir bir ilim geliştirildiyse gitmek için bir engel bulunmuyorsa ülke ve milletimiz için o ilmi öğrenmenin peşine gitmeliyiz" kıymetli rehberlerinin bu mesajından yola çıkan İran halkı, özellikle de İranlı gençler ilim ve teknolojiye özel önem ve ilgi gösteriyorlar. Ayrıca İranlı gençler batıda ilmin öncüleri sayılan insanların yetenek ve ilmi geçmiş açısından Müslümanlardan daha ileri olmadıklarının farkındalar. Din büyükleri de insanlardan her zaman düşünmeleri ve yeni ilmi konulara dikkat edilmesi,ilmi yeniliklerin birinci derece önem arz ettiğini belirtiyorlar. Nano teknoloji konferansına katılan
Öğrencilerin doldurduğu salonunda ilk konuşmacı olarak öğretim üyesi yetiştirme üniversitesinin fizik araştırmacı öğrencisi mühendis Hasan ilmkhah kürsüye geçerek sözlerini şöyle başladı:
Günümüzde nano teknoloji 21. asrın kilit teknolojisi olarak Biyoteknoloji ilmi ve diğer ilimlerle birlikte dünyada söz konusudur.
Nano maddelerin üretimindeki yeni bir yöntem olup bir nanometre veya bir metrenin bir milyarda biri boyutlardaki maddelerin yapılmasıdır. Bu maddeler üretildikten sonra farklı, yeni özellikler gösteriyor. Nano fiziksel ve kimyasal reflekslerin hızlanması ve yeni maddelerin ortaya çıkmasını sağlar. İlmkhah şöyle devam etti: 1959 da fizikçi Richard Faymen maddelerin içerisinde çok küçük alanların bulunduğunu iddia etti. 1986 yılında modern elektron mikroskoplarıyla insan Faymen'in bu görüşünün gerçek olduğunu fark etti. 1991 de ise ilim alanında ilerlemiş ülkeler nano ilminin öneminin farkına vararak üzerinde büyük yatırımlar yapmaya başladılar. Genç araştırmacı şöyle devam etti: Nano uzmanları bu teknolojinin tarihi seyrine geçmişte İranlıların maddeler dünyasına dikkat ettikleri şeklindeki önemli noktayı da eklemeleri gerekiyor. Zira İbnisina gibi büyük ilim adamı eserlerinde nano teknolojide sözü edilen maddeler dünyasında söz etmiş. İranlı şairler ise bu noktayı şiir diliyle söz konusu etmişler.
Açtığın her zerrenin kalbinde bir güneş bulursun
Maddeler dünyasındaki harikalara hayran kalan diğer bir İranlı şair şöyle diyor:
Bu dünyada yürek çok parçalandıysa da bir kıl kadar bile sırrı çözemedi ancak kıl bile parçalandı
Yüreğimde bin güneş doğdu sonunda bir zerredeki kemale eremedi
Nano teknoloji araştırmacısı bu şiirleri okurken amfide İranlı ilim adamlarının onur verici ilerlemeleriyle ilgili görüntüler yayınlanıyordu. Konferansa katılanlardan bazıları İranlı gençlerin ilim alanında attıkları adımlar ve düşüncelerinin bu denli gelişmesinden sevinç göz yaşlarını tutamıyordu. Daha sonra Nano teknoloji sergisini gezip orada gördüklerimizi sizlere aktarmak istedik. Toplantının sekreteri elektronik bölümü mezunu mühendis İhsan Guderzinin bu alandaki görüşlerini alıyoruz. Guderzi bu konferansın düzenlenmesindeki hedefin teknik ve mühendislik bölümleri öğrencilerinin nano teknolojiyle tanışması olduğunu belirterek İran'ın nano teknoloji alanındaki makaleler ve ilim üretimi alanında iyi bir konumda bulunup İslam ülkeleri arasında birinci sırada yer aldığını belirtti.
Guderzi'den konferansa katılanların çoğunun genç öğrencilerden oluştuğu hususundaki fikrini sorduk İranlı gençlerin bu alanda son derece istekli olduğu ve kalkınmaya giden adımları son derece hızlı atmak istediklerini belirtti ve yeni ilimlerde İranlı gençler ve öğrencilerin ilgi ve bilgilerinin ileri düzeyde bulunduğunu söyledi ve İran kültürünün insanları ilim elde edip bilinçlenmeye çağırdığı ve bu kültürde doğa ve varlık aleminin sırlarının keşf edilmesinin bir değer sayıldığını söyledi. Söz konusu konferansın sekreteri Guderzi şöyle devam ediyor: İslam ilmi değer veriyor, ilim adamları enbiyadan sonra İslam'da değer verilen insanlardırlar. İlim adamları araştırmalarının ardından dünyadaki ilmi gerçekleri insanlara sunup ilim ve bilinçlenmenin sağlayacağı gücü onlara aktarıyorlar. İmam Ali AS a göre ilim en üstün fazilettir. İnsan ilim, fazilet ve gücü bir araya getirebilse ilme kutsallık kazandırmış olur.
Bu arada konferans salonunda ilmi sorularla tartışmalar sürerken İran dahiler derneği üyesi bir araştırmacı konuşma yapmak üzere kürsüye çıkıyordu. Hüseynzadegan konuşmasını şöyle başladı bir araç boyunda 10 kilo ağırlığında özel bir uzay mekiğine sahip olduğunuzu düşünün. Yahut ta pek de uzak olmayan bir gelecekte evinizin çatısı çatladığında kolaylıkla kendi ellerinizle onarmanızın mümkün olduğu, ve otomobillerinizin çarpmalardan zarar görmeyecek dış yüzeyle kaplanmasını düşünün tüm bunlar nano teknolojiyle mümkün olabilecek. İlim adamları günümüzde nanoyu sanayi alanındaki bir devrim olarak değerlendiriyorlar. Genç mühendis şöyle devam etti: Bir nano metre bir metrenin milyarda biridir. Yani bir atom çapının dört misli yahut ta on nano metre boyundaki bir madde insan saçının sahip olduğu çaptan bin kez daha küçüktür. Ayrıca her zaman güçlü ve dayanaklı maddeden söz ettiğimizde genelde çelikten söz ederiz oysa nano teknolojiyle yapılan çelik boru normal çelikten 100 misli daha dayanıklıdır. Nano teknolojiyle ilgili ilmi Konferans hususundaki haberimizi noktalarken İran ve İranlı gençlerin ismini sürekli kalkınma zirvesinde görmeyi umut ediyoruz.

Son Güncelleme ( 21-01-2008 )

İlmin Putlaştırılması

--------------------------------------------------------------------------------

Günümüzde modern ilim ve teknolojik gelişmeler, insanoğlunun gözlerini öylesine kamaştırdı ki, artık o, iki adım ötesini görememekte, ilim ve teknolojinin dışında hiçbir şeye tam güvenememekte, güvenmek bir yana; mevcut teknik imkânlarla her müşkülünü yenip, her problemini çözebileceğine inanacak kadar çarpık kanâatler taşımaktadır. Böyle bir aşırılığın, insan-oğluna neye mâlolacağını kestirmek zor olmasa bile, bu mevzuda verilecek herhangi bir hüküm için zamanın tefsirini beklemeyi daha faydalı bulmaktayız. Yalnız şu kadarını söyleyelim ki; herşeyde ifrat ve aşırılık zararlı olduğu gibi, ilmin bir “put” haline getirilerek bütün değerlerin ona götürülüp bağlanması da, hem insanlık adına hem de ilimler adına fevkalâde tehlikeli ve zararlıdır.

Evet ilmin, sâlim düşünce-tecrübe-vicdan üçlüsüyle ele alındığı zaman yararlı olduğunda, cemiyetin hayat seviyesini yükselterek ona, bugünü ve yarını itibariyle huzur, mutluluk vadettiğinde şüphe yoktur. Ne var ki o, tek başına kaldığında, sapma ve saptırmalara vesile olacağı da kat’iyyen gözardı edilmemelidir.

Evet, zihinler sonsuzluk düşüncesinden mahrum bırakıldığı, ruh teknolojinin esiri haline getirildiği, kalbî hayat bütün bütün ihmale uğradığı bir yerde ilimden de ilmin yararlı olacağından da bahsedilemez. Aksine, böyle bir iklimde ilim, vahşetlerin buutlaşıp devam etmesine, boğuşmaların kıran kırana sürüp gitmesine, aldatma ve istismarların “dev” birer afet halini almasına yardımcı olacak ve “hak” karşısında “kuvvet”e omuz verip yan çıkacakdır.

Doğrusu şu ki; ilim, insanın maddî-manevî mutluluğunu hedef alıp, onun bedenî-ruhî problemlerini çözmeye çalıştığı ve insanı gönül-zihin birliğine ulaştırabildiği ölçüde faydalı ise de, bunları yapmadığı veya yapamadığı zamanlarda faydasız, hatta bir ölçüde zararlıdır ve ondan insanlık yararına birşeyler beklemek de abesdir.

Bugünün bütün bütün maddîleşen insanı, ilim ve tekniğe sadece şahsî hazları, maddî refah ve rahatı itibariyle alâka duymaktadır. Böyle bir anlayış ise onu, hergün biraz daha ahlâkî çöküntü, ruhî bunalım ve düşüncede sığlaşmaya götürmektedir. İşte bu insan tipidir ki, büyük bir kısmı itibariyle gerçeği araştırmaya ve o yolda tefekküre yanaşmamakta, hatta bunları sevmemektedir. Şüphesiz bunda, topluma avam kültürünün hakim olmasının, ilim adamlarındaki beleşçilik düşüncesinin ve hasbî ruh kıtlığının tesiri çok büyük olmuştur. Ne var ki, ruh insanı, ilhâm insanı, gönül insanı yetiştirememenin tesiri bundan daha büyüktür. Ortalığı, herşeyi maddede arayan aklı gözüne inmiş karakuraların sardığı bir dönemde, gerçeğin ilminden, ilimde derinleşip buutlaşmaktan bahsetmek mümkün değildir. Aksine, böyle bir atmosferde muhakeme ve tefekkür hergün biraz daha kısırlaşacak, insanlar biraz daha aptallaşacak ve dünyanın her yanı makinaların komutlarıyla iş yapan insanlarla dolup taşacaktır.

Onun içindir ki, yarınları yeniden inşa etmeyi plânlayanlar, öncelikle ilmin ne olup ne olmadığını, ondan neler beklenebileceğini, onun hedef ve gayelerini çok iyi belirleme mecburiyetindedirler. Yoksa aksaklıklar sürüp gidecek ve ilim de kendinden beklenenleri kat’iyyen veremeyecektir.

Öyle zannediyorum ki, bugün talim ve terbiye müesseselerimizden en yüksek devlet kademelerine kadar görüp müşahede ettiğimiz kusurların büyük bir bölümü de, işte bu kimliği tesbit edilememiş ilim anlayışından kaynaklanmaktadır. Kanâatim o ki, herşeyi vak’aların dış yüzünde araştıran talim ve terbiye müesseseleri, hikmet ruhundan uzak kaldıkları ve bu müesseselere ilim taassubu, dar kafalılık hükmettiği sürece, nesiller sathileşmeye devam edecek, tefekkür hayatımız daha da sığlaşacak; yeni buluş ve tesbitler insanlığın kurtuluşu adına bir kısım sihirli reçeteler takdim etseler bile, dünya çapındaki bu umumî yozlaşmanın önü alınamayacaktır.

Bir yerde, eğer ilmî keşif ve tesbitler, insanoğlunun maddî-manevî mutluluğunu hedef almıyor ve insanlık ruhunun emrinde şekillenmiyorlarsa, ilim gayesinden saptırılmış, teknoloji insanlık aleyhinde işlemeye başlamış ve insanoğlu rağmına herşey altüst olmuş demekdir.

İnsanoğlu, kulakardı edilebilecek kadar ehemmiyetsiz bir varlık değildir. O, varlık adına sözü edilen herşeyin merkez noktasını tutmakta, önünde ve üstünde başkalarına yer vermeyen, Yaratıcı’nın gözdesi müstesna bir yaratıkdır. Kâinatları vareden Zât, onu, varlığın özü, hülasası ve gayesi olarak yaratmıştır. Böyle bir mevkide yaratılan insanın gayesi de, Yaratıcısını arayıp bulmak, varlığına gaybî ve uhrevî derinlikler kazandırmaktır.

Bu noktada ilme düşen vazife ise, insanın gözünden perdeyi kaldırıp ona gerçeği göstermek ve onu yeni tefekkür ufuklarına doğru seyahata hazırlamak olacakdır.

Bu sayede, ilmin bütün buluş ve tesbitleri, insanoğlunun ruhunda, ötelere doğru uzayıp giden birer merdiven haline gelecek ve hergün ayrı bir iman şuuru, ayrı bir ibadet aşkıyla şahlanan talihli ruhlar, bu merdivenle, cismaniyetin dehlizlerinden kurtulacak, zamanüstü hüviyetlere ulaşarak bütün zaman ve mekânların üstünde Sonsuz’la hemdem olacaklardır.

Artık bundan böyle, bunlar için, ne kendilerini aşağıya çekmek isteyen tabiatın zararlı yanları karşısında yenilmek, ne de bedene ait sis ve dumanlar içinde şaşırıp kalmak bahis mevzuu değildir. Çevrelerini saran bütün is ve pasdan arınmış bu üstün kametler, kimbilir günde kaç defa gökler ötesi varlıklarla tanışıklığa giriyor, kaç defa meleklerle atbaşı sonsuzluk istikametinde yarışlara katılıyor ve kaç defa, hakikatın hararetiyle bir mum gibi eriyip o bilinmez okyanuslarla bütünleşiyorlardır..?

M.Fethullah GÜLEN Hocaefendinin “Yitirilmiş Cennete Doğru” İsimli Kitabından Alınmıştır.
Genetik Devrimi ve Sonrası
Dr. Yusuf Karaçay


İnsanlık tarihinin önemli dönüm noktalarından birindeyiz bu günlerde. Tüm dünya, insan genetik şifresinin çözülmesini konuşuyor. Ve bu keşfin gelecekte ne gibi sonuçlara yol açacağı tahmin edilmeye çalışılıyor. Futurologlar (geleceği tahmin uzmanları) fazla mesai yapıyor, hayal güçlerini zorluyor, kafa patlatıyorlar, tahminler ise muhtelif. Kanser vb. hastalıkların önlenmesi, hayat süresinin 150 yıla kadar uzaması en mütevazi ihtimaller. Ölüme çare bulmak, kusursuz insanlar, üstün ırklar yetiştirmek ise en iddialı beklentiler. Ben bu konularda uzman değilim ama şunu rahatça söyleyebilirim: “Tahmin edilenin de ötesinde değişimlere hazır olalım”. Neden mi?

Elektrik enerjisi 1800’lerde keşfedilmişti biliyorsunuz. Ve günümüzden sadece 120 yıl önce de ilk elektrik ampulü yapılmıştı. Düşünebiliyor musunuz, şu anki hayatımızın merkezi olan, endüstrinin, aydınlanmanın, ulaşımın, haberleşmenin, gündelik hayattaki tüm faaliyetlerimizin olmazsa olmaz temeli olan elektrik, sadece 120 yıl önce yaygın kullanıma girmişti. Ve 120 yıl önce o zamanın en zeki, ufku en geniş bilim adamlarına “bu keşif gelecekte ne gibi sonuçlara yol açar?” diye sorulsaydı, bugün gelinen noktayı hangisi tahmin edebilirdi acaba? Hiçbiri tabii ki. O yüzden bundan 120 de değil, 50 yıl sonrasını bile bugünün değme bilim adamlarının kestirebileceğini zannetmiyorum. Öylesine bir asırda yaşıyoruz.


Aslında insanlık tarihini geriye dönük olarak gözden geçirdiğimizde, eski asırlarda bilgi ve teknolojinin aritmetik hızla yani hayli yavaş geliştiğini görüyoruz. Mesela 700’lü yıllarda “medeniyet katsayısı” faraza 12 idiyse, 800’lü yıllarda 13 oluyordu, 900’lerde 14 ve hakeza. Adım adım bir gelişme vardı. Yeni Çağda ise bu gelişmenin geometrik bir hıza ulaştığı görüldü. Teknolojik ilerleme 1400’lerde diyelim ki 20 iken 1500’lerde 40, 1600’lerde 80 olacak şekilde katlanarak artıyordu artık. Ve 20. yüzyıldan itibaren bu gelişim sürecinin logaritmik bir seyre döndüğünü görüyoruz. 100 katsayı, bazen sadece 20-30 yılda 1000 olabiliyor artık. 1940’larda nükleer enerjinin keşfi, 1960’larda uzay yolculukları, 1980’lerde bilgisayar ve iletişim devrimi gibi gelişmeleri hatırlarsak, artık 10-20 yıllık sürelerde bile önceden kestirilemez gelişmelerin olabildiğini fark ederiz.


Geçenlerde bir cep telefonu firmasının “bir gün uzay yolu dizisindeki gibi iletişim araçlarıyla konuşabileceğinizi hayal edebilir miydiniz?” şeklindeki reklamı bu şaşırtıcı ve inanılmaz gelişmeye işaret ediyordu. Bundan sadece 15 yıl önce Urfa’da PTT binasının önüne konan jetonlu telefonlarla konuşmaya başladığımızda “amma da ilerledi teknoloji” dediğimi hatırlarım. Şimdi dünyanın bir ucuyla “cepten” konuşup, intenetten Everest tepesinin o anki manzarasını veya uydu görüntüleriyle Haydarpaşa limanındaki kayıkları bile “online” izleyebilir hale geldik. Ve bu gelişmeler, gelişmelere önayak olan bilim adamlarının bile tahmin edemeyeceği bir hıza ulaştı.


Bunun en çarpıcı bir örneği olarak, 15-20 yıl önce bilgisayar teknolojisi ilk yaygınlaştığı dönemlerde Bill Gates de dahil olmak üzere o zamanın ileri gelen uzmanları bile, “yakın bir gelecekte 1 tondan daha hafif bilgisayar yapılamaz, bilgisayarın gündelik hayatta yaygınlaşması, herkesçe kullanılır hale gelmesi hayaldir” demişlerdi. Şimdiki durum ise ortada.


O yüzden diyorum ki, tüm tahminler yine eksik kalır büyük bir ihtimalle. 10-20 yıldan ötesini hayal bile etmemiz zor bence. Çok ilginç ve şaşırtıcı ilerlemelere hazır olalım.


Son asrın en büyük futuroloğu olan Bediüzzaman’ın Kur’an’dan ilhamen eserlerinde işaret ettiği bazı gelişmeleri şimdi daha rahat kabullenebiliriz sanırım:


Elbette nev’-i beşer, âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise, ilmin eline geçecektir.


En müzmin (kronik) dertlere dahi derman bulunabilir. Öyle ise ey insan ve ey musibetzede benî Âdem! Meyus (ümitsiz) olmayınız. Her dert, ne olursa olsun, dermanı mümkündür. Arayınız, bulunuz. Hattâ ölüme de muvakkat (geçici) bir hayat rengi vermek mümkündür.


Vazife-i ubudiyetinizi (kulluk görevinizi) unutmamak şartıyla öyle çalışınız ki, rûy-i zemini (yeryüzünü), her tarafı her birinize görülen ve her köşesindeki sesleri size işittiren bir bahçeye çeviriniz.


Uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sureten ihzar etmek (yanımıza getirmek) mümkündür.


Hazret-i Süleyman, bir günde havada tayeran ile (uçarak) iki aylık bir mesafeyi kat etmiştir. İşte bunda işaret ediyor ki: Beşere yol açıktır ki, havada böyle bir mesafeyi kat etsin.


Kuş ve hayvanların istidat dili bilinirse, çok taifeleri var ki, kardeşleri hayvanat-ı ehliye (evcil hayvanlar) gibi, birer mühim işte istihdam edilebilirler.


Harikalar asrındayız, yüz yıl mevtten (ölümden) sonra dirilenler var.


Ve hakeza...


Yine de tahmin edilenin de ötesinde gelişmeler olsa bile dünyanın “cennet gibi” olması şu anki medeniyet mantığı ile imkansız gibi. Eğer genetikçiler (varsa) “kötü niyet” genini bulup yok etmeyi başaramazlarsa, muhtemel gelişmeler yine belli devlet veya zümrelerin çıkarına kullanılacak ve insanlığın çoğu ezilen, horlanan, sömürülen konumlarından kurtulamayacaklardır. Zira bugünkü Batı Medeniyetinin temelinde “kuvvetli olan haklıdır” mantığı vardır, çıkar boğuşmaları vardır, Murphy’nin “altın kuralı” vardır: “Altını olan, kuralı koyar.”


Nitekim asrımızın simge harikalarından olan otomobillere hala kısıtlı gelirlilerin imrenerek, uzaktan bakabilmesi, dünyanın dört bir yanında açlıktan ölme sınırına gelmiş milyonlarca fakirin varlığı, en özgür bir platform olarak tasarlanan internetin bile bir yönüyle fesadın yayılmasına hizmet ederken bir yandan da devlet kontrolünde sansüre tabi tutulmaya çalışılması gibi örnekler iyimserliğimizi törpülemektedir.


Ama medeniyetin bu çirkin yönlerinin iyice açığa çıkması ve Kur’an nuruyla tedavi edilmesi sonrasında, yaratılış olarak gerçeği, iyiyi, mükemmeli arayan insanoğlunun hadislerde de vaad edilen bir huzur ve saadet devrini (kısa süreli bile olsa) gerçekleştireceğini de ummaktayız.


Ancak bu teknolojik gelişmelerin uzun vadede insanların manevi hayatında ne gibi neticelere yol açacağını tahmin etmek de pek zor değil. İlmin baş döndürücü bir hızda ilerlemesi, vahye dayanmayan ilmi tek dayanak noktası olarak görenlerin artmasına yol açabilir. İlmî başarılar, insanoğlunun gururunu, kibrini ve tabii Allah’a isyanını arttırabilir. Kur’an, gafilleri uyarmak için ölüm hakikatını hatırlatıp “kafalarına vurduğu” ve ancak ayılttığına göre, ölüme çare bulunması, hatta bunun sadece ihtimal olarak belirmesi bile insanların dine bakışını ciddi biçimde değiştirebilir.


Yine de ister tüm hastalıklar yenilsin, ister insanoğlu binlerce yıl yaşamanın yolunu bulsun, ister ölüm öldürülsün, ister uzayda koloniler kurulsun, her insanın kendi kendine sorduğu “bu muhteşem kainatı kim yarattı, ben neden buradayım, var oluşumun gayesi nedir?” soruları her dem tazeliğini koruyacaktır muhakkak ki. Ve ilmî gelişmeler insanları Kur’an’a karşı lakaytlaştırdıkça, Cenab-ı Allah Kur’an’ın yepyeni mucizelerini ilan ettirecektir. Hastalıkların, musibetlerin çaresi bulundukça ve insanoğlu acizliğini unuttukça (hadislerde de belirtildiği gibi) eskilerde görülmemiş yeni hastalık ve belalar insanoğlunu uyaracaktır. Tüm bunlara çare bulunup hele ölümü yenmek de söz konusu olduğunda ise eğer insanlık şükür değil küfrana saparsa tüm kainatı kudret elinde tutan Yaratan, herhangi bir sebep (ister bir göktaşı, ister bir kara delik, ister entropi kanunu uyarınca kainatın tabii bir sonunun olması) ile kıyameti koparacak ve insanoğlu yaptıklarının hesabını vermek üzere O’nun huzuruna gidecektir.


O’nun kudretinde noksaniyet yoktur. Madem vaad etmiş, elbette yapacaktır.




iletmek istediğiniz mesaj

Adsız dedi ki...

Genetik Devrimi ve Sonrası
Dr. Yusuf Karaçay


İnsanlık tarihinin önemli dönüm noktalarından birindeyiz bu günlerde. Tüm dünya, insan genetik şifresinin çözülmesini konuşuyor. Ve bu keşfin gelecekte ne gibi sonuçlara yol açacağı tahmin edilmeye çalışılıyor. Futurologlar (geleceği tahmin uzmanları) fazla mesai yapıyor, hayal güçlerini zorluyor, kafa patlatıyorlar, tahminler ise muhtelif. Kanser vb. hastalıkların önlenmesi, hayat süresinin 150 yıla kadar uzaması en mütevazi ihtimaller. Ölüme çare bulmak, kusursuz insanlar, üstün ırklar yetiştirmek ise en iddialı beklentiler. Ben bu konularda uzman değilim ama şunu rahatça söyleyebilirim: “Tahmin edilenin de ötesinde değişimlere hazır olalım”. Neden mi?

Elektrik enerjisi 1800’lerde keşfedilmişti biliyorsunuz. Ve günümüzden sadece 120 yıl önce de ilk elektrik ampulü yapılmıştı. Düşünebiliyor musunuz, şu anki hayatımızın merkezi olan, endüstrinin, aydınlanmanın, ulaşımın, haberleşmenin, gündelik hayattaki tüm faaliyetlerimizin olmazsa olmaz temeli olan elektrik, sadece 120 yıl önce yaygın kullanıma girmişti. Ve 120 yıl önce o zamanın en zeki, ufku en geniş bilim adamlarına “bu keşif gelecekte ne gibi sonuçlara yol açar?” diye sorulsaydı, bugün gelinen noktayı hangisi tahmin edebilirdi acaba? Hiçbiri tabii ki. O yüzden bundan 120 de değil, 50 yıl sonrasını bile bugünün değme bilim adamlarının kestirebileceğini zannetmiyorum. Öylesine bir asırda yaşıyoruz.


Aslında insanlık tarihini geriye dönük olarak gözden geçirdiğimizde, eski asırlarda bilgi ve teknolojinin aritmetik hızla yani hayli yavaş geliştiğini görüyoruz. Mesela 700’lü yıllarda “medeniyet katsayısı” faraza 12 idiyse, 800’lü yıllarda 13 oluyordu, 900’lerde 14 ve hakeza. Adım adım bir gelişme vardı. Yeni Çağda ise bu gelişmenin geometrik bir hıza ulaştığı görüldü. Teknolojik ilerleme 1400’lerde diyelim ki 20 iken 1500’lerde 40, 1600’lerde 80 olacak şekilde katlanarak artıyordu artık. Ve 20. yüzyıldan itibaren bu gelişim sürecinin logaritmik bir seyre döndüğünü görüyoruz. 100 katsayı, bazen sadece 20-30 yılda 1000 olabiliyor artık. 1940’larda nükleer enerjinin keşfi, 1960’larda uzay yolculukları, 1980’lerde bilgisayar ve iletişim devrimi gibi gelişmeleri hatırlarsak, artık 10-20 yıllık sürelerde bile önceden kestirilemez gelişmelerin olabildiğini fark ederiz.


Geçenlerde bir cep telefonu firmasının “bir gün uzay yolu dizisindeki gibi iletişim araçlarıyla konuşabileceğinizi hayal edebilir miydiniz?” şeklindeki reklamı bu şaşırtıcı ve inanılmaz gelişmeye işaret ediyordu. Bundan sadece 15 yıl önce Urfa’da PTT binasının önüne konan jetonlu telefonlarla konuşmaya başladığımızda “amma da ilerledi teknoloji” dediğimi hatırlarım. Şimdi dünyanın bir ucuyla “cepten” konuşup, intenetten Everest tepesinin o anki manzarasını veya uydu görüntüleriyle Haydarpaşa limanındaki kayıkları bile “online” izleyebilir hale geldik. Ve bu gelişmeler, gelişmelere önayak olan bilim adamlarının bile tahmin edemeyeceği bir hıza ulaştı.


Bunun en çarpıcı bir örneği olarak, 15-20 yıl önce bilgisayar teknolojisi ilk yaygınlaştığı dönemlerde Bill Gates de dahil olmak üzere o zamanın ileri gelen uzmanları bile, “yakın bir gelecekte 1 tondan daha hafif bilgisayar yapılamaz, bilgisayarın gündelik hayatta yaygınlaşması, herkesçe kullanılır hale gelmesi hayaldir” demişlerdi. Şimdiki durum ise ortada.


O yüzden diyorum ki, tüm tahminler yine eksik kalır büyük bir ihtimalle. 10-20 yıldan ötesini hayal bile etmemiz zor bence. Çok ilginç ve şaşırtıcı ilerlemelere hazır olalım.


Son asrın en büyük futuroloğu olan Bediüzzaman’ın Kur’an’dan ilhamen eserlerinde işaret ettiği bazı gelişmeleri şimdi daha rahat kabullenebiliriz sanırım:


Elbette nev’-i beşer, âhir vakitte ulûm ve fünuna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise, ilmin eline geçecektir.


En müzmin (kronik) dertlere dahi derman bulunabilir. Öyle ise ey insan ve ey musibetzede benî Âdem! Meyus (ümitsiz) olmayınız. Her dert, ne olursa olsun, dermanı mümkündür. Arayınız, bulunuz. Hattâ ölüme de muvakkat (geçici) bir hayat rengi vermek mümkündür.


Vazife-i ubudiyetinizi (kulluk görevinizi) unutmamak şartıyla öyle çalışınız ki, rûy-i zemini (yeryüzünü), her tarafı her birinize görülen ve her köşesindeki sesleri size işittiren bir bahçeye çeviriniz.


Uzak mesafelerden eşyayı aynen veya sureten ihzar etmek (yanımıza getirmek) mümkündür.


Hazret-i Süleyman, bir günde havada tayeran ile (uçarak) iki aylık bir mesafeyi kat etmiştir. İşte bunda işaret ediyor ki: Beşere yol açıktır ki, havada böyle bir mesafeyi kat etsin.


Kuş ve hayvanların istidat dili bilinirse, çok taifeleri var ki, kardeşleri hayvanat-ı ehliye (evcil hayvanlar) gibi, birer mühim işte istihdam edilebilirler.


Harikalar asrındayız, yüz yıl mevtten (ölümden) sonra dirilenler var.


Ve hakeza...


Yine de tahmin edilenin de ötesinde gelişmeler olsa bile dünyanın “cennet gibi” olması şu anki medeniyet mantığı ile imkansız gibi. Eğer genetikçiler (varsa) “kötü niyet” genini bulup yok etmeyi başaramazlarsa, muhtemel gelişmeler yine belli devlet veya zümrelerin çıkarına kullanılacak ve insanlığın çoğu ezilen, horlanan, sömürülen konumlarından kurtulamayacaklardır. Zira bugünkü Batı Medeniyetinin temelinde “kuvvetli olan haklıdır” mantığı vardır, çıkar boğuşmaları vardır, Murphy’nin “altın kuralı” vardır: “Altını olan, kuralı koyar.”


Nitekim asrımızın simge harikalarından olan otomobillere hala kısıtlı gelirlilerin imrenerek, uzaktan bakabilmesi, dünyanın dört bir yanında açlıktan ölme sınırına gelmiş milyonlarca fakirin varlığı, en özgür bir platform olarak tasarlanan internetin bile bir yönüyle fesadın yayılmasına hizmet ederken bir yandan da devlet kontrolünde sansüre tabi tutulmaya çalışılması gibi örnekler iyimserliğimizi törpülemektedir.


Ama medeniyetin bu çirkin yönlerinin iyice açığa çıkması ve Kur’an nuruyla tedavi edilmesi sonrasında, yaratılış olarak gerçeği, iyiyi, mükemmeli arayan insanoğlunun hadislerde de vaad edilen bir huzur ve saadet devrini (kısa süreli bile olsa) gerçekleştireceğini de ummaktayız.


Ancak bu teknolojik gelişmelerin uzun vadede insanların manevi hayatında ne gibi neticelere yol açacağını tahmin etmek de pek zor değil. İlmin baş döndürücü bir hızda ilerlemesi, vahye dayanmayan ilmi tek dayanak noktası olarak görenlerin artmasına yol açabilir. İlmî başarılar, insanoğlunun gururunu, kibrini ve tabii Allah’a isyanını arttırabilir. Kur’an, gafilleri uyarmak için ölüm hakikatını hatırlatıp “kafalarına vurduğu” ve ancak ayılttığına göre, ölüme çare bulunması, hatta bunun sadece ihtimal olarak belirmesi bile insanların dine bakışını ciddi biçimde değiştirebilir.


Yine de ister tüm hastalıklar yenilsin, ister insanoğlu binlerce yıl yaşamanın yolunu bulsun, ister ölüm öldürülsün, ister uzayda koloniler kurulsun, her insanın kendi kendine sorduğu “bu muhteşem kainatı kim yarattı, ben neden buradayım, var oluşumun gayesi nedir?” soruları her dem tazeliğini koruyacaktır muhakkak ki. Ve ilmî gelişmeler insanları Kur’an’a karşı lakaytlaştırdıkça, Cenab-ı Allah Kur’an’ın yepyeni mucizelerini ilan ettirecektir. Hastalıkların, musibetlerin çaresi bulundukça ve insanoğlu acizliğini unuttukça (hadislerde de belirtildiği gibi) eskilerde görülmemiş yeni hastalık ve belalar insanoğlunu uyaracaktır. Tüm bunlara çare bulunup hele ölümü yenmek de söz konusu olduğunda ise eğer insanlık şükür değil küfrana saparsa tüm kainatı kudret elinde tutan Yaratan, herhangi bir sebep (ister bir göktaşı, ister bir kara delik, ister entropi kanunu uyarınca kainatın tabii bir sonunun olması) ile kıyameti koparacak ve insanoğlu yaptıklarının hesabını vermek üzere O’nun huzuruna gidecektir.


O’nun kudretinde noksaniyet yoktur. Madem vaad etmiş, elbette yapacaktır.




iletmek istediğiniz mesaj



Anneciğim

Ak saçlı başını alıp eline,
Kara hülyalara dal anneciğim!
O titrek kalbini bahtın yeline,
Bir ince tüy gibi sal anneciğim!

Sanma bir gün geçer bu karanlıklar,
Gecenin ardında yine gece var;
Çocuklar hıçkırır, anneler ağlar,
Yaşlı gözlerinle kal anneciğim!

Gözlerinde aksi bir derin hiçin,
Kanadın yayılmış, çırpınmak için;
Bu kış yolculuk var, diyorsa için,
Beni de beraber al anneciğim!...

(1926)

Necip Fazıl Kısakürek


Şu konularda daha fazla şiir: Çocuk, Gece



Büyük Doğu Marşı

Allahın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!
Avlanır, kim sana atarsa kement,
Ezel kuşatılmaz, çevrilmez ebet.

Allahın seçtiği kurtulmuş millet!
Güneşten başını göklere yükselt!

Yürü altın nesli, o tunç Oğuz’un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.
Nur yolu izinden git, KILAVUZ’un!
Fethine çık, doğru, güzel, sonsuzun!

Yürü altın nesli, o tunç Oğuz’un!
Adet küçük, zaman çabuk, yol uzun.

Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak!
Şahit ol, ey kılıç, kalem ve orak!
Doğsun BÜYÜK DOĞU, benden doğarak!



Aynası ufkumun, ateşten bayrak!
Babamın külleri, sen, kara toprak!

(1983)

Necip Fazıl Kısakürek


Şu konularda daha fazla şiir: Zaman



Canım İstanbul

Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar;
Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
İçimde tüten birşey; hava, renk, eda, iklim;
O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim.
Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur;
Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur.
Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale,
Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.

İstanbul benim canim;
Vatanim da vatanim...
İstanbul,
İstanbul...

Tarihin gözleri var, surlarda delik;
Servi, endamlı servi, ahirete perdelik...
Bulutta saha kalkmış Fatih'ten kalma kir at;
Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat...
Şahadet parmağıdır göğe doğru minare;
Her nakısta o mana: Öleceğiz ne çare?
Hayattan canlı olum, günahtan baskın rahmet;
Beyoğlu tepinirken ağlar Karaca Ahmet...

O manayı bul da bul!
İlle İstanbul’da bul!
İstanbul,
İstanbul...

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;
Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.
Oynak sular yalının alt katına misafir;
Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.
Her aksam camlarında yangın çıkan Üsküdar,
Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...
Bir ses, bilemem tambur gibi mi, uda gibi mi?
Cumbalı odalarda inletir katibi mi...

Kadını keskin bıçak,
Taze kan gibi sıcak.
İstanbul,
İstanbul...

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef isler!
Yedi renk, yedi sesten şayisiz belirişler...
Eyüp oksuz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,
Adada rüzgar, ucan eteklerden sorumlu.
Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından
Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından.
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;
Güleni söyle dursun, ağlayanı bahtiyar...

Gecesi sümbül kokan
Türkçe’si bülbül kokan,
İstanbul,
İstanbul...

Necip Fazıl Kısakürek



Çile

Gâiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...

Pencereye koştum: Kızıl kıyamet!
Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

Ateşten zehrini tattım bu okun.
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna (yok) un,
Kustum, öz ağzımdan kafatasımı.

Bir bardak su gibi çalkandı dünya;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikat, al sana rüya!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çare diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünya etti hediye.

Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor;
Mekânı bir satıh, zamanı vehim.
Bütün bir kâinat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.

Nesin sen, hakikat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..

Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Niçin küçülüyor eşya uzakta?
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl?
Zamanın raksı ne, bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu öğrensem asıl?

Bir fikir ki, sıcak yarada kezzap,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
Selâm, selâm sana haşmetli azap;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.
Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci kat gök, esrarını aç!
Annemin duası, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!
Uyku, kaatillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Teselli pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.

Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle...

Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.

…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..

Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim mesafelerden!

Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık.
Her gece rüyamı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.

Büyücü, büyücü ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehirli kıymık gibi, beynimde.

Lûgat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvaplarım, tutun elimden;
Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?

Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mimarının seçtiği arsa;
Hayattan muhacir, eşyadan öksüz?

Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!

Ne yalanlarda var, ne hakikatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabiatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..
…………………………………..

Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin.

Açıl susam açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde mâverâ dede.
Yandı sırça saray, ilâhî yapı,
Binbir âvizeyle uçsuz maddede.

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur.
İçiçe mimarî, içiçe benlik;
Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur!

Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.

Kaçır beni âhenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şairlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta.

Öteler öteler, gayemin malı;
Mesafe ekinim, zaman madenim.
Gökte saman yolu benim olmalı;
Dipsizlik gölünde, inciler benim.

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuza varmak...

Necip Fazıl Kısakürek


Şu konularda daha fazla şiir: Türkiye, Ölüm, Allah, Çevre, Deniz


(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.






puan
9,7
(203 kişi)



yaz | oku








--------------------------------------------------------------------------------





"Çile" Şiiri Hakkında
"Çile Gâiblerden bir ses geldi: Bu adam, Gezdirsin boşluğu ense kökünde! Ve uçtu tepemden birdenbire dam; Gök devrildi, künde üstüne künde... Pencereye koştum: Kızıl kıyamet! Dediklerin çıktı, ihtiyar bacı! Sonsuzluk, elinde bir mavi tülbent, Ok çekti yukardan, üstüme avcı. Ateşten zehrini tattım bu okun. Bir anda kül etti can elmasımı. Sanki burnum, değdi burnuna (yok) un, Kustum, öz ağzımdan kafatasımı. Bir bardak su gibi çalkandı dünya; Söndü istikamet, yıkıldı boşluk. Al sana hakikat, al sana rüya! İşte akıllılık, işte sarhoşluk! Ensemin örsünde bir demir balyoz, Kapandım yatağa son çare diye. Bir kanlı şafakta, bana çil horoz, Yepyeni bir dünya etti hediye. Bu nasıl bir dünya hikâyesi zor; Mekânı bir satıh, zamanı vehim. Bütün bir kâinat muşamba dekor, Bütün bir insanlık yalana teslim. Nesin sen, hakikat olsan da çekil! Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam! Otursun yerine bende her şekil; Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam! ………………………………….. ………………………………….. ………………………………….. ………………………………….. Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın, Benliğim bir kazan ve aklım kepçe. Deliler köyünden bir menzil aşkın, Her fikir içimde bir çift kelepçe. Niçin küçülüyor eşya uzakta? Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl? Zamanın raksı ne, bir yuvarlakta? Sonum varmış, onu öğrensem asıl? Bir fikir ki, sıcak yarada kezzap, Bir fikir ki, beyin zarında sülük. Selâm, selâm sana haşmetli azap; Yandıkça gelişen tılsımlı kütük. Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol! Ey yedinci kat gök, esrarını aç! Annemin duası, düş de perde ol! Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç! Uyku, kaatillerin bile çeşmesi; Yorgan, Allahsıza kadar sığınak. Teselli pınarı, sabır memesi; Size şerbet, bana kum dolu çanak. Bu mu, rüyalarda içtiğim cinnet, Sırrını ararken patlayan gülle? Yeşil asmalarda depreniş, şehvet; Karınca sarayı, kupkuru kelle... Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş, Mevsimden mevsime girdim böylece. Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş, Fikir çilesinden büyük işkence. ………………………………….. ………………………………….. ………………………………….. ………………………………….. Evet, her şey bende bir gizli düğüm; Ne ölüm terleri döktüm, nelerden! Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm, Yetişir çektiğim mesafelerden! Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz; Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık. Her gece rüyamı yazan sihirbaz, Tutuyor önümde bir mavi ışık. Büyücü, büyücü ne bana hıncın? Bu kükürtlü duman, nedir inimde? Camdan keskin, kıldan ince kılıcın, Bir zehirli kıymık gibi, beynimde. Lûgat, bir isim ver bana halimden; Herkesin bildiği dilden bir isim! Eski esvaplarım, tutun elimden; Aynalar, söyleyin bana, ben kimim? Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa, Arzı boynuzunda taşıyan öküz? Belâ mimarının seçtiği arsa; Hayattan muhacir, eşyadan öksüz? Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim, Minicik gövdeme yüklü Kafdağı, Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim, Dev sancılarımın budur kaynağı! Ne yalanlarda var, ne hakikatta, Gözümü yumdukça gördüğüm nakış. Boşuna gezmişim, yok tabiatta, İçimdeki kadar iniş ve çıkış. ………………………………….. ………………………………….. ………………………………….. ………………………………….. Gece bir hendeğe düşercesine, Birden kucağına düştüm gerçeğin. Sanki erdim çetin bilmecesine, Hem geçmiş zamanın, hem geleceğin. Açıl susam açıl! Açıldı kapı; Atlas sedirinde mâverâ dede. Yandı sırça saray, ilâhî yapı, Binbir âvizeyle uçsuz maddede. Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik; Ve çevre çevre nur, çevre çevre nur. İçiçe mimarî, içiçe benlik; Bildim seni ey Rab, bilinmez meşhur! Nizam köpürüyor, med vakti deniz; Nizam köpürüyor, ta çenemde su. Suda bir gizli yol, pırıltılı iz; Suda ezel fikri, ebed duygusu. Kaçır beni âhenk, al beni birlik; Artık barınamam gölge varlıkta. Ver cüceye, onun olsun şairlik, Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta. Öteler öteler, gayemin malı; Mesafe ekinim, zaman madenim. Gökte saman yolu benim olmalı; Dipsizlik gölünde, inciler benim. Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök! Heybem hayat dolu, deste ve yumak. Sen, bütün dalların birleştiği kök; Biricik meselem, Sonsuza varmak... Necip Fazıl Kısakürek "
Rumuz: kahvecioglum

Şiir hakkında yazılmış 60 adet yorumu okumak için tıklayınız..

"Çile" şiiri ile ilgili düşüncenizi diğer şiirseve

Destan

Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak!

Haykırsam, kollarımı makas gibi açarak:
Durun, durun, bir dünya iniyor tepemizden,
Çatırdılar geliyor karanlık kubbemizden,
Çekiyor tebeşirle yekûn hattını âfet;
Alevler içinde ev, üst katında ziyafet!
Durum diye bir lâf var, buyrunuz size durum;
Bu toprak çirkef oldu, bu gökyüzü bodurum!
Bir şey koptu benden, şey, her şeyi tutan bir şey,
Benim adım Bay Necip, babamınki Fazıl Bey;
Utanırdı burnunu göstermekten sütninem,
Kızımın gösterdiği, kefen bezine mahrem.
Ey tepetaklak ehram, başı üstünde bina;
Evde cinayet, tramvay arabasında zina!
Bir kitap sarayının bin dolusu iskambil;
Barajlar yıkan şarap, sebil üstüne sebil!
Ve ferman, kumardaki dört kıralın buyruğu;
Başkentler haritası, yerde sarhoş kusmuğu!
Geçenler geçti seni, uçtu pabucun dama,
Çatla Sodom-Gomore, patla Bizans ve Roma!
Öttür yem borusunu öttür, öttür, borazan!
Bitpazarında sattık, kalkamaz artık kazan!
Allahın on pulunu bekleye dursun on kul;
Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa;
Yaşasın, kefenimin kefili karaborsa!
Kubur faresi hayat, meselesiz, gerçeksiz;
Heykel destek üstünde, benim ruhum desteksiz.
Siyaset kavas, ilim köle, sanat ihtilâç;
Serbest, verem ve sıtma; mahpus, gümrükte ilâç.
Bülbüllere emir var: Lisan öğren vakvaktan;
Bahset tarih, balığın tırmandığı kavaktan!
Bak, arslan hakikate, ispinoz kafesinde;
Tartılan vatana bak, dalkavuk kefesinde!
Mezarda kan terliyor babamın iskeleti;
Ne yaptık, ne yaptılar mukaddes emaneti?
Ah, küçük hokkabazlık, sefil aynalı dolap;
Bir şapka, bir eldiven, bir maymun ve inkılap.

(1947)

Necip Fazıl Kısakürek


Şu konularda daha fazla şiir: Hayat, Tarih, Politika



Geçen Dakikalarım

Kimbilir nerdesiniz,
Geçen dakikalarım
Kimbilir nerdesiniz?

Yıldızların,korkarım,
Düştüğü yerdesiniz;
Geçen dakikalarım?

Acaba tütsü yaksam
Görünür mü yüzünüz?
Acaba tütsü yaksam?

Siz benim yüzümsünüz
Eğilip suya baksam,
Görünür mü yüzünüz?

Gitti bütün güzeller;
Sararmış biri kaldı,
Gitti bütün güzeller.

Gün geldi,saat çaldı,
Aranızda verin yer;
Sararmış biri kaldı!

Necip Fazıl Kısakürek



Gençliğe Hitabe

Devlet ve milletinin 7 asırlık hayatında dört devre... Birincisi iki buçuk asır... Aşk, vecd, fetih ve hakimiyet... İkincisi üç asır... Kaba softa ve ham yobaz elinde sefalet ve hezimet... Üçüncüsü bir asır... Allahın, Kur'ân'ında 'belhüm adal-hayvandan aşağı' dediği cüce taklitçilere ve batı dünyasına esaret... Ya dördüncüsü? .... Son yarım asır! .. İşgâl ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, madde plânında kurtarıldıktan sonra ruh plânında ebedî helâke mahkûmiyet... İşte tarihinde böyle dört devre bulunduğunu gören... Bunları, yükseltici aşk, süründürücü satıhçılık, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde nur infilâkı yeni bir şafak fışkırışını gözleyen bir gençlik...

Gökleri çökertecek ve son moda kurbağa diliyle bütün 'dikey'leri 'yatay' hale getirecek bir çığlık kopararak 'mukaddes emaneti ne yaptınız? ' diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...

Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, kalbinin dâvacısı bir gençlik...

Halka değil, Hakka inanan; meclisinin duvarında 'Hakimiyet Hakkındır' düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bilen bir gençlik...

Emekçiye 'Benim sana acıdığım ve seni koruduğum kadar sen kendine acıyamaz, kendini koruyamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başı boş bırakılamazsın! ' diyecek... Kapitaliste ise 'Allah buyruğunu ve Resûl emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın! ' ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...

Bir buçuk asırdır türlü buhranlar içinde yanıp kavrulan ve bunca keşfine rağmen başını yarasalar gibi taştan taşa çalarak kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığı, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezheb, ortada ne kadar illet varsa devasının ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin İslâmda olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa model teşkil edecek bir gençlik...

'Kim var? ' diye seslenilince, sağına ve soluna bakmadan fert fert 'ben varım! ' cevabını verici, her ferdi 'benim olmadığım yerde kimse yoktur! ' fikrini besleyici bir dâva ahlâkına kaynak bir gençlik...

Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispetle usûle, stratejiye uygun bir gençlik...

Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı farkedecek kadar gözü keskin; ve gerçek kahramanlık mâdeniyle sahtesini ayırdetmekte kuyumcu ustası bir gençlik...

Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, demagog politikacısı, çıkartma kâğıdı şehri, muzahrafat kanalı sokağı, takma diş fabrikası, fuhuş albümü gazetesi, mümin zindanı mâbedi, temeli yıkık ailesi, hâsılı kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, destanlık bir meydan savaşı içinde ve bu savaşı mutlaka kazanmakla vazifeli bir gençlik...

Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski mümin nesillerden hiçbirini beğenmeyecek, onlara 'siz güneşi ceplerinizde kaybetmiş marka müslümanlarısınız! Gerçek müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başımıza gelmezdi! ' diyecek ve gerçek müslümanlığın 'nasıl'ını ve 'ne idüğü'nü her haliyle gösterecek bir gençlik...

Tek cümleyle, Allahın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin fezayı bütün yıldızlariyle manto gibi saran mukaddes eteğine tutunacak, ve O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine lâyık bir muameleye tâbi tutacak bir gençlik...

İşte bu gençliği, bu gençliğin ilk filizlerini karşımda görüyorum. Şekillenmesi, billurlaşması için 30 küsur yıldır, devrimbaz kodomanların viski çektiği kamış borularla kalemime ciğerimden kan çekerek yırtındığım, paralandığım ve zindanlarda süründüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allaha hamd etme makamındayım. Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim şudur: Tabutumu öz ellerinle musalla taşına koyarken, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymayı unutma ve bunu tek vasiyetim bil! Allahın selâmı üzerine olsun...

Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!

Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es! ...

Necip Fazıl Kısakürek


Şu konularda daha fazla şiir: Doğum Günü, Hasret, Allah, Peygamber, Tanrı


(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.


--------------------------------------------------------------------------------
Bu şiirin hikayesi:

İşim Acele

Gökte zamansızlık hangi noktada?
Elindeyse yıldız yıldız hecele!
Hüküm yazılıyken kara tahtada
İnsan yine çare arar ecele!

Gençlik... Gelip geçti... bir günlük süstü;
Nefsim doymamaktan dünyaya küstü.
Eser darmadağın, emek yüzüstü;
Toplayın eşyamı, işim acele!

(1972)

Kaldırımlar 2

Başını bir gayeye satmış kahraman gibi,
Etinle, kemiğinle, sokakların malısın!
Kurulup şiltesine bir tahtaravan gibi,
Sonsuz mesafelerin üstünden aşmalısın!

Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri,
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında.
Senin gölgeni içmiş, onun gözbebekleri;
Onun taşı erimiş, senin kafatasında.

İkinizin de ne eş, ne arkadaşınız var;
Sükût gibi münzevî, çığlık gibi hürsünüz.
Dünyada taşınacak bir kuru başınız var;
Onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.

Yağız atlı süvari, koştur, atını, koştur!
Sonunda kabre çıkar bu yolun kıvrımları.
Ne kaldırımlar kadar seni anlayan olur,
Ne senin anladığın kadar, kaldırımları...

(1927)


Kaldırımlar 3

Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.

Ondan bir temas gibi rüzgar beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.

Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.

Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan...

Necip Fazıl Kısakürek


Şu konularda daha fazla şiir: Gece


(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.






puan
9,8
(53 kişi)



yaz | oku








--------------------------------------------------------------------------------



Muhasebe

Ben artık ne şairim, ne fıkra muharriri!
Sadece, beyni zonk zonk sızlayanlardan biri!
Bakmayın tozduğuma meşhur Bâbıâlide!
Bulmuşum rahatımı ben de bir tesellide.
Fikrin ne fahişesi oldum, ne zamparası!
Bir vicdanın, bilemem, kaçtır hava parası?
Evet, kafam çatlıyor, gûya ulvî hastalık;
Bendedir, duymadığı dertlerle kalabalık.
Büyük meydana düştüm, uçtu fildişi kulem;
Milyonlarca ayağın altında kaldı kellem.
Üstün çile, dev gibi gelip çattı birden! Tos! ! !
Sen, cüce sanatkârlık, sana büsbütün paydos!
Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle;
Ve cemiyet, cemiyet, yok eden güruhiyle...
Çok var ki, bu hınç bende fikirdir, fikirse hınç!
Genç adam, al silâhı; iman tılsımlı kılınç!
İşte bütün meselem, her meselenin başı,
Ben bir genç arıyorum, gençlikle köprübaşı!
Tırnağı, en yırtıcı hayvanın pençesinden,
Daha keskin eliyle, başını ensesinden,
Ayırıp o genç adam, uzansa yatağına;
Yerleştirse başını, iki diz kapağına;
Soruverse: Ben neyim ve bu hal neyin nesi?
Yetiş, yetiş, hey sonsuz varlık muhasebesi?
Dışımda bir dünya var, zıpzıp gibi küçülen,
İçimde homurtular, inanma diye gülen...
İnanmıyorum, bana öğretilen tarihe!
Sebep ne, mezardansa bu hayatı tercihe?
Üç katlı ahşap evin her katı ayrı âlem!
Üst kat: Elinde tesbih, ağlıyor babaannem,
Orta kat: (Mavs) oynayan annem ve âşıkları,
Alt kat: Kızkardeşimin (Tamtam) da çığlıkları.
Bir kurtlu peynir gibi, ortasından kestiğim;
Buyrun ve maktaından seyredin, işte evim!
Bu ne hazin ağaçtır, bütün ufkumu tutmuş!
Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş...
Rahminde cemiyetin, ben doğum sancısıyım!
Mukaddes emanetin dönmez dâvacısıyım!
Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana;
Yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.

Necip Fazıl Kısakürek


Şu konularda daha fazla şiir: Doğum Günü



Sakarya Türküsü

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..

(1949)

Necip Fazıl Kısakürek


Şu konularda daha fazla şiir: Ayrılık


Sakarya Türküsü

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..

(1949)

Necip Fazıl Kısakürek


Şu konularda daha fazla şiir: Ayrılık


Sakarya Türküsü

İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Her şey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar; birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük, küçük, kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakaryanın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah, eyvah, Sakaryam, sana mı düştü bu yük?
Bu dâva hor, bu dâva öksüz, bu dâva büyük! ..

Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?

İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal.
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal,
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan.
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu ân;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.

Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!

İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağını assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, sâf çocuğu, mâsum Anadolunun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşiyle ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son Peygamber Kılavuz!

Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..

(1949)

Necip Fazıl Kısakürek

Adsız dedi ki...

ŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. ŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİKAŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİPALŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. ŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİKAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE ŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİEL ŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİKOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİ

Adsız dedi ki...

ŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİŞEREFSİZ ŞEKER VE AVANESİ SİZ ADAM OLUNCAYA KADAR BU SİTEYE EL KOYDUM. KAPALIYIZ. SON SİKİCİ

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DKAPALIYIZ DEDİK YA LANEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDİK YA LANDEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDİK YA LANDEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DKAPALIYIZ DEDİK YA LANEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEKAPALIYIZ DEDİK YA LANDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LANKAPALIYIZ DEDİK YA LAN

Adsız dedi ki...

........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Adsız dedi ki...

........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Adsız dedi ki...

........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Adsız dedi ki...

........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Adsız dedi ki...

........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Adsız dedi ki...

........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Adsız dedi ki...

........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Adsız dedi ki...

........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Adsız dedi ki...

........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Adsız dedi ki...

........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Adsız dedi ki...

........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Adsız dedi ki...

........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Adsız dedi ki...

........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Adsız dedi ki...

........................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................................

Adsız dedi ki...

BURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİM

Adsız dedi ki...

BURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİM

Adsız dedi ki...

BURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİM

Adsız dedi ki...

BURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİM

Adsız dedi ki...

BURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİM

Adsız dedi ki...

BURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİM

Adsız dedi ki...

BURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİM

Adsız dedi ki...

BURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİM

Adsız dedi ki...

BURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİM

Adsız dedi ki...

BURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİM

Adsız dedi ki...

BURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİM

Adsız dedi ki...

BURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİM

Adsız dedi ki...

BURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİM

Adsız dedi ki...

BURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİMBURASI ERKEKLER KERANASI BEN HACIANA ŞEKER SERMAYELERİMLE 24 SAAT HİZMETİNİZDEYİM

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

BU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTURBU SİTEYE İKİNCİ BİR EMRE KADAR SON SİKİCİ TARAFINDAN EL KONULMUŞTUR

Adsız dedi ki...

ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMKSANIZ BURAYI ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMMAHONİ DAVUT TEFECİ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMHER NE BOKSANIZ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMBURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMM

Adsız dedi ki...

ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMKSANIZ BURAYI ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMMAHONİ DAVUT TEFECİ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMHER NE BOKSANIZ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMBURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMM

Adsız dedi ki...

ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMKSANIZ BURAYI ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMMAHONİ DAVUT TEFECİ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMHER NE BOKSANIZ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMBURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMM

Adsız dedi ki...

ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMKSANIZ BURAYI ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMMAHONİ DAVUT TEFECİ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMHER NE BOKSANIZ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMBURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMM

Adsız dedi ki...

ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMKSANIZ BURAYI ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMMAHONİ DAVUT TEFECİ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMHER NE BOKSANIZ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMBURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMM

Adsız dedi ki...

ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMKSANIZ BURAYI ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMMAHONİ DAVUT TEFECİ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMHER NE BOKSANIZ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMBURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMM

Adsız dedi ki...

ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMKSANIZ BURAYI ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMMAHONİ DAVUT TEFECİ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMHER NE BOKSANIZ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMBURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMM

Adsız dedi ki...

ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMKSANIZ BURAYI ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMMAHONİ DAVUT TEFECİ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMHER NE BOKSANIZ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMBURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMM

Adsız dedi ki...

ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMKSANIZ BURAYI ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMMAHONİ DAVUT TEFECİ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMHER NE BOKSANIZ ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMBURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMÇEVİRECEMMMMMŞEKER MAHONİ DAVUT TEFECİ HER NE BOKSANIZ BURAYI ÇÖPLÜGE ÇEVİRECEMMMMM

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

Adsız dedi ki...

KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERGÖTLERGÖTLERGÖTLERKAPALIYIZ KAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERDEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLERKAPALIYIZ DEDEKİKYA GÖTLER

«En Eski ‹Eski   21201 – 21400 / 22646   Yeni› En yeni»

Yeni anayasa yapılmalı mı?

AKP'nin tavrı kürt sorununun çözümüne olumlu katkı yapıyor mu?

DTP'nin tavrı kürt sorununun çözümüne olumlu katkı yapıyor mu?